Dün, hüzünlü ve yağmurlu bir İstanbul gününde, muhtemelen ihmalin kurbanı olan, Saray’dan da olmadıkları için pek kimsenin yeri göğü inletmediği, 19 maden işçisinin cenaze törenleriyle başladı.
Siyasallaşma öyle bir noktaya ulaştı ki, göz göre göre öldürdüğümüz maden işçileri örneğinde olduğu gibi, artık “tutunamayanlar”a ait hiç bir sosyal fotoğraf Türkiye resminde yer alamıyor...
***
Devletin neye ve hangi sosyal kesime ne ölçüde önem verdiğini belgeleyen 2010 Bütçe görüşmeleri başlıyor...
Ama DTP Meclis’te olmayacak.
Daha da ürkütücü olanı, resmen de açıklandığı üzere, partinin “sine-i millet” kararında herhangi bir değişiklik yok.
Türkiye’de, AK Parti müthiş bir atalet içinde iken, PKK bölgede tek güç kalma stratejini “savaş lobisi” desteğiyle sürdürüyor.
***
Hâlbuki...
ABD Başkanı Barack Obama, Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi lideri Mesud Barzani’yi Beyaz Saray’a davet etti. Kürt kaynaklara göre, daveti, Erbil’i ziyaret eden ve Barzani’ye Irak’ta ulusal birliğe bağlılık, politika ve tavırlarda yumuşama taleplerini ilettiği de ifade edilen Amerikan Savunma Bakanı Gates iletti.
Irak Kürtlerinin sisteme eklemlenmesi ön alırken, bizim buralarda tersi oluyor.
***
Neden?
“İkinci AK Parti dönemi” başladığında çok umutluydum.
Hükümetin kuruluşu ertesinde, 22 Ağustos 2007 tarihinde “Yeni Dönem” başlıklı yazımda şöyle yazıyordum:
‘Yeni dönem’i tanımlayabilmek açısından en önemli iki konudan biri sivil bir anayasa...
İkincisi, Türkiye’nin AB süreci.
Sivil anayasa, 12 Eylül rejiminin tümüyle tasfiyesi anlamına gelecek.
AB süreci ise toplumsal dönüşümü, üretim biçiminin modernleşmesini, demokratikleşmenin ekonomik alt yapısının doğmasını hızlandıracak.”
Türban önceliği bu süreci berhava etti.
12 Eylül rejiminin tümüne karşı tutarlı bir bütünlük yerine, pratik bir siyasal avcılık, olumlu ve iyi niyetli girişimlerinin tümünü zora sokmakta...
***
Haklı olarak dün Ferai Tınç soruyordu:
“DTP’nin kapatılması gündeme geldiğinde Meclis’teki çoğunluğu ile övünen AKP ne yaptı?
Hiç ilgilenmedi.
Partilerinin kapatılmasıyla ilgili Anayasa Mahkemesi’nin karar sürecinde Venedik Komisyonu kararlarını her konuşmada hatırlatan AKP’liler, DTP için kıllarını bile kıpırdatmadılar.
Cemil Çiçek’in Batasuna örneği ise, bu kayıtsızlığın hiç de masum olmadığını açığa çıkarıverdi.
DTP, terörle arasına kesin bir çizgi çekemediği için nasıl kamuoyunun bir kısmının tepkisini çekiyorsa, AKP de başka birileri tarafından tehdit olarak algılanıyordu.
DTP, bu hassasiyeti dikkate almadığı için ağır eleştiriler ve yerli yersiz tepkilerle karşılaşıyorsa AKP de kendisine yönelik haksızlıkla karşı karşıya olduğunu düşünüyordu.
Benzer yolardan geçen bir parti olarak, DTP’nin kapatılmasına giden süreçte siyasetin önünü tıkayan yasal düzenlemelerin değiştirilmesi için AKP’liler kolları sıvayabilirlerdi. Demokratik tavır gösterebilirlerdi. Yapmadılar.”
Yapsalar, PKK’ya karşı DTP güçlenebilir, Reşadiye saldırısından kapatma kararına kadar “savaş lobisi” ani bir şekilde atağa kalkamazdı.
Ama gene de bu aşamada bile, AK Parti’nin “savaş lobisine” karşı sansasyonel bir adımla inisiyatif alacağı bir radikal jest yapması gerekmekte...
