20 Aralık Pazar 2009
Kapatılan DTP’nin eski Genel Başkanı Ahmet Türk, milletvekillerinin Meclis’te kalacaklarını ve BDP’ye geçeceklerini açıkladı. Böylece sine-i millet kararından vazgeçtiklerini de ilan etmiş oldu. Türk, tabanımız böyle istiyor dedi ama asıl faktörün Öcalan’dan gelen talimat olduğunu da duyurdu.
Türk’ün bu açıklamasıyla bilinen birçok gerçek canlı yayında kamuoyuna duyurulmuş oldu. Bu gerçeklere bakalım:
Öcalan’ın dediği olur
Türk, BDP-PKK cephesinde gerçek liderin Öcalan olduğunu ve onun sözünden çıkmayacaklarını ilan etti. Bu zaten bilinen ve açıkça ifade edilmeyen bir gerçekti. DTP’nin kapatılmasından sonra bu cephede yaşananlar “tek karar vericinin Öcalan olduğunu” bir kez daha gösterdi. Eski DTP veya yeni BDP veya Kandil’in bir hükmünün olmadığı, dağın da siyasi partinin de Öcalan’a bağlı olduğu anlaşıldı.
Baykal’ın tezi
Türk’ün açıklaması CHP lideri Deniz Baykal’ın tezini de doğruladı. Baykal, açılım sürecinin başından beri, “DTP veya Kandil’le pazarlık etmek İmralı ile pazarlık etmektir, fark yoktur” diyordu. Son gelişmeler, Baykal’ın bu değerlendirmesini kanıtlamış oldu.
Öcalan istemedikçe
Öcalan istemedikçe, açılımın bugünkü Kürt cephesine adım attırmanın mümkün olmadığı artık tartışma götürmez bir gerçek olarak ortaya çıktı. Bu halde, hükümetin eski DTP yeni BDP ile uzlaşma arayışının kulağı tersten göstermekten öte bir anlam taşımayacağı da anlaşıldı.
İmralı’nın konumu
Ortaya çıkan bir diğer gerçek de Abdullah Öcalan’ın yakalandığı 1999 yılından bu yana geçen süre içinde hem terör örgütünü hem de bu çizgideki siyasi partileri yöneten bir lider konumuna geldiğiydi. Ağırlaştırılmış ömür boyu hapse mahkûm Öcalan, terör örgütü liderliğinin yanı sıra gelişmelere yön veren bir “siyasi lider” haline getirilmiş oldu. Öcalan, Bekaa’da veya Şam’dayken bu kadar etkili değildi.
Öcalan, İmralı’da öyle bir konuma geldi ki, her şikâyeti hükümeti anında harekete geçiriyor. Sağlığıyla ilgili bir şikâyette bulunduğunda, eylemler başlıyor. “Pencerem uygun değil” derse uygun hale getiriliyor. “Havalandırma süresi az” derse iki katına çıkarılıyor. Hükümet, koşullarının iyi olduğu konusunda sürekli kamuoyuna kanıt sunmak zorunda kalıyor. “Yerim dar” dediğinde Türkiye’de kıyamet kopuyor.
Açılımın koşulları
Hükümetin yürütmekte ısrarlı olacağını vurguladığı açılım sürecinde Öcalan gücünü gösterdi. Hükümete, “Kendinizi kandırmayın, muhatabınız benim” mesajını verdi ve bunu kanıtladı.
Şimdi hükümetin bir karar vermesi gerekiyor: Açılımı Öcalan’la bir uzlaşmaya vararak mı sürdürecek, yoksa, onu hiç dikkate almadan kendi başına mı yürüyecek?
Öcalan ve terör örgütüyle, partisinin oluşturduğu cephede bir değişiklik yok, olmayacağı da anlaşıldı. BDP de kapatılan DTP gibi Öcalan’a bakarak politika yapacak. Her fırsatta onu adres gösterecek. PKK da aynı yolu izleyecek. Talimat aldıklarında, işlerine geldiklerinde terör eylemi yapmaya devam edecek.
Silahları bırakmayacak.
CHP ve MHP cephesinde de bir değişiklik beklemek gerçekçi olmayacaktır. Açılım sürecinde hükümete destek vermeleri, uzlaşmalarının mümkün olmadığı anlaşılmıştır.
Bu koşullarda hükümetin kararı belirleyici olacak. Açılım Öcalan’lı mı devam edecek, Öcalan’sız mı?
Y O R U M :
ÖCALAN FAKTÖRÜ
1970’li yıllardan beri Öcalan yetiştirilmekte, misyonlanmakta ve kollanmaktadır. İlk dönemdeki görevi, İran’da İslam Devrimi olacak, Kürtlerin İslam Dinine bağlılığı malumunuz. Maazallah Kürtler de İslam Devrimi diye tuttururlarsa ne yaparız?...
Çare nedir?
Kürtçülük.
Ne kadar Kürtçülük?
Müslüman olduklarını unutturacak kadar Kürtçülük.
Gerçekten İran’da İslam Devriminin olacağını Türkiye’de kimler 1970’de fark etmiş olabilirdi? Bu zeka kimdeydi, bu baş hangi gövde üstündeydi?
Siyasi gelişmeleri 20 yıl gecikmeyle kavrayabilen kamuoyu oluşturucuları, bilim adamları, güvenlikçiler ve siyasetçilerden kimler bunu fark etmiş olabilirdi?
