Her akşam televizyon ekranı başında oturup sel felâketi görüntülerini izlemek yeterince yürek burkucu değilmiş gibi, her sabah konuya ilişkin 'politik' yorumları okumak gibi bir zorunluluğumuz da var. Masum kayıplarımıza üzülmek ve şimdi yaşananların bir kez daha tekerrürünü engelleyecek tedbirler üzerinde durmak yerine üzerinde yoğunlaşmamız istenen hep aynı konu: Kim sorumlu?
Cevabı en kolay soru bu oysa: Siz, ben, hepimiz, gelmiş geçmiş bütün yerel yönetimler, hükümetler... Hepimiz sorumluyuz, herkes sorumlu... Her beş-on yılda bir kabından taşarak gazabını kusan bir derenin ıslahını beceremediğimiz, zaptedilemez olduğunu bildiğimiz halde yoluna içlerinde yüzlerce insanın çalıştığı koca koca binalar inşa ettiğimiz ya da inşasına izin verdiğimiz için sorumluyuz...
O taraklarda bezi olmayanları da, derenin etrafından dolaşmayanlarımızı da sorumluluk halkası dışında tutmak mümkün değil. Örgütlenip sivil topluma dönüşerek yanlış yapanlara engel olmamak gibi bir yükümlülüğü var çağdaş insanın; bunu yapmamışsak görevimizi ihmal ettiğimiz için suçluyuz.
Hiç değilse bu sebeple “Suç kimde?” oyunu oynamaktan vazgeçip yaşanan felâketin gerçek sebebini araştıralım, benzer bir felâketin tekerrür etmemesi için neler yapılması gerektiğini belirleyelim...
Dünyamızda son yıllarda gözlerden saklanamayacak hale gelen bir 'iklim değişikliği' gerçeği var; mevsimler alışılmışın dışında özellikler göstermeye başladı. Daha önce küçük çapta yaşanan doğal âfetler biraz da bu yüzden felâket boyutuna erişebiliyor. Dünyanın en gelişmiş ülkesi ABD'de 'kasırga', 'hortum' ve 'sel' gibi âfetlere alışkın bölgelerde hiç alışılmamış felâketler yaşanması bir tesadüf değil.
New Orleans kenti 2005 yılında sele dönüşen kasırga âfetiyle neredeyse yeryüzünden silinecekti. Onbinlerce ev, binlerce araç yok oldu felâket boyutuna erişen sel yüzünden; resmi kayıtlara göre 1076 kişi de hayatını kaybetti. Aradan beş yıl geçmiş olmasına rağmen tarihi kent hâlâ kendine gelebilmiş değil...
Felâketin büyüklüğü sebebiyle uluslararası bir yardım kampanyası bile açılmıştı New Orleans için; Türkiye de kampanyaya 150 bin dolarla katılmıştı.
Sözün kısası şu: Felâket ayırım yapmadan her yeri vurabiliyor...
ABD'de New Orleans'ı felâkete sürükleyen süreçte hangi unsurların rol oynadığını biliyoruz; çoğu Washington'un yanlış siyasi tercihlerinden kaynaklanıyordu sebeplerin: Kentin sorunları için harcanacak kaynakları Irak Savaşı'na aktarmıştı Bush yönetimi ve büyük âfetlerde görev üstlenmek üzere kentte hazır tutulan Ulusal Muhafızlar geri hizmetler üstlenmek üzere Bağdat'a gönderilmişti.
Felâket kapıyı çaldığında kent halkı hazırlıksız yakalanmıştı.
İstanbul'daki âfet ise politik ayrım yapılmasını gerektirmeyecek kadar bir ortak suç ürünü. Şimdi parmaklarını siyasi iktidara doğrultmuş olan yayın grubunun merkez binası da inşaat yapılması tehlikeli olan dere yatağında ve su bastığında çalışanların hayatını kaybettiği atölye ve fabrikalarla komşu...
Ak Parti İstanbul il başkanının iş-ortağının selde hayatını kaybedenler arasında bulunması da gösteriyor ki, kimsenin kimseyi yanlış yapmakla veya gafletle suçlayacak hali yok.
İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın felâketten ders aldığı görülüyor; “Birilerinin canı yansa da acımasız olacağız” demesi bunun kanıtı... Bu kararlılığın herkes tarafından teşvik edilmesi gerekiyor.
Suçlu aramaya devam etmek isteyenlere bir uyarı: Hiç günahı olmayan ilk taşı atsın!
Yorum: Bugün karşı karşıya bulunduğumuz sorunların hemen hiç biri kısa vadede meydana gelmemiştir. Tarihsel ve toplumsal bir yığılma sonucu meydana gelen sorunlar ne zaman ki başımızı ağrıtır, canımızı yakar, hemen bir günah keçisi aramaya başlarız, ki ‘veli göçer’gillerden birini bulmak hiç de zor değildir. Ne var ki kaç tane keçiyi çöle sürersek sürelim sorunlar bir türlü çözülmez. Nedense kurbanlarımız bir türlü kabul olunmaz. Belki de bütün mesele kendimizin de sorunun bir parçası olduğumuzu teslim etmemekten ve çözümü de hep karlı ve rahat bir seçenek olarak görmemizden kaynaklanıyor. Oysa sorunun parçası olanlar çözüme dahil olmadıkça hiçbir şey halledilemez.