Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019
5451 Okunma, 2 Yorum

 

 

NUR SÛRESİ- 2. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ 

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

 

 

وَالَّذِينَ يَرْمُونَ أَزْوَاجَهُمْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ شُهَدَاءُ إِلَّا أَنْفُسُهُمْ فَشَهَادَةُ أَحَدِهِمْ أَرْبَعُ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقِينَ (6) وَالْخَامِسَةُ أَنَّ لَعْنَةَ اللَّهِ عَلَيْهِ إِنْ كَانَ مِنَ الْكَاذِبِينَ (7) وَيَدْرَأُ عَنْهَا الْعَذَابَ أَنْ تَشْهَدَ أَرْبَعَ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ (8) وَالْخَامِسَةَ أَنَّ غَضَبَ اللَّهِ عَلَيْهَا إِنْ كَانَ مِنَ الصَّادِقِينَ (9) وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَأَنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ حَكِيمٌ (10) إِنَّ الَّذِينَ جَاءُوا بِالْإِفْكِ عُصْبَةٌ مِنْكُمْ لَا تَحْسَبُوهُ شَرًّا لَكُمْ بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْ لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ مِنَ الْإِثْمِ وَالَّذِي تَوَلَّى كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظِيمٌ (11)

 

***

 

وَالَّذِينَ يَرْمُونَ أَزْوَاجَهُمْ  

Va elLaÜIyNa YaRMUvNa EaZVAvCaHuM (Va elLaÜIyNa YaFGaLUnNa EaFGAvLaHuM)

“Zevcelerini remy eden kimseler ise”

Bir cümleden sonra birincisini tahsis eden cümle değişik şekillerde gelir.

a) Aralarında hiçbir kelime bulunmaz. Bu takdirde birinci cümleyi izah eder, yeni hüküm getirmez. Bu, bedel olur. Yani başka kelime ile ifade edilmiş olur. Bedeli kül denir. Yahut bedeli baz olur yani birinci cümlenin içinde zaten vardır ama açıklamak için söylenmiştir. Yahut içinde olmayanın olmadığını açıklar. Zaten birinci cümleye dahil değildir ama tereddüt ortadan kalksın diye getirilmiş olur.

b) İstisna ile gelmiş olur. Yukarıda söylenenleri devre dışı bırakır.  İstisna ile gelenlere kıyas olmaz. Bir illet bulup istisna edilmeleri genişletmek mümkün değildir. İstisna edilene kıyas yapılamaz.  

c) وَ harfi ile gelirse tahsis edilene kıyas yapılır ve tahsis edilenin hükmü genişletilir.  O illetin bulunduğu yerlerde ilk cümlenin hükmü genellikle kalır.

d) فَ ile gelirse tahsis edilen yeni hüküm olup kendisi asıl olur, illet aramaya gerek kalmaz.

Burada istisna değil de وَ harfi ile geldiğine göre demek ki kıyas yoluyla hükümler başka yerlerde de uygulanır.

Biri zevcine remy ederse demeyip الَّذِينَ ile remy etme fiili kullanılmıştır. Bunun anlamı şudur: remy eden kendisi görmese de babası görse veya oğlu görse veya yalan söylemesi muhtemel olmayan dostu veya arkadaşı görse, ona haber verse, o da kesin kanaat getirse, yine remy etse cezadan kurtulabilir mi? الَّذِينَ dendiğine göre kişinin kendisi kadar mensup olduğu ailesi de bu haklara sahip olmuş olur.

وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ شُهَدَاءُ إِلَّا أَنْفُسُهُمْ

Va LaM YaKuN LaHuM ŞuHaDAEa İlLAv EaNFuSaHuM (Va LaM YaFGuLu FuGaLAvEa EilLA EaFGuLaHuM)

“Ve nefisleri dışında onlara (kendilerine) şehitleri olmayanlar”

Remy ayetinde (4. ayet) dört şehidi getiremezlerse denmiştir. Burada ise dört şehidi olmazsa denmektedir. Orda getirme şartı, burada olma şartı ortaya konuyor.

Buradan anladığımız şudur: iftirada hakemlerin huzuruna dört şehit gelecektir. Burada ise dört şehit hakemlerin huzuruna gelmeyecek, dört ayrı soruşturmacı ona yemin verecektir. Duruşma açıktır. Oysa soruşturma açık değildir. Soruşturmacı ona yemin verir. Böylece dört şehidin yemini ile itham eden ispat etmiş olur. Yani şehitler şehadetle zina yaptığını ispat etmiş olur.

فَشَهَادَةُ أَحَدِهِمْ

Fa ŞaHAvDaTu EaXavDıHıM (Fa FaGAvLaTu FaGaLıHiM)

“Onların birinin şehadeti”

Her birinin sözü ile الَّذِينَ’deki çoğulu tekil göstermek için. Yani remy edenler birlikte şehadet etmezler. Herkes ayrı ayrı şehadet eder. Dört ayrı şehidin huzurunda şehadet ederler. Burada şehadet yeminle olur. Yani remy eden yemin ederek beyanda bulunur.

أَرْبَعُ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ

EaRBaGu ŞaHAvDATın BilLAvHi (EaFGaLu FaGAvLAvTin BielLAvHı)

“Allah’a dört şehadet”

Burada beyanları yeterli görülüyor. Yemin edip “Vallahi” dedikten sonra ben şehadet ediyorum diyecek. Bu arada بِ (بِاللَّهِ) Kasem Ba’sı olarak alınabilir. “Şehadet” de kasem etme şeklinde anlaşılabilir. “Şehide Billahi” demekle Allah’a yemin ederek anlattı anlamı çıkar demektir. Dört şehadeti dört ayrı şehit yapmalıdır.

إِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقِينَ (6)

EinNaHUv LaMiNa elÖAvDıQIyNa (EanNaHUv La MiNa eL FAvGıLIyNa)

“O sadıklardandır.”

Kendisinin sadık olduğuna dört defa şehadet edecektir. Yemin ettirdikten sonra bunlar mahkemede yemin ettiğine şehadet ederler. Böylece dört şahitle ispatlanmış olur. Şahitlerin yemin ettiğine şehadet ederler.

 

YORUM

Bu ayet وَ harfi ile geldiğine göre bir kural ortaya çıkmaktadır. Boşanma serbest olduğuna göre koca bu durumda boşayabilir ve kadın da mihrini alarak ayrılmış olur ve mihri iade etmez. Neden iade etsin?

Öncelikle nesebi reddetmiş olur yani doğmuş veya doğacak çocuk onun olmaz.

Bugün biyokimyasal yollarla genetik olarak çocuğun kime ait olduğu tespit edilebilmektedir. Kıyas yoluyla böyle tespit eden birinin evlatlıktan reddetme yetkisi vardır. Ancak bunun tespiti adli tıp raporları ile olmaz, dört soruşturmacı istedikleri bilirkişiye tahlil ettirerek tespit ederler. Yani tahliller adli tıbba değil tezkiye edilmiş teminatlı kimyacı biyologların raporuna dayanır. Dört soruşturmacı tarafından soruşturulmalıdır.

Demek ki nesebin kabulü de reddi de dört soruşturmacıya dayanılması halinde geçerlidir.

Hakaret davalarında hakaretin sübutu hukuk davaları usulü ile değil, ceza davaları usulü ile yapılacaktır. İçtihatlar yapılırken bu ayetlerden yürümek gerekmektedir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve eşlerini taşlayan ve onlara (kendilerine) kendilerinden başka soruşturmacı olmayan kimseler, onların her birinin şehadeti onun (kendisinin) doğru söyleyenlerden olduğuna Allah’a dört soruşturma ile and içer.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve zevcelerini remy etmiş ve onlara (kendilerine) nefislerinden başka şehit olmayan kimseler, onların her birinin şehadeti onun (kendisinin) sadıklardan olduğuna Allah’a dört şehadet ile şehadet etmesidir.”

 

Va elLaÜIyNa YaRMUvNa EaZVAvCaHuM Va LaM YaKuN LaHuM ŞuHaDAEa İlLAv EaNFuSaHuM Fa ŞaHAvDaTu EaXavDıHıM EaRBaGu ŞaHAvDATın BilLAvHi EanNaHUv La MiNa elÖAvDıQIyNa

وَالَّذِينَ يَرْمُونَ أَزْوَاجَهُمْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ شُهَدَاءُ إِلَّا أَنْفُسُهُمْ فَشَهَادَةُ أَحَدِهِمْ أَرْبَعُ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقِينَ (6)

 

***

 

وَالْخَامِسَةُ

Va eLPAvMiSaTu (Va eLFAvGıLaTu)

“Ve beşinci”

Şehadeti sayı olarak getirdi. Hem marife olarak getirdi hem de ismi fail yaptı. Şehadet soruşturmacıların nezdinde olacak ve soruşturmacıların usulü ve işlemleri ile olacağı için farklıdır ve nekredir. Hâlbuki lanetleme mahkeme huzurunda olacaktır.

