Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 887
Nahl Suresi Tefsiri 89-92. Ayetler
5.11.2016
6038 Okunma, 2 Yorum

NAHL SÛRESİ - 19. Hafta

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ 

وَيَوْمَ نَبْعَثُ فِي كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا عَلَيْهِمْ مِنْ أَنْفُسِهِمْ وَجِئْنَا بِكَ شَهِيدًا عَلَى هَؤُلَاءِ وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ (89) إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْإِحْسَانِ وَإِيتَاءِ ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ (90) وَأَوْفُوا بِعَهْدِ اللَّهِ إِذَا عَاهَدْتُمْ وَلَا تَنْقُضُوا الْأَيْمَانَ بَعْدَ تَوْكِيدِهَا وَقَدْ جَعَلْتُمُ اللَّهَ عَلَيْكُمْ كَفِيلًا إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ (91) وَلَا تَكُونُوا كَالَّتِي نَقَضَتْ غَزْلَهَا مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ أَنْكَاثًا تَتَّخِذُونَ أَيْمَانَكُمْ دَخَلًا بَيْنَكُمْ أَنْ تَكُونَ أُمَّةٌ هِيَ أَرْبَى مِنْ أُمَّةٍ إِنَّمَا يَبْلُوكُمُ اللَّهُ بِهِ وَلَيُبَيِّنَنَّ لَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ (92)

 

***

 

وَيَوْمَ نَبْعَثُ فِي كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا عَلَيْهِمْ مِنْ أَنْفُسِهِمْ وَجِئْنَا بِكَ شَهِيدًا عَلَى هَؤُلَاءِ وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ (89)

Va YaVMa NaBGaÇu FIy KulLi EümMaTin ŞaHIyDan GaLaYHiM MiN EaNFuSiHiM Va CiENAv BiKa ŞaHIyDan GaLAy HAvEuLAEi Va NaüÜaLNAv GaLaYKa eL KiTAvBa TiBYAvNan LiKulLi ŞaYEin Va HuDan Va RaXMaTan Va BuŞRAv LiLMuSLiMIyNa

“Ve o gün her ümmete nefislerinden bir şehid ba’s ederiz. Seni de bunlara şehid ciet ettik. Her şey için tibyan, huda ve rahmet, müslimler için büşra olmak üzere sana Kitabı tenzil ettik.”

 

عَلَيْهِمْ مِنْ أَنْفُسِهِمْ

كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا

فِي

وَيَوْمَ نَبْعَثُ

 

كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا

مِنْ

وَيَوْمَ نَبْعَثُ

 

Bundan birkaç ayet önce aynı ifadeyi kullanmış, biz o gün her ümmete bir şehid ba’s ederiz, sonra onlara izin verilmez denmişti.

Şimdi “Ve” harfi ile atfetmiş ve yine aynı ifade getirilmiş, sadece “Aleyhim” kelimesi eklenmiştir. Yani birincisinde sadece “ba’sederiz” demiş, burada “nefislerinden aleyhlerine” denmektedir. “Yevme” kelimesi iade edilmiş ve “Ve” harfi ile matuf edilmiştir. Demek ki işaret edilen yevm iki tanedir. “Seni bunlara ba’settik” demesinden anlıyoruz ki bu ba’s da buradadır. Hz. Muhammed’e “seni de bunlara ba’s edeceğiz” denmiyor, mazi sigası ile “size ciet ettirdik” deniyor. Buradaki “Ke”nin Son Nebi Hz. Muhammed’e ait olduğuna delalet eder. Bize göre Kur’an bize vahiy olur ama kişiye nazil olmaz, ancak cemaate icma yoluyla manası nazil olur.

Peki, bu iki yevm nedir?

Bir kuralımız vardır. Savaş bittiği zaman savaş yapan komutan düşmanlarla anlaşarak onlara gereken cezaları uygular. Kıtal bitmiş ama henüz yeni devlet kurulmamıştır. Bu geçiş dönemini bundan önceki “yevme” ile açıklamıştır. Bu “yevme” ise savaştan sonra savaş hükümlerinin sona ermesi halini açıklıyor.

15 Temmuz’dan önce anlatılan kâfir, zalim ve müşrikleri ayırıp onlar hakkında değişik hükümler konan ayetlerden sonra, o hükümler ifa edildikten sonra yani barış devleti ve İslâm düzeni geldikten sonraki günleri bu “yevme” ile anlatıyor.

1960’da ve 1980’de darbe yapmak zorunda kalan askerler, geçici olarak ondan önceki ayetlere göre yönetmişler, iki sene gibi kısa zamanda yaptıkları yeni anayasa ile barış düzenine geçmişlerdir. Dünyada bu şekilde darbe yapan başka ülke var mıdır?

Seni bunlara şehid yaptık. O gün yani İslâm düzenine, barış düzenine, “Adil Düzen”e geçildiği zaman her bucağın başkanı olacaktır. Devleti kuran başkan da başkanlıktan çekilecek ve görevi yeni seçimle yeni seçilen başkana bırakacaktır. Kenan Evren’in başkanlığı zamanı böyleydi. Evren’in başkanlığında birinci İslâm düzenine geçilmiş oldu.

Demek ki geçici dönemde de bucaklar olacaktır. Yani askeri düzende sıkıyönetim ilan edildiğinde her bucağın başkanı olacaktır. Ancak bu başkanlar atanmış başkanlar olacak, onların üzerinde sınırlı yetkilere sahip olacaklardır. Oysa İslâm düzeninde, hukuk düzeninde başkanlar halkın kendi içlerinden seçileceği için “Min Enfüsihim” denmektedir. Geçici dönemde ise atananlar kendilerinden olmadığı için “Min Enfüsihim” denmemektedir. Atananların yetkileri sınırlıdır. Bir problemi çözmek için atanmışlardır. Dolayısıyla onlar üzerinde seçmenler kadar yetkileri yoktur. Bu sebeple birincisinde “Aleyhim” denmemekte, burada ise “Aleyhim” denmektedir.

“Seni bunlar üzerinde” diyerek, geçici zamanlarda başkan bütün halk üzerinde hâkimdir, merkezi yönetim vardır, diğer görevlilerin aleyhlerinde olan yetkileri de ona vekâletendir. Seni ise şimdi bunlar üzerine yönetme yetkilerinin tamamı sana ait olmak üzere görevlendirdik diyor.

Kabul ettiğimiz varsayımlar içinde ayetteki her kelime bir makinanın parçaları gibi yerli yerine oturmaktadır. Eski müfessirler bu varsayımları koymadıkları için ayetlerdeki manayı hep ahirette olacaklara yüklemiş ve geçmişledir. Kur’an ahiret için anlatmaktadır ama dünyayı anlatmaktadır.

Hazreti Muhammed’den sonra nebi gelmeyecek, onların yerini âlimler alacaklardır. Bu âlimler de iki türlü oluyor. Bin yılların başlarında gelenler uygarlık kuran Hazreti Nuh,  Hazreti İbrahim, Hazreti Musa, Hazreti İsa, Hazreti Muhammed gibi azimet sahibi nebi ve resullerin yerini alacaklardır. Bunlar Miladi bin yılların başlarında gelirler. Diğerleri ise bin yıl içinde gelip onların kurduğu uygarlığı yaşatırlar, diğer resuller gibi olurlar.

Nitekim Hazreti Peygamber “âlimler nebilerin vârisleridir” demiştir.

Bugün yaşayan âlimler ulu’l-azm resullerin yerinde olanlardır. Bugünkü Türkiye ise geçici dönemdir. Devlet Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında ve iki komutanın desteğinde yeni anayasa hazırlanmalı ve ondan sonra seçim yapılıp yeni düzen kurulmalıdır. Yeni anayasa Recep Tayyip Erdoğan’ın ikinci dönemi bitinceye kadar hazırlanmalı,  araştıra araştıra, uygulaya uygulaya yapılmalıdır. Mustafa Kemal’in, Cemal Gürsel ve Kenan Evren’in yolu takip edilmelidir. Bu ayet onu bildiriyor.

Önceki ayette “Min Külli Ümmetin” dendiği halde, burada “Fî Külli Ümmetin” denmektedir. Bunun manası şudur. İster atanmış olsun, ister seçilmiş olsun, her ikisi de o bucaktan birisi olmalıdır. Bu başka bir hükmü de içerir. Geçici dönemde de seçim söz konusu olabilir. Ancak seçilen bucak başkanı merkezin emirlerini dinlemekle yükümlüdür. Merkeze gelir, orada başkandan talimat alır ve talimatı uygular. Yani seçilen kişi merkezde delegedir, kendi başına yönetici değildir. Oysa hukuk düzeninde, barış düzeninde seçilmiş olanlar bağımsız olup kararları kendileri verirler, üstlerine karşı değil de yargıya karşı sorumludurlar. Oysa savaş dönemlerinde üstlerine karşı sorumludurlar.

