Kur’an’a göre yeni düzen ve yeni medeniyet-86
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam…
“Şühedae / Şehittirler” (Maide 8)
“Şüheda” şehidin çoğuludur. İsmi failler fiil gibidir, bir defa bir işi yapmış olsa bile onun failidir. “Sarikin elini kesin” dendiği zaman, bir defa hırsızlık yapanın elini kesin anlamındadır. “Şahit” de bir defa gören, müşahede eden demektir. “Şehid” ise sıfatı müşebbehedir; Mesleği gözetme olan demek olur. Şehidler bugünkü polislere tekabül eden kimselerdir. Şehid var, hakem var; bunlar arasındaki farkı belirtmemiz için bir davanın nasıl görüşüleceğini kısaca anlatmaya çalışalım. Dava, geçmişte olan bir olaydan mağdur olan kimselerin mağduriyetinin giderilmesi için kamuya baş vurulması demektir. Davanın şartları vardır.
-Davanın açılabilmesi için olay geçmişte cereyan eden bir olay olacaktır. Gelecekte olacak olaylara karşı dava açılamaz. Hukuk düzeninde önlem yoktur. Olay olacak, ondan sonra mağdur olanların hakları verilecektir.
-Bir olay hakkında dava açacaksınız, benzer olaylar için bir davada karar verilemez. Hiçbir olay başka bir olayın aynısı değildir. Diyelim ki biri birine ‘eşek’ dedi. Muhakeme edildiler, hâkim 100 lira hakaret tazminatına mahkûm etti. Başka zamanda yine aynı kişi aynı kişiye ‘eşek’ dedi. Aynı hâkime dava geldi. Hakem bu sefer 50 lira ceza verdi. Siz ‘bu hakem neden böyle karar verdi’ diyemezsiniz. Her olay ayrı dava konusudur. Emsal teşkil etme meşru değildir. Hakem başka bir davada verdiği kararı emsal göstererek karar vermez, her olayı ayrıca değerlendirmesi gerekir.
-Dava açılması için “davalı” ve “davacı” olmalıdır. Hiçbir hakem davacısı olmayan ve davalısı olmayan davaya bakmaz. Hakem bilgisiyle hükmedemez. Soruşturmacılar bilgisini aktarır ama hakem şahitlerin şehadeti ile hükmeder.
-Karar taraf olmayanlara teşmil edilemez, sadece taraf olanlar hakkında karar verilebilir.
Bu özelliklerinden sonra davanın iki yanı vardır.
Birincisi soruşturmadır, olayın nasıl cereyan ettiğini tespittir. Bu başka bir ihtisas işidir. Buna “şehadet” denmektedir. İslâm’da “kamu davaları” ile “hukuk davaları” ayırımı yoktur. Soruşturmayı aynı kimseler yapar. Bunlara “şehid” denmektedir. Taraflar dava ikame etmeden önce soruşturmacı bulurlar. Soruşturmacılar ayrı ayrı soruştururlar. Hatta bunlar ayrı dayanışmalar içindedirler. Bağımsız araştırma sonunda aynı sonuca varmışlarsa, hasımsız davalarda bir tek şahidin şehadetiyle, hukuk davalarında iki şahidin şehadetiyle, ceza davalarında dört şahidin şehadetiyle karar verilir. Batı’da iki uygulama vardır. Mahkeme soruşturma yapmaz, sadece soruşturmacıların şehadetiyle karar verir. Başka uygulamada ise hâkim soruşturmayı da kendisi yürütür. Türkiye’deki uygulama da böyledir. İslâmiyet’te hâkim soruşturma yapmaz. Soruşturmacının şehadetini kabul eder veya reddeder. Reddederse başka tanıkların bulunması gerekir. Kendisi belgeleri inceleyemez, görgü tanıklarını dinleyemez.
Olay tebeyyün ettikten sonra fıkha göre karar verilmesi gerekir. Batı’da hakimler karar vermektedirler. Kur’an bunu da kabul etmemektedir. Soruşturma kısmını şehidler yapar, karar verme kısmı da hakemlere aittir. Hakem yani kadı sadece davaları yürütür. Kararları infaz eder. Eskiden kadılar müftülerden fetva alarak hüküm verirlerdi.
Kur’an’a göre kadı bucak başkanıdır. Ayrıca kadılık müessesesi yoktur. Kadılığı icat eden Hz. Ömer’dir. Merkezi sistem kadılığı zaruri kılar. Bucak sisteminde ise kadıya gerek yoktur. Hz. Ömer’in İslâmiyet’e aykırı olarak icat ettiği bu uygulama bugün yargı bağımsızlığı şeklinde uygulanmakta. Ebu Hanife halifelerin uygulamasını delil kabul etmez, ancak Sünneti delil kabul eder. İslâmiyet Hz. Ebubekir’le bozulmaya başlamıştır; Hz. Ebubekir Hz. Ömer’i seçtirmiştir, bu uygulama Sünnete ve Kur’an’a uygun değildir. Kadılığı da Hz. Ömer icat etmiş, yönetimde birliği bozmuştur. Onlar günah işlemiş değildir. O gün için ondan başka yapılacak bir şey yoktu, Allah onun için onlara o hatayı yaptırmıştır. Biz bugün aynı hatayı yaparsak veya o hata üzerinde devam edersek günah işlemiş oluruz. (Devamı var)