Yorum yaparken lanetin tek gelmesi beni düşündürdü. Bunun hakemler huzurunda olması gerekir dedim. Bu kelimeyi yorumlarken de ismi fail ve marife gelmesi benim varsayımımı teyit etti. Lanetleme duruşmada yapılacaktır.

أَنَّ لَعْنَةَ اللَّهِ عَلَيْهِ

EanNa LaGNaTa elLAvHı GaLaYHı (EanNa FaGLaTa elLAvHı GaLAyHı)

“Allah’ın lanetinin onun üzerine olması” 

Yeminler teyit edilmiş, cümleler yanlış çıkarsa söyleyenin sorumluluğu vardır.

Burada ikinci bir durum ortaya çıkıyor. “Allah’ın laneti onun üzerine olsun diye” beyan ediyor. Sadık olduğuna şehadet ediyor, kazib ise de lanetliyor. Bunun hükmü nedir?

Lanetlemek demek dışlamak demektir. Dışlamak iki şekilde gerçekleşir. Ya bir topluluktan sürülür yahut bunlar yüz lojmanlı zorunlu apartmanlarda yerleştirilir. Yani reddedilme cezası vardır. Bir kurum düşüneceğiz ve Kur’an’daki lanet sözünü hep öyle yorumlayacağız.

إِنْ كَانَ مِنَ الْكَاذِبِينَ (7)  

EiN KAvNa MiNa eLKAvÜiBıYNa (EiN KAvNa MiNa eLFAvGıLıYNa)

“Kâziblerden ise”

İsmi failler, ismi mefuller de فَعَلُوا الَّذِينَ veya فُعِلُوا الَّذِينَ da topluluğu ifade eder. İsmi fail ve ismi mefuller geçici toplulukları ifade eder. Bir kongre düşünün. Kongre örgütlü bir topluluktur. Ne var ki kongre başladığı zaman oluşur, kongre bittiği zaman da sona erer. Kongre kararları katılanları bağlar ama kongreden sonra kongre yöneticileri artık sorumlu ve yetkili değildirler. Üyeler de artık kongreye karşı değil birbirlerine karşı sorumludur.

İsmi fail ve ismi meful toplulukları böyle temsil ederler.

“Kâziblerden ise” demek bu duruşmalarda, bu konuşmalarda kâzib ise demektir. Duruşmalar bittikten sonra ve karar alındıktan sonra artık muhakeme sona ermelidir. O muhakeme kesindir, bir daha o dava ikame edilmez. Yeni dava için yeni dosya açılır. Bizim yargı kararları kesindir, bozulamaz. Ancak ‘Yargıda hata yapanlar, mağduriyetleri giderirler’ şeklindeki içtihadımızı teyit etmektedir.

 

YORUM

Bu ayete göre toplulukta sadıklar vardır, kâzibler vardır. Bir de ne sadık ne kâzib olanlar vardır. Tezkiyede adiller vardı, mecruhlar vardı ve de meçhuller vardı.

Şimdi şu soruyu sorabiliriz. Kişilerin sadık olduklarını ve kâzib olduklarını tespit eden yargıdan başka bir kurum mu vardır ki böyle yemin yaparak kurtuluyor?

Böyle bir kurumun varlığını kabul ettiğimiz zaman bunda yine yargı olabilir. Tek şahitle verilen hükümler vardır. İki şahitle verilen hükümler vardır. Dört şahitle verilen karar varır. Bütün şahitlerin şehadeti ile verilen kararlar var demektir. Böyle bir kararın özelliğinden dolayı bu karara karşı artık hakemlere gidemiyorsun. Çünkü artık soruşturulan aklanmıştır.

Bu mekanizmanın nasıl çalışacağı hususunda içtihatlarda bulunmuyorum çünkü bu, bugünün sorunu değildir. Sadece sadıklar ve kâzibler diye zikrettiğine göre bunun anlamı budur. Sonrasında tüm şahitlerin şehadeti ile veya tüm hakemlerin hakemlikleri ile sabit olacak hüküm kesindir, diğer kararları tahdid eder. Bir bucakta bucak hakemlerinin kararı böyledir. Bucakta da ilçe hakemleri yetkili olduğuna göre ilçe hakemlerinin birleşmesi bucak için kesin karardır.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve beşinci, Allah’ın dışlamasının onun üzerine olmasıdır, eğer yalancılardan ise.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve beşinci, Allah’ın lanetinin onun üzerine olmasıdır, eğer kaziblerden ise.”

 

Va eLPAvMiSaTu EanNa LaGNaTa elLAvHı GaLaYHı EiN KAvNa MiNa eLKAvÜiBıYNa

وَالْخَامِسَةُ أَنَّ لَعْنَةَ اللَّهِ عَلَيْهِ إِنْ كَانَ مِنَ الْكَاذِبِينَ (7)

 

***

 

وَيَدْرَأُ عَنْهَا الْعَذَابَ

Va YaDRaEu GaNHay eLGaÜAvBa (VaYaFGaLu GaNHAv eLFaGAvLu)

“Ve azabı ondan der’ eder.”

دُرّ inci demektir. دِرِّيء inci gibi parlayan şey demektir. “Der etmek” demek parlatmak demektir.

درء Kur’an’da 5, دري 29 defa geçer. Toplam 34 (2*17) eder.

د çevrelemek, ر tekrarlamak, ء güçtür.

 وَيَدْرَءُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ,  ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ السَّيِّئَةَ ayetlerindeki ifadeler Kur’an’da ikişer defa geçer.

Kötülüğün def edilmesi, kötülüğün der’ edilmesi. Her ikisinde de د harfi vardır. Çevrelemek, sınırlamak, durdurmak anlamlarını taşımaktadır. Sonra birisinde ء diğerinde ع harfi vardır. ء güç demektir, ع ise etki demektir. Her ikisi mana bakımından yakındır. Bir kötülüğe duvarla karşı konmasıdır. Orta harfleri değişiktir, biri ف’dir, diğeri ر.

ر tekrarı, ف ise ayrılmadan kopmayı ifade eder. Buna göre bu iki kelimeyi yorumlamamız gerekir.  ف harfinde ayırma, ر harfinde ise sürekli bir direnme vardır. دفع‘de bir kötülük gelir onu savarsınız, biter. درء‘de ise kötülük sürekli olur, ona karşı savunursunuz. Burada دفع değil de درء kelimesi getirilmiştir. دفع ile yemin ile tamamen aklanmış olup kendisinde herhangi bir iz bırakılmamış olur.

İtham eden koca cezadan beri olur ama kadın da tamamen beri olmuş olur. Marifeli الْعَذَابَ kelimesi Türkçece kullandığımız cezayı ifade etmektedir. Yani sopa olmaktadır. Kaç çeşit ceza vardır? Azap kelimesinin vasfı kadar çeşitli cezalar olmalıdır.

عَذَاب kelimesi عَذَابًا شَدِيدًا, عَذَابًا أَلِيمًا, عَذَابًا مُهِينًا, عَذَابًا كَبِيرًا, الْعَذَابَ الْأَدْنَى, عَذَابًا غَلِيظًا, عَذَابًا غَيْرَ مَرْدُودٍ, عَذَابًا مُقِيمًا, عَذَابًا قَرِيبًا, عَذَابًا ضِعْفًا, عَذَابًا وَاصِبًا, عَذَابًا مُسْتَقِرًّا, عَذَابًا صَعَدًا, عَذَابًا نُكْرًا, عَذَابًا عَظِيمًا ve الْعَذَابَ الْهُونَ olarak geçer. O halde ceza çeşitleri bu 16 grupta toplanmalıdır.

Bunlar neler olabilir?

Bunu araştırıp tespit etmemiz, sonra o suçu işleyenler için o cezaları vermemiz gerekir. Cezalardan bir kısmı için af kabul edilir, bir kısmı için edilmez. Bir başka husus ise cezaların bir kısmı o bucakta kalındığında uygulanır. Eğer kişi “Ben bu cezayı kabul etmiyorum.” der ve o bucağı terk ederse artık ona o ceza uygulanamaz. Bir kısmı ise orasını terk edip gitse bile suç işlediği bucak onu dışarıda da takip eder, hangi bucakta yerleşir ise ondan diyet ister. Böylece ceza çeşitleri vardır deriz.

