11 Eylül 2009
En sevdiğimiz kavram ne?
Güçlülük.
Her şeyimiz güçlü anasını satayım.
Ordumuz güçlü.
Devletimiz güçlü.
Kırmızı çizgilerimiz güçlü.
Hem güçlüyüz hem üniteriz.
Üniter olmazsak güçlü olamıyoruz zaten.
En büyük derdimiz “üniter devlet” olmak.
Hukukçusundan generaline, valisinden siyasetçisine ağzını açıp da “üniter devlet” demeyen yok.
Zaten kırk türkümüz var kırkı da “devlet” üstüne, devlet güçlü olsun, devlet üniter olsun, devlet her şeyin denetimine sahip olsun.
Ne işe yarıyor bu güçlü, üniter devlet?
Memleketin her yanından kan sızıyor.
İnsanlar ölüp duruyor.
Ceset torbasına döndü ülke.
Akıllarını öylesine devlete takmışlar ki dönüp de “millete” bakan yok.
“Güçlü millet” diyene rastladınız mı?
Bu milletin nasıl güven içinde yaşayacağını anlatanı gördünüz mü?
Görmediniz çünkü böyle bir sorunu olan yok.
Devlet güçlü olsun, millet de ne olursa olsun.
Kanadalı bir sendikacının lafını çok severim, daha önce de birkaç kere söz etmiştim, “güçlülük, hanımefendilik gibidir” diyordu adam, “eğer öyle olduğunu söylemek zorunda kalıyorsan, öyle değilsin demektir.”
Bu kadar “güçlülük “lafının altında aslında büyük bir güçsüzlük yatıyor.
Bu ülkede güçlü olan hiçbir şey yok.
Hele devlet hiç güçlü değil.
Devlet dediğiniz şey, halkına hizmet etmek için vardır, gücü halkına götürdüğü hizmetle ölçülür.
Halkını sağlıklı, mutlu, müreffeh tutabilen devlet güçlüdür.
Güç, nutuklarla, aklına gelen her yere bayrak asmakla olmuyor.
Ülkenin bir yanında her gün silahlar patlıyorsa, her gün gencecik çocukların cenazeleri geliyorsa, o devlet güçlü değildir.
Bir iç savaşı bitirmeye gücü yetmeyen, halkının bir bölümünün şikâyetlerine çare bulamayan devletin gücü ne olacak?
Korkutarak güçlü olmaz devlet.
Sorunlara çare bularak güçlü olur.
Bu devlet hangi büyük soruna çare bulabildi yüz yıldan beri?
Her şeyden geçtim, bir yağmur yağıyor, İstanbul’un caddelerinde insanlar boğuluyor.
Daha “derelerini” ıslah edememiş bir ülkede sürekli devleti nasıl daha güçlü kılacağız diye uğraşıyoruz.
“Sel felaketi geliyor” diye bağırıyor meteoroloji, belediye başkanı hiçbir önlem almıyor, hâlâ dere yataklarına binalar inşa ediliyor.
Bizim birinci sayfada Kâğıthane Deresi’nin yatağına yapılan koca binanın resmini göreceksiniz, bugün yarın oraları da sel götürürse ne olacak?
Güçlü bir devlet olsa buna izin verir mi?
Bunları denetlemez mi?
İnsanlarının ölmesini engellemek için önlemler almaz mı?
Bizde devlet insanları yaşatmak için ne yapıyor?
Hiçbir şey.
İnsanlar önemli değil çünkü.
Devletimiz güçlü olsun, ordumuz güçlü olsun, bir de üniter olalım.
Eeeee?
Siz bu kadar güçlüyseniz biz niye bu kadar çok ölüyoruz?
Üniter olmak en önemli mesele de, bu üniter memlekette neden caddelerde bile insanların boğulması engellenemiyor?
“Milletini” unutmuş bir devlet bu.
Sadece kendisiyle ilgili.
Bu son sel felaketinde sorumluluğu olanlara hesap sorabilecek mi bu devlet?
