DTP yerini BDT'ye bırakıyor. Tokat hadisesinden bu yana, demokratik hayatın aldığı arka arkaya darbelerden sonra gelen tek iyi haber bu.
Haber gerçekten, iyi, çok iyi… Siyaset yolunun açık kalmasını ifade ediyor çünkü.
Şiddet karşısında duruş olarak siyaset; demokrasiyi mümkün kılan araç olarak siyaset; uzlaşma ve diyalogun manivelası olarak siyaset… Hangisinden yola çıkarsanız çıkın, bugünün Türkiye şartlarını, Kürt sorununun ürettiği sıkıntı ve acıları dikkate alırsanız, tek başına bir "değer"dir siyaset…
Siyasete devam haberi birçok açıdan rahatlatıcı olmuştur.
Demokratik açılım süreci devam edebilecektir.
Şiddet-siyaset-hukuk ilişkileri konusunda odak kayması yaşayan popülist, mağduriyetçi zihniyet savrulmaları da bu yolla dindirilebilecektir.
Bir süre önce, 15 Aralık günü şunları yazmıştık, bu köşede:
"Siyaset yaşatılabildiği oranda Kürt sorununda çözüm fikri, yönetici ve yönlendirici bir ufuk çizgisi olarak muhafaza edilebilir. Kapatılan DTP'nin yöneticileri ve milletvekilleri ister yeni bir parti kursunlar, ister mevcut bir siyasi partiye katılsınlar, ister örneğin yeni sol hareketle birlikte hareket etsinler, ne yaparlarsa yapsınlar, siyasetin kapılarını kapamasınlar…
Siyasetten kopmama, siyasi kapıları kapamama Kürt siyasetçilerinin asli sorumluluğudur.
Buna karşılık Anayasa Mahkemesi'nin verdiği karar karşısında, suskunluğunu usulünce bozup, parti kapatmaya karşı tavrını ortaya koyması, siyasete yol vermesi, Kürtlere bu açıdan seslenmeyi bilmesi de hükümetin, ama öncellikle Başbakan'ın sorumluluğudur…"
Her iki temennimiz de yerine geldi…
Bununla birlikte kabul etmek gerekir ki, bu son gelişmelerle, Kürt sorunu yeni bir aşamaya geldi.
Dört maddede özetleyelim.
1. Hükümet demokratik açılımla Kürt sorununa el atmayı hedeflemiştir. Bu, hem Türkiye hem AK Parti açısından yeni, cesur ve önemli bir aşamaydı.
Ancak ilk aşama değildi.
İlk aşamada AK Parti silahların suskunluğuna dayanarak sorunu pek önemsemeyen bir tutum sergilemişti.
İkinci aşamada, silahların tekrar patlamasıyla birlikte bu kez Kürt sorununu seçim meydanında DTP'yi mağlup ederek ortadan kaldırabileceğini sanmış ve doğal olarak sonuç alamamıştı.
Sonra Kuzey Irak'ın koşulları değişti, şiddet tekrar alevlendi ve üçüncü aşamaya, "demokratik açılım" aşamasına gelindi. Bu hamle, sorunu özgürlükler zemininde ele almayı amaçlıyor, şiddeti dindirmeyi hedefliyor, ancak çözüm sürecinde muhatap istemiyor, bir bakıma "Kürtsüz" bir yürüme yöntemini öngörüyordu.
Ve bugün bu politika da tıkandı.
2. Tıkandı zira Kürtler sahneye girdiler.
Son günlerin tüm siyasi gelişmeleri aslında bu "sahneye girişi" anlatır. Kürt politikası kendisini dikkate almadığı, hatta dışlamayı hedeflediği için demokratik açılım hamlesini bloke etmiştir.
Tokat'taki saldırı da, DTP'lilerin Anayasa Mahkemesi'nin kararını vesile yaparak siyasi–demokratik alanı boşaltma adımı da¸ bilinçli bir politikanın açık sonucu olarak bu çerçevede karşımıza çıkmıştır.
DTP milletvekillerinin tekrar siyasi alana dönme ve siyaseti Barış ve Demokrasi Partisi'nde (BDP) sürdürme kararı da bu politikanın devamıdır.
3. Bugüne gelince… Bir kere Kürt sorununa muhatapsız, Kürt muhatap olmadan bir çözüm bulunamayacağı görülmüştür. Aksi her denemenin ülkeyi istikrarsızlığa iteceği de ortaya çıkmıştır. Zira anlaşılmıştır ki, Kürt politikacılarının tasfiye duygusu karşısında gösterecekleri direnç, her şeyin, hatta Kürt sorununun bile önünde yer almaktadır.
