Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020
4456 Okunma, 3 Yorum

ŞUARA SÛRESİ- 18. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَالشُّعَرَاءُ يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُونَ (224) أَلَمْ تَرَ أَنَّهُمْ فِي كُلِّ وَادٍ يَهِيمُونَ (225) وَأَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَ (226) إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللَّهَ كَثِيرًا وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ (227)

 

***

 

 

***

وَالشُّعَرَاءُ يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُونَ (224)

“Ve şairler, onlara ğaviler ittiba eder.”

1. Burada وَ nereye atıftır?

-كُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ ifadesine (222. ayet) atfedilir. Şairler şeytanlardır, gaviler أَفَّاكٍ أَثِيمٍ olanlardır. Olaylar teröristler tarafından çıkarılır, basın ise onu malzeme olarak kullanır. Güngören Belediyesi’ndeki olayda böyle olmuş, gaviler tertip yapmış, kurulmuş Sermaye de yaygarayı medya ve sosyal medya aracılığı ile yapmıştır.

 

2. Burada الشُّعَرَاءُkelimesini inceleyiniz.

- شَعْرsaç demektir. Beyine işaret eder. Bilinç anlamına gelir.  شdalgalı boşalmayı, عetkiyi, رtekrarı ifade eder. Bir ormana doğru bağırırsanız o orman da size benzer sesi iade eder. “Gel” derseniz o da “gel” der ama hiçbir zaman başka bir kelime diyemez. İnsanda ise başkadır. Çocuğa “Anne de” dersiniz, der ama Türk ise der. Biri Türk biri Fransız olsa böyle bir cevap veremez. “Je n’enconue” der yani “Anlamıyorum, bilmiyorum” der. Söylediğini anlamazsınız ama onun Türk olmadığını, onun için anlamadığını bilirsiniz. İşte insanla diyalog kuran kimse için karşıdaki kimse bilinçlidir. Kendisi de bilinçlidir. Kendi varlığını bilmesidir. Bilinç iki şekilde olur. Ben bu satırı yazdığım zaman bilinçliyim ve iradem vardır. Düşündüğüm zaman bilinçliyim ama iradem yoktur. Şairler ise topluluğun şuurudur.

 

3.تبعkökü ile طوعköklerini karşılaştırınız.

- ت-ط, ب-و, ع-عeşleşirler. ع‘dan dolayı her ikisinde de etki varır. ب ve و harfleri dudak harfleridir. تile طdeğişiktir. تoluşumu, طuyumluluğu gösterir.

 

4. الْغَاوُونَkelimesini inceleyiniz.

-Topluluğun duygu ve düşüncelerini şairler ortaya koyar.  Bir şair “Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum” derken bir topluluğun duygusunu göstermiş olur (Kemalettin Kamu’nun Bingöl Çobanları şiirinden). Bilincini ifade eder.

 

5. ءفك, ءثم, كذب, فريköklerini karşılaştırınız.

 

- Dörtlü tasnif yapılmıştır. م ile ب, ذ ile ثbirbirine çok yakındır. ك ile ءbirbirine yakındır. Böyle karşılaştırma yapılarak kavramlar arası ilişkiler daha da anlaşılır hale gelir. Bunlar işlemin adıdır. Yalan söylemek bir iştir. Belki de bazen iyi ve sevap olur. Çağımız bunlarla doludur. İlim adamları bunları tespit ederler. Her semt, her bucak ayrı ayrı incelenmeli ve bunlar karşılaştırılmalıdır.

 

6. ظلم, فسق, فسد, جرمköklerini karşılaştırınız.

 

فسق

فسد

فسق

فسد

جرم

ظلم

مرج

ملظ

 

- Yukarıdaki dörtlüden aşağıdaki dörtlü oluşur. İkili karşılaştırmalardan sonra dörtlü sonra sekizli...sürüp gider. Bir süre sonra Kur’an’da, Kur’an’ı anlamada artık kolektif çalışmaların yapılması gerekir.

 

7. Çağımızın şairleri kimlerdir?

