11.09.2009
İran'da iki kadının Müslüman iken dönüp Hristiyan olmaları sebebiyle işkence gördükleri ve tekrar Müslüman olmazlarsa idam edilecekleri haberi dünyada dolaşıma sokuldu. Bunu gece gündüz yaymaya çalışanların bir kısmı iyi niyetli, böyle bir cinayeti önlemek istiyorlar. Bir kısmı ise iyi niyetli değil, İslam karşıtları, bu fırsatı da kullanarak İslam'ın imajını kirletmek, İslam'ı şiddet ve baskı dini olarak göstermek, insanların hak ve özgürlüklerini koruyabilmeleri için İslam'ın yayılmasını engellemeye çalışmaları gerektiğini vurgulamak istiyorlar.
Evet, fıkıh kitaplarının çoğunda, ilgili bölümleri açıp bakarsanız kadın olsun, erkek olsun dininden dönenlerin, sırf bu sebeple -yani din değiştirdikleri için- idam edilmeleri, işkence edilmeleri gerektiği hükmünü okursunuz.
Ama Kur'an-ı Kerim'i açıp okursanız böyle bir hüküm göremezsiniz. Hadislere baktığınızda da farklı rivayetlerin bulunduğunu, bunlar bir arada değerlendirilince dinden dönen kimsenin bu yüzden değil, Müslümanlara karşı savaşa karar verdiğinden dolayı cezalandırıldıklarını anlarsınız. Bu anlayışın bir tezahürü (güzel örneği) olarak İmam Ebû Hanîfe'yi zikredebilirim; o, dininden dönen kadının öldürülemeyeceğini, çünkü tabiat olarak kadının muharip (savaşçı) olmadığını savunuyor.
Serahsî el-Mebsût isimli eserinde (Siyer-Mürted bölümü) Ebû Hanîfe'nin bu yorumunu uzunca naklediyor. Hz. Peygamber'in savaşta kadınların öldürülmelerini yasakladığına dair hadisleri aktarıyor ve Peygamberimizin, savaşta öldürülen bir kadın için “Bu savaşmaz ki…” ifadesinden hareketle şu kesin ifadeye yer veriyor: Bu söz gösteriyor ki, dininden dönenin öldürülmesi -dinden dönme- eylemine değil, savaş açma karar ve eylemine bağlıdır, bu sebeple kadınlar öldürülemezler; çünkü onlar savaşmazlar.”
Her dinden dönen erkek de Müslümanlara karşı savaşma karar ve eylemi içinde olmadığına göre “dinden dönen kim olursa olsun, Müslümanlara karşı savaşmadıkça öldürülemez” hükmünü İslam'a ait göstermek daha doğru olacaktır. Bir dinin, hem “dinde zorlama yoktur” deyip hem de insanları Müslüman olmaları veya İslam'da kalmaları için zorlayacağı düşünülemez.
Bu yüzden İslam hakkında yazanlar ve konuşanlara şunu tavsiye ediyorum: “İslam'da şu şöyledir” demek yerine “Filan yoruma, mezhebe, tefsire, görüşe göre böyledir” diyelim.
Bu konuda geniş bilgi için bizim “Kur'an Yolu” isimli tefsirimize bakılabilir (Bakara: 2/256).
Yorum:
“Dinden dönen öldürülür mü?” konusu ile ilgili “İslam”, “din”, “dinden dönme”, “öldürme” kavramlarının eskileriyle birlikte yeniden tahlil edilmesi ve net tanımlanması gerekir.
Konu ayrıca İslam (Kur’an, Peygamber (Peygamberler)in uygulamaları, İcma (Bilim adamlarının ortak görüşü) ve İctihad (Kişinin vardığı sonuç) açısından değerlendirilmelidir.
Bu arada İslam’da tekelcilik olmadığını, farklı görüşlerin olduğunu, olması gerektiğini ve her görüşün ilgililer açısından değerli olduğunu belirtmek gerekir. Bu konu çok önemlidir. Ben burada konuyu her zaman olduğu gibi kendi görüşüm açısından değerlendireceğim.
Ancak burada İslam dini söz konusu olunca genel olarak yazarların, düşünürlerin genel olarak yaptığı önemli genel hataları belirtmek isterim. İslam dini sadece İslam inancı anlamına gelmez. Daha net bir anlatımla İslam dini İslam düzeni /barış düzeni/barışın sağlanabileceği düzen anlamındadır. Yani düzende ne varsa barışın oluşması ve devamını sağlamak içindir anlamındadır. Bir diğer konu İslam inancı ile İslam düzeninin karıştırılmasıdır. İnancın ilkeleri ile düzenin ilkeleri farklıdır. Düzenler farklı inançları kapsar. Düzene inanç anlamı, inanca da düzen anlamı yüklenilemez. İnanca düzen anlamı yüklenirse bu İslam düzeni değil teokrasi, ‘İslam inancı teokrasisi’ olur.
Bu ana yönleriyle konu incelendiğinde su sonuçlara varılır.
