Kur’an’a göre devlet düzeni ve medeniyet - 93
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam…
“Veadellahu elleziyne âmenû / Allah iman etmiş olanlara vadediyor.” (Maide 9)
İnsanlar iki gruba ayrılmaktadır; iman etmiş olanlar, kâfir olanlar.
“İman etmiş olanlar” güven altına alanlar anlamını taşır. Cizye verenler de mâlen güven altına alanlar oldukları için onlar da mümin sayılırlar.
O halde imanın karşısında küfür vardır, İslâm’ın karşısında ise şirk vardır. Geniş manada iman içinde müslimler de vardır. Geniş manada küfür içinde şirk de vardır. Burada geniş manada imandan bahsedilmekte, bunlara yapılan vaatlerden bahsetmektedir.
“Vaad” iki yer için yapılmaktadır; dünyada ve ahirette. Topluluklara vaad dünyalıktır. Kişilere vaad ise daha çok ahirettedir. İman etmiş olan topluluklar bu dünyada muzaffer olacaklardır. İman eden topluluk içinde olanlar ahirette mükafatlandırılacaklardır.
“Ve amilû el-sallihati / Ve salihatı amel edenler.” (Maide 9)
Artık buradaki çoğulun manasını ve “salih” mastarının ifade ettiklerini biliyoruz; birbirine uyumlu iş yapmak, iş bölümü içinde iş yapmak. Bu sorunun çözülmesi ancak işletme sorunlarının çözülmesi ile mümkündür. Kişiler hür olacak, kendi iradeleri ile hareket edecek ama aynı zamanda salih amel işlenecek.
İşte bu sorunun çözülmesi “Adil (Ekonomik) Düzen”dir.
Bu sorunun çözülmesi demek fiyat ve ücret konularının çözülmesi demektir.
Burada iman ameli salihe “ve” harfi ile bağlıdır, ikisi birden olacaktır.
Tek başına amel veya tek başına iman bir mana ifade etmemektedir.
“Lehüm magfiretün ve ecrun aziymun / Onlara mağfiret ve ecir vardır.” (Maide 9)
“Adil (Ekonomik) Düzen” geldiği zaman, gelmeden evvel işlenen suçlar affedilecektir. O suçlar zalim düzenin zorla işlettiği suçlardır. Dolayısıyla bizim onları yargılamamız bu sebeple meşru değildir.
“Mağfiret” burada nekredir ve faili belirtilmemiştir, yani yargılamada zulüm döneminin suçları takip edilemez. Bunun bir istisnası vardır. Kendilerine hatırlatıldığı halde ısrarla devam ederlerse o zaman onun cezası verilebilir.
“Ecir/ücret” nekre gelmiştir ama “azim” olarak belirtilmiştir.
Kötülükler ortadan kalkacak, iyilikler her tarafı kaplayacaktır.
Bir insan doğar, gelişir, erginlik çağına geldikten sonra gelişme tamamlanır, ondan sonra büyüme olacaktır. Uygarlaşmalar devam edecektir. Ne var ki bu arada asıl sorunlar da çözülmüş olacaktır. Artık “Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası” çalışmamızın açıklanır ve uygulanır hâle gelmiş olması gerekmektedir.
“Ve ayetlerimize küfretmiş ve tekzib etmiş olanlar.” (Maide 10)
Burada “ameli salih işleyenler”in karşılığında “ayetleri tekzib edenler” zikredilmiştir.
Buradaki ayetlerden maksat şeriat kanunlarıdır; “Adil Düzen”dir, “Adil Ekonomik Düzen”dir. “Âyet” denmiş olmasının sebebi söylenenlerin açık ve müsbet olmalarıdır. Söylenenlere akılları ermediği için değil, işlerine gelmediği için reddetmiş olmalarıdır.
Adil Düzen çalışanlarına düşen iki görev vardır.
- Biri, çalışıp Kur’an’ı öğrenmektir.
- Diğeri de uygulayıp insanlara göstermektir.
Bunun için muhasebemizi kuracağız, bakkalımızdan alış-veriş yapanlar aynı zamanda tebliğimizi de almış olacaklardır. Yani “Adil (Ekonomik) Düzen” ayet hâline gelmelidir. Herkes görmelidir. İstanbul sokaklarındaki her bakkal “Adil Düzen”in ayeti olmalıdır.
“Ülâike eshabu’l-cehiymi / Cehim ashabı/halkı onlardır.” (Maide 10)
Müminlerden bahsederken mağfiret ve ecirden bahsettiği halde, burada marife olarak “cehim halkıdırlar” deniyor. “Ecir” geniştir, başkalarına da vardır. Halbuki “cehim” yalnız kâfirlere mahsustur. Buradan açıkça anlıyoruz ki cehennemde başkaları da olur ama “cehim”de yalnız küfretmiş olanlar vardır. (Devamı var)