- Çağımızın şairleri basın yayın mensuplarıdır. Surenin onlarla bitirilmesi, bugünün en büyük tehlikesi basın yayından gelir demektir. Sermaye bunlardan istediğine cumhurbaşkanının bile elde edemediği gelirleri sağlar. İstediğini yazdırır. İstemediği kimseler ise üste para verseler bile yazamazlar.

 

8. Çağımızın gavileri kimlerdir?

- Çağımızın gavileri teröristlerdir, mafyalardır. Sermaye basına istediğini yazdırır, yazılanları terörist ve devlet istihbarat örgütleri uygular. Bütün bunları Sermaye, Dolar’ı ile yapar. Ne var ki Dolar da artık işe yaramaz hale gelir. Sermaye şimdi de yeni Dolar çıkarma çabası içindedir.

 

9. Çağımızın gavileri çağımızın şairlerine nasıl uyarlar?

- Yazarlar aldıkları işaretlerle yazıyorlar. İftira ediyorlar. İstihbarat bu iftiraları yargıya taşıyor. Basının ayarladığı belgelerle kişiler ya hapishanelere giriyor ya da para cezaları alıyor. Çoğu zaman da delil yetersizliğinden yıllar sonra serbest bırakılıyor. Bu mekanizmaya uymayan savcısı, polisi, hâkimi ise tehdit altında kalıyor. Aynı iftira onlara da uygulanıyor. Orada da sonuç elde edilmezse mafya yoluyla bertaraf ediliyor.

Bu sorunun çözümü olarak basın yayın özgürlüğünün yerini yazar özgürlüğü almalıdır. Partilerin atadıkları yazarlara bütçeden maaş bağlanmalıdır, milletvekili maaşı seviyesinde bir maaş olmalıdır bu. Yazar istediği yayın organında yazabilmelidir. Yazarın maaşı okuyucusu adediyle orantılı yapılmalıdır. Adil Düzen Anayasası çalışmamızda bunlar hep yazılıdır.

İstihbarat örgütünün yerini halk istihbaratı almalıdır. Herkes her türlü bilgiyi bu örgüte vermeli, bunlar gizli olmalı, sadece adı geçenlere bildirilmelidir. “Senin için böyle söyleniyor.” denmeli, cevaplar da dosyaya geçmelidir. Herkesin dosyası yalnız kendisine açık olmalıdır. Bunlar yargıda sadece savunmak için belge olmalıdır. İthamlar belge olmamalıdır.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve ırçılar, onlara azgınlar uyar.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve şairler, onlara ğaviler ittiba eder.”

وَالشُّعَرَاءُ يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُونَ (224)

 

***

أَلَمْ تَرَ أَنَّهُمْ فِي كُلِّ وَادٍ يَهِيمُونَ (225)

“Rey etmedin mi onlar vadinin küllünde heym ederler.”

1. Neden atıf yapmadan yeni konuya geçmiştir?

- Bu ayet bize onların çalışma şekillerini bilmemiz gerektiğini anlatır. Basın ve terörün çalışma yapısı hakkında bilgimiz olması gerekir. Kimlerin ajan olduğunu bilmemiz gerekmez ama ajanların olduğunu, bunların nasıl davrandıklarını bilmemiz gerekir.

Onlara karşı da Kur’an’ın söylediklerine göre davranmamız gerektiğini ifade ediyor. Biz de onlar benzeri teşkilat kurup onların yaptığını yaparsak aynı dünyada yaşarız.

Kur’an’ın bize öğrettikleri vardır.

Temel kural şudur: Birr ve takvada yani iyilikte herkesle beraber olunur. Kişinin iyi veya kötü olmasına bakılmaz. İyilikte onlarla beraber olunur. İsm ve udvanda ise onlardan uzak kalınır. Onlara ism ve udvanda da karşı olunmaz. Onlar kendi hallerinde bırakılır.

Adil yargı sisteminin kurulması gerekir. Hakemlerden oluşan yargı kararları ile kişiler borçlu veya alacaklı, haklı veya haksız, suçlu veya suçsuz olur. Yalnız fail cezalandırılır, müsebbiplere bedeni ceza verilmez. Suçun maddi zararlarını topluluk dayanışma içinde öder. Böylece herkes herkesin bekçisi olur.

