21.09.2009
Atatürkçülerle liberalleri karşı karşıya getiren hususlara dikkat edince iki konuda toplandığını görürüz. Birisi Kürtlerin Lozan'da aldatıldığı, onlara verilen sözlerin unutulduğu, diğeri ise Batılılaşmadaki zorlamalardır.
O döneme eğilince Türk-Kürt ayrılığının bugünkü anlamda olmadığını idrak ederiz. Vakıa Osmanlı döneminde de Kürtlerin bazı taleplerinin olduğunu biliyoruz. Ama bunlar bir avuçtan fazla değillerdi; onlar da Avrupalılarla içli dışlı olanlardı. Bu konuda Milli Mücadele ve sonrasına dair ileri sürülen iddialar tamamen yanlıştır. Kürtlerin ayrılıkçılığına işaret olarak "Kürt Teali Cemiyeti"ni göstermektedirler. Tarihi biraz derinliğine okuyanlar "Kürt Teali Cemiyeti"ni devletin kurdurduğunu bilirler. Çünkü Kürtlerle Ermeniler aynı bölgede yaşıyorlardı. Ermenileri emperyalistler destekliyor, teşkilatlandırıyorlardı. Ermeniler görünürde sivildi; sivillerle askerin karşı karşıya gelmesi, sivillerin silahsız olacağı düşünülerek istismar edilirdi. Bunun için devlet Kürtlerin ileri gelenlerine "Kürt Teali Cemiyeti"ni kurdurdu. Kurucularından biri olan Said Nursi gibi bir iman adamı, farklı kökten geliyor diye zümrelere karşı çıkar mı? Kimse etnik kökenini seçmekte hür değildir; kaderidir. İnsanlık için yüreği çarpan bir mütefekkir, kaderinden dolayı farklı olana düşmanlık besler mi? Onun, "Eski Said, yeni Said" dediğine siyasete bulaşmak açısından bakmak lazımdır.
İngilizler Van'da 1920'de Kürt beylerini topladılar; Kürtlerin ayrılık isteği olsaydı; "Size Kürt devleti kuracağız" tarzında konuşmaları dinledikten sonra; "Siz bize değil, Ermenilere devlet kurmak istiyorsunuz" diyerek toplantıyı terk ederler miydi? Kerkük ve Musul konularında Türkiye plebisit yaptırmanın peşindeydi; zira dünya biliyordu ki Kuzey Irak'ta yaşayanların, Yezidiler, Süryaniler hariç yüzde 96'sı Türkiye'yi istiyordu. Bu bütünlüğü parçalamak için İngilizler, Kürtlerin Lozan'da kandırıldıklarını işlemez miydi? Sonra Şeyh Said isyanı bir Kürt isyanı değil, şeriat isyanıydı. Kerkük ve Musul'u ele geçirmek amacıyla, genç devletimizi ürkütmek için İngilizler bunu tezgâhladılar. Elbette ki Şeyh Said'in İngiliz parmağından haberi yoktu. Hükümet de isyanın bütün ülkeye yayılmaması için olayın bölgesel olduğunu göstermek gayretiyle Kürt isyanı olarak lanse etti. Dersim isyanında da Hatay'dan dolayı arkasında Fransızlar olmadığını kim iddia edebilir?
Batılılaşma konusuna bakınca, Atatürkçülerle liberallerin arasında metot hariç bir fark olmadığını görürüz. Mustafa Kemal Paşa, Batılılaşmayı gerçekleştirirken zaman kazanmak için devletin imkânlarını kullandı. Liberaller de Batılılaşmanın güzel bir şey olduğunu, nasıl olsa Batılılaşacağımızı, ama zor kullanmanın yanlış olduğunu, tepkiye sebebiyet verdiğini söylüyorlar. Sonuç itibarıyla iki zümre de aynı şeyi düşünüyor, fakat metotta ayrılıyorlar.
Bu konuda değişik fikirler ileri sürenler diyorlar ki; roman, hikaye, şiir gibi insani faaliyetlerin kaynağı dindir, tarihtir, gelenektir, örftür. Eğer biz insani faaliyetlerin kökünden koparsak, kültürümüzü ateşleyen unsurlardan mahrum kalırız. Kültür üretmeyen toplumlar zamanla sadece kol kuvvetine dönüşürler, tarihi akışta benzemek istedikleri kültürün taşıyıcılarına yamanır, asimile olurlar. Elbette ki dünyaya gözümüzü kapamamalıyız; oralardan aldıklarımızı özümsememiz, köklerimizden aldıklarımızı sürdürmemize bağlıdır. Batılılaşmayı devletin jandarmalığına terk ettiğimizden beri bir Yahya Kemal, Ömer Seyfettin, Necip Fazıl, Peyami Safa yetiştirebildik mi? Ancak bizim de dinimiz, tarihimiz, örfümüz var deyip, kökümüzden aldığı özsuyla modern dünyayı buluşturanların sayesinde yarınlarda yaşayacağız. Fikir ve sanat hayatımıza bakınca, bu iddianın sahiplerine hak vermemek mümkün mü?
Yorum:
Türk-Kürt ayrımı konusu bugünkü durumuna ve memleketin gündemini bu kadar meşgul eder hale nasıl geldi? Bunun etkenleri nelerdir; Kürtleri oluşturan halkın ne kadarı acaba gerçekten bir ayrımcılığın içine girmek istiyor ve bunu bilinçli olarak yapıyor. Yoksa bu dış mihrakların da etkisiyle medya, terör gibi etkenlerle cahil halkın kışkırtılması sonucu oluşan bir durumda olabilir tabiî ki. Son zamanlarda medyayı takip ettiğimizde ve olayların tarihi gelişimini incelediğimizde görürüz ki Türk-Kürt ayrımı aslında bir kısım insanlar tarafından terör ve siyasi platformu kullanarak oluşturulan bir hadisedir. Yerel halkın büyük bir çoğunluğunun içinde bulunduğu sosyal sıkıntılardan arındıktan ve devletimiz bunlara çözüm bulduktan sonra bu tür kışkırtmalara kapılmayacağını da öngörebiliriz.