Depremi Beklerken
1242 Okunma, 0 Yorum
Mehmet Şevket Eygi - Milli Gazete
Emine Hocaoğlu

14 Mart 2010

Profesör Deprem Depremgil 1012'nci bilimsel konuşmasını yapmış. Özeti şu: Yarın da deprem olabilir, öbür gün de, yahut üç sene sonra, beş sene sonra, on sene sonra... Depreme hazırlıklı olmalıyız... Depremle birlikte yaşamalıyız... Deprem deprem deprem.. Sen deprem, ben deprem, en deprem, o deprem, biz deprem, siz deprem, onlar deprem...

Bir başkası konuşmuş: Büyük İstanbul depreminde 150 bin bina yıkılacak, 30 bin kişi ölecek. Bina başına 0.278 kişi hayatını kaybedecek. Binalar sağlamlaştırılmalı...Falan filan.

Şu sıralarda, halktan oy almak için yakın tarihimizde gecekondu yapımını teşvik etmiş olan eski büyük politikacılardan pek ses çıkmıyor. Oturdukları binalar sağlam olduğu için huzur, güven, vicdan rahatlığı içinde mışıl mışıl yaşıyorlar. Çok yaşasınlar!..

İlgili ve sorumlu kişilerin çok bildikleri var ama halkı paniğe düşürmemek için söylemiyorlar. Huzur depremden daha önemlidir.

Büyük depremde tsunami olur mu olmaz mı? Bu sorunun cevabı için tarihe bakalım. 1509 depremi aralıklı olarak günlerce sürmüş, Marmara sahilindeki surları aşan dev dalgalar şehrin alçak mahallelerini yıkmış...Tarih kitapları öyle yazıyor.

18'inci asırdaki büyük İstanbul depremi de günlerce sürmüş. Padişah Topkapı Sarayı'ndan sur dışında kurdurduğu otağına taşınmış.

Haiti'nin başkenti Port-au-Prince'de (ana şehir nüfusu bir milyon, varoşlarıyla birlikte 2,5 milyon nüfusu var) depremde 300 bin kişi ölmüş. Ana şehri 12 milyon, varoşlarıyla birlikte 22 milyon İstanbul'da sadece 30 bin kişi ölecekmiş 7 küsur şiddetinde bir zelzelede.

İstanbul'un çeşitli yerlerine büyük bir depremden sonra kullanılmak üzere deprem merkezleri kurulmuştu. İlgisizlikten bu merkezlerin içindeki eşya ve cihazlar yağmalanmış, çürümüş, işe yaramaz hale gelmiş.

Test sorusu:

Şu çürük çarık İstanbul'da sadece 10 bin bina yassıkadayıf gibi olsa, acaba kaç kişi vefat eder?

(a) Hiç kimse ölmez.

(b) Bin kişi ölür.

(c) Her binada on kişi can verse 100 bin kişi.

(ç) Konya'daki Zümrüt apartmanının çökmesi gibi olursa (100 kişi ölmüştü) hesabı siz yapınız.

(Doğru olan cevabı X'leyiniz...)

17 Ağustos depreminden bu yana ilgililer ve sorumlular var güçleriyle çalışmış olsalar ve vazifelerini yapmış olsalardı tahmin edilen tahribat ve ölü sayısı az mı olurdu?.. Ona ne şüphe...

Bir iddia: Âhir zamanda zelzeleler çoğalacak, çeşit çeşit âfetler olacak...

Homurtu: Böyle söyleyen gericilerin hakkından Ergenekon gelir ancak.

Toplum çok azınca felâketler, afetler, belâlar, musibetler, depremler, su baskınları, heyelanlar, salgın hastalıklar sökün eder gelir.

Pozitivistin cevabı: Bu söylemler bilimsel ve devrimsel zihniyete aykırı hurafelerdir.

Netice: Resmî ağızların telâşlı ve tedirgin beyanlarından, büyük depremin yaklaştığına dair ellerinde vahim bilgiler ve raporlar bulunduğu anlaşılıyor.

Yazının tamamı için tıklayınız.

Yorum:

Yazarın bu hafta üç kez üstünde durduğu deprem yazısına bende takıldım yazarın söylediği gibi bu konuda yetkili kişilerin depremi bildiklerini söylüyor. Ben buna katılmıyorum. Çünkü depremi önceden bilmenin çok zor olduğunu bilim adamları açıklamışlardı. Yetkili kişilerin deprem üzerinde durmalarının sebebi dünyada çeşitli yerlerde kısa aralıklarla oluşan depremlerden kaynaklandığını söyleyebiliriz. Çünkü yer kabuğu oynamıştır. Bu yüzden de zaten deprem kuşağında olan İstanbul’da olası deprem şu günlerde gerçekleşebilir. Yazarın 09 Mart yazısından;

(İstanbul'a, dolayısıyla Türkiye'ye büyük bir felâket hızla yaklaşıyor. Paniğe kapılmamak şartıyla bütün halk uyarılmalıdır.

Devlet adamları, belediyeciler, sorumlular üzerlerine düşen vazifeleri, işleri yapmadıkları için dev İstanbul çürük çarık vaziyette, binalarının yarısından fazlası kaçak olarak boynu bükük şekilde faciayı bekliyor.

İstanbul asılmayı veya kellesinin kesilmesini bekleyen bir idam mahkumu gibi bekliyor.