Tamlama ile سُوءَ الْعَذَابِ, كَلِمَةُ الْعَذَابِ, فَوْقَ الْعَذَابِ, صَاعِقَةَ الْعَذَابِ, أَشَدَّ الْعَذَابِ, شَدِيدُ الْعَذَابِ. Bir tür azaptaki dereceleri ifade etmektedir. Amden katlin cezası ile hataen katlin cezası farklı hükümlere tabidir. Bu hususta da araştırma yapılmalı ve ona göre uygulamalar yapılmalıdır.

Ayrıca Kur’an’da azabı rey etmek, azabı zevk etmek, azabı der’ etmek, azabı keşfetmek, azabı havf etmek, azabı ta’zib etmek, azabı te’cil etmek, azabı tehir etmek, azabın mess etmesi, azabın müdafaa olması, azabın ityan olması, azabın ahz etmesi, azabın hak olması, azabın ğaşy etmesi, azabın ciet etmesi vardır. Bunların farklarının incelenmesi ve her birinin yerine göre manalandırılması gerekmektedir.

Kur’an’ı yorumlayanların ne kadar çok işlerinin var olduğu görülüyor. Yüz lojmanlı işyeri apartmanlarında bulunup da okuyanlar bunlar üzerinde master (yüksek lisans) ve doktora çalışmaları yapacaklardır. Hatta lisans talebeleri bile istihdam edilebilir.

Kur’an’da bir de ahiretin azabı tanımlaması vardır, azabı dünya ibaresi yoktur.

أَنْ تَشْهَدَ أَرْبَعَ شَهَادَاتٍ

EaN TaŞHaDa EaRBaGa ŞaHAvDAvTin (EaN TaFGaLa EaFGaLa FaGAvLAvTin)

“Dört şehadet ile şehadet etmesi”

Kocası tarafından zina ile itham edilen kadın ayrı ayrı dört soruşturmacıya yemin ederek (beyanda bulunarak) şehadet eder. Kadın ve erkek eşit şartlar altında muhakeme edilmektedir. Kocasına tanınan ayrıcalık derecesinde kadına da ayrıcalık tanınmaktadır. 

بِاللَّهِ

Bi elLAvHı

“Allah ile”

Yemin etmek için yemin, halef, kasem ve şehadet kelimeleri geçmektedir.

Demek ki dört çeşit yemin vardır.

Yemin neyi sağlar?

Yeminsiz söylenen işlerde sorumluluk yoktur. Kişi kanaatini söylemektedir veya imkânı olursa yapacağını söylemektedir. “Yarın gel sana bin lira borç vereceğim” dese, bunu yeminsiz söylese, ertesi gün de beklediği nakit gelmese “Yapamıyorum” der ve sorumlu olmaz. Yeminsiz sözlerin hükmü böyledir vermeye çalışacağım demektir. Yeminle “Yarın vereceğim” dese ve ertesi gün vermese, vaat edilen kimse bundan dolayı zarara girerse, zararı söz veren öder.

Burada kadın yemin etmektedir. Yarın bütün soruşturmacıların ittifakı ile zina yaptığı sabit olursa, zina cezasından daha fazla yalandan yemin ettiği için sorumluluğu olacaktır.

إِنَّهُ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ (8)

EinNaHUv LaMiNa eLKAvÜIyBIyNa (EinNaHUv La MiNa eL FAvGıLIyNa)

“O, kaziblerdendir.”

Buradaki kurallı erkek çoğul cerh eden kimselerdir. O “Zina yaptı” diyor, bu da “O kaziblerdendir” diyor. “Kazibdir” demiyor da “Kaziblerdendir” diyor. الْكَاذِبِينَ’de kazib biliniyor, kizb bilinmiyor, belirsiz bir kizb var. Kazibdeki belirsizlik yine var ama kizb edenler belirli kimselerdir demektir.

 

YORUM

Bir erkek ile bir kadın birleştiği zaman kadın hamile kalır, erkekten gelen spermler hormon haline gelir o kadının bedeninde değişiklikler yapar. Sonra kadının hücreleri incelendiğinde onun o erkekle buluşup buluşmadığı ilmen tespit edilebilir. Kur’an’a göre bu tespitin bütün soruşturmacıların laboratuvarlarında tespit edilmesi gerekir. Dolayısıyla ancak ondan sonra kadının yalan söylediği, erkeğin sadık olduğu ortaya çıkar.

Kur’an ceza hukukunda temel nokta olarak cezanın sübutunu ağır şartlara dayandırılmıştır. Suç sabit olduktan sonra da ceza çok ağır olmaktadır. Bunun dışında cezanın caydırıcı ve korkutucu olması gerekir. Sokakta yürüyen adam ben suç işlersem ceza görebilirim korkusunda olmalıdır. Suç işler sonra gizlersem benim cezam çok ağır olacak diye korkmalıdır.

Semt kooperatifleri ceza davalarına bakmazlar. Orada hakemlik kabul edilmemiştir. Ancak tazminat kısımlarında taraflar anlaşabilir, hakemlik maddesi varsa buna ceza hakimi uymaz ama tazminatı çok ağır bir şekilde verse de hâkimin kararı icra hukuku mahkemeleri tarafından yapıldığından hakemlik orada geçerlidir.

Demek ki bugünkü hukuk düzeninde bedeni cezaları uygulama özgürlüğüne sahip değiliz. Onun dışında tamamen şeriat hükümlerini uygulayabiliriz. Yarın Rabbimize vardığımız zaman bir mazeretimiz olmayacaktır. Bununla beraber bu hususların bilinmesi için Biz Kur’an çalışanları yarın sorumlu olacağız, “bunları niye anlatmadınız” diye.  Semt Kooperatiflerini kuracağız ve bu kooperatiflerin muhasipleri bütün halka bunları anlatacaklardır.

Bir semtte (köy veya sokakta) on kadar muhasip yetiştirip ‘az olsun çok olsun yazın’ emrine uymuş olacağız. Bunun için muhasebe okulunu açma durumundayız. Güngören Belediyesi ile görüşme halindeyiz. Lütfi Hocaoğlu’nun sorumluluğunda muhasebe öğrenimi merkezini oluşturacağız inşallah. Biz elli sene içinde muhasebeyi ancak %20 kurabildik, onun sayesinde elli senedir varız ve bu satırları biz yazıyoruz, siz okuyorsunuz.

Şimdi bu hususta çalışmaya başladık. Yalova’da Turgay Çoruhlu bu hususta sorumlu yapılmalıdır. Güngören’deki derslere devam edecek. Orada öğrendiğini Yalova AR-GE merkezinde uygulayacaktır. Belki yine de başaramayacağız ama biz elimizden geleni yaparız, gerisi bizim sorumluluğumuzda değildir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve onun yalancılardan olduğuna Allah’a dört and içmesi onu çektirimden kurtarır.”

Kur’an kelimeleri ile:

   “Ve onun kaziblerden olduğuna dört şehadet ile şehadet etmesi ondan azabı der' eder.”

 

Va YaDRaEu GaNHay eLGaÜAvBa EaN TaŞHaDa EaRBaGu ŞaHAvDAvTin Bi elLAvHı EinNaHUv LaMiNa aLKAvÜIyBIyNa

وَيَدْرَأُ عَنْهَا الْعَذَابَ أَنْ تَشْهَدَ أَرْبَعَ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ (8)

 

***

 

وَالْخَامِسَةَ

Va eLPAvMiSaTa (Va eLFAvGıLaTa)

“Ve beşinci olarak”

Şehadette beşinci olarak mahkemede beyanı eklemektedir. Buna beşinci demiş olması bunun da şehadet kapsamında olduğunu belirtmektedir.  Soruşturmacılar soruşturma yaparlar ve hakemlerin önünde şehadet ederler. Hakemler kendileri soruşturma yapmazlar. Soruşturmacılar da resen karar alamazlar.

Bu genel kaideyi burada uyguluyoruz ve ona dayanarak şehadet kısmını soruşturmacılara, yemin kısmını mahkemeye bırakıyoruz.

Bu şekilde muhakemeye, usulde ‘zaruri deliller’ denmektedir. Mantıkla çözülmektedir. Başka türlü bir çözüm söz konusu olmamaktadır. Yani hakemlerin karar vermesi için soruşturmacılara gerek vardır, soruşturmacılar da kendi başlarına karar verme yetkisine sahip değildirler.