وَيَوْمَ نَبْعَثُ

Va YaVMa NaBGaÇu

“Ba’s ettiğimiz gün”

Yeni bir devlet kurulmadan önce kurucular ortaya çıkarlar ve halka yeni düzeni anlatmaya başlarlar. Mevcut düzen karşı çıkar. Yeni düzeni benimseyenler o devleti terk ederler, hicret ederler. Gittikleri yerde yeni yönetim oluştururlar. Mevcut düzenle çatışma başlar. Sonunda yeni düzenciler galip gelirlerse devletlerini kurmuş olurlar.

Demek ki üç merhale vardır; hicretten önceki durum, hicretten sonra yeni düzen kuruluncaya kadarki durum, yeni düzen kurulduktan sonraki durum ve düzen.

Şimdi içinde bulunduğumuz durum yeni düzenin kurulması dönemi ve durumudur. “Adil Düzen”e göre kooperatiflerin kurulması gerektiği savını savunanlar ve kooperatifleri kurma dönemi. Kooperatifler kurulup halk iktidar oluncaya kadarki durum. Kooperatiflerin oluşturduğu ve halkın benimsediği düzene göre gelecek yeni düzen.

Bugün demokrasi vardır ama “ekseriyet demokrasisi” vardır. Bu demokrasi İslâmî demokrasi değildir. İslâm demokrasisinde “ekseriyet sistemi” yoktur. Onun yerine “biat ve hicret sistemi” vardır. Bu ayet “Adil Düzen”in iktidar olduğu zamanı anlatmaktadır.

فِي كُلِّ أُمَّةٍ

FIy KulLi EümMaTin

“Her ümmetin içinde”

“Ümmet” imamları yani başkanları olan topluluktur. Birbirlerini tanıyan ve günlük hayatta birbirleri ile karşılaşan topluluktur. Bu da sayıları beş bin kişi civarında olanları ifade eder. Her bucak yaklaşık on semtten oluşur. Her semt yaklaşık on aşiretten oluşur. Ortalama bin aile demektir. Bir ailenin nüfusu ortalama beş kişi kabul edilirse, beş bin kişi demektir. Bunların bir Cuma imamı olur. Bunlar doğrudan yönetimle yönetirler. Bu sebeple “Fî Külli” denmiştir. Bunlar birer sosyal hücredir. İller, ülkeler ve insanlık bucaklardan oluşur. İl ve ilçe merkez bucakları vardır. Ülke ve bölge merkez bucakları vardır. İnsanlık ve kıta merkez bucakları vardır. Ana şeriat yapısı bucak seviyesinde olmaktadır.

شَهِيدًا عَلَيْهِمْ

ŞaHIyDan GaLaYHiM

“Üzerlerine bir şehid”

Başkanlara burada “şehid” denmektedir.

İster seçilmiş olsun, ister atanmış olsun, başkan şehiddir yani gözetleyicidir, yönetici değildir. “Bizi ra’yetme, bize nezaret et” ayeti bunu ifade etmektedir.

Hukuk düzeninde başkan geçici kararları uygular ama başkanın kararları yargı denetimindedir. Kararı hakemlerden oluşan yargı kesinleştirir. Yargı üstünlüğü vardır. Yargının sözü son sözdür. “Aleyhim” kelimesi kararların uygulanır olmasını ifade eder. Kamu yetkisine işaret etmektedir.

مِنْ أَنْفُسِهِمْ

MiN EaNFuSiHiM

“Kendi nefislerinden”

Devlet bucakların iç işlerine karışamaz. Ancak bucaklardaki seçim yani biat sistemi devletin denetimindedir. Ülkeler bağımsızdır ama ülkelerdeki biat sistemi, seçim sistemi insanlığın denetimindedir ve yargı güvencesindedir. Hakemlerden oluşan insanlık yargı sistemini kabul etmeyen devletler müşrik devletlerdir. Müşriklere uygulanan hükümler uygulanır. Bu konunun detayları için Beraat (Tevbe) Suresi’ne başvurulmalıdır.

وَجِئْنَا بِكَ شَهِيدًا

Va CiENAv BiKa ŞaHIyDan

“Ve seni şehid olarak ciet ettik”

Sen de şehidsin. Bir bucak başkanısın veya merkez bucağın başkanısın.

“Adil Düzen” iktidar oluncaya kadar merkezi yönetim vardır. Diğer bütün bucaklara sen hâkimsin ama şimdilik ve yalnız bunlara. Gelecekte böyle bir yetkin olmayacak. Yerinden yönetim sistemine geçilecek ve her ümmet, her bucak kendi başkanını seçecek ve sen ona emredemeyeceksin, sen ona hükmedemeyeceksin. Sadece hakemlerden oluşan yargı denetimi vardır. Yargı kararı olursa o ülke savaşla yağma edilir. Yargı kararı ile devlet il merkez bucaklarını dağıtabilir. Yargı kararları olursa taşra bucakları dağıtılabilir.

عَلَى هَؤُلَاءِ

GaLAy HAvEuLAEi

“Bunların üzerine”

Yani gelecekte kurulacak bucaklar üzerinde değil, yalnız İslâm düzeni gelinceye kadar, taşra bucaklarında şehidsin. “Adil Düzen” geldiği zaman o düzene göre seçilecek başkanlar kendi bucaklarını yöneteceklerdir ve sen Kur’an düzeninin kurucususun. Sonraki bucakların başkanı değilsin. Her bucağın kendi seçtikleri başkanları olacaktır.

Hazreti Muhammed bizim nebimizdir, bizim resulümüzdür ama bizim imamımız değildir, bizim yöneticimiz değildir.

وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ

Va NaüÜaLNAv GaLaYKa  eLKiTAvBa

“Ve sana Kitabı tenzil ettik”

Bundan sonra sen artık onların üzerinde şehid değilsin.

Artık onlar üzerinde sen değil Kur’an şehid olacaktır.

Biz bir kural uyguluyoruz. Hazreti Peygamber’in Kur’an’ı yorumlayan hükümleri bizi bağlar ama Hazreti Peygamber’in içtihatları bizi bağlamaz, çünkü o kendi zamanının problemlerini çözmüştür. Nitekim halifeler gerektiğinde sünnete aykırı hareketler yapmışlardır.

Mesela, İslâm’da kadılık olmadığı halde Hazreti Ömer icat etmiştir.

Kur’an Hazreti Muhammed’e nazil olmuştur, kendi hayatında uygulayıcıdır. Öldükten sonra artık uygulama ona ait değildir.  Kim şehidse onun içtihatları uygulanacak, hakemlerin denetiminde olacaktır. Herkes kendi içtihadına göre hareket eder. Hatalar hakemlerce düzeltilir.

تِبْيَانًا لِكُلِّ شَيْءٍ

TiBYAvNan LiKulLi ŞaYEin

“Her şey için tibyan”

Artık senin sünnetin değil, Kur’an’ın beyanları esas alınacaktır. Herkes kendi içtihadı ile hareket edecektir. Kur’an’da insanların ihtiyacı olan tüm sorunlar çözülmüştür. Onu anlamamız için sünnete ihtiyacımız vardır. Usulde sünnet delilimizdir. Füruda ise Hazreti Muhammed yalnız kendi zamanındaki cemaatin imamıdır.

Bu her zaman için geçerlidir. Erbakan o günkülerin imamı idi.

Mustafa Kemal o günkülerin imamıdır.

Bugün onların içtihatları ile hareket edemeyiz.

Biz icmalara uymak zorundayız.               

وَهُدًى

Va HuDan

“Ve hidayet olarak”

“Hidayet” yol gösterendir, kılavuz olandır. Karşılaştığınız her sorunu çözer durumdadır. Tibyan ayrı hidayet ayrıdır. Fikren açıklamadır. Hidayet ise fiilen yola götürmedir.

Kur’an’ın beyanından sonra nasıl hidayet olacaktır?

