24.09.2009
1967'de ilk defa hacca gitmiştim. İyi ki, gitmek nasip olmuş da Mekke-i Mükkerreme'nin, Medine-i Münevvere'nin eski hallerini, eski evlerini, eski sokaklarını, eski insanlarını, Osmanlı'dan kalma eski binalarını görebilmişim. Onlar artık yok. Mekke'nin beton dev binalarla bir Las Vegas'a döndürüldüğünü üzüntü ve dehşet ile işitiyoruz, resimlerini görüyoruz.
Her neyse... O ziyaretim esnasında bir gün Mescid-i Haram'da, bendenize bir kitap hediye etmişlerdi. 1954'te basılmış, "Soru ve Cevap Yoluyla Tevhid Bilgisi" (et-tevhid 'alâ Tarikati's-Sual ve'l-Cevab) başlığını taşıyan, Vehhabî yoluna göre ilmihal mahiyetinde bir eser. Bu kitabın 79'uncu sayfasında sualli-cevaplı şöyle yazılıydı:
"234'üncü soru:Evliya (veliler) kaç kısma ayrılır?
Cevap: İkiye ayrılır. Rahman'ın (Allah'ın) velileri. Şeytan'ın velileri.
(.....)
239'uncu soru: Tarikat ehlinin hükmü nedir? Onlar Rahman'ın evliyası mıdır, yoksa Şeytan'ın evliyası mıdır!.."
Cevap: Hayır, onlar Şeytan'ın evliyasıdır!.."
Tarikat ve tasavvuf büyüklerini, yüz milyonlarca Ehl-i Tevhid ve Ehl-i Kıble Müslümanın veli kabul ettiği kimseleri Şeytan Evliyası olarak ilan etmek büyük bir fitneye yol açmaz mı?
Şah Muhammed Bahaüddin Nakşbend, İmamı Rabbanî, Celalüddin Rûmî, Hasan eş-Şazelî, Ahmed er-Rufâî... Hacı Bayram Veli, Şabanı Veli, Aziz Mahmud Hüdâyî... Şeyh İmam Şamil... Evet binlerce ve binlerce tarikat ve tasavvuf ulusunu, evliyasını Şeytan evliyası ilan ediyorlar. Bu kadar insafsızlık, bu kadar karakuşî mânevî idam hükmü olur mu?
Bir fırkanın, bir grubun, bir azınlığın böylesine ağır bir hüküm vermeye hakkı ve selahiyeti var mıdır?
İslâm dininde bir soruya cevap verilmesi için birtakım şartlar vardır:
1. Ehl-i Sünnete mensup icazetli ulemâya, fukahaya, gerçek müftülere sorulacak.
2. Onlar delilleriyle (gerekçeli olarak) cevap verecekler.
Verilen cevaplar/fetvalar hep aynı mahiyette (müttefakun aleyh) olursa mesele yoktur, gerçek anlaşılmıştır.
Cevap ve fetvalar müttefakun aleyh değilse, muhtelefün fih ise çoğunluğa bakılır. Her hâl ü kârda şirkle suçlanmaz, kâfir veya Şeytan evliyası denmez.
İslâm adalet ve insaf ve i'tidal dinidir. İslâm hikmet (bilgelik) dinidir. Öyle sellemehüsselam bütün Tarikat evliyasını küfürle suçlamak adalete de, nasafete de, firasete de, hikmete de aykırıdır.
Tarikat evliyası Şeytan evliyası olunca, onlara bağlanan, onları seven, onları mürşid kabul eden, onların dinî kitaplarını benimseyerek okuyan Müslümanlar da Rahman'ın yolunu değil, şeytan'ın yolunu seçmiş olacaklardır. Bu ise Türkiye'deki tarikat ve tasavvuf taraftarı ve mensubu Müslümanların dinden çıkmış olduğu mânâsına gelmez mi?
Dünyada bir buçuk milyardan fazla Müslümanın büyük bir kısmı tarikata ve tasavvufa bağlıdır. Vehhabilere göre onlar Müslüman değildir.
Sadece tarikat ve tasavvuf konusunda değil, itikad konusunda da Ehl-i Sünnet'i ağır şekilde suçlamaktadırlar. İmamı Eş'arî'yi ve İmamı Mâturidî'yi itikadda imam kabul edenleri sapık ilan ediyorlar. Kitapları ortadadır.
Bendeniz yakın tarihte ülkemizde yaşamış bazı "mazanne-i kirama" (veli sanılan kimseye) yetiştim. Bunlardan biri Nakşibendî şeyhi Muhammed Zahid Kotku hazretleriydi.Abdestsiz yere basmazdı.Şeriattan ve Sünnet'i seniyyeden kıl kadar ayrıldığı görülmemiştir. Abdest bozduktan sonra, yeniden abdest alacağı zaman içinde taharetsiz olmamak için o birkaç dakikada teyemmüm yapardı. Ahlak-ı hamide (övülen, beğenilen ahlâk) sahibi idi. Büyük sayıda insanın hidayetine vesile olmuştur. 1970'li yıllarda Londra'dan Afrikalı (Gabonlu mu, Gambiyalı mı unuttum...) siyahî bir profesör İstanbul'a gelmiş. Sebeb-i ziyareti şu:Rüyasında "İstanbul'a git, şu zata intisab et..." demişler.Mânâ âleminde kendisine bir zat gösterilmiş, onu arıyor. Birkaç kişiye götürmüşler, Muhammed Zahid efendiyi görünce "Bana gösterilen kişi bu idi" demiş ve el alıp intisab etmiş. Bu rüya, bu hadise elbette bizleri bağlamaz ama duyduğum bir vak'a olarak ibret ve misal olsun diye zikr ettim.
Osmanlı Hilâfet-i muazzaması ile Suudî Vehhabî devletini mukayese eder, kararınızı verirsiniz.
Yorum:
Vehhabîlerin her yaptıklarının doğru olduğundan emin değilim ama onlar hiç değilse veliler konusunda şirkten uzak duruyorlar. Bizim toplumumuzun velilere yaklaşımını şirke bulaşma riskinin yüksek olduğunu görüyorum. Kuran da affedilmeyen tek bir günahın şirk olduğunu biliyoruz. Allah bizi şirk koşmaktan korusun…(Âmin)