أَنَّ غَضَبَ اللَّهِ عَلَيْهَا

EanNa ĞaWaBa elLAvHı GaLaYHAv (EanNa FaGaLa elLAvHı GaLaYHAv)

“Allah’ın gazabının onun üzerine olması”

Erkek için لَعْنَةَ اللَّهِ عَلَيْهِ olacak denmişti. Burada “lanet” yerine “gadab” kelimesi geçmektedir. O halde “lanet” ile “gadab” birbirlerinin yerine geçen kelimelerdir.

Lanet ilçeden sürülmesi ve dışlanmasıdır. Erkeklere verilecek cezalarda lanet cezaları uygulanır. Kadınların nefy edilmesi onları kötü durumda bırakacağı için onlara sürülme cezası verilmez. Onlar evlerde yüz lojmanlı apartmanlarda hapsedilir. Buna da gadab denmektedir.

O halde Kur’an’da غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ (Fatiha, 1/7) manalandırılırken bunu anlamalıyız.

Buradan şu sonuca varılır. Suçlular kendi semtleri içinde yaşarlar, semtlerinin dışına çıkamazlar. Onların kendi yöntemlerine karışmayabiliriz. Hapishanelerde böyle bir ekip oluşmaktadır. Bu bir çetedir, hapishanedekiler onun emrindedir. Bunu savcılık yapmaz. İçerde olanlar kendileri bu düzeni oluştururlar.

Dört gün tutukevinde yattım. Bana, mühendisim ve namaz kılıyorum diye o hapishane mafyası son derece saygı gösterdi. Ben yürürken herkes kenara çekilir, bana yol verirdi. Ben bu milleti bir de orada sevdim. Orada olan insanlar azgın, hırsız olup iffetsiz kimselerdi ama insanlıklarını kaybetmemişlerdi. Bunu bizzat yaşayınca “Bu millet batmaz” dedim.

Ömrünün yarısı hapishanelerde geçen Bediüzzaman’ın Risaleleri hapishanede yazdığını ve yaydığını düşünürseniz bu görüşüme siz de katılabilirsiniz.

إِنْ كَانَ مِنَ الصَّادِقِينَ (9)

EiN KANa MıNa elÖAvDıQIyNa (EiN FaGaLa MiNa elFAvGıLIyNa)

“Eğer sadıklardan ise.”

Burada الصَّادِقِينَ ile الْكَاذِبِينَ kelimeleri karşılaştırılmıştır.

Siz şimdi Kur’an üzerinde bir araştırma yapacaksanız, Ruh-ul Kur’an’daki etimoloji lügatine bakıp önce kelimelerin etimolojisini öğreneceksiniz. Eğer yapmamışlarsa Lütfi Hocaoğlu’na müracaat edeceksiniz ve “Bu kelimelerin etimolojik çalışmasını yapın” diyeceksiniz. Sonunda sizin talebiniz olduğu için bu kelimeleri öne alacaktır.

Dr. Mete Firidin’e de başvuracaksınız, onun da Sümerlerde ve İbranilerde bu kelimelerin tarihçesini size vermesini isteyeceksiniz. O da bunu vermekle mükelleftir. Sonra Akevler lügatine başvuracaksınız. Benden veya İzmir’de Harun Özdemir’den bunun ilk anlamlarını tespit ettireceksiniz. Tayibet Erzen de bunu yapabilir.

Ondan sonra Lisanu’l-Arab’daki bu kelimeleri tercüme edeceksiniz.

Çalışmanız bitmedi. Beşinci olarak bu kelimelere akraba olan kelimeleri bulacaksınız. Diyelim ki onuncu derecede akraba kelimeleri bulacaksınız. Bu kelimeler Kur’an’da geçen kelimeler olmayabilir. Bir de kurulmakta olan Bin Dil Üniversitesi’ne başvurup bu kelimelerle akraba kelimelerin kendi dillerinde olup olmadığını soracaksınız.

Kur’an’da geçen bu köklere ait kelimeleri tasnif ederek hükümler çıkarmaya çalışacaksınız. Fıkıh Usulü bu hükümleri çıkarmada esas olacaktır.

Böylece Kur’an’ı üçüncü binyılın problemlerini çözecek şekilde yorumlamış olacağız ve Kur’an’ın Allah sözü olduğu ilmen bugün de tespit edilmiş olacaktır. Kur’an çalışanları bu çalışmalara katılmalıdırlar. Ürettikleri malzemeyi inşaatta işe yarayacak şekilde üretmelidirler. Plan ve projeye göre üretilmeyen malzemelerle inşaat yapılamaz. Küçük inşaatlar yapılabilir. Yüz katlı apartman yapılamaz. Gecekondu yapma dönemi geçti artık, planlı projeli fıkıh yapma dönemidir. Kim yapacak?

Bu proje birlikte yapılacak. Onun için birlikte olmak gerekmektedir yani yüz lojmanlı işyeri apartmanlarına ihtiyaç vardır.

 

YORUM

Sure ‘Ey nâs’ diye başlamıyor, ‘Ey iman edenler’ diye de başlamıyor. O halde sure tüm insanlığa mı hitap ediyor yoksa müminlere mi hitap ediyor?

Bu hususta da bir kural koyabiliriz. Sure müslimlere hitap ediyor, bizimle barış içinde olan ülkelere hitap ediyor. Zinayı meşru gören ülkelerle savaşmayız ama onlarla siyasi ilişkiler de kurmayız. Onlardan gelenleri ülkemize almayabiliriz, bizden oraya gidenleri de biz korumayız. Onları terk ederiz. Bize saldırmadıkları müddetçe biz de onlara saldırmayız.

Böylece usulde bir kuralı daha tespit etmiş oluyoruz.

Bunu ben de bugün öğrendim. Kur’an tüm insanlara hitap eder. Kur’an müminlere hitap eder. Yahut müslimlere hitap eder. Müslimlere yaptığı hitaplarda ne “Ey müminler” der ne de “Ey nâs” der. Bu sure böylece yeni bir sure olmaktadır. Müslimlere hitap eden sure olmaktadır.

Bu surede ‘Ey iman edenler’ geçmektedir ama ‘Ey nâs’ geçmemektedir. O halde müminlere tahsis edilen hükümler dışında zikredilmeyenler Müslimleri de kapsamaktadır. Nur Suresi’nde namaz kılanlar ve zekat verenler geçmektedir. Bu ayet atıfsız başlamaktadır (Nur, 24/37). Onu müminlere veya nâsa tahsis edemeyiz. O halde müslimlere de namaz ve zekât farzdır. Müminler zekât vermez ve namaz kılmazlarsa bucaktan, ilden, ülkeden çıkarılırlar, müslimler ise zorlanmazlar, sadece zekâtın ve namazın onlara sağladığı haklardan yararlanmamış olurlar. Üçüncü binyıl fıkhının en zor çözeceği problem Mümin-Müslim ayırımıdır. Birinci Kur’an uygarlığı fıkıhçıları bunu çözememişler, dolayısıyla Ebu Hanife الْإِيمَانُ وَالإِسْلَامُ وَاحِدٌ demiştir oysa Kur’an çok açık olarak farklı olduğunu söylüyor.

Müslim ile Müminler arasındaki farkları tespit etme ülkelere, illere ve bucaklara bırakılmıştır. Kendi icmaları ile uygulanacak hükümleri belirlerler. Başarılı olan bucaklar, iller ve ülkeler zamanla diğerlerini elerler. 2200’lerde 2300’lerde fıkıh oturmaya başlar. Yani binyıl için değil belki kıyamete kadar sürüp gidecek kurallar ortaya çıkar. Çünkü insanlık uygarlaşmada belli seviyeye ulaşmıştır. Kur’an uygulaması tam olarak bu uygarlıkta yapılacaktır. Belki de yeni usul kuralları ortaya çıkmayacaktır.

Allah bunu bizim gibi zayıf kulları ile başlatmıştır. Böylece insanlığa diyor ki; bunları ben yapıyorum, siz bunlara söyletiyorsunuz ama söyleyen benim. Yoksa bunlar yani bu sizin en zayıfınız olan insanlar bunu nasıl yapmış olacaklar?

Haddimizi bilmemiz gerekir. Görevimizin büyüklüğünü kavramamız gerekir. Biz çalışacağız ama biz yapmayacağız, O yapacaktır.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve beşinci olarak o doğrulardan ise Allah’ın kızgınlığının onun üzerine olmasıdır.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve beşincisi, sadıklardan ise Allah’ın gazabının onun üzerine olmasıdır.”

