11 Eylül 2009
İstanbul’daki sel felaketinde yakınlarını kaybedenlere başsağlığı, yaralananlara sağlık diliyorum.
Dünya 21. yüzyılı yaşıyor. İstanbul’dan yansıyan manzaralar bir başka yüzyıla ait. Kentin göbeğinden ceset topluyoruz.
Uzmanlar televizyonlarda anlatıyorlar. Dere yataklarına yerleşim izni verildi, çarpık yapılaşmaya müdahale edilmedi, oy uğruna gecekondulaşmaya göz yumuldu, sel bölgelerine apartmanlar, büyük iş merkezleri dikildi, su yatakları tıkanınca sel felaketine davetiye çıkarıldı.
Evet, bütün bunlar yapıldı. Faturasını onlarca insanımız canlarıyla ödediler. Tıpkı Büyük Marmara Depremi’nde kaybettiğimiz on binlerce insanımız gibi.
Felaketi önceden önlemek Türkiye’yi yönetenlerin işine gelmiyor. Onlar önce kendi çıkarlarına bakıyorlar. “Şu anda felaket yok, olacağı da belli değil” deyip, işlerine bakıyorlar. Böyle olmasa o dere yataklarına bina dikilmesine izin verirler mi? İmar işine rant ve ranttan pay alma dışında başka bir gözle bakarlar mı? Bakmazlar. Geçmişte bakmadılar, gelecekte de bakmayacaklar.
İdare etmek
İdare etmek, kamu sorumluluğu demektir. Birçok işlemin kamu iznine bağlanmasının nedeni de can ve mal güvenliğidir. Kamu yetkisi kullanan insanların bu amaçla hareket etmeleri gerekir. Ama bizde kamu idaresi “işini idare etmek” biçiminde algılanıp uygulandığı için, doğal afetlerde onlarca, yüzlerce, binlerce can vermek sıradan olay haline gelir.
Yine ders almayacaklar
İstanbul’daki felaket, belediyeler ve diğer kamu yönetimleri için bir ders olacak mı? Hiç sanmıyorum. Birkaç göstermelik taziye ziyareti yapılacak, birkaç duygusal mesaj yayımlanacak, sonrasında unutulacak. Birkaç güne kalmaz İstanbul’daki sel felaketi unutulur.
Büyük Marmara Depremi’nde öyle olmadı mı? Depremden sonra yapılaşma anlayışında bir değişiklik oldu mu? İnşaatlarda deniz kumu kullanılmıyor mu? Yükleniciler malzemeden çalmaya devam etmiyorlar mı? Yine yerleşim yerlerine izin verilmiyor, imar ve imar değişiklileriyle rant yaratıp, bu işlemler nedeniyle rüşvet alınmıyor mu? Gizli ortaklıklarla rant bölüşülmüyor mu? Adamını bulan, rüşvetini veren “ruhsat”ını almıyor mu? Yine inşaat halinde binalar çökmüyor mu? Kamuda yiyici çeteleri yok mu?
Hepsi var. Düzen aynen devam ediyor. Sel felaketinden sonra da devam edecek. Ek olarak, felaketten iş çıkaranlar, para kazananlar, yağmacılar göreceğiz. Nitekim ilk günden görmeye başladık.
Yine gelmiş geçmiş ve mevcut siyasi ve idare sorumluların kılına bile dokunulmayacak! Zarar verebilecek güçte hiçbir kişi veya kurum sorumlu tutulmayacak, kimse onların sorumlu olduklarını akıllarından bile geçirmeyecek.
Veli Göçer örneği
Tıpkı Büyük Marmara Depremi’nin “Veli Göçer”i gibi “bir” sorumlu bulunursa, iş tamam demektir. Zarar veremeyecek durumda olan bir kişi veya kurumu yakalayıp, felaketin zincirleme sorumlularının peşini bırakacaklar.
İşte ilk işareti geldi; 7 işçi kadının yaşamını yitirdiği “servis” olayı. Penceresi olmayan yük taşıtını servis olarak kullanan şirket yönetimi ile aracı kullanan sürücü, “günah keçisi” olarak yakalandılar.