Ayamama Deresi’nin yatağını ona buna peşkeş çeken belediye başkanına, o bölgedeki toprakları yağmalayan medya patronlarına, yaklaşan sel felaketine rağmen dere yatağının yanındaki trafiği bile durdurmayan yöneticiye hesap soracak mı?
Her depremde yıkılan “devlet binalarının” müteahhitlerine hesap sordu mu?
Üniter devlet olmak o kadar önemliyse bu devlet binaları neden yıkılıp duruyor?
Yirmi beş yılda elli bin çocuk dağlarda öldüyse, yağmur yağdığında caddelerde insanlar boğulduysa tabii ki her yere “güçlü ordu, güçlü devlet” diye yazmak zorunda kalırsın.
“Güçlü” olduğunu o afişlerden başka söyleyen yok çünkü.
Oraya buraya bayraklar asıp, “ben çok güçlüyüm” diye bağıracağına gerçekten güçlü ol da insanlar böyle ölmesin.
Zaten insanları koruyacak kadar güçlü olsa bu kadar çok “güçlülük” nutku atmasına ne gerek kalırdı.
Herkes bilirdi onun güçlü olduğunu.
Y O R U M :
Bay Altan diyor ki :
l. “Her şeyimiz güçlü anasını satayım”:
-Ordumuz güçlü,
-Devletimiz güçlü,
-Kırmızı Çizgilerimiz güçlü
-Hem güçlüyüz hem de üniteriz.
-Bayrak sallamada
-sloganda/kükremede,
-resmi geçitlerde
-füze/uçak alımlarında
-Hesapsızlıkta, israfta,
-Bürokraside
-Ben yaptım oldu culukta
-ölü severlikte,
-böbürlenmekte
-İntikam almada
-Korkutmada, sindirmede,
-Hukuksuzlukta
-Çetecilikt
-Demokrasisiz Cumhuriyette
2. Güçsüzlüklerimiz ise;
-Millette,
-Tek tek fertlerde,
-Halkın sağlığında,
- Eğitimde,
-Mutluluğunda,
- Asayişte, kapkaçta, kim vurdu da,
- Hesap sormada,
-Sellerde,
-Yağmurlarda,
-Yangınlarda
-Depremlerde,
-Hakkını almada,
-Hesap sormada,
-Devletten bürokrasiden tazminat almada,
-Güvencesiz yamuk kentlerde,
-Adalette, Demokraside,
ÖZETLE, patron devlet, işçi millet ilişkisi gururla(!) sürdürülmektedir..
VE SORUYOR SORUSUNU :
“Eeee?? Siz bu kadar güçlüyseniz biz niye bu kadar çok ölüyoruz?Acımız, kederimiz bitmiyor? Hatalı brürokratlardan idarecilerden hesap sorulup tazminat alınmıyor; tekrarlarla acıyı yaşıyoruz?!”
AFİŞ, SLOGAN, SİLAH NİCELİKTİR; DÖNÜŞTÜRÜCÜ OLAN, ÖZGÜRLÜK NİTELİKTİR.
Kim yoksunsa edebiyatını yapar, şarkısını düzer, ağıtını okur, resmini çizer, yontusunu keser.. Kim de var ise, var olanı işlevselleştirir; işi ışıldar, ışığı aydınlatır, olmayanı oluşturur, paylaştırır.
Moral oluşturup etkiyi artırmak sürecinde moral batağında kalınır mı? Özellikle slogan ülkelerinde bunu görürüz.İnsanları manipüle ederek sorunu çözeyim derken, manipüle hapishaneleri inşa etmekte yeryüzündeki çoğu devlet.
Yalnız basit çözümler gerçeği kucaklar; karmaşıklık statükonun resmidir:
Birinci adım Bireyin yüceltilmesidir. Evrenin muhatabı birey ve onun özgür/sürekli seçimleriyle ortaya koyduğu iradesi sürekli önceye alınmalı.
İkinci adım : Bireyin geliştirilmesidir; eğitim, sağlık, serbest organizasyon, serbest sözleşme,vb. konularda yetkin birey devletin temel dayanağıdır.