 

2. Burada muhatap kimdir?

- Burada hitap eden Allah’tır. Muhatap ise Müminlerdir. Her Mümin ayrı ayrı muhataptır. Her Mümin basının ve terörün oyunlarını bilir ve tuzağa düşmez.

Akdemir, Hürriyet’te çıkan Murat Bardakçı tarafından yazılmış olan bir makaleyi okudu. Lozan’da İnönü ile ABD büyük elçisi birlikte gizli bir anlaşma imzalamış. Bu gizli anlaşma Bardakçı’ya güya gösterilmiş, o da el yazısı ile notlar almış. Orada yer alan bazı maddeleri de yazmışmış. Bir mümin bunlara kulak vermez. İnönü Lozan’ı imzalamıştır. Meclis onu onaylamıştır. Bizi ilgilendiren budur. Lozan’ın gizli maddeleri yüz sene sonra yürürlükte kalabilmiş midir? Ayasofya kilise olmuş mudur? Ayasofya merkezli Vatikan benzeri Bizans devleti kurulmuş mudur? Bütün bunları Sermaye’nin Hıristiyanlarla bizim aramızı açmak için uydurduğu çok açıktır. Varsayalım gizli anlaşma gerçek olsun, Meclisten geçmediğine göre keenlemyekundur.

 

  1. أَنَّهُمْ’daki zamir kimlere gider?

Şairlere gider.

  1. وَادٍneden nekre gelmiştir?

Çünkü her şairin vadisi yani konuşma alanları farklıdır. Aralarında bir uyum yoktur.

  1. فِيzarf olduğuna göre heym edilen nedir?

Alan içinde bir cüz, bir parçayı heym ediyor ama bütününe hâkim değildir.

  1. وَادٍ kelimesini inceleyiniz.

Vadi iki sıradağın arasındaki yamaçtır. Oraya düşen sular birleşir, ovaları oluşturur.

Vadi iki yandan oluşur. Irmağın sağında olanlar ile ırmağın solunda olanlara yaka, udve denir. Savaşlar iki yakada olanlar arasında cereyan ettiği için “udvan” kelimesi buradan doğar. وberaberliği, دduvarı ikiye bölünmüşlüğü, يkolaylığı ifade eder.

 

  1. هيمkökünü inceleyiniz.

-هيم doğal zehirli sudur. Develer içtiklerinde ishal olurlar. Bundan dolayı ölenler olur. يَهِيمُ-هَامَfiili 2. babda zehirlenmek demektir. Hem vadiden zehirlenme hem de vadinin zehirli suyunu içme demektir.

هiç, görünmezlik anlamındadır. يkolaylık, düzlük demektir. مenginliktir.

İnsanda fikir melekesi vardır, doğruyu yanlıştan ayırır. His melekesi vardır, iyiyi kötüden ayırır. Varlık yokluktan iyidir. Birlik ayrılıktan iyidir. Düzen düzensizlikten iyidir. Evrim durağanlıktan iyidir. Hislerle fikirler arasında bazen çatışma olmaktadır. Sigara zararlı olduğu halde alışanlara tatlı görünür. Haramların çoğu hoş oldukları halde zararlıdırlar. Bu tür duygular hiymdir.

 

8. Burada bahsedilen vadi nedir?

- Yazarlar ilhamlarını doğadan alırlar. Dolayısıyla hakiki manasıyla da yorumlanabilir. Ancak biz şairleri yazar olarak kabul ettiğimizde vadi cephedir. Bölünmüşlüktür. Günümüzde basının görevi insanları bölmek, birbirine düşürmek ve kavga ettirmektir. Aynı yerden finans edilirler. Sermaye’nin ve bir de silahın adamıdırlar. Böylece bunlar her bölünmüşlükte boy gösterirler. Elli sene önce Sermaye dünyayı sağ-sol diye bölmüştür. Birilerini öldürtmüş, arkasından istediğini yaptırtmıştır. Biz Akevler’de buna cephe almışızdır. Erbakan’la birleşerek Ecevit ile koalisyon yapmışızdır. Böylece dünyayı değiştirmişizdir. Bugün bu faaliyetleri yaptıkları için sıkıntıdadırlar.