 

Va eLPAvMiSaTa EanNa ĞaWaBa elLAvHı GaLaYHAv EiN KAvNa MıNa elÖAvDıQIyNa

وَالْخَامِسَةَ أَنَّ غَضَبَ اللَّهِ عَلَيْهَا إِنْ كَانَ مِنَ الصَّادِقِينَ (9)

 

***

 

وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ

Va LAv LAv FaWLu elLAvHı GaLaYKuM (Va LAv LAv FaGLu elLAvHı GaLAyKuM) 

“Ve üzerinize Allah’ın fadlı olmasaydı”

Buradaki atıf vavı mahzuf olan cümleye atfetmektedir.

Öncelikle Kur’an düzeni üzerinde çalışanların günahları vardır.

a) Artan zamanlarının tamamını buna ayırmıyorlar.

b) Çalışmalarını hep birlikte yapmıyorlar.

c) Vardıkları sonuçları yaşamıyorlar.

d) Görevlerinin fakında değiller.

Allah’ın yaptıklarını başkalarının yaptığını sanıyorlar.

Allah buna rağmen Adil Düzen çalışanlarına beklemedikleri imkânlar vermiştir. Kooperatifi 1967 yılında kurduğumuzda beklediğimiz kendimizi korumaktan ibaret idi. Ama Allah fadlından bize Adil Düzen’i ihsan etti ve dünyaya etki ettik.

Erbakan başbakanlığa kadar yükseldi, Adil Düzen anlatımı ile tüm dünyayı değiştirdi, Sermaye onun anlattıkları ile çöktü. İstanbul Güngören’de çalışan arkadaşlarımız Allah’ın bu fadlından yararlandılar.

Allah bu fadlı bizlere vermeseydi biz nasıl başarıya ulaşacaktık? فَضْلُ اللَّهِ kelimesini önce zikretmiştir. Çünkü tüm İslam âlemi, tüm kitap ehli olanlar hiç beklemedikleri imkânlara kavuşmuşlardır. Papalık yeniden etkili olmaya başlamıştır. İslam ülkeleri Sermaye’nin emrinde olsalar da artık eskiden olduğu gibi dikta rejimler ateizm yapamamaktadır. Şimdilik ılımlı İslam kabulü bile kâfirlerin teslim olduklarının ilanıdır.

Buradaki عَلَيْكُمْ kimlerdir?

Bütün insanlar değildir, müminler de değildir; müslimlerdir. Bundan elli sene evvel müslimlere büyük zulüm yapılıyordu. Müslimler sabrettiler ve bugünkü duruma geldiler. Şimdi de sabrediyorlar. On sene, yirmi sene sonra bu ayetler okunduğu zaman daha iyi anlaşılacaktır. Buradaki كُمْ muhatabı da müslimlerdir.

وَرَحْمَتُهُ

Va RaXMaTuHUv (Va FaGLaTuHUv)

“Ve O’nun rahmeti”

Rahmet; rahim ve rahman sıfatlarını içine almaktadır, yaşatan ve çalıştıran anlamındadır. Tüm ekonomik krizlere ve darbelere rağmen insanlık yaşamaya devam etmiştir. Bugün artık Dolar hükümranlığını kaybetmiştir, ne kadar pahalanırsa pahalansın Türkiye’de kriz olmadı.

Bir memlekette kriz olup olmadığını anlamak için önce araçlara bakacaksınız, araçlardaki doluluk oranı nedir? Araçlar eğer hala dolu gidip geliyorlarsa kriz yoktur demektir. Yalova Çınarcık’a akşamüstü iki vapur gitmektedir, Pazar günü de olsa durum böyle.

Sermaye küçük işletmeleri çökertmek için baskı yapmaktadır. Buna rağmen işletmeler varlıklarını sürdürmektedir. Türkiye hala göç alan ülke durumundadır. Demek ki durum iyi. Türkiye’de belki on milyon insan çalışmaktadır. Nasıl İslam ülkelerinin göçleri yıkılan Avrupa’yı yeniden inşa etmişse, şimdi de komşu göçmenler sayesinde Türkiye yaşamakta ve zenginleşmektedir. Bunlar Allah’ın rahmetidir. Yalnız Türkiye değil tüm insanlık sosyalizmden sonra ortaklık ekonomisine kaymıştır, kaymaktadır.

Akevler’in benzer hükümlerini bana anlatmaktadırlar. Sanki biz onlardan almışız demek istemektedirler. 1969 seçiminde biz bağımsız adaylığımızı koyduk ve Aydın’da İslami düzeni anlattık, Bugün gazetesinde günlük olarak yayımlandı. Bizim o çalışmalarımızı tüm dünya öğrendi. Evet, eğer yeryüzünde 1970’lerden sonra ortaya çıkmış Adil Düzen doğrultusunda bir görüş varsa ya bizden öğrenmişler ya da bizden esen yelden etkilenmişlerdir.

Siz tarihi böyle anlamazsanız hiçbir açıklamada bulunamazsınız.

O halde Allah’ın rahmeti yayılmış, tüm müslimlere yani barışçılara Allah’ın rahmeti ulaşmıştır. Bizim gibi -onlara göre aciz- kimseler sayesinde insanlık Allah’ın rahmetine ulaşmakta ve insanlık Kur’an düzenini tav’an ve kerhen öğrenmektedir.

Bütün bunları kastederek لَوْلَا ile bize hitap etmektedir. Cümlenin cevabı da mahzuftur. Allah’ın fadlı ve rahmeti olmasaydı sizin haliniz ne olurdu denmektedir. Şimdi Akevler’in Adil Düzen’i olmasaydı, Necmettin Erbakan bunu benimsemeseydi ve ortaya çıkmasına vesile olmasaydı dünyanın durumu ne olurdu? Sovyetler yıkılmış ama ne yapacağı belli değil, dünyada kapitalizm çıkmaza girmiş ama çözüm yok. Oysa çözüm olarak Adil Düzen vardır.

Adil Düzen neler getirmiştir, onlar tespit edilecektir. İnsanlık bunlardan neyi uygulamıştır. Putin, Müslüman oldu haberini kendisi yalanlamamıştır. Obama ABD’nin iki defa seçilen devlet başkanı olmuştur. Sermaye Arap baharını getirmek durumunda kalmıştır. Türkiye’de Millî Görüş iktidar olmuştur. Tayyip Erdoğan Temel Karamollaoğlu ile iki saat görüşmüştür. Bu ne demektir? Hala Millî Görüş ve Adil Düzen devam etmektedir. Şimdi iki kişi parti kurmaktadır. Biri Sermaye’ye teslim olmuş olan Ali Babacan, bir diğeri ise Özal gibi, Erdoğan gibi Sermaye ile dostluk oyunu oynayan ama İslami düzeni de benimseyen Ahmet Davutoğlu. Bakalım gelecek seçimlerde hangisi daha başarılı olacak.

وَأَنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ

Va EanNa elLAvHa TavVAvBun

“Ve Allah’ın tevvab olması”

Burada إِنَّ değil أَنَّ gelmiştir. Yani لَوْلَا’nın içindedir فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ ifadesine atfedilmiştir. Allah bütün geri dönüşlere ve Kur’an düzeni çalışmalarını bırakmamıza rağmen tövbemizi kabul etmektedir. Neden böyle yapmaktadır? Erbakan’ı veya Erdoğan’ı veya Gülen’i tanrılaştıranlara diyor ki “Bunlar yapmadı, Ben yaptım. Onlara görev verdim, yapacaklarını yaptılar. Sonra sözlerinde durmadılar ama Ben onların tövbesini kabul ettim, Kur’an düzenini yine onların eliyle insanlığa getirdim.”

Bu ayet bize en büyük müjdeyi vermektedir; Allah barış düzeni için çalışanların, zaman zaman terk etmelerini ve yine şirk içinde devam etmelerini affedecektir.

Allah tevvabdır. Geri dönenlerin dönüşlerini kabul eder.

Evet, Allah Rothschildler’in bile tövbesini kabul eder, üçüncü binyıl uygarlığının inşasında onlar da yer alabilirler. Sabancı ve Koç’un aklı başına gelebilir. Adil Düzen’e geçtiğimiz zaman onlar da yine görevlerini sürdürebilir, ticaretlerini yapabilir, fabrikalarını çalıştırabilirler. Millî Görüşçüler ve AK Partililer tekrar Adil Düzen’de yer alabilirler. Alabilirler değil, alacaklardır demektir, لَوْلَا kelimesi bunu ifade etmektedir.