Kur’an’ın bir beyani tefsiri vardır, kurallara göre manasını verirsiniz, bir de kural dışı hidayeti vardır. “Ve” ile bağlı olanlar birbirinden farklıdır, bu kuraldır. Ama burada bunun neden farklı olduğunu kurallarla bulamazsınız. İçinizde bir fikir doğar, bu fark vardır. Başkası başka fark bulabilir. İcma oluşursa o kesindir.

İşte, Kur’an’da yazılı olmadığı halde, Kur’an’ın manasındaki ittifak hidayettir. İlhamdır. Farklı zamanlarda farklı manaları size hatırlatır. Daha uygun yorum yapamadığımız takdirde o yorumumuz da Kur’an’dandır.

وَرَحْمَةً

Va RaXMaTan

“Ve rahmet olarak”

Uygulama yapılacaktır ve uygulamanın sonunda rahmet ortaya çıkacaktır. Kur’an’ın öğrettikleri ilmi metot kıyas ile insanlık tarafından uygulanmış ve bugünkü uygarlık doğmuştur. Uygarlıklar hep peygamberlerin gelmesinden sonra oluşmuştur.

Hazreti Nuh’tan önce ne Mezopotamya ne de Mısır uygarlığı vardı...

Hazreti Musa ve Tevrat’tan önce ne İbrani ne de Yunan uygarlığı vardı...

Hazreti İsa’dan önce ne Hıristiyanlık ne de bin yıllık Bizans uygarlığı vardı...

Kur’an’dan önce ne İslâm ne de Avrupa uygarlığı vardı. İşte, Kur’an rahmet olmuş, İslâm ve Batı uygarlığını oluşturmuştur, daha da oluşturmaya devam edecektir...

وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ (89)

Va BuŞRAv LiLMuSLiMIyNa

“Ve müslimlere büşra.”

Müslim dendiği zaman çağımızda Kur’an ehli anlaşılmaktadır. Oysa Kur’an; Kur’an ehline iman etmiş olanlar diyor. Müslim ise bütün hak dinde olanların adıdır. Bugün Yahudilikten başka İslâm, Hıristiyanlık, Budizm ve Hindu dinleri İslâm dinleridir. Barışçı demektir. Sorunlarını savaşla değil hakemlerle çözen kimseler müslimdirler. Kur’an bu düzeni getirmiştir. Değişik kavimlerin ve değişik inançların bir düzen içinde birlikte yaşamasını öğretmektedir.

“Allah’ın indinde düzen yalnız barıştır” ayeti burada teyit edilmektedir.

إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْإِحْسَانِ وَإِيتَاءِ ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ (90)

EinNa elLAvHa YaEMuRuKüM BiLGaDLı Va eLEXSAvNı Va EiyTAyEi Üıy eLQuRBAy Va YaNHAv GaNı eLFaXŞAvEi Va eL MuNKaRı Va eLBaĞYı YaGıÜuKuM LaGalLaKuM TaÜakKaRUvNa

“Allah adli, ihsanı, zi-l kurbaya îtayı emreder; fahşadan, münkerden ve bağydan nehy eder. Tezekkür edersiniz diye size vaaz ediyor.”

 

الْعَدْلِ     الْإِحْسَانِ    إِيتَاء     الْقُرْبَى

الْفَحْشَاءِ   الْمُنْكَرِ  الْبَغْيِ        اللَّهَ

يَأْمُرُ      يَنْهَى  

 يَعِظُكُمْ   تَذَكَّرُون

ذِي لَعَلَّكُمْ

إِنَّ بِ عَنِ

وَوَوَوَوَ

 

“Adl” ve “İhsan” topluluğu oluşturur. “Emr” ve “Nehy” devleti oluşturur. “Emr”in yanında “Vaaz” vardır. “Nehy”in “Tezekkür”ü var. Tezekkür vaazı idraktir. Burada “Kurbâ” ile “Allah” söz konusu olmaktadır. “Zi” ile “Lealle” getirilmiştir.

Bu kavramları bir araya getirerek düzeni tanımlamamız gerekir.

“Allah” ile “Kurbâ” eşleştirilmiştir. Kâinat insan için yaratılmış. İnsanın gayesi de Allah’a yaklaşmaktır. Allah kendisine yaklaşacak muhatap olacağı bir varlık yaratmak istemiş ve insanı, melekleri, ruhu ve cinleri yaratmıştır. O halde bir Allah var bir de Kurbâ vardır. İnsan demek bu demektir. İnsan Allah’tan koparılmış ve uzaklaştırılmış bir varlıktır. Ona Allah’a yaklaşma emri verilmiş, şimdi herkes O’na doğru koşmaktadır. Düzen bundan ibarettir.

Adl, İhsan ve İta.

Adl; herkesin hakkı neyse onun verilmesi, kimsenin hakkına dokunulmamasıdır.

İhsan ise adlin hafifletilmesidir. Kısastan diyete dönmek ihsandır. Affetmek ihsandır.

Rus uçağı hududumuzu aştı; düşürmemiz adalettir ama görmemezlikten gelmek ihsandır.  O halde topluluk adl ve ihsan üzerinde durmaktadır.

Bunun dışında İta; Adl ile İhsan arasındadır. Akrabalık veya komşuluk hukuku oluşmuştur. Vergi hem adldır hem de ihsandır. Boş duran yeri kiralar da kira verirsek boş yer kullanıldığı için kiradadır ama biz o tarlayı ekmeseydik o sahibine bir şey getirmediği için kiralamamız ihsandır. Bunlar da ita ile ifade edilmiştir.

Şimdi bunlara karşı “Fahşa”yı “Adl” karşılığı getirmiştir, “İhsan”a karşılık “Münker” getirilmiştir, “İta”ya karşı da “Bağy” getirilmiştir.

İtaya karşı bağyın getirilmesi kolay anlaşılır. İhsan ile münkerin karşı karşıya getirilmesi ile şunu anlıyoruz. İhsan belirliliktir, örftür. Şeriata göre hareket eder de yapacaklarımızı çevremize bildirirsek ihsan etmiş oluruz. Böylece herkes ne ile karşılaşacağını bildiği için ona göre davranır, iş yapar ve yaşar. Kurallı hareket ihsandır, kuralsız hareket münkerdir. Fahşayı ise adlin karşılığı olarak tanımlayabiliriz. “Adl” yargı kararlarına uyma demektir. “İhsan” kendi içtihatlarına uymak, “Adl” ise hakemlerin kararlarına uymaktır.

Demek ki gayemiz Allah’a yaklaşmaktır. Allah’ın yeryüzündeki halifesi topluluktur. Gayemiz topluluğa yakınlığımızdır. Topluluk demek yöneticiler demek değildir, halk da değildir. Topluluk halkın ördüğü yapıdır. Kişilere değil de tüzel kişiliğe yaklaştığımız zaman adl etmiş oluruz. Fahşa ise topluluğu bozmadır, topluluktan uzaklaşmadır. Bunun en açık örneği zinadır. Zinada karşı tarafa zarar vermiyorsun. Aksine iki taraf da memnundur. Ama zinanın gelmesi evliliğin yapılmaması demek, bu da topluluğun çökmesi demektir. İşte bu fahşadır. Adl herkesin topluluğun ferdi olarak görev görüp düzen kurmak ise, fahşada öyle hareket yapıyorsunuz ki kişilere ayrı ayrı zarar vermeseniz de topluluğun tüzel kişiliğine karşı işlenen cinayetlerdendir. Bunun ağır olanı fahşadır.

Emretme ve vaaz etme eşleştirilmiştir. Emir de yerine getirilmezse yaptırımı var. Emirde zorlama yoktur. Zorla yaptırma yoktur. Ama emre uymazsan onun bir cezası vardır, onu kabullenmiş oluyorsun. Öldürmek serbesttir ama sonra senin de ölmeyi kabul etmen gerekir. Vaazde ise sadece şöyle yaparsan senin için iyi olur diyoruz. Ama yapmadığı zaman biz bir ceza uygulamıyoruz.

Tezekkür kelimesi nehy ile vaaza karşı getirilmiştir. İlgileri açıktır. Nehy edilen tezekkür ediyor ve nehy edileni yapmıyor. Vaazda da durum budur. Emre onlardan daha uzaktır. Çünkü ceza tezekkürün karşıtıdır.

“Zi” ile “Lealle” getirilmiştir.

“Lealle” yaparsınız demektir yani biz sizin bunu yapacağınızı ümit ediyoruz ama yapmayabilirsiniz anlamındadır.

“Zi” ise sahipliktir. İnsan komşusunu değiştirebilir ama kardeşini değiştiremez.