 

9. Bugünkü vadiler neresidir?

- Bugün kapitalizm sosyalizm, Çin, ABD, CHP, AK Parti, Şii-Sünni… Say sayabildiğin kadar. Bunlar vadilerdir. Basın yayın da bunları anlatır. Bunları çatıştırır.

 

10.Bugünkü هيم nedir?

-  Bugünkü هيم Dolar yani karşılığı olmayan paradır. Dolar’ın peşine koşmak her vadide Dolar’ı aramak Heym’dir. Bugün herkes her yerde Dolar peşinde koşup durur. Her gün sabahleyin Dolar kaç oldu diye bakarlar.

Kur’an’ı bugünkü dünyaya getirip açıklamak için Kur’an’da geçen her kelimeye bugün burada bir karşılık bulmamız gerekir. Biz bu manayı veriyoruz. Siz başka mana verebilirsiniz. Tüm Kur’an’ın kelimelerine böyle özgün manalar verebilirseniz o zaman mezhebinizi kurmuş olursunuz. Biz daha henüz mezhebimizi kurabilmiş değiliz. Sadece ortada olan çalışmalar yapıyoruz.

 

Öz Türkçe ile:

“Görmedin mi, onlar her göbekte uyarlanırlar?”

Kur’an kelimeleri ile:

“Rey etmedin mi, onlar vadinin küllünde heym ederler?”

أَلَمْ تَرَ أَنَّهُمْ فِي كُلِّ وَادٍ يَهِيمُونَ (225)

 

***

وَأَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَ(226)

“Ve onlar fiil etmeyecekleri şeyleri kavl ederler.”

1. Buradaki وَnereye atfediyor?

- Bunlar vadilerde heym edenlerdir. وَharfi ile atfedilmiş ve أَنَّهُمْ  tekrar edilmiştir. Demek ki bunlar iki gruptur. Biri basın diğeri terör veya gizli istihbarattır. Görünürde bunlar devlete haber getirir, gerçekte haberler sonunda ajanlar vasıtasıyla Sermaye’ye ulaştırılır. Sermaye kimin düşürüleceğine karar verir. İstihbarat onu devlet adına infaz eder. Fatura devlete çıkar. Birinci zamir istihbarata, ikinci zamir ise basına gider.

2. Buradaأَنَّهُمْneden tekrar edilmiştir?

- Çünkü birincisindeki هُمْ zamiri istihbarat ve teröre giderken ikincisi bunları yönlendiren basın yayına gider. Bunun böyle olduğunu her Mümin görebilir. Bu mekanizma bilinirse fatura edenler ile fatura edilenler birbirinden ayrılır ve düşmanlık ona göre yapılır.

Sermaye’nin istediği, halkıyla devleti karşı karşıya getirip onları çekiştirmek, sonra devlete istediğini yaptırmaktır. Bunu biz Erbakan’a anlatabildik. Dünyaya anlatabildik. Ordumuza anlatabildik. Bundan sonra da buna göre davranmaları için dua ediyoruz.

3.Bir topluluk nasıl kavl eder?

-Topluluktan biri bir söz söyler. Onu duyan başkasına anlatır. O da başkasına anlatır. Bir bakmışsın ki aslı astarı olmayan bir söylenti topluluk tarafından tartışmasız kabul edilmiş olur. İlk söyleyen sıradan bir cümle olarak söylemiştir. Belki yalan söylemiştir ama artık o da söylediği yalana inanmıştır. Kendi söylediğinin bile farkında olmaz.

Basın yayının kullandığı metot budur. Bugün bir yalan haberi bir köşe yazarı gazetede veya dergide yazar. On sene sonra o yazılan belge olur ve söylentilerin kaynağı olur.

Surenin adı Şuara ve son ayetlerinden birinde şuaradan bahsediyor. Çağımızın en büyük sorunu basın, yayın, mafya ve istihbarattır.

4. Fiil neden muzaridir?

Geçmişte değil, şu anda ve gelecekte söyledikleri içindir. Meslekleri olduğu için muzari fiil olarak gelmiştir.

5. Partileri nasıl değerlendirmeli?

Partiler muhalefetteyken başka şey söyler, iktidardayken başka şey yaparlar.

6. İçtihatla bu ayet arasında nasıl bir ilişki vardır?