Üçüncü Adım : Bireyin yetkinleştirilmesi temelinde serbest organizasyonlar yaygınlaştırılmalı/desteklenmeli ve bireye dönük sonuçlu işlevselleştirilmelidir.
Dördüncü adım :
Parlementoda sürekli seçim; borsa sisteminde malın en iyi kıymetini bulması gibi parlamentonun elektronik vatandaş katılım algısıyla, siyasilerin sürekli denetim mekanizması gerçekleşir, atıllık biter:
a-Dör,beş yılda bir tek mi çift mi hokkabazlığı ile demokrasi oyunu biter.
b-Seçim hazırlığındaki ekonomik buyurganlık biter
c-Kazananların yerlerini sağlamlaştırma süresi kalmaz
d-Kazananların bir dahaki seçime kadar mutlak hakimiyeti biter.
e-Kazananların gelecek seçim için payandalar kurup temelli kalıcı olma histerisi biter
f-Yöneticilerin korkulu rüyası bürokrasi değil, seçmen olur
g-Haksızlıkta/hırsızlıkta adaletin ortaya çıkma süresi ışık hızına çıkar
h-Bütün idarecilerin gözü kulağı düzeni yürütmekte değil seçmeni memnun etmekte olur.
ı- Bürokrasinin hakimiyeti biter.
i- kalıcı liderlik hastalığı biter
j- Seçime katılım artar
k-Oy kullanmak seçmenin gerçek gücü haline dönüşür.
...
Beşinci adım :
Kısa, Özlü, Temel Esasları ve Yasakları tarif eden, açık toplum anayasası inşa edilmelidir: Toplumun tüm bilimsel ve pratik birikimini, küresel değerler havuzunda içimsel berraklığa ve küçüklüğe -birey için- dönüştürecek eylem planı hazırlanmalıdır.
OLASILIKLAR EVRENİNDE YENİ BİR DÜNYA :
Günümüz dünyasında yaşayıp; “bağımsızlık,eşitlik” istemek oyun kurucuların bütünleşmedeki planlarıyla örtüştüğünce kabul görecektir. Bundan sonra ülke halkaları kendileri için değil, bölgesel zenginlik ve avantajlarıyla, dünya için üretecekleriyle, bağlantılı hak ve görevler edineceklerdir. ”Benim olsun küçük olsun”, anlayışı devletler zihniyetinde uygulanamayacak; “küçük” olan gerçek hak sahibi bireye iade edilecektir..İnsan kanıyla çizilmiş sınırlar yerine, ortak çıkarların/ihtiyaçların giderildiği, küresel eklemsel yapılar oluşacaktır.. Mega kent merkezleri iç işlerinde bağımsızlaşarak bölgelere; bölgeler gruplara; guruplar bloklara; bloklar dünya küresine eklemlenecektir. Elektronik yazılım esinliği insanlığın birikimi kiminin yanında, kutsal metinleri de içerecek yeni dünyanın işleyiş biçimini oluşturacaktır. Numerik dünyada, kodlanmamış bir tek eşya bulunamayacak şekilde dizayn yapılacaktır.Tüm dünyada kişiler tek tek numaralandırılacak, bu numaraların dosyalarına o kişilerin subjektif tüm tercihleri ve kapasiteleri işlenecektir…
Yukarıdaki deyiniler matematiksel tercihin zorunluluğudur; ancak, insanlık henüz tek tek harflerin ve rakamların mikro alemine girmediğinden plan dışı/öngörülmeyen olgular her zaman var olacaktır.
Özetle, sesini yükselterek ve flama sallayarak sürdürülen “güçlü devlet” yarışı, bu süreçte, mutasyonun ortalarındadır. Mutasyonla balıklaşmaya başlayan bir canlının bedenindeki terliksi kalıntılara tutunup direnmesi; doğum esnasında zorlanan cidarla aynılaşmakta ve belki de “bebeğin” sağlıklı doğumuna katkı sağlamaktadır.