Darwin'in ilmi, Şems'in irfanı
1299 Okunma, 0 Yorum
Dücane Cündioğlu - Yeni Şafak
Abdülkadir Altınhan

— "Geçenlerde Shakespeare okumayı denedim; o kadar saçma geldi ki kusacak gibi oldum." (I have tried lately to read Shakespeare, and found it so intolerably dull that it nauseated me.)

Kim söylüyor bu sözü?

İçinde yaşadığımız çağa damgasını vurmuş birkaç bilimadamının belki de en ünlüsü!

Din-Bilim çatışmalarının etkisi hâlâ süren en tartışmalı ismi!

Sevenlerinin nezdinde sadece bir dehâ değil, neredeyse bir aziz! Karşıtlarınca da —uzun söze ne hacet— kelimenin tam anlamıyla bir Deccal!

Peki ya bu fakire göre?

Doğayı, yani taşrayı, yani dışarıyı bilme arzusunun peşinden koşmak adına ruh dünyasına kıymış bir tutku adamı! Her kahraman kadar zavallı! Her âşık kadar acınası!

Charles Darwin'den söz ediyorum; anlama ve bilme tutkusunun şiddetine ancak hürmet duyulacak bir âşıktan...

* * *

Bilmek sadece beyne ızdırab değil; insanın gönlüne hasar da verir.

Bencilliğin en büyük zararı ben'in kendisinedir; yani, tutkunun... yani, ne pahasına olursa olsun hakikati avuçlama hırsının....

Akıl ve zekâyı yoğun bir biçimde faal hâlde tutmanın insanın en değerli, en duyarlı yanını, yani hissiyat tarafını —eğer gerekli tedbirleri almazsa— nasıl da ezip yok edebileceğini gösteren nadir örneklerden biridir Darwin'in entelektüel yaşamı!

Böceklerin, bitkilerin, kuşların peşinde geçen nice yıldan sonra, yayımlanacağını düşünmeksizin, sadece çocuklarının okuması amacıyla, 1876'dan itibaren kaleme almış olduğu notlarının başlığı şöyledir: Recollections of the Development of my Mind and Character (Zihnimin ve Kişiliğimin Gelişimiyle İlgili Anılar).

Oğlu Francis Darwin'in derlediği bu anıların Türkçesi geçen yıl Daktylos Yayınevi tarafından neşredilmişti, oradan aynen aktarıyorum:

— "Otuz yaşıma ve hatta sonrasına kadar şiir okumak bana büyük haz verdi; hatta okullu bir çocuk gibi Shakespeare'den, özellikle de onun tarihsel oyunlarından büyük zevk aldım. Ayrıca eskiden resimden hoşlanır, müzikten ise büyük haz alırdım."

Peki sonra?

Sonrası çok acı!

— "Ama artık uzun yıllardır bir şiir dizesi okumaya tahammül edemiyorum. Geçenlerde Shakespeare okumayı denedim; o kadar saçma geldi ki kusacak gibi oldum. Ayrıca resimler ve müzik konusundaki zevkimi de neredeyse kaybettim. Müzik artık bana haz vermekten ziyade, genelde, üzerimde çalıştığım konu hakkında fazlaca enerjik olmamı sağlıyor. Güzel manzara konusundaki duygularımı koruyorum ama bu da bana eskiden olduğu gibi müthiş bir haz vermiyor."

Şiir, resim ve müzik, Darwin'in kaybettikleri işte bunlar. Kısacası haz!

Sanatla neredeyse alâkası kalmamış bir zihin. Belki bir hesap makinesi keskinliğinde, ve fakat bir o kadar da duygusuz! Çünkü hazdan mahrum.

Kavramlarımızı düşünce faaliyetiyle oluştururuz, yani beynimizi çalıştırarak, aklımızı da faal hâlde tutarak... Duygularımızı oluşturan ise, haz ve acı, lezzet ve elem'dir. Tecrübenin ta kendisi. Deneyimin, yani bütünüyle yaşamın...

Hesap makinelerinin kesinliği/ keskinliği, ya duyguların yokluğu, ya da yitimi pahasınadır.

— "Beynim, geniş bir veri koleksiyonu içinden genel yasaları öğüten bir makineye dönmüş gibi görünüyor. Ama bu durum, niçin beynimdeki o daha yüce zevklerin yer aldığı kısmın körelmesine neden oldu anlayamıyorum."

Darwin hakikati taşrada aradı. Aradığını buldu da.

Ama taşranın hakikatini. Zahirin hakikatini.

* * *

Zavallı!