İçtihat ilme dayanarak ayetleri yorumlamaktır.

7. Neden يَعْمَلُونَ demiyor da يَفْعَلُونَdiyor?

Amel hukuki sonuç doğuran fiildir. Fiil ameli kapsar. Her tür eylemdir. Şairler amelleri değil, fiilleri anlatırlar.

8. Gelecekte yapılacaklar nasıl planlanır?

Halk taleplerini ahlaki dayanışma sorumlularına bildirir. Onlar da ilmi dayanışma sorumlularına bildirirler. İlmi dayanışma sorumluları planı yapar. Mesleki dayanışma sorumluları kimin yapacağını belirler. Siyasi dayanışma sorumluları kimin olacağını belirler.

9. Mekânda planlama ile zamanda planlama arasında ne fark vardır ki hep yapmakla uğraştılar?

- Başarılı olanların hikmeti de budur. Bundan dolayıdır ki AK Parti gelecekte de iktidarda olacaktır. Yıkmakla hayat olmaz. Yaşamak için yapmak gerekir.

Şeytanın bu düzenini bertaraf etmenin yolu yapmaya başlamakla olur. Yapmalıyız. AK Parti’nin yaptıkları doğrudur ama yapma usulü yanlıştır. Yine Sermaye’ye, yine putlara dayanarak yapmaktadır. Oysa Allah’la beraber başka ilah tanınmamalıdır.

Sure bütünüyle bugünün aynası olmaktadır.

AK Parti Allah’ı kabul ediyor ama sonra ona Dolar ilahını ortak ediyor.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve onlar yapmayacakları işleri söylerler.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve onlar fiil etmeyecekleri şeyleri kavl ederler.”

 

وَأَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَ(226)

***

إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ

“İman edenler ve salihatı amel edenler dışında”

1. Buradaki إِلَّا kimleri istisna ediyor?

- Rivayete göre önce ayetin buraya kadarki kısmı iniyor. Peygamberin etrafında şairler var. Bunlar peygambere gelip “Biz günah mı işliyoruz?” diyorlar. Sonra ayetin bu kısmı iniyor. Şairleri merkeze oturtmuyor. Şairleri istisna ediyor.

O halde İslami basın yayın olacaktır. Öyle basın oluşturmalıyız ki o basın halkın emrinde olmalıdır. Halkın isteklerini ve iradesini gerçekleştirmelidir. Öyle bir istihbarat kurmalıyız ki halkın istihbaratını yapmalıdır. Halka karşı değil, halk için istihbarat yapmalıdır. Cumhurbaşkanını haberdar etmelidir. Cumhurbaşkanı aleyhinde haber toplamamalıdır.

İstisnanın bir hükmü vardır. İstisnaya kıyas yapılmaz. O halde basın benzeri bir kurum yoktur. İstihbarat benzeri kurum yoktur.

Bunun için إِلَّاile gelmiştir.

Adil Düzen’e göre İnsanlık Anayasası’nda bu problem çözülmüştür. Basın için basın yayın kooperatifleri kurulmuştur. Halka basın yayın hakkı tanınmıştır. Halk istediği yazara hakkını kullandırır. Yazarlar Sermaye’nin emrinde değil halkın emrinde olurlar. Basın özgürlüğü değil, yazar özgürlüğü değil okur özgürlüğü sağlanmalıdır.

İstihbaratta da herkesin kendisine ait gizli bir dosya vardır. Mahkeme kararı ile de olsa o dosya başkası tarafından izinsiz okunamaz, hakemler de okuyamaz. İstihbarat vatandaş için yapılır. Onun emrine verilir. Kendisini savunması için her zaman bu dosya kendisine belge olur.

2. Dayanışma ile imanı açıklayınız.

- İnsanlar borçlu ve alacaklı olarak yaşarlar. Genel olarak doğan insan borçlanmaya başlar ve yaşar, sonra borçlarını öder. Sonra biriktirir ve alacaklı olur. Sonunda dünyadan alacaklı olarak ayrılır. Bu arada alacaklarını iki şekilde biriktirir. Ya fazla çocuk yapar ve insan alacaklısı olur ya da işyerleri ile meskenler yapar eşya alacaklısı olur. Bu arada bazı zamanlar olur ki borçlarını ödeyemez olur. O zaman toplulukta tıkanma olur. Nasıl damarı tıkandığında insan yaşayamaz olursa, bir kişi de alacağını alamayınca borcunu ödeyemez. Borcunu ödeyemeyince onun alacaklısı da borcunu ödeyemez. Bu durumu aşmak topluluğa farz olur. İşte bu dayanışma içine girmek iman kelimesi ile ifade edilir.