Kürt politikası son gelişmelerle iyice bütünleşmiştir.
Ahmet Türk dün milletvekillerinin istifadan vazgeçmesini "Öcalan'ın isteği doğrultusunda" vurgusuyla açıklıyordu.
Bu durumda Öcalan'ın Türk siyasi sahnesine bir siyasi aktör olarak girdiğini görmemek mümkün değildir.
Bu, PKK'nın silahtan uzak durarak tasfiye edilmesi gibi olumlu bir noktaya gönderme yapabileceği gibi, tersine siyaseti şiddetin emrine ve etki alanına sokabilir…
4. Bundan sonrasına gelince… Açık: Kritik bir noktadayız… 15 Aralık tarihli yazıya tekrar dönelim, şöyle demiştik:
“Yeni aşamada, "Kürt politikacıları, Kürt politikası, DTP ve benzerleri şiddet fikri ve eylemleriyle ilişki kurarak yol almaktan vazgeçmelidir. Buna karşılık kamu otoritesi de 'meşru ve yasal Kürt siyasetini' yok saymaktan, onsuz yol alabileceğini düşünmekten, karşı tarafı tasfiye duygusu vermekten uzak durmalıdır…"
Ama risk pek çok…
Esas olan her anlamda ve her yerde şiddetin dışlanmasıdır
YORUM:
DTP kapatıldı. Yerini BDP ‘ye bıraktı. Siyaset devam etse de zihniyet aynı. Partinin yöneticisi Öcalan aynı. Yani değişen hiçbir şey yok. Kapatılmasını kendileri isteyip planladıkları gibi; kendi düşünce sahiplerini de kendileri kışkırtıp iyice hınç landılar. Evet siyaset bitmedi ama Öcalan siyasette.BDP de sözcüsü. Şiddet biter mi? Bütün bunları zaman gösterecek. Ama şu an Türkiye ‘yi yönetenlerin izleyeceği yol açılımın devam etmesi hususunda.
Kürtler ve Kürtçülük, Biz bu topraklarda yıllarca beraber yaşadık. Okullarımızda beraberce okuduk. Ve doğu yani şark dediğimiz yerlerde görev yaptık. Hala da yapanlarımız var. İnsan her yerde insandır. Kürt’ü Türk’e düşürme çalışmaları yapılıyor şu anda. Şu an ki siyaset mi bu kadar basitleşti yoksa şiddetli derecede spekülasyon mu var bilemiyoruz ama Türkiye de yaşayan vatandaşlar birbirine düşürülmeye çalışılıyor. Doğuda Kürtlerle birlikte yaşayan milyonlarca Türk; batıda yaşayan milyonlarca da Kürt var arkadaşlar. Bunlar birbirleriyle arkadaşlar hatta çoğu da birbirleriyle dünür olmuş insanlar. Doğu da olup can güvenliği olmadan yaşamak ne demek hepimiz tasavvur edebiliriz, bu hiç de zor değil. PKK tehdidi bizi yaşadığımız yerde bile germeye yetiyor. PKK demek bütün Kürtleri PKK’ nın içinde görmek değildir. Bu şiddeti onaylayan Kürtlerde var. Ergenekon adı verilen terörde Türkler de var. Şiddeti destekleyen, barındıran, onaylayan herkes bence terörü onaylıyordur. Türkiye nüfusunun %90 ı Müslüman diyoruz. Ama kaç kişi Müslüman gibi yaşıyor? Dinimizin emrine uyuyor? Her doğan evlat Müslüman olarak dünyaya gelir. Kaç kişi evladını İslam fıtratında yetiştiriyor? İslamiyet teki Allah sevgisi, Allah korkusu, kul hakkı, insan sevgisi, emirler ve bütün iman ve ibadet esaslarını bilen bir insan evladı hiç terör ve şiddete karışır mı? İslamiyet’te ayrılık yoktur. Yaşadığımız vatan, Allah’ın verdiği evlat gibi emanettir. Korumakta boynumuzun borcudur. Evlatlarımızı da İslami esaslara göre yetiştirmek bizim görevimizdir. Birlik ve beraberlik sağlanmalıdır. Bu birlik ve beraberlikte siyaset çok büyük bir önem arz eder. Allahtan hayırlısını istiyoruz. Hayırlı siyaset adamları, hayırlı yöneticiler, Vatanını milletini seven hayırlı idareciler istiyoruz. Bunun için de bizlerin iyi olması gerekiyor.
“ Nasıl olursanız öyle idare edilirsiniz “. Hadis-i şerifinde olduğu gibi.