21.12.2009
Demokratik Toplum Partisi'nin yetkilileri, nihayet arzuladıkları sonucu elde ettiler.
Denebilir ki; bir kimse, mensup olduğu partinin kapanmasını ister mi? Vatandaşlara; "Bize siyaset yaptırmıyorlar; biz ikinci sınıf insanız" diyerek, onları tahrik etmeyi, körpe dimağlara ayrılık tohumları ekmeyi düşünüyorsa, neden partisini kapattırmasın? Parti üç beş yüz tabeladan başka bir şey mi? Aksi takdirde en küçük bahanelerle arabaları yakar, cam çerçeveyi kırarlar mı? Oy kaybını göze alarak hükümet, yanlış veya doğru açılım sürecini başlattı; hiç değilse bu zaman zarfında tahrik edici konuşmalardan vazgeçmeyi nasıl düşünmezler? Ülkemizin bütünlüğünden rahatsız olan pek çok yabancı devletin dahi terör örgütleri listesine aldıkları bir örgütün başıyla işbirliği sergilemenin bir siyasi parti için suç olacağını nasıl idrak etmezler? Habur'daki densizliğin "Barışı coşkuyla kutluyoruz" yalanıyla geçiştirilemeyeceğini bilmiyor olmaları mümkün mü?
Mahkemeler sadece hakkı ve adaleti tevzi ederler; yalnız Anayasa Mahkemesi'nin fonksiyonu biraz farklıdır. Kanunları usul ve anayasa bakımından denetler; ama yetki gaspı yapmadan, niyet okumaya kalkışmadan, kanunları lastik gibi sündürmeden toplumun nabzını da avucunda tutmaya çalışır; aksi halde Anayasa Mahkemesi'nin bütün üyeleri hukukçu olurdu. Değişik kesimlerden üye tayini, mahkemelerin arasındaki yönünü biraz farklılaştırmaktadır. Zaten bundan dolayı kapatma davası iki yıldan beri önünde duruyordu. Reşadiye'de 7 askerimizin şehit edilmesi, bardağı taşıran son damla oldu.
Kapatılan partiye dışarıdan; "Terör örgütüyle aranıza mesafe koyun" uyarıları geliyordu. Aslında onlar bu uyarılarda istekli değillerdi; ama yapılanlar ayyuka çıktığı için ar damarları zorlanıyordu. Fakat şimdi sözümona yeni bir partiyle karşılaşacaklar, bazı olayları görmezlikten gelecekler, uzakta oldukları için teşhiste bulunamadıkları mazeretine sığınacaklar.
Gençler olayları gerektiği kadar yakından takip etmezler; sebepleriyle değil, daha çok sonuçlarıyla ilgilenirler. Onlara; "Bu ülkede Kürtlerin önü kapalı" diyecek, temiz duygularını istismar edecekler. Bu sebeplerden dolayı partinin tüzel kişiliğine son vermeyip suç işleyenlerin cezalandırılması daha yerinde bir iş olmaz mıydı? Elbette bunun için önce hukuki düzenlemeye ihtiyaç bulunmaktadır.
Ülkeler, büyük hamleler yaparken tehlikeli dönemeçlerden geçerler. Demokrat Parti ile ekonomik dinamizme kavuştuk; geriye dönüp baktığımızda göz kamaştırıcı başarılı dönemlerimizle birlikte yaşadığımız dramatik olayları görüyoruz. Ülkemiz gerçekten büyüyor. Dışında kalanlarla kavgalı olduğumuz için Lozan'da çizilen sınırlarımız duvara dönüşmüştü. Bu durum bizi emperyalistlerin yanına itiyordu; tarihî bağlarımız olanlarla didişmek zorunda kalıyorduk. Şimdi ise Dışişleri'miz, komşularımızla 'sıfır problemli' bir ortama ulaşmak için gayret ediyor; sonuç aldıklarını da görüyoruz. Bu çalışmaların ekonomik imkâna dönüşmesi normaldir. Fakat pazarlarını kaybeden emperyalistler boş durmayacaklar. Güçlü devletlerin dostu olur; küçümsenmez mesafeler almamıza rağmen biz henüz güçlü değiliz; ne ilim, ne kültür ne de teknik bakımdan vazgeçilmez dostlar seviyesine gelemedik; bunun için çok dikkatli olmalıyız.
Milletimizin ayağa kalkmasının, sadece bizim ayağa kalkmamız olmayacağını emperyalistler bilmekte, iliklerini sömürdükleri kültür coğrafyamızdaki mazlumlara sahip çıkacağımızın farkındadırlar; çünkü tarihimizi, millî özelliklerimizi bizden daha iyi analiz ediyorlar; bu da içinde bulunduğumuz sürecin tehlikesini artırmaktadır. Elbette iş yapan, yanlış da yapar; muhalefetin görevi tenkit etmek, iktidarın yönünü bulmasına yardımcı olmaktır; fakat bunu yaparken sosyal bünyeyi tahrip etmemelidir. Batı âlemi 'nasıl bütünleşiriz' diye yol yöntem ararken bizim ayrışmamızın anlamı var mı? Bu, emperyalistlerden başka kime hizmet eder?
Daha pek çok provokasyonlarla karşılaşacağımız anlaşılmaktadır, fakat basireti elden kesinlikle bırakmamalıyız. Yunanistan ve İspanya'nın iç savaşını okuyanlar, insanların nasıl çılgınlaştığını görürler. Bu tuzağa düşmemek için sabır ve soğukkanlılığı zırh gibi kuşanmalıyız.