3. Buradakiالَّذِينَ آمَنُواkimlerdir?

- Dayanışma içine girip insanların mallarını ve canlarını güven altına alan kimselerdir. Bu ortaklık Kur’an gelmeden önce de biliniyordu, “âkile” olarak biliniyordu. Kur’an bunu “velayet” kelimesi ile ifade etmiştir. Uygulama Medine’de yapılmıştır.

4.Amel ile fiil arasında ne fark vardır? Neden عَمِلُوا olarak gelmiştir?

- Fiil insanın tüm iradi hareketlerini içerir. Amel ise insanın başkalarının işine yarayan işleri yapmasıdır. Ürettiğini kendin için üretmiyorsun. Ya başkalarının yararlanması için “mal” üretiyor ve kim alırsa onun olsun diyorsun ya da sen malı doğrudan birisi için “emek” ile üretiyor, hammaddeyi ondan alıyor, çalışmayı kendin yapıyor o işte zaman harcıyorsun. Her amel fiildir, her fiil amel değildir.

5. Buradakiالصَّالِحَاتِneden kurallı dişil çoğul gelmiştir?

- İster satılmak üzere üretilen mal olsun isterse birisi için üretilmiş mal olsun, başkasına yarayacak ürün üretmek ameldir. Bu amel salih olmalıdır, bir başka deyişle emeğin başkasına yaramalıdır yani yaptığın iş projeli olmalıdır. O zaman amel salihat olmuş olur.

Hayat ekonomiye dayanır. Ekonomi de üretim ve bölüşmeden oluşur. Üretme plan projeye, bölüşme muhasebeye dayanır.

Akevler’in elli senede yapmaya çalıştığı budur. Batı bunu makroda başarmıştır. Biz bunu mikroda yapmak istiyoruz. Zorlanıyoruz ama başarmak istiyoruz.

Zorlansak da çalışmaya devam edeceğiz. Rabbimizden duamız ‘Rabbimiz bize hidayet ettikten sonra kalplerimizi zaği etme.’ (Ali İmran 3/8) şeklinde olacaktır. Âyet Kalbimi değil kalplerimizi diyor. O halde birlikte dua etmemiz gerekiyor. Siz de dua edin ve dualarda yardımlaşalım ki Rabbimiz kabul etsin.

 

وَذَكَرُوا اللَّهَ كَثِيرًا

“Ve Allah’ı kesir zikredenler”

1. Buradaki وَnereye atfediyor?

- Ellezine içindeki fiillere atfediliyor. Fiil davranışlarını içine alır, amel ise daha çok üretimi içerir. Başkasının işini yapma şeklinde belirtilir. İman edecek, salih amel yapacak ve kesiren zikredecektir. Kur’an’da başka yerlerde de Allah’ı kesir zikretmek geçer. Ahzab 41. ayette ise ذِكْرًاكَثِيرًاolarak geçer burada ise كَثِيرًاmahzuf mastarın (ذِكْرًا) sıfatı görevinde nâib-i mefulü mutlak olarak geçer.

 

2. Kesir zikrin manası nedir?

- Zikretmek hatırlamaktır. Çok hatırlayanın bir manası yoktur. Klasik fıkıhçılar kolayı bulmuşlar; “Allah” diyerek tesbih çekin diyorlar. Biz ise bunu nasıl önleyeceğiz? Varsayımları koymak kolay değildir. Bir gün gelir varsayım tıkanır.

 

3. Kur’an’da kaç yerde ذِكْرًاكَثِيرًاvardır?

- Yalnız bir yerde vardır. Sadece kesiren olarak birkaç yerde vardır.

