Hüseyin Kayahan
08.06.2015
10:44
| "Helal" ÖZGÜR, "Haram" KISITLI demektir. benim bulduğum Türkçe karşılıklar bunlar. Kısıtlılığına dair bir hüküm olmayan her şey özgürdür. Özgürlükler daha çok, kısıtlılar daha azdır. Az olanları tespit etmek daha verimlidir. Kısıtlılığına da "içtihat" ile karar verilir. Bunu da kişi kendi yapar veya birini taklit eder (birinin görüşünü tercih eder). Saygılarımla. H. Kayahan |
Hüseyin Kayahan
09.06.2015
09:07
| "...üzerine (üzerinde) Allah'9n ismi zikredilmeyen TAAMI (YİYECEKLERİ) yemeyiniz..." şeklinde bir ibare olduğuna göre, tüm gıdaların üzerinde, ait olduğu devlete (ALLAH kelimesi bu manadadır) ait olan ".... gıda kodeksine uygundur." , damgası varsa o gıdalar "helaldir/özgürdür". Ayetten anladığım budur. Devletin bu konudaki karar alma mekanizması nasıl olacak, onu düşünmek lazım. Gruplar (farklı dini gruplar, mezhepler, tarikatlar, vs.) bunu kendi adlarına yapmaya çalışıyorlar. Allah kelimesini, daraltılmış olarak, herhalde topluluk olarak anlıyorlar. Ben devlet olarak anlamak istiyorum. Özellikle Yahudi toplumunun yaptığı gibi, devletlerinin dışındaki gıdaları da "koşer" damgası ile damgalamaları ne kadar doğrudur, bilmiyorum. Bunu yapmaya yetkili organ nasıl olacak ki? Bu yetkiyi kim verecek? Ruhbanlık (resmi açıklayıcı) yok ki bizde...? Diğer yandan helal ve haram kavramları; topluluklara değil, kişilere yönelik olduğuna göre her kişi için "helal" olanların ayrı ayrı tespit edilmesi gerekir ki, oldukça zor görünüyor. Domuz eti, Kan, Leş ve İnsandan başkasına ait yiyecekler (ve bunların kıyasla benzerleri) kısıtlı yiyeceklerdir. Siz haklısınız, bu konu üzerinde, teorik değil, pratik bir çözüm bulmamız gerekiyor. Sorumluluk yüklüyor diyerek, Sektörü terk etmek çare olmaz. Saygılarımla. H.Kayahan
|
Hüseyin Kayahan
11.06.2015
11:31
| Karagülle'nin görüşlerini paylaşıyorum. Zaten yazının yazım hatalarını düzeltip, ben yayınlamıştım. "...Allah’ın gayrisinde ihlal edilenler. Kesimin şer’i kurallarla yapılması gerekmektedir. Şer’i, kurallarla yapılmayanlarda zehirlenme olmaktadır. Bu dört haramın illeti biyolojiktir. Bunlar öldükten sonraki illetlerdir. Son olarak iki haram daha vardır. Bunlardan biri nusb üzerinde zibh edilenlerdir. Bunların bedeni bir zararı yoktur. Bunların zararı sosyal zararlardır. Hayvanların Allah’tan başkasına dıan kurban edilmesi insanlarda yasaklanmıştır." Burada; yukarıda alıntıladığım kısımda bir konuda aynı düşünmüyoruz. "Allah'ın gayrısına ihlal edilenler" demek, kesilirken besmele çekilmeyenler demek değildir. Burada Allah, topluluk, insan topluluğu, insanlar demektir. İbareden çıkan mana, İNSANDAN BAŞKASINA GIDA OLANLAR demektir. Yani örneklersek; kuş yemi, kedi maması, çicek gübresi gibi olan gıdalar insanlara helal değildir. Zira onlar insandan/Allah'tan gayrısına ihlal edilmişlerdir. "Nusb üzerine zibh" edilenler ibaresini de henüz tam olarak çözmüş değilim. Sosyal zarar kavramı bende tam oturmuyor. Esas proplem şudur: Helaller tek tek sayılıp, ilan edilip, damgalanacak mı; yoksa sadece haramlar mı tespit edilecek? "...Yakub'un kendi kendine haram ettiklerinin dışında biz ben-i İsraile her şeyi helal etmiştik..." şeklinde ayet vardır. Buradan hareketle sizin tespitiniz öne çıkar: Her topluluk haramlarını kendisi tespit edebilecektir... Saygılarımla. H.Kayahan |
