29.09.2009
Son zamanlarda Aden Körfezi'nde zuhur eden korsanlar neyin peşinde? Hemen belirtelim, uzun zamandır çeşitli gemilere el koyan korsanların tümü, bildiğimiz adi suç işleyen deniz haydutları değil. İçlerinde bir bölümü öyle de olsa, asıl büyük bölümü kendilerince "haklı bir dava" uğruna korsanlık işine girişmiş bulunuyorlar.
Aslında tarihçi Marcus Rediker'e bakarsak, genel olarak tarihlerin anlattığı kötü ruhlu korsanlar hakkındaki görüşlerimizi de düzeltmemiz gerekecek. Geçmişte Londra'nın yoksul veya iflas etmiş insanlarının hayatlarının son durağı "tahtadan bir cehennem olan gemiler" olurdu. "Bütün gün kalabalık ve çürümek üzere olan bir gemide çalışırdınız. Eğer tembellik ederseniz güçlü kaptanlar sizi dokuz telli kırbaçla cezalandırırdı. Eğer sürekli tembellik ederseniz gemiden denize atılırdınız. Ve yıllar süren çalışmanızın ardından genellikle ücretiniz verilmezdi. Korsanlar bu dünyaya isyan eden ilk kişilerdi. Onlar başkaldırdılar ve denizlerde farklı bir çalışma metodu geliştirdiler. Başlangıçta bir gemi edinirler, sonra aralarında bir başkan seçerlerdi ve bütün kararlarını işkence olmaksızın kolektif olarak alırlardı. Ganimetleri paylaşırlardı." Rediker bu paylaşımı "18. yüzyılda var olan en adaletli ve eşit paylaşım" olarak değerlendiriyor.
Somalili korsanların hikâyesini anlayabilmek için 1991'lere dönmek gerekir. Bu tarihte Somali'de merkezî hükümet çökünce tam bir kargaşa başladı. Şimdi Amerika, Çin ve İngiliz Kraliyet Donanması'ndan sonra Türk gemisinin de peşlerine düştüğü korsanlarla ilgili çizilen kötü imaj tam sentetik bir üretim. Hükümetin çöküşüyle, Somali'de 9 milyon kişi açlıkla yüz yüze geldi. Bir yandan iç kargaşa öte yandan ölümün sınıra gelip dayandığı açlık tehlikesi.
İşte tam bu sırada Batılılar, hiç vakit kaybetmeden Somali'ye sökün ettiler. Bir yandan Somali'nin kaynaklarını yağmalarken, öte yandan Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden getirttikleri sanayi atıklarını Somali açıklarına boca etmeye başladılar. Bir anda kitlesel hastalıklar baş gösterdi, mide bulantıları, görülmemiş sakat bebek doğumları ve yöre halkının ismini koyamadığı birtakım semptomlar. Somali'nin BM elçisi Ahmedov Abdullah şunları söylüyor: "Birileri buraya nükleer malzemeler atıyor. Ayrıca bölgede kurşun, kadmiyum ve cıva gibi ağır metallere de rastlanıyor." Zehirlenme sonucu ölenlerin sayısı 300 binden fazla. İddialara bakılırsa, Avrupa'da birçok fabrika ve hastanenin atıklarını Somali sularına getirip boşaltan büyük organizasyonun ucu İtalyan mafyasına uzanıyor.
Bu kadar da değil. Avrupalılar aşırı avlanma ile kendi balık stoklarını tüketmiş bulunuyorlar, şimdi gözlerini sahipsiz ülke durumundaki Somali'ye dikmiş bulunuyorlar. Yerel balıkçılar aç yaşarken, her yıl 300 milyon dolardan daha fazla değere sahip ton balığı, karides ve ıstakoz yasadışı balıkçılar tarafından çalınıp Avrupa'ya götürülüyor. İşte böyle bir ortamda Somalililer küçük botlarla gemilere saldırıyorlar. Ya gemileri kovmaya çalışıyorlar veya hiç değilse kendilerince miktarını tespit ettikleri vergi alıyorlar. Kendilerini "Somali'nin Gönüllü Sahil Koruyucuları" olarak adlandırıyorlar, Somalililerin yüzde 70'i korsanlığı Somali'nin ulusal savunması olarak görüp destekliyorlar.
The Independent'in yazarı Johann Hari, Somali'de yaşanan dram hakkında şunları söylüyor: Korsanlara karşı 2009 yılında yürütülen bu savaş en iyi milattan önce 4. yüzyılda yaşamış bir korsan tarafından özetlenmiştir. Bu şahıs yakalanmış ve "denizlerin mülkiyetine sahip olmak" ile neyi kastettiğini öğrenmek isteyen Büyük İskender'e getirilmiştir. Korsan tebessüm ederek şunları demiş: "Sen bütün dünyayı ele geçirmekten neyi amaçlıyorsan ben de onu amaçlıyorum. Ama gel gör ki bunu bir gemi ile yapmaya çalışan ben bir hırsız olarak isimlendiriliyorken, bunu bir filo ile yapmaya çalışan sen bir imparator olarak isimlendiriliyorsun. Neden?"