Sizlere sesleniyorum:

1. İmkânı olan şehri terk etsin.

2. Terk etme imkânı olmayan oturduğu çürük binayı terk etsin, sağlam bir binaya taşınsın.

Kimse, bu iki madde çok külfetlidir yapamam demesin. Bu tekliflerimin ikisi de ölümden, yaralanmaktan, enkaz altında kalmaktan, çoluk çocuğu ölmekten daha külfetli değildir.)

Bu yazıda dikkatimi çeken binası sağlam değilse sağlam bir binaya taşınsın diyor. İmkânı olmayan bunu nasıl gerçekleştirsin. Bu gerçekleşemeyecek bir durum. Karnını güçlükle doyuran için iyi bir bina demek daha fazla kirası olan bir bina demektir. Bunu da yapması çok zordur. Benim bu konudaki fikrim belediyelerce çürük tespit edilen binalar boşaltılmalıdır bunu yaparken de durumu iyi olmayanlar için devlet uygun fiyatlarla onlara ev tahsis etmelidir.

Ayrıca yazarın dediği gibi oy alabilmek için kaçak yapılan gecekondular beni yıllar öncesine götürüyor. Sene 1997 Temmuz İstanbul Kâğıthane’ye taşınmıştık. İstanbul’a ilk defa gelmiştim. Ondan öncede bir defa düğün için iki günlüğüne gelmiştim fakat yolculuğu gece yaptığım için anlaşılan pek bir şey görmemişim. O zaman İstanbul hakkında bir şeyler hatırlayamıyorum. İstanbul Türkiye’nin gözde şehri olarak duyduğum, yerli yabancı kişilerin tercih ettiği şehir olan İstanbul beni hayal kırıklığına uğratmıştı. Levent'teki okula gidip geliyordum. Yol boyunca eğer Kâğıthane’yi bilenleriniz varsa evlerin çoğu tepelerde ve köydeki evlerden bile daha kötü konumda evler bulunmaktadır. Fakat Levent'e yaklaştıkça bu tamamen çok güzel villa tipi evlere bırakıyordu. Levent'le Kâğıthane arasında çok fazla mesafe yok fakat evler, binalar arasında o kadar uçurum var ki anlatamam. Geldiğimiz yer ise Sivas merkezdi. Bu düzensizlik beni hem üzmüştü bir o kadarda hayal kırıklığına uğratmıştı. Söyleyeceğim şey ise gerçekten birkaç oy için sadece filmlerde kalan güzelim İstanbul’u bu hale getirenlere. Şimdi yetkililer depremden korunmak için o gecekonduları yıkıp bol yeşil alana bırakmalı ve şimdi orada oturanlara yeni sağlam meskenler ayarlamalıdırlar. Ya da depremi bu şekilde yaşayacak milyonlarca kişi ölecek yeniden kalan insanlarla İstanbul daha güzel inşa edilecek. Tabi daha güzel olur mu bilinmez.

 

Emine Hocaoğlu






Sayı: 40 | Tarih: 14.03.2010
Ahmet Hakan
Peygamber bugün gelse
2210 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Hayrettin Karaman
Kızların eğitim ve öğretimi
1502 Okunma
Hilmi Altın
Ebubekir Sifil
Sünnet ve Kültür
1457 Okunma
1 Yorum
Zafer Kafkas
Zülfü Livaneli
Dünya bir gölgeliktir
1328 Okunma
Ali Bülent Dilek
Bekir Berat Özipek
Demokrasiyi ve diktatörlüğü nerede aramamalı?
1249 Okunma
Bünyamin Demir
Mehmet Şevket Eygi
Depremi Beklerken
1242 Okunma
Emine Hocaoğlu
Dücane Cündioğlu
Darwin'in ilmi, Şems'in irfanı
1242 Okunma
Abdülkadir Altınhan
Toktamış Ateş
Ermeni sorunu ve ABD Kongresi
1228 Okunma
Osman Eskicioğlu
Ali Bulaç
Fetva, gelenek, estetik, protest
1221 Okunma
Ahmet Yasir Erol
Ruşen Çakır
Af tartışmasından kaçmak mümkün mü?
1220 Okunma
Tayibet Erzen
Oktay Ekşi
KADINLAR
1211 Okunma
2 Yorum
Vahap Alma
Mehmet Altan
Merkez Ankara büroları mı?
1201 Okunma
1 Yorum
Mehmet Hikmetumut
Hüsnü Mahalli
ABD çok kızmış!
1189 Okunma
Osman Köse
Reşat Nuri Erol
IMF'siz yapılacaklar ve mucize!
1185 Okunma
3 Yorum
Ilker Ardic
Can Ataklı
Üçlü zirve yeni bir Dolmabahçe miydi?
1180 Okunma
Mesut Karaaytu
Ahmet Altan
Bir düşünün...
1177 Okunma
Özer Ataç
Mehmet Niyazi
Emperyalizmin biricik anahtarı
1155 Okunma
Abdurrahman Erol
Fehmi Koru
Akil adamların tavsiyesi
1149 Okunma
Ahmet Kirtekin
Fikret Bila
İstifayı hiç düşünmedik...
1142 Okunma
Harun Özdemir
Mahir Kaynak
Lobi siyaseti
1110 Okunma
3 Yorum
Süleyman Karagülle
Nazlı Ilıcak
Baykal ve Başbuğ
1076 Okunma
Fatma Karuç


© 2024 - Akevler