Bu sözcük, bir tahkir ve tezyif ifadesi değil benim nezdimde, sade bir tesbit ifadesi! Hemen düzeltiyorum: sade değil, sadece değil, aksine muhabbet ve hüznün eşlik ettiği bir tesbitin ifadesi!

— "Bütün estetik duygularımı böylesine garip ve acı bir şekilde yitirmeme rağmen..."

Gerçekte, olup bitenin farkındadır Darwin! Kazandığı kadar, kaybettiğinin de...

Kelimelerin seçimi kendisine ait: "loss of the higher æsthetic tastes..."

İmdi, Cemil Meriç'i hatırlamamak mümkün mü? "Yaratan yaşayamaz, yaşayan yaratamaz!" diye haykırmıştı bir defasında.

'İnsan' denen hayvan, ne garip değil mi, duygularıyla yaşıyor; ve fakat aklıyla yaratıyor.

* * *

Marx ve Freud...

Belki birçoklarına garip gelecek ama bu iki ismin ne yaptığını anlamak/anlamlandırmak isteyenlerin evvelemirde Darwin'i mercek altına almaları gerekir. Çünkü Darwin'siz ne çağdaş iktisat ve toplumbilim, ne de insan psikolojisi adam gibi yorumlanabilir.

Çağdaş düşüncenin yönelimleri Darwin'siz, Marx'sız ve Freud'suz izlenemez. Pek tabii ki bir de Nietzsche'siz. "Şen Bilim", gerçekte Darwinci bilme tarzının eseridir. Hem de inadına. [Michel Ruse'un hazırladığı "Philosophy after Darwin / Classic and Contemporary Readings" (USA, 2009) adlı devasa derlemeye kabaca da olsa şöyle bir göz atma imkânı bulanlar, sanırım, ne demek istediğimi anlayacaklardır.]

Burada şaşırtıcı olan şu ki postmodern felsefî eğilimlerin, o "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler!" yollu naifliğinin garip bir biçimde ideolojik zeminini yukarıda adı geçen dört ismin teşkil etmesidir, yani sırasıyla Darwin'in, Marx, Nietzsche ve Freud'un...

* * *

Demek oluyor ki Darwin okumayı göze alan, Shakespeare okuyacağı zamanlar kusacak hâle gelmeyi de göze almalı!

Ya Darwin, ya Shakespeare! Ya Kant, ya Goethe! Ya Fahreddin Razî, ya Şems-i Tebrizî!

"Ya-ya da"yı kabul veya reddetmek kolay, öyleyse görelim bakalım, bir adam çıksın da şu âlemde, hakkını vermek suretiyle "hem-hem de" desin! Yani mümkünse hem yaşasın, hem yaratsın!

Ne yazık ki bu pek mümkün değil ey talib!

Çünkü halk İsa'yı her daim çarmıhta asılı görmek ister.

                                                ******

 

Yorum:

                        Mevlana Dergahı Mankurt mu Yetiştiriyor?

Dünyaya halîfe kılınmış insana Allah aklını mı yoksa kalbini mi kullanmasını emretti?

İnsanı hayvanlardan ayıran özellik akıl değil de nedir?

Bu kadar şey arasında insanı farklı kılan akılken onu hiçe saymakta neden?

      Bunların hepsi aslında gönle değer vermek maksadıyla ortaya çıkıpta aklı kendi tekeline almaya çalışanların zırvası. Öyle ki diğer insanlar onun aklı ile söylediklerine gönlü ile sorgusuz sualsiz iman ederler. Bütün bunlar aslında kendini merkezîleştirme çabalarından başka bir şey değildir.

    Şimdi ey kâri dinle dinle ki cehle düşmeyesin. Dinle ki bütün bu safsatalarla kendin kendini hiçe saymayasın. Çünkü hiçe sayılma aslında bir zaafı kullandırtma ve bununla mankurtlaşmadan öte bir şey değildir.  

       Dinle ey kâri ve kulak kesilme duy! “tüm tasavvuf aslında bir mankurt felsefesidir. Sevgiyi ve hissi temele oturtan her felsefe; dünya egemenliğini ürettiği mankurtlarla ele almaya çalışan bir Moğol felsefesidir. Ama ne kadar zavallıdır bu insan çünkü aklı reddederken bile ona başvurur. Her hâl üzere akla muhtaçsın ey insan; çünkü kainatta aklınla ayakta durabilirsin.