Hüseyin Kayahan
12.06.2015
15:28
| Şimdi fark ettim (12.06/15:07): Yorumu yayınladığım dakikada siz de yayınlamışsınız. O anda ben son yorum ve sorularınızı görmemiştim. Şimdi görmüş oldum. Sizin tümevarım ve tümdenvarım ile tümegelim ve tümdengelim ayrımınızı anlıyamıyordum. öncelikle kulağıma tam oturmadığı için, ismin, "e" ve "den" haline uymuyor herhalde diye düşünmüştüm. Burada mantığını da biraz açmışsınız, kavramaya çalışıyorum. Bütün kuralların hikmeti vardır. Buradaki hikmet, uygulanan yöntemin "sağlıklı ve hijyenik" olmasıdır. Ama hikmetle hüküm (yaptırım veya yasak) konulmaz. Öyleyse hükmü ne hangi illet ile koyacağız, değil mi? Şoklanması veya uyuşturulması gerekmez. Kanın tam boşalması için (tabiki kanın ette kalmasını sakıncalı görüyorsak), canlının ayık olması, debelenmesi, bağırması gerekir. Peki bu eziyet midir? Ruhu olmayan canlı eziyet çeker mi? Ölümünün bir kaç saniye veya bir dakika uzaması, onun eziyet çekmesi midir? Öyleyse hiç öldürmemek gerekmez mi..? Kişiliği olan tek canlı insandır. Hayvanların ve bitkilerin ruhu yoktur ve bundan dolayı kişilikleri yoktur. Tüm dünya hukuklarında bu böyledir. Bir devlet, "TIBBEN/İLMEN" uygulanan yöntemin sağlık ve hijyen açısından yeterli olduğunu, elde edilen ürünün insan sağlığı açısından bir tehlike teşkil etmediğini kabul ediyorsa, o ürün helal olmalıdır. Burada kritik olan domuz ve benzerleridir, onların uyarılması yeterlidir, sanırım. Konu bu kısa yorumlarla değil, çok tartışılması gereken bir konudur. Çağımızın sorunudur. Hem yiyecekler, hem de içecekler. Saygılarımla. H.Kayahan |
Hüseyin Kayahan
13.06.2015
16:01
| Hatırlar mısınız, bir kişi; "devlet laik olur, kişi laik olmaz" demişti. Sanki burada da durum benzedi: Devlete helal olur, kişiye helal olmaz. Herkesin helalleri farklılık gösterir mi? İkisi de islam toplumu olan yerlerde helallik farklı olur mu? Sanki öyledir. "kavmimin yiyeceği değildir" ifadesi bunu anlatmadır. Bu tüm gıdalara uygulanabilir. Konu hassaten ilgilenip araştıramadığım için beni aşıyor aslında. Bir devlet; "sağlık ve hijyen şartlarına uygundur, yani mesela Türkmenistan gıda kodeksine uygundur" diye yazsa bunun Kurandaki/fıkıhtaki karşılığı olan kelime veya kavram nedir? Doktorlar topa girmeyecek mi..? Saygılarımla. H.Kayahan |
Hüseyin Kayahan
13.06.2015
16:05
| Sayın moderatör; Reşat Nuri Erol'un yazılarına ayrı bir başlık açmalısınız, diye düşünüyorum. Her gün 2, 3 makale üretince, diğer makaleler onların arasında kayboluyorlar. Onların bir kısmı zaten Karagüllenin makalelerinde de vardır. Saygılarımla. |
Hüseyin Kayahan
13.06.2015
16:53
| Boğulma, (uçurumdan) düşme, süsülme (başka hayvan tarafından dövülme) vb. durumlarda ortak durum; kanın ait olduğu ve devamlı olarak içinde kapalı olarak bulunduğu damarlardan çıkarak; etin içine, hücreler arası ortama yayılması ve hücreler tarafından sorulması/absorbe olmasıdır. Bu ise, kanın tüm mikropları bünyesinde bulundurduğu için yenilmesinin tehlikeli olmasıdır. Yiyen kimsenin bağışıklık sistemi hazırlıklı değilse, kanla beraber alınanlar onu hasta edebilir. Etteki kanın minimum seviyeye indirilmesi gerekir. Bu minimum oranın belirlenmesi gereklidir. Bu konuda içtihadı olan yok mu, arkadaşlar? Damarlarda kaldığı müddetçe, şokla öldürülmüş olsa bile şah damarlarının kesilmesi ile büyük oranda akarak boşalmakta, kalan kısımların da yıkama ile suya karışarak uzaklaşmaktadır. (Doktor arkadaşlar bunun doğrusu nedir, bir fikri olan yok mu? Saygılarımla. H.Kayahan