***
AK Parti’nin ezici bir çoğunlukla kazandığı genel seçimden beri her şey bize aynı reçeteyi gösteriyor:
Sivil bir anayasa...
Ve uyutulup duran AB reformlarında gaza basmak...
Bunlar yapılmayınca 12 Eylül rejimi yaşamaya devam ediyor.
12 Eylül yaşadıkça, “demokrasi ve barış” var olamaz, ölür...
Demokratikleşmede başarının yolu, 12 Eylül rejimini berhavadan geçmekte.
ÖZET:
İki hususun altı çiziliyor:
- Yeni sivil bir anayasa,
- AB sürecinin hızlandırılması.
Sivil anayasa, 12 Eylül rejiminin tümüyle tasfiyesi anlamına gelecek.
AB süreci ise toplumsal dönüşümü, üretim biçiminin modernleşmesini, demokratikleşmenin ekonomik alt yapısının doğmasını hızlandıracak.
YORUM:
12 Eylül rejimi zorunlu olarak gelmiştir. Nerede, hangi saatte bir insan öldürüldüğü belli olmayan bir ortamda Asker ihtilal yapmıştır. Yeni bir anayasa yapmıştır. Türk insanının %92 si nin reyi ile bu anayasa kabul edilmiştir. Aradan otuz yıl geçmiştir. Eksiktir, kusurludur, yanlıştır, hatta faşisttir. Ama hala 12 Eylül rejimi geçer akçedir. Geçen otuz sene zarfında esaslı bir anayasa reformu yapılamamıştır. Diyelim ki Kenan Evren Frankodur veya Hitlerdir:
Otuz senedir Türkiye’de sekiz kere genel seçim yapılmıştır. Bu seçimlerden sonra ondan fazla hükümetler kurulmuştur. Bu hükümetlerin umum ekseriyeti tek başına iktidar olmuşlardır. Hiçbir hükümet esaslı bir anayasa reformu yapmaya yanaşmamıştır. Yalnız Fazilet Partisinin diğer partilerin mutabakatını almak kaydı ile bir anayasa taslağını bu tasniften ayrı tutmak gerekir.
Bu konuda hele AKP hükümetleri hiçbir mazeretin arkasına sığınacak durumda değildir. Kenan Evren rejimi uçurumun kenarından ülkeyi kurtarmıştır, bir nevi zorunlu bir ihtilal yapmıştır. Bunca sivil hükümetler niçin bir anayasa yapamamışlardır. İktidar olmak muktedir olmak demektir. Muktedir olamıyorsanız o koltukları niçin işgal ediyorsunuz?
Denilebilir ki 12 Eylül rejimi bir vesayet rejimi ihdas etmiştir. O zaman da derim ki
Erbakan Hükümeti hariç bütün iktidarlar bu vesayet rejiminin ortaklarıdırlar.
Gelelim AB konusuna,
AB ne giriş kaçınılmaz,vazgeçilmez mutlak doğru olarak kabul ediliyor.
Hal bu ki AB iflas etmiştir. Değil elli veya yüz on sene sonrasını görebilmek mümkün değildir.
Hangi üretim biçiminin modernleşmesini,
hangi toplumsal dönüşümü,
hangi demokratikleşmenin ekonomik altyapısının doğmasını hızlandıracak.
İçeriği belli olmayan, süslü kelimelerle Tanzimat’tan beri batılılaşıyoruz…
AB yasalarında erkek erkeğe evlenmeğe meşruiyet vermişlerdir. AB ne uyum sürecinde AKP zinayı suç olmaktan çıkaran yasa çıkarmıştır. Ölüm cezasını kaldırarak Apo’yu başımıza Batı musallat etmiştir. Sayın Mehmet Altan siz Türkiye’nin kurtulmasını mı, batırılmasını mı salık veriyorsunuz?
Biz Milli Görüş çizgisinde Adil Düzenin bir gün bile kaybedilmeden kurulmasını istiyoruz. Öncelikle Türkiye’mizin, sonrada dünyadaki bütün mazlum ve mağdurların kurtuluşunun Sayın Erbakan Hocanın açtığı çığırdan geçtiğine inanıyoruz. Bu yolda Milli Görüş gömleğini çıkaranlar sizin istediklerinize hizmette hazırdırlar. Herkes kendi yoluna…