Bu ayetin bize verdiği en büyük müjde ya üçüncü cihan savaşı çıkmayacak ya da çıksa bile birkaç hafta sürecek, herkes barış düzenine teslim olacaktır.

حَكِيمٌ (10)

XaKIyMün (FaGıyLün)

“Hakimdir.”

Tövbelerini kabul edecek ve ortaklık düzenini getireceklerdir.

Tövbeyi kabul edecek demek onlara taviz verecek demek değildir.

Ortaklık düzeni mutlaka gelecektir, Kur’an düzeni tamamlanacaktır. Bunu hiç kimse durduramaz. Allah kimsenin hatırı için takdirini değiştirmez. Ama bugün inat edenlerden hiç olmazsa bir kısmı inatlarından vazgeçecek, zamanla ortaklık düzenini kabullenecek ve Allah’ın takdiri yerine gelecektir.

Kur’an’ı bugünkü anlayışla anlamak demek bu demektir.

 

YORUM

Bu ayetin bize haber verdiği olacaktır.  Bana göre ittifakların ittifakı sağlanacaktır. Türkiye devleti buna mecbur olacaktır. Türkiye altın bonosu çıkaracak, büyük bir ihtimalle Güngören Belediyesi öncülük edecektir. Kısa zamanda İstanbul’un tamamında uygulanmaya başlanacak. Büyükşehir Belediye Başkanı’nın benimsemesi, Vali’nin önderlik etmesi ile İstanbul kuyumcular kooperatifi kurulabilecek ve Türkiye’ye birden örnek olacaktır. Anadolu’nun beşte biri İstanbul’dadır. Bir kardeş veya amcaoğlu, teyzekızı buradadır. Güngören’de başlayacak, sonra İstanbul’da uygulanacak altın bonosu ve ortaklık sistemi Türkiye’de kendiliğinden kabul edilecektir. Ondan sonra dünyaya yayılacaktır.

Allah Bünyamin’i onun için Güngören Belediye Başkanı yaptı. İmamoğlu’nu bunun için büyük farkla belediye başkanı yaptı. Ali Yerlikaya’yı bunun için vali yaptı. Davutoğlu bunun için partiden ihraç edildi. Temel Karamollaoğlu bunun için Cumhurbaşkanı ile görüştü. Yeniden Refah Partisi bunun için o parti kurucularını partisine davet etti.

Bunlar hep ittifakların ittifakına doğru atılan adımlardır.

Bu ayet bize bunu haber vermektedir. Allah bunları Kur’an düzeninde birleştirecektir. Rahmet edecektir. Fadlından ihsan edecektir. Kendi düzenini kendisi kuracaktır. Bizden etkilenirler ama bizimle yine beraber olmazlar. Allah bizim için cenneti hazırlamıştır.

 

Öz Türkçe ile:

“Ya üzerinize Allah’ın katkısı, yaşatması ve Allah’ın dönüşleri kabul eden kesen (yargılayan, S.Akdemir) olması olmasaydı.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ya üzerinize Allah’ın fadlı, rahmeti ve Allah’ın tevvab hakim olması olmasaydı.”

 

Va LaV LaV FaWLu elLAvHı GaLaYKuM Va RAXMaTuHUv Va EanNa elLAvHa TavVAvBun XaKIyMun

وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَأَنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ حَكِيمٌ (10)

 

***

 

إِنَّ الَّذِينَ جَاءُوا بِالْإِفْكِ

EinNa elLaÜIyNa CAvEUv Bi eLEiFKi (EinNa elLaÜIyNa FaGaLUv Bi eLFiGLı)

“İfk ile ciet eden kimseler”

Bir düşünür diyor ki: Filozoflar birbirlerini tekzip edenlerin silsilesidir, peygamberler ise birbirlerini tasdik edenlerin silsilesidir. Batılılar önce birbirlerinin fikirlerini çürütürler. Eğer fikirde birbirlerine saldıracakları bir şey kalmamışsa kişilere saldırırlar; boyun kısa, bacakların çarpık gibi şeyler demeye başlarlar. İşleri birbirlerini yenmektir.

Müminler ise tartışırlar, herkes kendi görüşlerinin eksikliklerini gidermek için tartışır, karşısındakinin eksikliklerini düzeltmek için tartışmaz. Sonunda anlaşırlarsa ittifak hâsıl olur, ona birlikte sarılırlar, anlaşamazlarsa herkes kendi içtihadına göre hareket eder. Bir Hanefi, kanı aktığı halde namaz kıldıran Hanefi imamın namazını iade eder, çünkü imamın namazı fasit olmuştur. Ama bir Şafii kanı aktığı halde abdest almadan namaz kıldırırsa o namaz sahihtir, çünkü içtihadı ile hareket etmiştir.

İkinci özelliği, başkalarını düzeltmek görevi değildir. Onların kötülüğünü de ortaya koyma durumunda değildir. İspat edemediğin bir şeyi söylemeyeceksin, bu kötülüğü yapmayacaksın, çünkü o zaman o olaylar halk için örnek olur.  Gençler ve çocuklar bilecektir ki herkes iffetlidir. İffetsiz olan olursa yüz sopa ile kamçılanır. Siz birini itham eder de soruşturmacınız yoksa ona ceza verilemez. O zaman da çocuğun kafasında şu yerleşir, demek ki kimine ceza verilip kimine verilmiyor.

İfk olayı müminler için hayırlı olmuştur, böylece zina ve iftiranın hükümlerini yaşayarak öğrenmişlerdir.

عُصْبَةٌ مِنْكُمْ

GuÖBaTun MıNKuM (FuGLaTun MıNKuM)

“Sizden bir usbedir”

عِصَاب damar demektir. Sinirler için de kullanılır. Grup oluşturup birlikte hareket eden genç topluluğa عُصْبَة denmektedir.

Kur’an’da عصب 5,  عصف7 defa geçer. Toplam 12 (22*3) eder.

ع etkiyi, ص dayanıklılığı, ب geçidi ifade eder.

Aynı yaşta olanlar gruplar oluştururlar, arkadaş olurlar. İnsanın topluluk içinde yaratılmış olmasının bir sonucudur.

Bugünün en büyük sorunu, değişik yaşlar arasında yerini bulamayan gençlerin sadece yaşıtları ile usbe oluşturmasıdır. Usbede planlı programlı bir şey yoktur, bir arada olmanın getirdiği bir birliktelik vardır. Çoğu zaman bunlar yararlı değil zararlı işler yaparlar.

Yüz lojmanlı apartmanların özelliği, her yaşta insanın oluşturacağı çoklu usbeler oluşmasıdır. İsteyen istediği kimselerle birlikte olabilmektedir. En önemlisi, daha iki üç yaşlarında arkadaş olanların büyüdükçe arkadaşlıklarının devam etmesidir.

Oysa bugün böyle değildir. Okul öncesi arkadaşlar başkadır, hatta çok az sayıdadır ve alternatifleri yoktur. Okul sonrası arkadaşlar okuldan okula değiştiği gibi birçok hallerde aynı sınıfı okuyanlar bile birbirlerinden uzaklaşmaktadır. Başıboş alternatifsiz usbelerde zararlı gruplar oluşturmaktadır. Bu iftirada bulunan kimseler de bunlardan olanlardır. 

لَا تَحْسَبُوهُ شَرًّا لَكُمْ

LAv TaXSaBUvHuv ŞarRan LaKuM (LAv TaFGaLuvHUv FaGLan LaKuM)

“Onu size şer olarak hesap etmeyin”

Topluluk içindeki anormal davranışlar ilk bakışta zararlı görünür, ancak zararlı değil yararlıdır. Olaylar ve olaylarda topluluğun davranışları nesli eğitmektedir. Gelecekte karşılaşılan bütün olaylarda nasıl davranılacağı artık bilinmektedir.

Tarih bunun için okutulmaktadır.

7 yaşlarında çocuklara tarih bilinci verilmelidir. Çocuk önce semtinin tarihini öğrenecektir; hatta ocağının tarihini, ailesinin tarihini öğrenecektir. Sonra bucağının, sonra ilinin, sonra ülkesinin ve sonunda insanlığın tarihini öğrenecektir.

Her topluluk mazisi ile oluşmuştur. Nasıl her ırmağın kendi suları varsa her topluluğun da kendi fertleri vardır. Onları yaşayacak ve iyilik ile kötülük içinde imtihanını verecektir.

بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْ

BaL HuVa PAyRun LaKuM (BaL HuVa FaGLun LaKuM)

“Doğrusu o sizin için hayırdır”

Tüm olayları böyle değerlendireceksiniz. Bir şer gelmişse daha kötü şerri önlemelidir. Arkasından hayır gelecektir. Gece şerdir ama yeni sabahın gelmesi için gece olmak durumundadır. Kış gelirse ilkbahar gelir.

O halde bize şer görünenler şer değildir. Onu değerlendirmemiz gerekir. Bu şer hangi hayrın öncüsüdür, onu keşfetmemiz gerekir.

Başkanlık sistemi şer zannedilir ama hayırlı olmuştur, çünkü ortaklık sistemine doğru atılan bir adımdır. Türkiye önce anayasa yapmayı öğrendi. Artık kendi anayasasını kendisi yapabiliyor demektir. Bu büyük bir kazançtır. Bizim işimiz kolaydır. Yeterli hazırlıkları yaparsak ortaklık sisteminin gelmesi an meselesi haline gelir, ittifaklar oluşur. Bizim katılacağımız ittifak ortaklık düzenini getirmiş olabilir.

Allah için şer yoktur. Bir şey olmuşsa o artık şer değildir, hayırdır. Olanları kabullenmek durumundayız. Geçmişte olan her şey hayırlıdır.

لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ

Li KülLi EiMRiEin MıNHuM Mav EiKTaSaBa (LiKulLi iFGaLın MiNHuM Mav İFTaGaLa)

“Onlardan her imri için iktisab ettiği vardır.”

كُلِّ عَلَى anlamındaلِكُلِّ  kullanılmıştır. Çünkü عَلَى zannedilen لِ‘dir. Bakara Suresi’nde de وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ (Bakara, 2/286) şeklinde ifade edilmiştir.

Herkesin görevi vardır. Şeytanın da görevi vardır, mikropların görevi olduğu gibi. Allah’ın kimi mükâfatlandıracağını, kimi cezalandıracağını biz bilemeyiz ama olan her şeyin hayır olduğunu bilmeliyiz ve ondan yararlanmalıyız.

Yarın kriz olacak ve birçoğumuzun canı yanacaktır. O sebeple ortaklık düzeni gelecektir. Canı yananlar niyetlerine göre hesap vereceklerdir.

مِنَ الْإِثْمِ

MiNa eLEiÇMi (MiNa eLFıGLı)

“İsmden”

İsmden iktisab edilen kişinin kendisine aittir. Bir kimseye dayatılmış, zorlanmış, zorlandığı için işlenmiş bir günah değildir. Böyle bir tercihi olabilir. Yalnız bu ism, kişinin kendisine verdiği biyolojik zararla sınırlı olmalıdır.

Burada bir kaide daha ortaya çıkıyor. Eğer bir düzen başkasına zarar vermeden sadece sana zarar veriyorsa o zorlamalara uyacaksın. Bu senin lehinedir. Çünkü o uyumun sonunda zarar gider ve daha çok yarar gelir.

Mustafa Kemal Batılıların isteklerine uyarak günah işledi ama o günahların sonunda Türkiye Cumhuriyeti kuruldu ve Anadolu halkı İslamlaştı. Oysa Anadolu halkının yarısı Hıristiyan idi. O halde şer zannettiğimiz hayır olmuştur.

Türkiye’yi işgal etmek isteyen Sermaye Anadolu’da Hıristiyan bırakmadı, bizi azınlıklardan kurtardı ama Türkiye dinsizleşmedi.

Üçüncü binyıl fıkhı çok daha çetin sorunlarla karşı karşıyadır.  Kur’an bunları çözeceği için ve başka çözümlerinin de olması nedeniyle mucizedir.

وَالَّذِي تَوَلَّى كِبْرَهُ مِنْهُمْ

Va elLaÜıy TaValLAy KiBRaHUv MiMHuM (Va elLaÜIy TaValLAv FıGLaHUv MıN HuM)

“Ve onlardan onun kibrine tevelli eden kimse”

Herkes görevlidir ve görevini yapmaktadır. Şer zannedilenler de bizim için hayırdır. O halde suçlu yoktur, azap da yoktur.

Bu konu çok tartışılmış, doğu ve batıdakiler zor kabullenmişler. Kur’an bunu değişik yerlerde ifade eder. İşler takdiri ilahi ile gider ama senin gayen nedir, niyetin nedir, ona göre azab müstahak olacak. Burada كِبْرَهُşeytanın kibridir. Şeytan da istikbar etmiş, kendisini bir şey zannetmiş de karşı gelmişti.

Herkes görevlidir ama görevini yaparken itaat içinde görev yapar, bir de kibir içinde görev yapar. Kibirlenenler cehenneme giderler. Yaptığımız işi kul olarak yaparsak, o iş kötü de olsa lehimizedir. O görev vermiş, adamı öldürmüşüz. Adam öldürmek kötüdür ama o görev verdiği için biz suçlu değiliz. İyi bir iş yaptık ama görevimizin dışına çıktık, o zaman biz de cezalandırılacağız. Başkalarının işine karışma ve onu kendi görüşlerine göre hareket etmeye zorlama kibirdir ve sonu, cehennemi hak etmedir.

لَهُ عَذَابٌ عَظِيمٌ (11)

LaHUv GaÜAvBun GaJIyMun (LaHUv FaGAvLun FaGIyLun)

“Onun için azim azab vardır.”

Azim azap nedir?

Burada bu dünyada mı ahirette mi olduğu belirtilmediğine göre dünyada da ahirette de azap, azim azaptır. İspatlanırsa bu dünyada biz cezalandırırız, ispatlanmazsa öldükten sonra ahirette cezalandırılır.

 

YORUM

Birisi suç işledi mi onu gören herkes sorumlusuna gider, ihbar eder, “Filan hırsızlık yaptı.” der. Malı alınan kimse “Hayır, gasp etti” derse artık kolu kesilmez. Yahut soruşturmacılardan biri gasp etti derse artık ceza verilemez, tazmin eder.

Çocuklarımızı eğitirken bazı kuralları ezberletmemiz gerekir. Onbeş yaşından sonra bu kuralları bilerek iş yapacaktır. Fıkıh öğrenme 7 yaşından 15 yaşına kadar zorunludur. Kendi ocağının ve bucağının fıkhını öğrenecek, buna göre arkadaşlar edinecektir.

Kur’an’a uyarak yola çıktık, o bizi yanlış yola götürmez.

Leyla Okta’nın babasına ait Silivri’deki çiftliğe gittik. Lütfi Hocaoğlu “Böylesini yapalım.” dedi. Bizim 50 senedir uğraştığımız böylesinin daha iyisini yapmaktır ama yalnız kendimize değil, yapmak isteyen herkese yapmaktır. Sadece benim olsun demeyeceğiz, isteyen herkesin olsun diyeceğiz. Yalova’daki AR-GE çalışmalarımız budur. Herkes kendisinin gücünün yettiği kadar bu çalışmalarımıza katkıda bulunsun.

Zamanı gelince her şey halledilmiş olacaktır, bunların çoğunu biz göremeyebiliriz ama Allah bize orada her amelimizin karşılığını kat kat verecektir.

Medine Devleti, Muhammed Peygamber döneminde on senelik bir ömre sahip olmuştur. Kur’an’da o dönem anlatılmaktadır. 1400 sene sonra çıkan olaylar o zamanki olayların sorunlarını taşımaktadır. Kur’an’ın ilahi söz olduğunu kanıtlamada bu bile yeterlidir.

 

Öz Türkçe ile:

“Uydurma ile gelmiş olan kimseler sizden bir birliktir. Onu size kötülük sanmayın. Aksine, o size iyiliktir. Onlardan her kişinin suçtan edindiği kendisinindir. Onlardan büyüklüğünü kendisine dayanak yapan kimseye koca bir çekecek vardır.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“İfk ile ciet etmiş olan kimseler sizden bir usbedir. Onu size şer olarak hesap etmeyin. Aksine, o size hayırdır.  Onlardan her imrin ismden iktisab ettiği kendisinindir. Onlardan kibrine tevelli eden kimse için azim azab vardır.”