    Burada müellife sorulmalıdır. Ne suçu var Darwin’in. Hayatı açıklamak hislerin değil fikirlerin konusuyken. Hayatı hayy kılan mutlak akılken. Mutlak akıl yani Tanrı…

     Hem mesele evrim meselesi ve evrim savunmacılığı ile hisleri yıkmaksa en büyük his yıkıcısı Mevlana’dır. Zira öyle der Mevlana Mesnevî adlı eserinde;

        …taş idim bitki oldum

          bitki idim hayvan doğdum

          hayvan öldüm insan doğdum

          nereye bu sonsuzluk nereye… (                    )

       ve hiçbir fark yoktur Darwin  ile Mevlana arasında. Çünkü ikisi de insanın evrimle yüceldiğini değil aksine insanın aşağılık olduğu ve hislerle var olduğu görüşündedir. Aklı aslen ikisi de hapis olarak görür birisi onu hiçe sayar ve onunla olanı hakir görür. Diğeri ise onu bir put olarak görür ve buna sahip olmayanları aşağılar. Ebu-l A’la el- Mearri’nin Darwin’i haklı çıkarırcasına söylediği bir söz bunu ifade eder. 

       “İki tür insan vardır; birisinin aklı var dini yoktur. Diğerinin ise dini var aklı yoktur.”

        Ey kâri aklı putlaştırana hayır dediğimiz gibi onu hakir görene de hayır deriz çünkü o da aklı bir perde olarak görür.

       Ama akıl ne bir perdedir ne de inkarcı.

       Akıl insanın mahpus olduğu değil uçtuğu bir limandır. Akıl, acizliğin kırılma noktası. Akıl; düğümleri çözen bir fail, fail-i mechul…

         Ama her şeyi tanımlamaya kalkan akıl kendini tanımlayamaz ey kâri. Akıl kendini ancak kendi olmayanın zıddı ile tanımlar. Bu yönüyle akıl bir çürük diştir atarsan ağrı diner atmazsan ağız ne yer ne içer .

         Ve son olarak ey kâri; ilim tanımlarla olur. Bu tanımlar hükme yardımcı olur ve hükmü var olanlara kıyasa. İşte burada istidlal gerekir akıl gerekir. Hissin yeri başka yerdir his vicdani sorgulamadır hesaba çekmedir. Ve sevgi ise ayağımıza vurduğumuz prangalardır bizi bu kainat ummanında dibe götüren prangalar

        Kurtul prangalarından ey kâri kurtul!!!  

 

Abdülkadir Altınhan






Sayı: 40 | Tarih: 14.03.2010
Ahmet Hakan
Peygamber bugün gelse
2309 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Hayrettin Karaman
Kızların eğitim ve öğretimi
1575 Okunma
Hilmi Altın
Ebubekir Sifil
Sünnet ve Kültür
1517 Okunma
1 Yorum
Zafer Kafkas
Zülfü Livaneli
Dünya bir gölgeliktir
1398 Okunma
Ali Bülent Dilek
Bekir Berat Özipek
Demokrasiyi ve diktatörlüğü nerede aramamalı?
1308 Okunma
Bünyamin Demir
Mehmet Şevket Eygi
Depremi Beklerken
1302 Okunma
Emine Hocaoğlu
Dücane Cündioğlu
Darwin'in ilmi, Şems'in irfanı
1299 Okunma
Abdülkadir Altınhan
Toktamış Ateş
Ermeni sorunu ve ABD Kongresi
1287 Okunma
Osman Eskicioğlu
Ruşen Çakır
Af tartışmasından kaçmak mümkün mü?
1285 Okunma
Tayibet Erzen
Ali Bulaç
Fetva, gelenek, estetik, protest
1281 Okunma
Ahmet Yasir Erol
Mehmet Altan
Merkez Ankara büroları mı?
1279 Okunma
1 Yorum
Mehmet Hikmetumut
Oktay Ekşi
KADINLAR
1266 Okunma
2 Yorum
Vahap Alma
Hüsnü Mahalli
ABD çok kızmış!
1253 Okunma
Osman Köse
Reşat Nuri Erol
IMF'siz yapılacaklar ve mucize!
1249 Okunma
3 Yorum
Ilker Ardic
Can Ataklı
Üçlü zirve yeni bir Dolmabahçe miydi?
1240 Okunma
Mesut Karaaytu
Ahmet Altan
Bir düşünün...
1235 Okunma
Özer Ataç
Mehmet Niyazi
Emperyalizmin biricik anahtarı
1216 Okunma
Abdurrahman Erol
Fehmi Koru
Akil adamların tavsiyesi
1208 Okunma
Ahmet Kirtekin
Fikret Bila
İstifayı hiç düşünmedik...
1203 Okunma
Harun Özdemir
Mahir Kaynak
Lobi siyaseti
1169 Okunma
3 Yorum
Süleyman Karagülle
Nazlı Ilıcak
Baykal ve Başbuğ
1137 Okunma
Fatma Karuç


© 2024 - Akevler