O halde “Lealle” değiştirilebilen ilişkileri, “Zi” ise değiştirilemez ilişkileri ifade eder. Böylece sosyal düzen kurulmuş olur.

Ayet bize bir ümmet olmanın şartlarının tamamını anlatmaktadır. Neden kooperatifler bucağını kuracağız. Onu bu ayette özetlemektedir. Bucak kooperatiflerinde uygulayacak ve örnek olmuş olacağız.

إِنَّ اللَّهَ

EinNa elLAvHa

“Allah”

Allah kâinatı ve insanı yaratmış, içine kendisi ile arasına perde koyarak kendisinden uzaklaştırmıştır. İnsana çaba göstererek kendisine yaklaşmasını emretmiştir. İnsanların bu görevi yerine getirebilmeleri için neler yapmaları gerektiğini anlatmaktadır.

O halde Kur’an insanın Allah’a yaklaşma yolunu gösteren bir kitaptır.

Allah; bana yaklaşmadan önce topluluğunuza yaklaşın, insanlığa yaklaşın, bana kavuşmanın yolu topluluktan geçer, diyor.

يَأْمُرُ

YaEMuRuKüM

“Emrediyor”

Yani…

Evet, ben sizi bu kâinata getirdim ve bıraktım ama sizi burada boş bırakmayacağım, bana ulaşma yollarını göstereceğim; ona göre yürürseniz bana ulaşacaksınız, cennette buluşacağız. Ama eğer benim gösterdiğim yollardan yürümezseniz sizi benim bulunduğum yere değil cehenneme sevk edeceğim, orada benimle buluşamayacaksınız.

Böylece, demek ki bu ayet ahiretteki sonuçları itibarı ile emirdir, vazi değildir.

بِالْعَدْلِ وَالْإِحْسَانِ

BiLGaDLı Va eLEXSAvVNı

“Adalet ve ihsanı”

Her birinize görev vereceğim, imkân vereceğim, aranızda işbölümü olacak, sosyal denge oluşacaktır. Bu dengeyi bozmayınız. Herkes kabiliyetine göre görevlidir, ona göre sorumludur, ona göre yetkilidir, ona göre de hak sahibidir.

Bu “Adil Düzen”dir, denge düzenidir.

Ayrıca birbirinize ihsan edeceksiniz, bu ihsanla yol alacaksınız. Adalet şartından saptığınızda cezalanacaksınız.

İhsanda ise; yapmadığınız zaman ceza almayabilirsiniz ama yol da alamazsınız.

Allah adaleti ve ihsanı emretmiştir. 

Dengeyi bozmayacak ama iyilikler de yapacaksınız.

وَإِيتَاءِ ذِي الْقُرْبَى

Va EiTAyEi Üıy eLQuRBAy

“Ve kurba sahibine îtâ etmeyi”

Sosyal yapı aynı zamanda akrabalığa dayanmaktadır. Çocuklar anne babalarına borçlanarak büyürler, sonra bu borcu anne babalarına değil çocuklarına öderler yani yeni nesil yetiştirirler ve böylece borçlarını ödemiş olurlar. Çalışanlar yaşlılara bakarlar ve alacaklı olurlar, alacaklarını yaşlılardan değil de çocuklarından tahsil ederler.

Sosyal yapı akrabalığa dayandırılmıştır, komşuluğa dayandırılmıştır.

Akrabalara değil de akrabası olanlara denmiş olur. Babası olmayanın babalık görevini amca yapar, annesi olmayanın annelik görevini teyzesi yapar, diğerleri onları desteklerler.

“Zi” harfi; bugünkü kreşlerin ve yaşlı yurtlarının yerini alan müessese vardır demektir. 

وَيَنْهَى

Va YaNHAv

“Ve nehy eder”

Emir bir işin yapılmasını istemedir.

Nehiy ise bir şeyin yapılmasını istememedir.

Hükümleri farklıdır.

Nehyi yaparsan cezası vardır ama yapmazsan bir mükâfatı yoktur.

Emiri yapmazsanız cezası vardır ama yaparsan da mükâfatı vardır.

Nehiy her zaman uyulması gereken yasaktır. Yapmama hali istisnadır. Emir ise bir defa yapılır ve biter, tekrarı ise istisnadır. Nehy edilenleri yaparsanız hukuk onu korumaz, o işlerden uğradığınız zararlara da mahkeme bakmaz. Rakıyı çalarsanız devlet o davalara bakmaz yahut rakı parasını dava edemezsiniz.

Emirde böyle bir durum yoktur. Emri yerine getirmeyenin de hukuku korunmaz. Nehiyde kısas hükümleri vardır. Ayrıca bir kanuna veya hatırlatmaya gerek olmaksızın, bir fiili başkasına yapan, aynı fiilin kendisine yapılacağını kabul etmiş olur. Emirde böyle bir şey yoktur. Ancak şeriatça sabit olur. Ondan sonra hükümler uygulanır.

عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ

GaNı eLFaXŞAvEi Va eLMuNKaRı

“Fahşa ve münkerden”

Münker belirsizliktir, kuralsız hareket etmedir. Sözleşmelere göre değil, akitlere ve ahitlere göre değil de, keyfi hareket etmedir. Allah bizi bundan nehy ediyor.

Kurallara uyacağız. Herkesin bizim hangi durumlarda ne yapacağımızı bilmesi gerekir. İçtihadımızı değiştirebiliriz ama içtihadımıza uymak zorundayız.

“Fahşa” dengeyi bozmak demektir. Bir kimsenin zina yapması da fahşadır. Çünkü aile müessesesini çökertir. Yakın akraba arası cinsi ilişkilere sebep olur. Bir kadının iddet beklemeden başka erkekle ilişki kurması fuhuştur. Fahşa her ikisini de içine alır.

وَالْبَغْيِ

Va eLBaĞYı

“Ve bağy”

“Bağy” azgınlık demektir. “İta”nın karşılığıdır. Başkasının hakkını sistematik olarak ahzetmektir. Sömürüdür.

Faiz bağydır. Gümrükler bağydır. Vizeler bağydır.

Bugün insanlık bunlarla bağy içindedir.

Allah bunlardan nehy ediyor.

يَعِظُكُمْ

YaGıÜuKuM

“Size vaaz ediyor”

Size emrediyor demiyor, herkese emrediyor. Bize ise vaaz ediyor. Emirden ileri götürüyor. Size vaaz ediyor. Bu dünyada mümin ve müslimlere vaaz var.

Baştan reddedenlere vaazın faydası yoktur. Fıkıhçılar diyorlar ki, müslim olmayanlar namazla memur değildir, dolayısıyla zorlayamayız. Oysa müminler namaz kılmakla memurdurlar, onları zorlayabiliriz.

Bu ayetin delaletiyle diyoruz ki, kişiyi namaz kılmaya zorlayamayız. Ama namaz kılmayanı sürgün edebiliriz. Namaz kılmıyor demek toplantılara katılmıyor demektir. Bunlar vaktin zekâtını vermiyor demektir. Namaz kılmayan veya zekât vermeyen kimseleri kendi bucağımızdan nefy ederiz. Cizye vermeyenleri de ülkemizden nefyederiz.

لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ (90)

LaGalLaKuM TaÜakKaRUvNa

“Tezekkür edersiniz diye”

“Li” ile gelseydi emir olurdu ama tezekkür edin diye tercüme ederdik.

“Lealleküm” dediğinizde tezekkür edersiniz diye tercüme ediyoruz, sizin böyle yapmanızı beklediğimiz için vaaz ediyoruz.

Şimdi “Adil Düzen”i düşünün…

Gayemiz nedir?

İnsanlığa yaklaşmak, insanlıkla bir olmak.

Bunu nasıl başaracağız?

Emirlere uyacağız, nehiylerden kaçacağız yani şeriata göre hareket edeceğiz.

Kim emredecek?

Allah’ın halifesi olan topluluk, meclis.

İşte bu ayete dayanarak diyoruz ki; yasama görevi meclislerindir.

وَأَوْفُوا بِعَهْدِ اللَّهِ إِذَا عَاهَدْتُمْ وَلَا تَنْقُضُوا الْأَيْمَانَ بَعْدَ تَوْكِيدِهَا وَقَدْ جَعَلْتُمُ اللَّهَ عَلَيْكُمْ كَفِيلًا إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ (91)

Va EaVFUv BiGaHDi elLAvHı EiÜAv GavHaDTuM Va LAv TaNQuWUv eLEYMAvNa BaGDa TaVKiyDiHAv Va QaD CaGaLTuMU elLAHa GaLaYKuM KaFIyLan EinNA elLAVHa YaGLaMu MAv TaFGaLUvNa

“Ve muahede ettiğiniz zaman Allah’ın ahdini ifa ediniz. Allah’ı üzerinize kefil ca’l etmişken tevkidlerinden sonra yeminleri nakz etmeyiniz. Allah yaptıklarınızı ilmeder.”

