Sünnet ve Kültür
1518 Okunma, 1 Yorum
Ebubekir Sifil - Milli Gazete
Zafer Kafkas

SÜNNET VE KÜLTÜR

 

"Toplumsal kimlik" diye ifade edilen olgu, bir toplumu özgün kılan değerler bütününün hayata yansıyan şeklidir. Kimliğin hem yapı taşı, hem de göstergesi ise yine kendine mahsus bir kültür ve medeniyetin varlığıdır.

"İslamlık" söz konusu olduğunda, toplumsal kimliği oluşturan unsurlara Sünnet'in en az Kur'an kadar kaynaklık ettiğini görmek için olaya "Sünnet-kültür ilişkisi" penceresinden bakmak gerekir. Sünnet konusunda sarf-ı mesai edenlerin, meselenin bu boyutunu bihakkın idrak ve izah edebilmesi için "kültür tarihçiliği" formasyonuna sahip olması bir elzemiyettir.

"Bizim dışımızdakilere, Yahudiler'e, Hristiyanlar'a benzeyen bizden değildir", "Yağma yapan veya soyan, yahut soyguna tevessül eden bizden değildir", "Erkeklere benzeyen kadınlar ve kadınlara benzeyen erkekler bizden değildir", “Asabiyete (ırkçılığa) çağıran ve asabiyet uğruna mücadele eden bizden değildir", “Musibete uğradığında (başına istemediği bir durum geldiğinde) bağırıp çağıran, saçını-başını yolan, elbisesini parçalayan bizden değildir", "Bizden başkasının sünneti (adet ve geleneği) ile amel eden bizden değildir", "Küçüklerimize marhamet, büyüklerimize hürmet etmeyen, emr-i bil ma'ruf ve nehy-i anil münkerde bulunmayan bizden değildir."

Bunlar ve benzeri daha pek çok hadiste yer alan ve Sünnet'e aykırı bir tavır ve tarz benimseyen kimselere yönelik olan bu türlü ifadeler, şunu anlatıyor olmalıdır: Böyle bir tutum içinde olanlar, İslam Ümmetini teşkil eden fertlerden ma'dud olamazlar. Hz. Peygamber (s.a.v), özellikle Medine döneminde bir İslam toplumu inşa ettiği zaman, onun, tamamen müstakil, kendine mahsus bir kimliği ve kültürü olan bir Ümmet olmasına büyük bir önem vermişti. Mekke döneminde, Kur'an'ın sükût geçtiği hususlarda müşriklere benzemektense, Ehl-i Kitab'ın uygulamalarını tercih eden Efendimiz, Medine'ye hicretten sonra onlara da muhalefet etmeyi esas almış ve böylece otantik İslam kültürünün temellerini atmıştı.

Buradan çıkarmamız gereken sonuç şudur: Müslüman bireyi, İslam Ümmeti'nin dinî ve kültürel değerlerinden ayıracak her türlü anlayış ve uygulama, önemli-önemsiz şeklinde bir ayrıma tabi tutulmadan Efendimiz (s.a.v) tarafından men edilmiştir. Eğer bu türlü hareketler, kişiyi iman dairesinden çıkarıyorsa, bunu açık bir şekilde ifade buyurmuş, ancak imanın aslına taalluk etmemekle birlikte kimlik ve kültür erozyonuna yol açıyorsa, bunları da yukarıda örneklerini zikrettiğim türden ifadelerle engellemiştir.

Yine Efendimiz (s.a.v)'in büyük bir hassasiyetle üzerinde durduğu "bid'at" konusu da bu bağlamda değerlendirilmelidir. Kişiyi dinden çıkarmamakla birlikte Efendimiz (s.a.v)'in ve O'nun eğitim ve gözetiminde yetişmiş olan Sahabe'nin üzerinde bulunduğu yola aykırı olan herşey "bid'at" olarak nitelendirilip kötülenmek suretiyle İslam kültürünün dışına atılmıştır. Burada kültürel kimliğin yozlaşmasının önüne geçme hassasiyetini aramazsak, konu ile ilgili Nebevî hassasiyeti anlamakta ve izah etmekte pek çok sıkıntı ile karşılaşırız. Bir çok hadiste bid'at'in, Sünnet'e aykırı amel ve uygulamalar olarak tarif edilmiş olmasından da bu sonucu rahatlıkla çıkarabiliriz.

Yorum:

       İslam dinini vahiyden uzaklaştırıp sadece kültür haline getirmenin ve şekilciliğe indirgemenin dayanaklarından biri olarak da Peygamberimizin sünneti ve hadisleri kullanılmaktadır.  Birtakım uydurma hadislerle mübarek geceler ihdas etmeler , zikirler ve halkalar oluşturmalar , katı bir şekilde sakal , misvak , gümüş yüzük üzerinden insan dışlamalar hep bu vahiyden yani özden uzaklaşmanın sonuçlarıdır. Sakala , misvağa bu kadar sahip çıkanlar nedense zinanın meşrulaştırılıp kanunlaştırılmasına , faizin hayatımızın vazgeçilmezi haline getirilmesine , insanlık zulüm altında inlerken müsrifane yaşayan liderlere seslerini çıkarmazlar. Peygamberimizin Hakkın hakimiyeti için yaptığı mücadeleyi gözyaşlarıyla okurken ve dinlerken kıllarını kıpırdatmaz, onun cismaniyetini kutsallaştırma yoluna giderek kolaycılağa kaçarlar. Çünkü mücadelesini örnek alsalar rahatları bozulur , sıcak ortamlarda yaptıkları zikirlerden  , her türlü meyve ve tatlının eksik olmadığı ve o mistik ortamlarından uzak kalmaları düşünülebilecek şeyler değildir onlar için. Nasıl olsa Hakkı hakim kılmak için mehdi gelecektir biz neden yorulalım ki derler ve tesbihlerini çekmeye devam ederler. Peygamberimizin gerçek yoluna kendilerini davet etseniz ya mezhepsizsinizdir, ya vahhabi ya da teymiyyeci. Bu yaftalarla artık yaşamaya alışmalısınız  çünkü siz peygamberimizi putlaştırmıyorsunuz , ilahlaştırmıyorsunuz, olur mu öyle şey?

