Önce eski Genelkurmay Başkanı’nda gördük bu tavrı. Henüz Genelkurmay Bakanı bile olmamıştı ki yayılan söylenti şuydu: “Büyükanıt Paşa Atatürk ilkeleri ve laik Cumhuriyet konusunda çok hassastır. İktidar önünü kesmek için çok çaba harcıyor.”
Sonra Paşa göreve geldi. Bir iki irtica çıkışı yaptı. Sonra ünlü 27 Nisan bildirisini yayınladı. Ardından Başbakan kendisini Dolmabahçe’de bir görüşmeye çağırdı. 2.5 saat süren görüşmeden sonra her ikisi de çok gizli görüştüklerini, konuşulanların ikisi arasında kalacağını tek tanığın ise Allah olduğunu açıkladılar.
Bu görüşmeden sonra Paşa’nın süngüsü düştü, Ergenekon adı altında orduya yönelik eylemler hız kazandı.
Ardından İlker Başbuğ göreve geldi. Başbuğ’un Büyükanıt’a benzemediği, sıkı bir asker olduğu ve laik Cumhuriyet ve Atatürk ilkelerinden asla taviz vermeyeceği söylendi.
Paşa da önce buna yönelik bir iki çıkış yaptı. Ama bunların hiçbirini ciddiye almayan iktidar, hemen her konuşmadan sonra orduya yönelik operasyonların dozunu artırdı.
Paşa en son “Benim de bildiklerim var, açıklarım” dedi. Başbakan tıpkı eski paşaya yaptığı gibi Başbuğ’u görüşmeye çağırdı. Bu kez işe daha bir ciddiyet kattı ve toplantı Cumhurbaşkanı’nın huzurundaki bir zirveye dönüştü.
Toplantıya Başbakan da Paşa da ellerinde içi dosya dolu çantalarla geldiler. Görüşmeler bitip yemek yendiği sırada gözaltında olan 30’un üzerinde üst rütbeli subay tutuklanıyordu.
Şimdi merak ettiğim nokta şu: Başbuğ da tıpkı Büyükanıt gibi bir Dolmabahçe toplantısına mı zorlandı?
Bu toplantıda neler konuşuldu, zabıt tutuldu mu? Bu görüşmede üçlü arasında sır olarak mı kalacak yoksa kısmen de olsa açıklanacak mı?
Bu toplantıdan sonraki gelişmeler hayli kuşkulandırıcı. Çünkü, ordu birden tavır değiştirdi ve “içinde bir darbe hazırlığı yapılmış olabileceğini” açıkladı. Ama burada çok önemli bir ayrıntının üzerinde fazla durulmadı.
Bir binbaşı Balyoz olayını inceledikten sonra “Bu bir darbe hazırlığıdır ve dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı’na bilgi verilmemiştir” sonucuna vardı. Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’dı. Onun kurmay başkanı ise İlker Başbuğ. Yanisi şu ki, bir darbe hazırlığı varsa bile bundan Başbuğ’un haberi yok.
Kısacası, gizli zirveden sonra Başbuğ’un işin içinden sıyrılmasına, ama diğerlerinin yakılmasına mı karar verildi? İnsanın aklını kurcalamıyor mu bunlar?
Yorum
Üçlü zirvenin yapılmasıyla ülke gündeminin sakin bir hal alacağı düşünülürken ABD ve İsveç parlamentosundan arka arkaya gelen ermeni soykırım yasa tasarılarıyla siyasi gündem tekrar değişmiş oldu. Biz kendi ülkemizde Ergenekon la balyoz la uğraşırken yurt dışında kendi geçmişlerine bakmadan bizi soykırım yapmakla suçlayıcı tasarılar çıkarma uğraşındalar. Ne hazindir ki ülke aleyhine gelişmekte olan bu olaylar karşısında bile sırf muhalefet olsun diye kendi hükümetini eleştirmekte beis görmeyen başbakanın tabiriyle monşer eskileri var. İnsana sormazlar mı sende büyükelçilik yaptığın zamanlarda ülke menfaati için neler yaptın ne çaba harcadın ki şimdi ülkenin dış politikasını ilgilendiren bir konuda ağır eleştiriler yapmaktan geri kalmıyorsunuz.
Ülkemizde gerçekten garip olaylar oluyor bir darbe hevesidir gidiyor olaylar ortaya çıktıkça da darbe heveslileri nedense ordu yıpratılıyor yaygarası koparmaya devam ediyorlar. İyi de işi ülke güvenliği için strateji geliştirmek olan bir odunun üst düzey komutanlarının insanları fişlemek hükümeti yıkmak kargaşa çıkarmaktan başka bir planları yok mu? Nedir bu darbe sevdası koltuk makam mevki merakı yazarımız Dolmabahçe benzeri üçlü zirvede mi oldu diye merak içinde şu açıkça görüldü ki 28 ŞUBAT Sürecindeki aciz durumlara düşürülen SAYIN Erbakan hocanın öğrencileri ergen ekondan balyozdan bahsedilen bu günlerde Erbakan hoca gibi aciz bir duruma düşmeden dik durmasını becerdiler. Her ne kadar her konuda her şeyi tam yapamasalar da darbe heveslilerine hiç bir zaman pabuç bırakmadılar. Bunda 7 yılı aşkındır iktidarda olmaları devleti tanımaları ve her türlü istihbaratın ellerinde olması da çok önemli bir etkendi şimdi her ne kadar ordu yıpratılıyor yaygaraları koparılsa da içerdeki çürükler mutlaka temizlenecek ordu asli görevi olan vatan savunması devletin bekası dış mihraklar için caydırıcı bir güç olduğunun farkına varacak ve kendi halkıyla barışık kendi halkına süngü doğrultmadan dipcik savurmadan kışlasında kendi hiyerarşisi içinde ilelebet halkıyla halkın gönlünde peygamber(s.a.v)ocağı olarak bilinmeye devam edecek ve analar babalar evlatlarını önce Allah, a sonrada ordumuzun kıymetli komutanlarına emanet ederek asker ocağına gönderecek.
Ordu bizim ordumuz tüm ülkenin 72 milyonun ordusu belli bir sınıfın ya da bir zümrenin ordusu değil ordumuz içindeki çürükleri temizledikten ve ülkenin öz milli manevi değerlerine bağlı saygılı olduktan sonra yine en güvenilir kurumların başındaki yerini almaya başlayacaktır. ALLAH (C.C)ORDUMUZU DA MİLLETİMİZİ DE HER TÜRLÜ SEMAVİ VE ARAZİ AFATLARINDAN MUHAFAZA EYLESİN. Amin selam ve dua ile.