 

عَهْدِ الْأَيْمَانَ

تَوْكِيدِهَا كَفِيلًا

 

عَاهَدْتُمْ أَوْفُوا جَعَلْتُمُ تَنْقُضُوا

يَعْلَمُ تَفْعَلُونَ

اللَّهِ اللَّهَ اللَّهَ

إِذَا بَعْدَ

عَلَيْكُمْ مَا

وَوَ

و بِ

لا قَدْ

 

Ayette 23 kelime vardır. 10’u müştak kelimedir, 10’u mebni kelimedir, Müştaklardan 4’ü fiil, 6’sı isimdir. Mebnilerden 4’ü isim, 6’sı harftir.

“Allah” kelimesi üç defa geçmiştir ve tektir. Bunu şu şekilde yorumlayabiliriz. Burada Allah kâinatın var edicisi olan Allah’ın halifesi olan insan topluluğunu ifade eder. Ne var ki topluluğu da insanlar temsil ederler.

Allah’la ahdi nasıl yaparız?

Bir topluluğa dâhil olduğumuzda o toplulukla ahdimizi yapmış oluruz. Sonra dayanışma ortaklıklarından birisine girince bu sefer topluluğu kendimize kefil yaparız. Ondan sonra genel hizmeti yapan topluluk tümünü kaydetmektedir.

Demek ki kişiler üç yolla topluluğun ferdi olmaktadırlar.

a) Biri, bir bucağa dâhil olmak, bir aşiretin ferdi olmakla Allah’la yapılan ahittir.

b) Dayanışma ortaklıklarından birisine ortak olmak da topluluğu kendine kefil etmektir.

c) Bir de genel hizmetlileri seçmek de yine topluluk içinde olmaktadır.

Bu ayette Allah bucakları, dayanışma ortaklıklarını ve genel hizmet ortaklıklarını ifade etmektedir. Şirk olmasın diye “Allah” kelimesine karşılık bir kelime getirilmemiştir.

Dört çeşit ilişki ortaya koymuştur; kefil, yemin, ahd ve tevkid.

“Ahd” tek taraflı verilen sözdür. İhsanda sorumluluk yoktur. Ancak ahit hâline geldiğinde sorumlu hâle gelir. Nezretmek ahdetmektir. Bir işe başladığınız zaman ahdetmiş olursunuz, o farz hâline gelir.  O halde bu ayet yukarıda emredilen ihsanı burada açıklamaktadır.

“Akit” karşılıklı anlaşmadır. Bir şeyi sattığınız zaman akit yapmış olursunuz. Karşı taraf yerine getirmezse siz de getirmezsiniz. Ahit ise tek taraflı ihsan olarak taahhüttür. Taakküd etmek zorunda değilsiniz ama taahhüt ettikten sonra yerine getirme durumundasınız. İmkânınız var da yerine getirmezseniz sorumlu olursunuz, zarar doğarsa tazmin edersiniz. İmkânınız olmazsa mazursunuz, sorumlu olmazsınız.

İmkânınız olmasa da sorumlu olma söz konusu olabilir. Bu üç şekilde olur. Rehin gibi maddi güvencedir. Yeminli ahittir ki yeminli güvencedir. Birde dayanışmalı güvencedir. Bu dörtlü grup bunlara işaret etmektedir.

“Ahd” “Ahdetme”ye, “Eyman” “İfa”ya, “Tevkid” “Ca’l”a, “Kefil” “Nakz”a tekabül etmektedir. Kefil, ahdedenin ahdi nakz etmesi hâlinde devreye girer. Kefilin sorumluluğu nakzdan sonradır. Dolayısıyla ahdedenin acziyetinden önce talep edemez.

“İza” getirilmiş “Ba’de” getirilmiştir. İkisi de zaman zarfıdır. Biri fiilin yapılacağı zamanı bildirir. “Ba’de” ise yapıldıktan sonraki devamı bildirir. Demek ki fıkhi hükümlerin bir kısmı “İza” ile verilir, yaptınız mı sona erer. Bir kısmı ise     “Ba’de” ile ifade edilir. zamanı gelince, sonuna kadar devam eder. Örnek olarak ikindi namazı kılındığında emir sona erer. İkindiden sonra namaz kılınmaz hükmü ise akşama kadar devam eder.

Burada “Ahd” “İfa”ya, “İfa” “Nakz”a tekabül etmektedir. Aralarındaki ilişki bellidir.

“Ahd” ile “Ca’l” arasındaki fark nedir?

Ahdda başkalarına borçlanma vardır. Ca’lda ise kendi kendine borçlanmadır. İçtihat bir ca’l olduğu gibi nezr de bir ca’ldır.  Ca’lın cezası nezir keffaretidir. Ahdın cezası ise karşı tarafa verilen zararın tazminidir.

Topluluğun şeriatı böyle oluşmaktadır, topluluk böyle oluşmaktadır.

Bunların dışında “Fiil” ile “İlim” karşılaştırılmıştır. “İlimle amel etmek” diyoruz. Kur’an “ilim” ile “fiil etmeyi” karşılaştırmaktadır. Proje ilimdir. Projenin uygulanması fiildir. Amel, başkaları için yapılan ve karşılığında bedeli alınan fiiller ve cezası olan kötü fiillerdir.

“İlim amel içindir” cümlesi eksiktir. “İlim fiil içindir” cümlesi olmalıdır.

وَأَوْفُوا

Va EaVFUv

“Ve ifa ediniz”

İfa etme, eda etme, kaza etme, riayet etme; dört çeşit işlem vardır.

İfa etmede bir defa yaparsın, ahit yerine geçmiş olur, artık bir işin kalmaz.

Riayette ise şartlar tekerrür edince yine yerine getirirsin.

Özel akitler ifa edilir, genel akitler ise sebebin tekerrürü ile yükümlülük de tekerrür eder.

Kazada ise bu yükümlük ahitten gelmeyebilir. Topluluğun veya Allah’ın yüklediği yükümlülük olur.  Kaza edilince yükümlülük biter. Edada ise durum devam eder.

Bir hizmetliyi seçtiğin zaman o hizmetlinin yetkileri senin üzerinde devam eder. Hakemi seçtikten sonra hakemin kararlarına uymak durumundasınız.

İbadetler bunların fiilen eğitimidir.

Namazlarda farzlar var, sünnetler var. Namazı ifsad eden var, iptal eden var. İmamın seçilmesi var. Kur’an’ın bu emirleri değişik ibadetlerde uygulanarak öğretilmiş olur.

Fıkhın illetleri var, hikmetleri var. Birinci Kur’an uygarlığını kuranlar illetleri tesbit ettiler, hikmetler üzerinde durmadılar, çünkü ilimleri yeterli değildi. İkinci Kur’an uygarlığı çağın fıkhını illetlerle oluştururken hikmetlerini de tesbit edecektir.

بِعَهْدِ اللَّهِ

BiGaHDi elLAvHı

“Allah’ın ahdi”

Bir topluluğa dâhil olduğunuz zaman Allah’la ahit yapmış olursunuz. Artık o topluluğun şir’asına uymak zorundasınız. Beğenmezseniz ayrılıp gidersiniz ama topluluk içinde o topluluğun kurallarına ve yetkililerine uymak zorundasınız. Kişilere yaptığınız ahitleri de yerine getirme durumundasınız.

إِذَا عَاهَدْتُمْ

EiÜAv GAvHaDTuM

“Ahitleştiğinizde”

“İza” emirden sonra gelmiştir, şartı değil vücubu ifade eder.

“İza ci’te ükrimüke” dersem, geldiğinde sana ikram bana farz olur. Ama gelmediğin zaman da ikram edebilirim demektir. Burada gelmek vücub için şarttır.

“Ükrimüke iza ci’te” dersem, geldiğinde ikram edebilirim ama gelmeden ikram etmem demektir. Burada da ahdetme şartı ile ahit yerine getirilecektir. Yani bir topluluğa dâhil olursanız ancak o topluluğun hukuku ile hukuklanırsınız. Dâhil olmadığınız zaman hak ve görevlerden yararlanamazsınız. Bundan dolayıdır ki ibadetler yalnız müminlere farz olduğu gibi yalnız müminler ifa edebilir.