     Emir ve yasaklarıyla insana aktif bir dünya hayatı öneren İslam , mistik anlayışla uzlaşmaz bir yapıya sahiptir. İslam’ın canlı , aktif,hareketli, düşünen ,faal insanı , mistik düşüncede pasif, cansız , düşünmeyen , gözü kapalı , her şeye olur efendimci bir tavra sürüklenir. Bundan dolayıdır ki , dünyanın neresinde olursa olsun , insanlara heva ve hevesleriyle hükmedip ,yöneten , zulmü baskıyı benimsemiş , tüm yönetim şekilleri mistisizmin destekleyicileri olmuşlardır. Bu sebepledir ki yöneticilerle mistikler arasında çoğu zaman çatışma yaşanmamıştır. Nasıl olsa içtihat kapısı da kapalı günümüz için islam’ın söyleyecek neyi var ki zaten , 1000 yıl önce her şey söylendi ve bitti , düşünmeye, Kuran üzerinde çalışmaya da gerek yok nasılsa eski müfessirler her şeyi bize açıklamışlar. Bu düşüncelerini meşrulaştırmak için de uydurma hadislere sıkı sıkıya yapışırlar.

       Dinimizi hristiyanlaştırmaya çalışarak ,  insanların afyonu haline getirmeye çalışan,şekilcilikten ibaret , folklorik bir yapıya büründürmek için uğraşan tüm tarikatlere, cemaatlere peygamberimizin bir hadisini hatırlatmak istiyorum: ‘’Bu ümmetin ruhbanlığı Allah yolunda cihaddır.’’

      Allah doğru yoldan ayırmasın.

 

        

 

 

 

Zafer Kafkas


YorumcuYorum
Lütfi Hocaoğlu
14.03.2010
18:40

Allah razı olsun. Çok güzel anlatmışsınız İslamiyetle mistisizm arasındaki mesafeyi. Kuran’a dönmeden, Kuran üzerinde çalışmadan hiç bir şeyin olamayacağı çok açık.





Sayı: 40 | Tarih: 14.03.2010
Ahmet Hakan
Peygamber bugün gelse
2309 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Hayrettin Karaman
Kızların eğitim ve öğretimi
1575 Okunma
Hilmi Altın
Ebubekir Sifil
Sünnet ve Kültür
1518 Okunma
1 Yorum
Zafer Kafkas
Zülfü Livaneli
Dünya bir gölgeliktir
1398 Okunma
Ali Bülent Dilek
Bekir Berat Özipek
Demokrasiyi ve diktatörlüğü nerede aramamalı?
1308 Okunma
Bünyamin Demir
Mehmet Şevket Eygi
Depremi Beklerken
1302 Okunma
Emine Hocaoğlu
Dücane Cündioğlu
Darwin'in ilmi, Şems'in irfanı
1299 Okunma
Abdülkadir Altınhan
Toktamış Ateş
Ermeni sorunu ve ABD Kongresi
1287 Okunma
Osman Eskicioğlu
Ruşen Çakır
Af tartışmasından kaçmak mümkün mü?
1285 Okunma
Tayibet Erzen
Ali Bulaç
Fetva, gelenek, estetik, protest
1282 Okunma
Ahmet Yasir Erol
Mehmet Altan
Merkez Ankara büroları mı?
1280 Okunma
1 Yorum
Mehmet Hikmetumut
Oktay Ekşi
KADINLAR
1266 Okunma
2 Yorum
Vahap Alma
Hüsnü Mahalli
ABD çok kızmış!
1253 Okunma
Osman Köse
Reşat Nuri Erol
IMF'siz yapılacaklar ve mucize!
1249 Okunma
3 Yorum
Ilker Ardic
Can Ataklı
Üçlü zirve yeni bir Dolmabahçe miydi?
1240 Okunma
Mesut Karaaytu
Ahmet Altan
Bir düşünün...
1235 Okunma
Özer Ataç
Mehmet Niyazi
Emperyalizmin biricik anahtarı
1216 Okunma
Abdurrahman Erol
Fehmi Koru
Akil adamların tavsiyesi
1208 Okunma
Ahmet Kirtekin
Fikret Bila
İstifayı hiç düşünmedik...
1203 Okunma
Harun Özdemir
Mahir Kaynak
Lobi siyaseti
1169 Okunma
3 Yorum
Süleyman Karagülle
Nazlı Ilıcak
Baykal ve Başbuğ
1137 Okunma
Fatma Karuç


© 2024 - Akevler