Hrant Dink Davası, Malatya Davası, JİTEM Davası, Ergenekon Davası ve diğerleri...
Sanıyoruz ki, olayın vahameti, onunla ilgili davanın hukuka uygun biçimde sonuçlanması için yeterli olur. Sanıyoruz ki, yaşanan şiddetin büyüklüğü ortadayken veya katliamın toplumda uyandırdığı devasa dehşet hissi varken, o davaların akıbeti öncekiler gibi olmaz, suçlar hasıraltı edilmez, suçlular korunamaz.
Ama öyle olmuyor.
Derin bir cinayet işlendiğinde, ortaya çıkan infial duygusu veya toplumsal tepki ne kadar büyük olursa olsun, zaman içinde “görünmez bir el” devreye giriyor. İlk infial duygusunun sönmesine paralel olarak, başka bir mekanizma varlığını hissettiriyor; olayın soğu(tul)masını izleyen dönemde yargı süreci yavaşlatılıyor, dava sulandırılıyor ve sonuçta ufak tefek “ceza”larla konu kapatılıyor.
Hrant Dink’in katledilmesinin uyandırdığı devasa dehşet hissini düşünelim. Cinayetin ülkede ve dünyada uyandırdığı tepkinin yoğunluğunu düşünelim, iki yüz bin insanın yürüyüşünü düşünelim ve sonra bugün bu davanın gidişatına bir bakalım.
Gördüğümüz, bildik bir kötülüğün bütün unsurlarıyla iş başında olduğudur.
***
Yazının devamı için : http://www.stargazete.com/gazete/yazar/berat-ozipek/derin-devlet-davalarinda-durumumuz-233352.htm