Zekât kredi almanın sebebidir. Ne var ki zekâtı ancak vatandaşlar verirler ve krediyi onlar alabilirler. Yabancıların zekâtı kabul edilmediği gibi onlara zekâttan doğan krediler de verilmez.

İşte, “İzâ Âhattüm”ün manası budur.

Fıkhın temel kurallarından biri burada ifade edilmiştir.

وَلَا تَنْقُضُوا الْأَيْمَانَ

Va LAv TaNQuWUv eLEYMAvNa

“Yeminleri nakz etmeyin”

“Yemin” verilen sözün güvencesidir. Eğer sana verdiğim sözü yerine getirmezsem zararı tazmin edeceğim demektir. Böyle bir söz verme Kur’an’a göre şarta bağlı olarak teminatlı söz vermedir.

“Yeminleri nakz etmeyin.” Eğer dayanışma ortaklığı onun söz vermesini taahhüt etmişse ancak o zaman yeminli söz verilebilir. Onun dışında yemin etmek günahtır ve hukuken geçerli değildir, yeminin keffaretini vermesi gerekir.

بَعْدَ تَوْكِيدِهَا

BaGDa TaVKiyDiHAv

“Tevkidinden sonra”

Yani rehin veya dayanışma ile yemin tevkid edilir. Bu takdirde artık bu yemin bozulmaz. Dayanışma ortaklığı yerine getirir. Yahut yeminle tevkid edilmiş bir ahit yerine getirilmez de mağdur eden olursa, bu takdirde dayanışma ortaklığı zararı öder.

Şimdiye kadar bunun ödeneceğini söylüyorduk ama dayanışma ortaklığının ödeyeceğini bilmiyorduk. Şimdi öğrendik. Dayanışma ortaklığı her ortağına bir dayanışma limitini tanır. Ortak/üye ancak o limit içinde ahitte bulunabilir. Ahitleşen kimseler de ancak o limit içinde hak talep edebilirler. 

Şimdiye kadar; silahlı ordusu olan, hazinede altını bulunan veya karşılıksız da olsa para çıkaran kimseler devleti kuruyorlardı.

Bundan sonra; iyi muhasebe tutan, plan ve projesi olan, vatandaşların borç ve alacaklarını kaydeden devlet kurmuş olur. Bunlar da semt ve bucaklarda gerçekleşir. Muhasebenin güvencesi hakemlerdir. Hakemlerden oluşan mahkemeler bucaklarda kurulur.

Her şey bucakta biter.

İller hakemlerin kararlarına uymayanları yola getirir.

Ülkeler dış saldırılara karşı ülkeyi korurlar.

İnsanlık ise uygarlaşmak için birlikte çalışmayı sağlar.

وَقَدْ جَعَلْتُمُ اللَّهَ

Va QaD CaGaLTuMU elLAHa

“Ve Allah’ı siz ca’letmiş bulunuyorsunuz”

Bir bucağa dâhil olduğun zaman o bucağın dayanışma ortaklıklarına ortak olmak gerekir. İlmî ve siyasî dayanışma ortaklıklarına katılmak zorunludur.

Ahlâkî dayanışmaya katılmazsanız, ilmî dayanışma ahlâkî dayanışmanız olur.

Meslekî dayanışmaya katılmazsanız, siyasî dayanışma meslekî dayanışmanız olur.

Burada “Ve Kad” diyerek dayanışma ortaklıklarına katılma zorunluluğunu getirmektedir.

عَلَيْكُمْ كَفِيلًا

GaLaYKuM KaFIyLan

“Üzerinize kefil yaptınız”

Kur’an’da dayanışma ortaklıkları “Velayet” kelimesi ile ifade edilmektedir.

Burada velayetin kefalet olduğu ortaya konmaktadır.

Yükümlü olan vecibesini yerine getiremezse, dayanışma ortaklığı vecibeyi yerine getirir. Ortaklar bölüşerek öderler. Kasıtlı cinayetlerde kişiye rücu edilir yani ona ödetilir ve dayanışma fonuna eklenir. Hatalarda ise rücu edilmez.

“Adil Düzen’e Göre İnsanlık Anayasası”nda bunlar yazılmıştır. Deliller şimdi bir bir ortaya çıkmaktadır.

Orada eksik bırakılanlar bu seminerlerde tamamlanmaktadır. Bunlar tesbit edilip “Adil Düzen’e Göre İnsanlık Anayasası” ikmal edilmelidir.

إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ

EinNA elLAvHa YaGLaMu

“Allah ilmetmektedir”

Buradaki “Allah” halife olan Allah’tır yani genel hizmet yapan kurumdur.

Semt Kooperatifleri kurulacak, 25 genel hizmet yapılacak, planlama, muhasebe, sözleşmeler benzeri hizmetlerle insanların hareketleri kayda alınacaktır.

“Az olsun çok olsun yazın, üşenmeyin” emri bunun muktezasıdır, gereğidir.

مَا تَفْعَلُونَ (91)

MAv TaFGaKUvNa

“Fiil ettiklerinizi”

Fiil iradeli harekettir. Düşünürsünüz ve sonunda karar verip onu yaparsınız.

Refleks hareketleri ve alışkanlıklar da bilinçli hareketlerdir, ancak iradeli hareketler değildir. Kötü alışkanlıkları elde ettiğiniz için sorumlusunuz. Sigarayı bırakmadığınız için sorumlusunuz. Yoksa iradenizin dışında içtiğiniz sigaradan sorumlu değilsiniz.

Fiil iradeli hareketlerdir. Sorumluluk fiillerdedir.

İrade dışı hareketler fiil değildir. Bilinçsiz hareket ise asla fiil değildir.

وَلَا تَكُونُوا كَالَّتِي نَقَضَتْ غَزْلَهَا مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ أَنْكَاثًا تَتَّخِذُونَ أَيْمَانَكُمْ دَخَلًا بَيْنَكُمْ أَنْ تَكُونَ أُمَّةٌ هِيَ أَرْبَى مِنْ أُمَّةٍ إِنَّمَا يَبْلُوكُمُ اللَّهُ بِهِ وَلَيُبَيِّنَنَّ لَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ (92

Va LAv TaKUvNUv Ka elLaTIy NaQıWaT ĞaZLaHAv Min BaGDi QuvVaTin EaNKAvÇan TatTaPiÜUvNa EaYMAvNaKuM DaPaLan BaYNaKuM EaN TaKUvNa EümMaTun HıYa EARBAv MiN EumMaTin EinNaMAv YaBLuVKuM elLAvHu BiHIy Va LaYuBayYiNanNa LaKuM YaVMa eLQıYAvMaTi MAv KuNTuM FıYHı TaPTaLiFUvNa

“Ve gazlını kuvvetin ba’dinden enkasen nakz eden kadın gibi olmayın. Bir ümmet başka ümmetten erba olsun diye eymanınızı aranızda dahal ittihaz ediyorsunuz. Allah onlarla sizi belv etmektedir. Kıyamet yevminde ihtilaf ettiklerinizi size tebyin edecektir.”

 

مِنْ مِنْ لَا ك أَنْ وَو

لَكُمْ فِيهِ بِهِ

مَا مَا

الَّتِي هِيَ

يَوْمَ بَعْدِ بَيْنَكُمْ إِنَّ

تَكُونُوا كُنْتُمْ

 تَتَّخِذُونَ تَكُونَ

لَيُبَيِّنَنَّ تَخْتَلِفُونَ

نَقَضَتْ يَبْلُوكُمُ

اللَّهُ أَرْبَى

أُمَّةٌ أُمَّةٍ

غَزْلَهَا قُوَّةٍ

أَنْكَاثًا أَيْمَانَكُمْ

دَخَلًا الْقِيَامَةِ

 

 

“Allah” kelimesi ile “Riba” kelimesi karşılaştırılmıştır. “Riba” durup dururken çoğalan anlamındadır. Allah da durup dururken karşılıksız çoğaltan kimsedir. Canlı baştan tek hücre iken bugün yeryüzünü kaplamıştır. İnsan baştan iki kişi iken bugün on milyar olmaktadır. Kâinat riba üzerinde kurulmuştur.

“Ümmet” kelimesi tekrar edilmiştir. İki çeşit ümmet vardır. Hakemliği kabul eden müslim bucaklar, hakemliği kabul etmeyen müşrik bucaklar. Yeryüzü bu iki bucak arasındaki çekişme üzerinde kurulmuştur. Bunlar arasındaki denge uygarlığı sağlamaktadır.