 

EinNa elLaÜIyNa CAvEUv Bi eLEiFKi GuÖBaTun MıNKuM LAv TaXSaBUvHu ŞarRan LaKuM BaL HuVa PAyRun LaKuM Li KülLi EiMRiEin MıNHuM Mav EiKTaSaBa MiNa eLEiÇMi Va elLaÜıy TaValLAy KiBRaHUv MiNHuM LaHUv GaÜAvBun GaJIyMun

إِنَّ الَّذِينَ جَاءُوا بِالْإِفْكِ عُصْبَةٌ مِنْكُمْ لَا تَحْسَبُوهُ شَرًّا لَكُمْ بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْ لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ مِنَ الْإِثْمِ وَالَّذِي تَوَلَّى كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظِيمٌ (11)

 

 

 

 

 

 

 

 

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
14.10.2019
16:46

1967...1968...1969...AKEVLER 53 YILDIR ÇALIŞIYOR...2017...2018...2019

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 1033

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

“VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 1033. Hafta - 12 EKİM 2019 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 1033. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?”      (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.”      (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ,  Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASI, ANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI

 

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

Batı düzenİnde ekonomİ

***

İslam düzeninde ekonomi

Süleyman KARAGÜLLE

 

***

 

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

DEPREM-3: Millî Gazete yazarları uyarıyor…

DEPREM-4: İkinci sorun ekonomik sorundur…

DEPREM-5: Hukuk ve sivil savunma sorunları…

DEPREM-6: Binaları ve sistemi sağlamlaştırmak

DEPREM-7: İstanbul’u depreme hazırlamak…

DEPREM-8: İstanbul Deprem Merkezi

Reşat Nuri EROL

 

***

 

NUR SÛRESİ- 2. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

سُورَةٌ أَنْزَلْنَاهَا وَفَرَضْنَاهَا وَأَنْزَلْنَا فِيهَا آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ (1) الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍ وَلَا تَأْخُذْكُمْ بِهِمَا رَأْفَةٌ فِي دِينِ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَائِفَةٌ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (2) الزَّانِي لَا يَنْكِحُ إِلَّا زَانِيَةً أَوْ مُشْرِكَةً وَالزَّانِيَةُ لَا يَنْكِحُهَا إِلَّا زَانٍ أَوْ مُشْرِكٌ وَحُرِّمَ ذَلِكَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ (3) وَالَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَأْتُوا بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاءَ فَاجْلِدُوهُمْ ثَمَانِينَ جَلْدَةً وَلَا تَقْبَلُوا لَهُمْ شَهَادَةً أَبَدًا وَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ (4) إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ وَأَصْلَحُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ (5)

 

***

 

وَالَّذِينَ يَرْمُونَ أَزْوَاجَهُمْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ شُهَدَاءُ إِلَّا أَنْفُسُهُمْ فَشَهَادَةُ أَحَدِهِمْ أَرْبَعُ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقِينَ (6) وَالْخَامِسَةُ أَنَّ لَعْنَةَ اللَّهِ عَلَيْهِ إِنْ كَانَ مِنَ الْكَاذِبِينَ (7) وَيَدْرَأُ عَنْهَا الْعَذَابَ أَنْ تَشْهَدَ أَرْبَعَ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ (8) وَالْخَامِسَةَ أَنَّ غَضَبَ اللَّهِ عَلَيْهَا إِنْ كَانَ مِنَ الصَّادِقِينَ (9) وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَأَنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ حَكِيمٌ (10) إِنَّ الَّذِينَ جَاءُوا بِالْإِفْكِ عُصْبَةٌ مِنْكُمْ لَا تَحْسَبُوهُ شَرًّا لَكُمْ بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْ لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ مِنَ الْإِثْمِ وَالَّذِي تَوَلَّى كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظِيمٌ (11)

 

***

 


Reşat Nuri Erol
16.10.2019
14:52


https://www.youtube.com/watch?v=onxdvFDmI8E&t=1928s





İslam Medeniyeti Vakfı - YouTube


https://www.youtube.com › channel
Kur'an'ı Anlama Usulü Dersleri -14- Selem Sisteminin Detayları - Duration: 2 hours, 10 minutes. No views; 55 seconds ago. 1:04:58 ...








Çok Yorumlanan Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 834
Hûd Sûresi Tefsiri 74-78. Âyetler
17.10.2015 12547 Okunma
11 Yorum 15.11.2015 22:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4431 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 884
Nahl Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
15.10.2016 6086 Okunma
5 Yorum 18.10.2016 13:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 4955 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4371 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7089 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 850
İbrahim Sûresi Tefsiri 23-26. Âyetler
6.02.2016 8575 Okunma
4 Yorum 07.02.2016 19:39
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 967
Taha Suresi Tefsiri 37-41. Ayetler
2.06.2018 5236 Okunma
4 Yorum 03.06.2018 01:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 993
Enbiya Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
22.12.2018 3965 Okunma
4 Yorum 28.12.2018 17:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 4854 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4070 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5115 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 817
Hûd Sûresi Tefsiri 9-12. Âyetler
6.06.2015 7308 Okunma
3 Yorum 25.06.2015 04:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 822
Hûd Sûresi Tefsiri 28-31. Ayetler
11.07.2015 5798 Okunma
3 Yorum 13.07.2015 01:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 838
Hûd Sûresi Tefsiri 90-95. Âyetler
14.11.2015 8867 Okunma
3 Yorum 21.11.2015 15:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 885
Nahl Suresi Tefsiri 78-82. Ayetler
22.10.2016 5606 Okunma
3 Yorum 23.10.2016 08:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 913
İsra Suresi Tefsiri 88-92. Ayetler
6.05.2017 5421 Okunma
3 Yorum 10.05.2017 12:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 996
Enbiya Suresi Tefsiri 95-100. Ayetler
12.01.2019 4267 Okunma
3 Yorum 20.01.2019 14:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1004
Hac Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
9.03.2019 5240 Okunma
3 Yorum 10.03.2019 14:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 4977 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5060 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4639 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4703 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 4873 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4122 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4256 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4453 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4439 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5171 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 537
AHZÂB SÛRESİ TEFSİRİ -35.AYETLER
21.11.2009 4559 Okunma
2 Yorum 02.12.2009 12:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 818
Hûd Sûresi Tefsiri 13-16. Âyetler
13.06.2015 5875 Okunma
2 Yorum 25.06.2015 04:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 825
Hûd Sûresi Tefsiri 41-44. Âyetler
8.08.2015 8669 Okunma
2 Yorum 11.08.2015 17:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 837
Hûd Sûresi Tefsiri 87-89. Âyetler
7.11.2015 7747 Okunma
2 Yorum 08.11.2015 18:47
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 842
Hûd Sûresi Tefsiri 114-116. Âyetler
12.12.2015 9263 Okunma
2 Yorum 20.12.2015 12:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 844
Hûd Sûresi Tefsiri 120-123. Âyetler
26.12.2015 7574 Okunma
2 Yorum 27.12.2015 13:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 857
Hicr Sûresi Tefsiri 9. Âyetler
26.03.2016 6143 Okunma
2 Yorum 27.03.2016 10:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 858
Hicr Sûresi Tefsiri 10-15. Âyetler
2.04.2016 9402 Okunma
2 Yorum 03.04.2016 10:18
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 864
Hicr Suresi Tefsiri 57-66. Ayetler
14.05.2016 9626 Okunma
2 Yorum 15.05.2016 08:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 877
Nahl Suresi Tefsiri 36-39. Ayetler
20.08.2016 5266 Okunma
2 Yorum 21.08.2016 18:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 887
Nahl Suresi Tefsiri 89-92. Ayetler
5.11.2016 6038 Okunma
2 Yorum 07.11.2016 09:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 889
Nahl Suresi Tefsiri 98-105. Ayetler
19.11.2016 6019 Okunma
2 Yorum 20.11.2016 09:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 912
İsra Suresi Tefsiri 81-87. Ayetler
29.04.2017 5195 Okunma
2 Yorum 30.04.2017 10:06
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 965
Taha Suresi Tefsiri 17-24. Ayetler
19.05.2018 4568 Okunma
2 Yorum 24.05.2018 06:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 989
Enbiya Suresi Tefsiri 44-50. Ayetler
24.11.2018 4071 Okunma
2 Yorum 30.11.2018 12:01
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 999
Hac Suresi Tefsiri 1-4. Ayetler
2.02.2019 6401 Okunma
2 Yorum 03.02.2019 09:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1005
Hac Suresi Tefsiri 27-30. Ayetler
16.03.2019 4987 Okunma
2 Yorum 17.03.2019 11:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5451 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9181 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5337 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 4954 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38


© 2024 - Akevler