08.09.2009
On beş yıl çırpındım.
“Türkiye üç kutba ayrılıyor, bu işin sonu kötü, aman dikkat!” demeye çalıştım.
Ben ne Türkiye’nin en zeki adamıyım, ne bilim insanıyım, ne de böyle iddialarım var.
Ancak beni hiçbir zaman yanıltmamış olan sezgilerime ve gözlemlerime dayanarak bir yurttaş sıfatıyla bunu ileri sürüyordum.
Hatta bu tehlikeyi daha iyi anlatabilmek için “Türkiye’nin çevresine üç dev mıknatıs yerleştirilmiş gibi” diyordum. “Siz fark etmiyorsunuz ama bunlardan birisinin çekim alanına kapılıyorsunuz.”
Ne yazık ki öyle oldu.
Türkiye, dün birçok kişinin reddettiği ama bugün kabul etmek zorunda kaldığı gibi, üç kutba bölündü.
İslamcılık, Kürtçülük ve milliyetçilik aldı başını gidiyor.
Eskiden merkez sağ ya da merkez solda omuz omuza mücadele eden arkadaşlar bambaşka kutuplara doğru çekildiler. Dostluklar, yoldaşlıklar, omuzdaşlıklar bozuldu.
Çünkü kartlar yeniden dağıtılıyor.
***
Aslında her şey 1980 darbesiyle başladı.
Siyasi yapımızı mahveden ve merkez partileri kapatan 12 Eylül rejimi, etnik ve inanç yönünde siyasetin kapılarını araladı.
Çözüm 12 Eylül tahribatını gidererek, merkez partilerini tekrar ayağa kaldırmaktır.
Demokrasinin formülü merkez sağ ve merkez soldur.
Etnik ve dini, bütün akımlar bu iki ana nehir içinde erir giderler.
Uzlaşma ve demokrasi bunu gerektirir.
Bakın Amerika’da Obama bir siyahi partinin adayı olarak çıkmadı. Demokrat Parti’de kendisine yer buldu.
İngiltere, Fransa, İspanya, İskandinav ülkeleri, Hollanda gibi demokrasisine özendiğimiz bütün ülkelerde durum budur.
Merkez sağ ve merkez sol.
Bunlar ülkenin temel değerlerinde anlaşan, ancak ekonomik programlar yönünden ayrılıkları bulunan partilerdir.
İktidara bir sağ gelir, bir sol.
Ülkenin rejimi bunlara göre değişmez.
İsveç’i kırk altı yıl sosyal demokrat parti yönetmiş, daha sonra iktidarı sağa devretmiştir ama İsveç yine İsveçtir.
Fransa’da François Mitterrand’ın sol yönetimi, yerini Jacques Chirac, Sarkozy gibi sağdaki liderlere bırakmıştır ama Fransa Fransa olarak kalmıştır.
***
Bana, etnik ve dini partilerce yönetilen bir tek sağlam demokrasi örneği gösteremezsiniz.
Ama Türkiye ne yazık ki bir kutuplaşma bataklığında çırpınıyor.
Ah 12 Eylülcüler!
Ben size ne diyeyim?
Ne desem az!
YORUM:
ÇOK SESLİ DAVUL ZURNA ORKESTRASI!
Zülfü Livaneli diyor ki;çok seslilik olsun ama bütün sesler iki aletten çıksın.
Bu mümkün mü?İkirenkli bir dünya…Bende diyorum ki herkes söylesin ama bunları
Halk seçsin.İstikrar mı?Onuda %5’ten az oyalan partilere oyunu %5’ten fazla oy alan
Partilere kullandırtma hakkı vererek sağlıyalım.Böylece ülkenin her rengi istisnasız olarak mecliste sesini duyurup,gerekirse hükümette de temsil olunsun.Her fikir yaşasın yani.Çünkü
Beklide değişik problemleri veya değişik zamanın problemlerini farklı fikirler çözecek.Farklılıklarıda zaten farklı görevler için yaratılmalarından kaynaklanmıyor mu acaba?
Türkiye siyasetinin dönüp,dolaşıp geleceği yere fazla dönmeden ulaşalım inşallah…
12 eylülcülerede bütün suçu atmıyalım.12 Eylülden önce Türkiyede inanç ve etnik temelli,Milli Selamet Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi yokmuydu.12 eylülden sonra merkez partilere kapı kapatıldı da Anavatan Partisi,Milliyetçi Demokrasi Partisi ve Halkçı Parti neyin neysiydi…
Siz ülke barajını %5’e çekin bakalım sesleri,renkleri ve istikrarı ondan sonra uzlaşma ve birleşmeyle bulur bu millet…