Kur’an açısından “Din”, kelime borç, alacak, muhasebe anlamlarına gelir. Kavramlar hangi alanda kullanılıyorsa o alanda değerlendirilmelidir. Bir ekonomist için fiyat, maliyet vb. ekonomik açıdan muhasebeyi ifade eder. Bir siyasetçi için oyların sayılması, hesaplanması veya oyların sayım dökümüdür. Bir din ehli için konu iyili ve kötülüklerin son işleminin yapılması demektir. Bir ilim adamı için çalışmalarının dökümüdür. Örneğin yaptığı bir bilgisayar programının işlemeye başlamasıdır. Yargıda duruşma günüdür. Firma muhasebesi açısından yıllık ve sonunda da bütün muhasebedir. Tabi ki işe inanç açısından bakarsanız hem bu dünya hem de öte yaşam /ahiret açısından konuyu değerlendirirsiniz. Bununla işe yönetim açısından bakarsanız “din” düzen demektir. Kişinin düzeninden çok toplumların konu açısından bakılırsa devletlerin düzeni söz konusudur.
Devletlerin siyasi söz konusu olunca, düzen, bir barış düzeni bir de savaş düzeni olarak iki bölümde incelenebilir.
“Dönmek” kavramı olarak ifade edilen ve İslam hukukunda “irtidat” olarak kullanılan kavram da kullanıldığı alanlara göre farklılık ifade eder. Çıkan muhasebe sonucunu kabul etmeyen, yani hesabından dönen, inancından dönen, düzeninden dönen, anlaşmadan dönen, savunmadan dönen gibi farklı alanlarda farklı anlamlar içerebilir.
Öldürme, bir kimsenin hayatına son verme anlamındadır.
Söz konusu tartışma alanı siyasidir ve savaş hukukunun geçerli olduğu alandır. Öncelikle İslam hukukunda öldürme meşru ve gayrı meşru olarak ikiye ayrılır.
Meşru öldürme genelde iki şekilde olur; Birincisi, yargı kararı ile bir kimsenin öldürülmesi şeklinde barış samanlarında yasalara göre ölüm cezası verilen birinin yasalara göre öldürülmesidir. İkincisi de yine yargı kararı ile savaşmaya karar verildikten sonra savaşta/ çarpışmada öldürmelerdir.
Bunun dışında kaza ile öldürme vardır ki bu da yasalar çerçevesinde cezalandırılır.
Yargı kararı veya meşru savaş (tarafsız, bağımsız, etkin, saygın yargının kararı ile savaşmalar) dışındaki öldürmeler İslam’ /Kurân’a göre meşru , haklı öldürmeler değildir.
Dinden dönme, bir kimsenin seçtiği devlette (toplumda) savunma görevi almasından sonra savunma anında görevinden dönmesi yani asker olmayı kabul ettikten sonra seçtiği düzeni koruma, savunma görevinden dönmesidir. Yani düzen veya devlet seçmek serbesttir. Hangi devleti seçtiyseniz o devletin vatandaşı olursunuz. O devlette de asker olup olmama hakkına sahipsiniz. Daha açık bir anlatımla bir kimse Türkiye’yi seçmek zorunda değildir. İslam anlayışına göre günümüzden farklı bir seçenek daha vardır. Buna göre Türkiye devletini seçer ama asker olmayı yani Türkiye’yi saldıranlara karşı silahlı savunma ile savunmaya katılmayabilir ama bunu baştan açıklamalıdır. Gerçi Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre her Türk vatandaşı askerlikle yükümlüdür. Bu yönüyle Türkiye’de yaşayan herkes bu kanunlara uymalıdır. Ancak bu durumun değerlendirilmesi gerekir. Yani bir kimse bizimle Türkiye’de yaşamak isteyebilir. Türkiye cumhuriyeti vatandaşı olmak isteyebilir ama bizim gibi asker olmak istemeyebilir. Yani düşman saldırılarına askerce karşılık verip savunmaya katılmak istemeyebilir. Ancak asker olmayı kabul ettikten ve devleti askerce savunmayı kabul ettikten sonra savaşanlara karşı koymak görevdir. Toplum ona göre şekillenmiştir. Kişiye ona göre görev verilmiştir. Düzen ona göre kurulmuştur. Görev bölüşümü ona göre yapılmıştır. Hak ve görevler ona göre dağıtılmıştır. İşte bu durumda olan birinin savaşın belirmesi durumunda ama savaşa anında ve savaş mahallinde olmayan irtidatlarda /dönmelerde yargı kararı ile ölüm cezası vardır. Savaş anında ve cephede savunmadan kaçan/dönen kişiyi oradaki komutan ve görevliler öldürebilir. Savaş anında yetki ve sorumluluk komutanındır. Bu savaş hukukuna tabidir.
Toplumlardaki isyanların, askerliğe ihanetlerin, savunmayı zaafa uğratmanın tabi ki ciddi cezaları olması gerekir. Buna ek olarak bir de savunma sözünü veriyorsunuz herkes size güveniyor ve siz de en kritik anda devletin savunmasını tehlikeye atıyorsunuz, bunların karşılıkları vardır. Tabi ki herkesin bu konuda görüş belirtme hakkı vardır. Ama kişilerin güvende olmasını toplumların güvende olmasını sağlayacak bir görüş olması gerekir.
Öldürme olmasın, silah taşıma, kullanma yasak olsun deyip iyi vatandaşların elinden silahlar alınarak onların savunma haklarını elinden almak, vatandaşların, devletin savunma sistemi olan askeri yıpratmak olsa olsa insanları sömürü sermayesine, karanlık örgütlere, teröre, mafyaya mahkum etmektir. Yasaları düzgün çıkarmayıp, yargıyı adil yargı yapmayıp, ölüm cezalarını da daldırmak kötü insanlara yol açmaktır.
Özetle dinden dönme inançtan dönme anlamında değildir.