İslâm bucakları insanlığın çoğalmasını ve gelişmesini sağlamaktadır.

Şirk bucakları ise İslâm bucaklarını denetlemektedir.

Böylece uygarlaşma olmaktadır.

İplik parçaları dağınıktır. Her biri ayrı olarak bir işe yaramamaktadır. Bunlara sarılıp dayanışma içine girerlerse kuvvetli ip olurlar, halat olurlar. Bunlarla örgü örülür. Topluluklar da böyledir. Sosyal gruplar oluşturur birer ip olurlar, sonra örülerek topluluk olurlar.

“Eyman” örgüdeki ilmikler veya çapraz geçmeler dokumadır. Bu sayede iplik ve kumaş olmaktadır. İnsanlar da böyle birbirlerine bağlanarak topluluk olmaktadırlar.

“Nüks etmek” demek bağları çözüp kumaşı dağıtmaktır.

“Dehal” birbirine geçme demektir, birbirine bağlanma demektir.

Eyman dehl içindir. Yani insanlar arasında bağların teessüs etmesi için dehle ihtiyaç vardır. Ortaklık sistemi dehldir. Bir evi birine kiraya verdiğiniz zaman o mal üzerinde ikiniz dehl etmiş olursunuz. O halde sözleşmeler, güvenceler, sigortalar hep dehldir. Dayanışma ortaklığı dehldir.  Aynı zamanda erba aracıdır. Herkes kendi çıkarını düşünür. Kiraya veren çok kira ister, kiralayan az vermeye çalışır. Yani arz ve talep kanunları çalışır. 

Hayırda yarış da dehldir. İnsanlık kıyamete doğru dehl içinde erba olarak ilerlemektedir. Ortaklıklar olacak, çıkar paralelliği sağlanacak. Bölüşürken de adalet içinde bölüşülecektir. Bu suretle gelişe gelişe insanlık saate ulaşacak ve kıyam olacaktır.

İhtilaf edilen hususlar, haklı kim haksız kim orada belli olacaktır. Yani bu dünyada ortaklık içinde yarışacağız, münkere, bağye, fahşaya düşmüşsek orada hesabını vereceğiz.

وَلَا تَكُونُوا

Va LAv TaKUvNUv

“Ve olmayınız”

Bundan önceki ayette düzeni anlattı…

Şimdi de topluluğun yapısını anlatmaktadır.

Ayrı tüylerden oluşan yün birbirine dolandıktan sonra kuvvet olurlar. Örülerek veya dokunarak kumaş olurlar. Dikilerek elbise olurlar. Elbise insanı yaşatır.

Bunun bozulması nehy edilmiştir.

كَالَّتِي نَقَضَتْ غَزْلَهَا

Ka elLaTIy NaQaWaT ĞaZLaHAv

“Ğazlını nakzeden gibi”

“Ğazl” kelimesi iplik olabilir, kazak olabilir. Bunu nakzetmek demek ipliği çözmek var, ipliği kesmek ve/ya koparmak var, örgüyü bozmak var. Sonunda birliğin dağıtılması var.

Burada müennes kullanılmıştır. Kadın kastedilmiş olabilir. O takdirde örgü işleri kadınlara ait olur.

Kur’an’da namazlarda erkek ve kadın mescitleri ayrılmamıştır. Ama kadın işyerleri ile erkek işyerleri ayrılmıştır. Ağır işler erkeklere, hafif işler kadınlara aittir. Ağır işlerde erkek varsa kadına verilmez, hafif işlerde kadın varsa erkeğe verilmez. Ağır işlerde kadının ücreti daha azdır. Hafif işlerde erkeklerin ücreti daha azdır. Yaşlılar, çocuklar, sakatlar ile öğrenci ve öğretmen için de kıyas ile ayrı işyerleri geliştirilebilir.

Bununla beraber zamir işyerlerine gidebilir “Enkasen” kelimesinin çoğul olması buna delalet eder. Bu takdirde makinanın dokumasını bozması anlamındadır. Kumaşı çirkin dikerek zarar ettirmesi anlamına gelir.

مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ أَنْكَاثًا

Min BaGDi QuvVaTin EaNKAvÇan

“Kuvvetten sonra enkas olarak”

“Nüks”ün çoğuludur, paramparça demektir. Çoğul kullanması dokuma makinelerinin olmasına işaret etmektedir. Yeminleri bozmak demek, topluluğun yapısını bozmak demektir.

Kuvvetten sonra denmektedir. Yani eğirdikten veya dokuduktan sonra demektir. Sonucu söyleyip daha önce yapılanları kastedersiniz. ‘Doktorluktan sonra o artık ilimle meşgul olamıyor’ deseniz, doktor olduktan sonra demektir. Buna usulde “evl” denmektedir.

تَتَّخِذُونَ أَيْمَانَكُمْ

TatTaPiÜUvNa EaYMAvNaKuM

“Eymanınızı ittihaz edersiniz”

“İttihaz etmek” demek avuçlamak demektir yani onu edinirsiniz demektir, güvenceyi, sigortayı demektir.

Dayanışma ortaklıkları eyman olduğu gibi askerlik de eymandır.

Bütün bu eyman yani güvenlik sistemi, sigorta sistemi hep eyman içine girer, bu sayede fertler birbirine bir kazaktaki ipler gibi birleşmiş olurlar.

دَخَلًا بَيْنَكُمْ

DaPaLan BaYNaKuM

“Aranızda dehal”

Bir masa düşünün, iki kişi kaldırıyor. Masa ortaktır. Masada dahl var.

Ortaklıkta da dahl var. Hatta kardeşlik, babalık, oğulluk hep dahldır. Topluluk fertlerinin birbirleri ile ilişkisi demektir.

Kimyada hidrojenle oksijen dahl ile su olur.

Kur’an bize bu ayette dahlı bildiriyor.

أَنْ تَكُونَ أُمَّةٌ

EaN TaKUvNa EümMaTun

“Bir ümmet olsun”

Ümmetler; bucaklar ayrı ayrı ümmetlerdir.

Bu ümmetler birbirleri ile hayırda yarışmaktadırlar.

Biri ucuz ürettiği malı diğerine verir, onun ucuz ürettiği malı alır. Ne var ki her iki taraf da az verip çok almak ister. Böylece karşılıklı yarış vardır.

Bunun gibi merkez bucakları ortak bucaklardır ve bunlar dahldır.

هِيَ أَرْبَى مِنْ أُمَّةٍ

HıYa EaRBAv MiN EumMaTin

“Başka ümmetten erba olsun diye”

Biri diğerinden erba olmayı isteyecektir. Bir taraftan birlik var ve tek vücut olunmaktadır. Diğer taraftan herkes kendi payını büyütmeyi istemektedir. Üretirken ortak üretilmektedir. Dahlda ile birlik sağlanmaktadır. Sonra tüketirken herkes payını almaktadır.

Burada ise birlik değil de ayrılık vardır, yarış vardır. Buna dayanılarak arz ve talep kanunları işlemektedir. Bu düzen ne kadar sağlanırsa işler o kadar iyi gider.

Askerliği ele alalım. Herkes komutanını kendisi seçmektedir. Böylece oluşan bölüklerdeki asker sayısı kadar bölüklere bütçeden pay verilmektedir. Ondan sonra birliklere görev verilir. Bölük çalışarak üretim yapar. Böylece bölük zenginleşir. Katılanlar yararlanırlar. Her bölük daha çok kişi almayı isteyecektir.

Öyle düzen kurulmalıdır ki katılanlar çoğaldıkça katılma zorlaşacaktır. Örnek olarak katılanlar çoğaldıkça maaşlar artacak ama mecburi katılma günleri de artacaktır. Hep asker olmak isteyen muazzaf olacaktır. Çoğaldıkça da iki bölük, üç bölük yapılacaktır.

إِنَّمَا يَبْلُوكُمُ اللَّهُ بِهِ

EinNaMAv YaBLuVaKuMu elLAvHu BiHIy

“Allah sizi sadece onunla belv etmektedir”

Buradaki “Allah” kâinatın Rabbi olan Allah’tır. Bizi böylece eğitmektedir ve ahirete hazırlamaktadır.

“Belv etmek” Türkçedeki bileme demektir. Taşları keskin hâle getirme, insanları törpüleyerek eğitme yani sıkıntıya sokarak eğitme sistemidir.