Evet, 7 kadının yük gibi penceresiz bir araçla işe taşınmaları ve selde araçtan çıkamayıp canlarını yitirmeleri büyük bir rezalettir. Bu işi yaptıranlar sorumludurlar. Cezaları neyse, onu çekmelidirler. Kimse buna itiraz etmez.
Ama bu boyutta felaket sonrasında yakasına yapışılacak tek örnek, servis dramı mıdır? “Emekçi kadınları” ancak boğuldukları zaman görmek midir? Tekstil başta olmak üzere birçok sektörde köle gibi çalıştırılan kadınlar, çocuklar, erkekler; eminim, yük aracıyla taşınmaya bile şükrediyorlardır. Otobüse, dolmuşa ayıracakları paradan kurtulduklarına seviniyorlardır. İhtimal ki, “Ne iyi patronumuz var” diye bile düşünmüşlerdir. Bu koşullarda yaşamı sürdürme mücadelesinin ne olduğunu en iyi onlar biliyordur. Penceresi olan, insanların insan gibi taşındığı bir servis aracını talep etmekten bile çekinmişlerdir.
Ama yıllarca dönüp emekçi kadınların, emekçi çocukların yüzlerine bakmayanların, şimdi araç sürücüsünü ve şirket yöneticisini yakalayıp yerden yere vurmalarına kim inanır ve neyi değiştirir? Kolay yakalanacak bir “günah keçisi” şimdilik işi görür, zarar verecek güçteki sorumluluk sahipleri yine zarar verebilecek yerlerinde oturmaya devam ederler ve yalakaları hiç eksik olmaz.
Yorum:
Satın almanın gücü
Günlerdir Kürt Açılımı veya Demokratik Açılım denen konu çerçevesinde yorumlar yapmaktan, dikkate alınmayacağı baştan belli uyarılar yapmaktan bıktığımı söylemeliyim. Biraz da iç açıcı, okuyucuyu sıkmayan ve üzmeyen bir konuda yorum yapmayı düşünüyordu ki;
Sen misin gündemden sıkılan!
İşte sana yeni gündem!
Say bakalım, terörden mi ölen çok bu hafta, doğal felaketlerden mi?
Yoksa iş veya trafik kazalarından mı?
Düşünüyorum da, insanın mutluluktan payına düşen günler ne kadar da azmış!
İş bitiren, halleden, para kazanan çok olsa da…
Yüzü gülen insan bulmak ne kadar zormuş!
Başaran, kazanan, ilk ona, yüze, bine giren, evlenen, doğuran çok olsa da…
Doğru söyleyen, eşinin elini tutan, çocuğunu seven, iyilik yapan, düşmansız yaşayan, işsize iş bulan ne kadar da azmış.
Devlete ve millete maaşla hizmet eden, harcırahsız yerinden oynamayan, kamu görevinde ekstra gelir kovalayan daha çok olsa da…
Bu ülke bu kadar çoğu kaldırır mı, endişem var..
Bir şeylerin eksilmesi gerekiyor. En azından bu kadar çoğu “abaküs”ün hesaplayamadı kesin.
Ya bir şeylerde eksilme olacak ya da hesaplama teknik ve teknolojilerinde bir gelişme..
Görülen o ki, biz bu çokları muhafaza ederek, teknolojiye yatırım yapacağız.
Gelişmelerin seyri bunu gösteriyor.
***
Dere yatağını, fay hattını haritacı, mimar ve mühendise götüren oldukça;
Haritacı, mimar ve mühendis de parası alıp buraları aslanlar gibi projelendirdikçe;
Mimarlar ve Mühendisler Odaları para karşılığı bal gibi onayladıkça;
İlçe ve büyükşehir belediyeleri komisyonlarında ve meclislerinde bir dizi mühim adamla tartışıp ince eleyip sık dokuduktan sonra onayları verdikçe;
Vatandaş da yemeyip içmeyip canından ve dişinden artırdığı parasını alıp dere yatağında, fay hattı üzerinde, yolu, otoparkı, altyapısı sorunlu olan bu yapıları satın aldıkça;
“Ölenlerden bana ne!” desem ne olur; “üzüldüm!” desem neye çare!
Bir yanlış için bu kadar güçlü bir organizasyon varsa yapacak bir şey de olmasa gerek!!!