|
Hüseyin Kayahan
13.06.2015
17:10
| Bizler hayvanı, yatırarak/yatay olarak ve ayık haldeyken boğazından kesiyoruz. Onlar hayvanı, dikey olarak/baş aşağı ve şoklayarak boğazından kesiyorlar. Bizde hayvan, debelenerek ve bağırarak kanını boşaltır. Onlarda hayvan hareketsiz ama yer çekimi ile kanını boşaltır. Hangi durumda ette kan daha az kalmaktadır acaba? Kabaca durum eşit olabilir (toleranslar dahilinde) diye düşünüyorum. İÇ KANAMA, hücreler arası ortama serbest halde kan dağılması şüphesi olan her durumdaki hayvanın eti tüketilemez. Boğulma (muhtemelen kılcal damarlar çatlamaktadır), yüksekten düşme, süsülme gibi hallerin hepsinde iç kanama yüksek oranda mümkündür. Yırtıcılar tarafından yaralananlar da hem iç kanama, hem de açık yara varsa oradan yırtıcının taşıma ihtimali olan zararlılar girmiş olabilir. Bütün bunlarda şüphesinin izalesi ancak hayvanın iyileşmesi ile belli olur. Daha sonra kesilebilir ve eti tüketilebilir, Dr. Mete Fridin haklıdır... Saygılarımla. H.Kayahan
|
Hüseyin Kayahan
13.06.2015
21:35
| Ölüden kasıt "meyte" ise, bunu "leş" olarak veya Türkçedeki halk deyimiyle "gebermiş olanlar (bu kelime kabirden geliyor olabilir, o zaman kabirlik anlamında olur ki, gömülmekten başka bir şeye yaramayan)" demektir. Ne zaman ve ne şekilde öldüğü belli olmayan, kokuşmaya ve bozulmaya başlayan hayvanlar anlamına gelmelidir. Böyle olanların yenilmeyeceği, evleviyetle açıktır. |
Hüseyin Kayahan
13.06.2015
21:39
| Özel bir şey soracağım: Kırgızlar; hayvanın akan kanının birazı yere aktıktan sonra, son kısımlarını bir kaba alarak onunla "bıcı" dedikleri bir yemek yapıyorlar. Kalın bağırsağın içine dolduruyorlar. Türkmenistanda da böyle bir adet var mıdır? |
Hüseyin Kayahan
15.06.2015
14:07
| İslam toplumu henüz tek devlet ikne ve hep böyle kalacağı zannedilen ilk 2 yüzyılda 4 mezhebin kurucuları yaşadılar ve göçtüler. Sonra gelen 2 yüzyılda da sadece tekrarlar yapılıp, yeni anlayışlar ortaya çıkamayınca; meşhur söz söylenmiştir: "içtihat kapası kapanmıştır. Böylece 1200 yıldır yerinde saydı islam toplumu/toplulukları. Fıkıh, o dönemde ve tek islam devleti olacakmış gibi tedvin edilmişti. O gömlek bugün dar gelmektedir. Yeni bir fıkha ihtiyaç vardır. O günkü Fıkıh sadece birey açısından çözümler düşündüğü halde, yeni fıkıhda hem birey açısından hem de devlet/kamu/topluluk açısından olaya bakmak gerekmektedir. Bunun için ekoller/okullar gerekmektedir. Ne kadar bilgi dolu olursa olsun; tartışılmayan, karşıt görüşler karşısında savunma yapamayan fikirler toplumda yaygınlaşamaz. Eksiğimiz bence budur. Bu müesseseler tekrar ihya edilse, bize gereken çözümler ortaya konacaktır. Gökten bize cebrail gelmeyeceğine göre, gerekli çözümleri yene biz bulacağız. İlk birisi düşünür ama tartışılmadan o fikir gelişmez. Saygılarımla. H.Kayahan |