ABD’li yetkililer bu bilgiyi kimlerle paylaşmışsa kıskanmak gibi olmasın, onlarda bu zeka vardı!
Demek ki, Öcalan’ı yaratan gelişmelerin gerçek faili ABD’nin siyasal aklıydı. Bu akla fit olanlar ise o günden bu güne rejimden, güvenlikten, istihbarattan, yönetimden sorumlu birimler ve siyasi iktidarlardı…
Nüfusun %99’unun Müslüman olduğu bir ülkede İslam’dan bu kadar korkulacaksa bize kimse yardımcı olamayacaktı. Bu da ta o günden beri belliydi. İslam’a karşı Allah’tan da yardım istenemeyeceğine göre o zaman Öcalan yardım alınacak tek merciydi.
İşte Öcalan yardım paketleri:
1-Kürtleri İslam’dan koparamadıysak da İslam’ı büyük ölçüde arka plana ittik. İrtica ağır bir darbe aldı. Doğuda ve Güneydoğuda artık İslami talepler gündeme gelemez. Bu önemli bir başarı. Kıymetini bilelim.
2-Zor da olsa Kürtleri Marksist – Leninist – Sosyalist – Kürt Milliyetçisi yaptık. Öcalan faktörü ve ona mal edilen bir strateji var. Bu hareketten başka faydalar da sağlanabilir. Bunu israf etmeyelim. Dostuna güven!
3-Doğu ve Güneydoğu’nun şeyhlere ve mollalara dayalı dini ve ahlaki yapısı her zaman potansiyel tehlikedir. Şimdi etkisiz olsalar da gelecekte yine tehlike arz edebilirler. PKK sorunu bir süre daha devam ettirilebilirse, şeyhler ve mollalar da bölgeden kazınırsa nasıl olur? Bu adamlar ya Kürtçü olsunlar ya da bütün saygınlıklarını yıkalım. Laik rejim, bizim de güvencemiz!
4-Aşiretlerden hazzetmediğiniz doğru. Bölgenin binlerce yıllık ekonomik ve sosyal yapısı açık veya gizli aşiretlere göre şekillenmiş. Bunu abartmayalım; aşiretleri yanımıza almaya bakalım. Bu sorunu zamana bırakalım o da yavaş yavaş etkisizleşecektir, bize güvenin, denmiştir. Güvenmişizdir.
5-Kürtlere laf anlatmak çok zordur. Öcalan gibi birini kullanabilirsek talimatlarımız daha etkili olur. İsterseniz bir deneyelim, göreceksiniz, Öcalan faktörü çok işe yarayacak, denmiş. Olabilir, demişiz.
6-Öcalan’dan alınacak genel vekaletle Kürtleri istediğimiz yönde hareket ettirebiliriz. Her konuda onun görüşünü almamıza da gerek yok. Genel vekaleti kullanalım, yeter. Biz dostuz, NATO’da bile.
7-Öcalan adına talimat yayınlama yetkisi ise sizin iç sorununuz, ona da siz karar verin, denmiş. Karar vermişiz ama kararı dinleyen yok! Anladığım kadarıyla en az yetkili hükümet.
8-Vatandaşın çarşıda, pazarda, kahvede her sohbet ortamında sallandırmaya çalıştığı Öcalan’ı, bazıları ise siyasal bir manivela olarak kullanmaya çalışıyor. Hatta daha çok kullanmak için de gizliden gizliye çatışıyor.
9-Yakında Öcalan şu marka elbise, bu marka bisküvi ve çikolata istiyor diye gazetelerde istek listesi yayınlanırsa şaşmayalım. Siyasetçinin kullandığını sanayici neden kullanmasın. Öcalan bunu dedi, diyenin kanıtı mı var? Kanıtı avukatı mı? Al sana avukat!
10-Baykal ve Bahçeli gibi politikacılar ve parlamento dışı muhalif güçler, hükümeti Öcalan’la uzlaşma arayışı içinde olmakla suçluyor. Satır aralarında demeye getirdikleri ise “biraz daha dişini sık, bu sorunu bizimle çöz, AK Partinin verdiklerinden daha fazlasını veririz. Seni idamdan kurtaranlara güven” mesajlarıdır.
11-AK Parti de “sorunu bizimle çözün, bu fırsatı bizden başkası size vermez. Tek parti iktidarının çözemediğini koalisyonlar hiç çözemez. Hapiste çürürsün” demeye getiriyor.
12-Peki projenin asıl sahibi ABD ne diyor, derseniz orası bizden daha karışık. Obama yönetimi sorunu çözmek istiyor. Ama ABD Ergenekonu özel güvenlik sektörü ise sorunu kalıcılaştırmaktan yana.
13-Özellikle ABD bütçesini savaşlarda hortumlayanlar, dünyanın her yerinde el-Kaide ve PKK gibi örgütlerin çoğalmasından yana.
14-İsrail’e fırça atarsın öyle mi, ölümlere bir destek de İsrail’den.
15-Akaryakıt kaçakçısı, uyuşturucu sevkiyatçısı ve silah satıcısı sisli havalarda daha mı çok kazanıyor, o zaman bir alkış da onlardan…
16-Türkler tehlikeli adamlar. PKK bunları oyalamasaydı buralardan çoktan kovulmuştuk.
İyi ki PKK var.
Haklısınız efendim, iyi ki var.
Boğazım kurudu, havasından mıdır nedir?
Rakı bize ağır gelir.
Patlatın şampanyaları.
Şerefe…
Sağlığınıza, efendim.
Sağlığınıza.