Allah bu dünyada bizi eğitmektedir, bilemektedir. Bunu yarışmalı sistemle yapmaktadır. Dahl ile yapmaktadır. Özel mülkiyet, akrabalık müesseseleri ile hem aramızda birlik sağlanmakta hem de bizi yarış içinde tutmaktadır. Böylece insanlık uygarlaşmaktadır. Ayrıca insanlar cennete hazırlanmaktadır.

وَلَيُبَيِّنَنَّ لَكُمْ

Va LaYuBayYiNanNa LaKuM 

“Ve size tebyin edecektir”

Bu dünyada çok farklı fikirlere sahibiz. Her grubun beğendiği dünya görüşü vardır. Her hizip yanındaki ile ferahlanmaktadır. Böylece insanlık devamlı ihtilaftadır.

Toplamı on kişiyi zor bulan Yenibosna Akevler İstanbul Kooperatifi ilmî çalışanlarının her birinin kafasından ayrı bir ses çıkmaktadır.

Dünyada da bu böyledir. Bu farklılık bizim yetişmemiz ve uygarlaşmamız için şarttır. Ama haklı olanımız vardır, hatada olanımız vardır.

Kıyamet günü durum belli olacaktır.

Bu dünyada herkes kendi içtihadı ile amel edecektir.

يَوْمَ الْقِيَامَةِ

YaVMa eLQıYAvMaTi

“Kıyamet yevminde”

Yeryüzü bundan 13,7 milyar yıl önce yaratılmıştır. O zaman mevcut olan parçacıklar artmamakta ve eksilmemektedir. Ayrıca parçacıklar hızlara sahiptir, hızların kareleri toplamı kadar da enerjiye sahiptir. Enerji de artmamakta ve eksilmemektedir.

Ne var ki ışık enerjisine dönüşen depolanmış enerji ısı enerjisine dönüşmektedir. Işık enerjisi bir istikamette giden düzgün enerjidir. Oysa ısı enerjisi dağınık enerjidir, işe yaramayan enerjidir. Işık enerjisi tükendiği zaman dünyada artık yaşama imkânı kalmaz. Karadelikte toplanan parçacıklar bir daha patlayarak yeniden hayat başlayacaktır.

İşte bu yeni hayata “kıyamet” denmektedir.

Kıyamet bizim bu uzayımızın devamında olacaktır. Bu uzayımız cennet ve cehennem uzaylarında kesişmektedir. Yol ayırımına gelinmiştir. İnsanlar üçe ayrılacaktır. Kimi cennet uzayına, kimi cehennem uzayına geçecek, kimi de bu uzayda kalacaktır. Ayrılmadan önce bu dünyada yaptıklarının hesabını verecekler, buna göre cennet veya cehenneme gideceklerdir.

مَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ (92)

MAv KuNTuM FıYHı TaPTaLiFUvNa

İhtilaf ettiklerinizi tebyin edecektir.”

Önce her şey ortaya konacak, sonra kimi affedilecektir.

“Adil Düzen” iktidar olunca yargılama devam edecek, kim ne yapmışsa ortaya konacak, cezaları sonradan verilecek veya affedilecektir.

Bugün de 15 Temmuz’cular adil yargı tarafından önce tutuklanmadan muhakeme edilmeli, sonra duruma göre ve geleceğin güveni için kiminin cezası uygulanır, kiminin uygulanmaz...

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org         (0532) 246 68 92

 

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
07.11.2016
08:57




ADİL DÜZEN 887

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 887. Hafta - 05 Kasım 2016 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...



Reşat Nuri Erol
07.11.2016
09:00




*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 887. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?”      (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M  TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.”      (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ,  Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASI, ANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR.     -     ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI  

 

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

AK PARTİ’NİN BAŞARISININ SEBEPLERİ

Kur’an’a İman

VE UYMAMIZ GEREKEN DÖRT İLKE

Süleyman KARAGÜLLE

 

***

 

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

Yazarınız hatırlatıyor; hatıralar ve hatırlatmalarla…

Böyle gitmeyecek, “ADİL DÜZEN” kurulacak…

Çağımızdaki şirkler ve çözüm yolları

Reşat Nuri EROL







Çok Yorumlanan Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 834
Hûd Sûresi Tefsiri 74-78. Âyetler
17.10.2015 12547 Okunma
11 Yorum 15.11.2015 22:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4431 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 884
Nahl Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
15.10.2016 6086 Okunma
5 Yorum 18.10.2016 13:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 4955 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4371 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7089 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 850
İbrahim Sûresi Tefsiri 23-26. Âyetler
6.02.2016 8575 Okunma
4 Yorum 07.02.2016 19:39
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 967
Taha Suresi Tefsiri 37-41. Ayetler
2.06.2018 5236 Okunma
4 Yorum 03.06.2018 01:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 993
Enbiya Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
22.12.2018 3965 Okunma
4 Yorum 28.12.2018 17:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 4854 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4070 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5115 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 817
Hûd Sûresi Tefsiri 9-12. Âyetler
6.06.2015 7308 Okunma
3 Yorum 25.06.2015 04:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 822
Hûd Sûresi Tefsiri 28-31. Ayetler
11.07.2015 5798 Okunma
3 Yorum 13.07.2015 01:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 838
Hûd Sûresi Tefsiri 90-95. Âyetler
14.11.2015 8867 Okunma
3 Yorum 21.11.2015 15:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 885
Nahl Suresi Tefsiri 78-82. Ayetler
22.10.2016 5606 Okunma
3 Yorum 23.10.2016 08:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 913
İsra Suresi Tefsiri 88-92. Ayetler
6.05.2017 5421 Okunma
3 Yorum 10.05.2017 12:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 996
Enbiya Suresi Tefsiri 95-100. Ayetler
12.01.2019 4267 Okunma
3 Yorum 20.01.2019 14:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1004
Hac Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
9.03.2019 5240 Okunma
3 Yorum 10.03.2019 14:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 4977 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5059 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4639 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4703 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 4873 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4122 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4256 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4453 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4439 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5171 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 537
AHZÂB SÛRESİ TEFSİRİ -35.AYETLER
21.11.2009 4559 Okunma
2 Yorum 02.12.2009 12:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 818
Hûd Sûresi Tefsiri 13-16. Âyetler
13.06.2015 5874 Okunma
2 Yorum 25.06.2015 04:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 825
Hûd Sûresi Tefsiri 41-44. Âyetler
8.08.2015 8669 Okunma
2 Yorum 11.08.2015 17:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 837
Hûd Sûresi Tefsiri 87-89. Âyetler
7.11.2015 7747 Okunma
2 Yorum 08.11.2015 18:47
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 842
Hûd Sûresi Tefsiri 114-116. Âyetler
12.12.2015 9263 Okunma
2 Yorum 20.12.2015 12:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 844
Hûd Sûresi Tefsiri 120-123. Âyetler
26.12.2015 7574 Okunma
2 Yorum 27.12.2015 13:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 857
Hicr Sûresi Tefsiri 9. Âyetler
26.03.2016 6143 Okunma
2 Yorum 27.03.2016 10:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 858
Hicr Sûresi Tefsiri 10-15. Âyetler
2.04.2016 9402 Okunma
2 Yorum 03.04.2016 10:18
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 864
Hicr Suresi Tefsiri 57-66. Ayetler
14.05.2016 9625 Okunma
2 Yorum 15.05.2016 08:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 877
Nahl Suresi Tefsiri 36-39. Ayetler
20.08.2016 5266 Okunma
2 Yorum 21.08.2016 18:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 887
Nahl Suresi Tefsiri 89-92. Ayetler
5.11.2016 6038 Okunma
2 Yorum 07.11.2016 09:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 889
Nahl Suresi Tefsiri 98-105. Ayetler
19.11.2016 6019 Okunma
2 Yorum 20.11.2016 09:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 912
İsra Suresi Tefsiri 81-87. Ayetler
29.04.2017 5195 Okunma
2 Yorum 30.04.2017 10:06
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 965
Taha Suresi Tefsiri 17-24. Ayetler
19.05.2018 4568 Okunma
2 Yorum 24.05.2018 06:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 989
Enbiya Suresi Tefsiri 44-50. Ayetler
24.11.2018 4071 Okunma
2 Yorum 30.11.2018 12:01
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 999
Hac Suresi Tefsiri 1-4. Ayetler
2.02.2019 6401 Okunma
2 Yorum 03.02.2019 09:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1005
Hac Suresi Tefsiri 27-30. Ayetler
16.03.2019 4987 Okunma
2 Yorum 17.03.2019 11:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5450 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9181 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5337 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 4954 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38


© 2024 - Akevler