وَذَكَرُوا اللَّهَ كَثِيرًاifadesinde كَثِيرًاmefuldür. Allah’ı çok olarak anın demek olur. Bunun manası budur. Allah tektir ama O’nun tezahürü çoktur. Allah’ın kendisi tektir ama halifeleri çoktur. Her insan O’nun halifesidir. Ayrı ayrı kimselerdir. Teklikte çok bir araya gelmiştir. Devlet tektir ama onun görevlileri çoktur. Böylece Kur’an’ın icazı ortaya çıkmış olur.

Birden çok ذِكْرًاكَثِيرًا vardır. Peygamber Muhammed’in son peygamber olduğu beyan edildikten sonra kesir zikri söylüyor. Arkasından tesbih etmeye atfediyor. Bunlar namazda zikirdir. Ahzab suresi (مَا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ وَلَكِنْ رَسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا (40)يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا اللَّهَ ذِكْرًا كَثِيرًا (41)وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلًا (42))

 

4. Burada zikr edilen Allah’ın kendisi midir yoksa halifesi olan topluluk mudur?

- Namazdaki tespihtir. Zikr manasını anlama, tespih ise hesap vermedir. Bu husus o ayetlerde açıklanmıştır.

 

5. Topluluğumuz nasıl zikr edecektir?

- Bu, yerinden yönetimi ifade eder. Her aşiret, her kabile Allah’ı ayrı ayrı zikreder. Bir insana önden bakarsanız başka, üstten bakarsanız başka, yandan bakarsanız başka türlü görülür. Her topluluk kendi bulunduğu yerden bakar ve nasıl görüyorsa onu öyle değerlendirir. Amerika’da vakit gündüzdür. İstanbul’da güneş yoktur ama güneş değişmez. Allah herkesle ayrı anlaşmalar yapar. Herkesin Allah’ı ayrıdır çünkü farklı anlaşmalar yapar. Kendi tektir. Allah varlığı ile tektir, halkiyatı ile çoktur çünkü çok defa halk etmektedir.

 

6.Kesir zikir nasıl olur?

- Kesir zikir demek, farklı yerde farklı şekilde temsil edilmesi ile elçilerin hepsinin Cumhuriyet’in elçileri olmasıdır. Aynı yerde görevli olmadıkları gibi yaptıkları işler ayrı ayrıdır. Allah’ı zikretmek demek aynı zamanda O’nu temsil etmek, O’nun halifesi olmak, O’nun adına görev yapmak demektir.

 

7.Namaz zikir midir?

- Namazın farzları içinde kıraat var, kunut var, zikr var, tesbih var. Kıraat ayetleri okumaktır. Kunut cemaatin onu dinlemesidir. Zikir kıraat edilenlerin manasını anlamaktır. Dua ise talepte bulunmak demektir.

 

وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا

“Ve zulmedildikten sonra intisar ettiler.”

1. “İntisar” ile “intikam” arasında ne fark vardır?

- “İntikam” bir zulme mukabil zulüm yapmaktır. Zarara karşı zarar vermektir. “İntisar” ise zulümden sonra, zulmün yaralarını kapatmaktır. Zulme uğrayanlar hasarlarını dayanışma içinde giderirler. Zalimleri diyetli diyetsiz affetme ile zulmü unutup barış içinde yaşama başlar. Her iki tarafın yaptıklarını unutup barış içinde yeni hayata girmelerini ifade eder.

 

2. Akevler nasıl intisar etti?

- Akevler’e davalar açıldı. Yıllarca süren davalardan dolayı çok zarar gördük, Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde yargılandık. Sonunda beraat ettik. Hukuk davalarını kazandık. Eğer intikam hissi ile hareket etseydik bizden şikayetçi olanların bize verdikleri zararlara karşılık alacaklarına el koyabilirdik. Biz öyle yapmadık. Davalarda kaybettikleri hakları barışma karşılığı onlara verdik. Bir kısmı kaybettiklerini alıp barışmak istemediler. Bekledik, kendileri ölünce çocuklarına verdik ve barıştık. Bu sayede bugün varlığımızı koruyoruz. Uzlaşmadığımız kimse kalmamıştır.

Bugün devlet her türlü teröre karşı önemli başarılar elde etmiştir ve terör odaklarının arka planını deşifre etmiştir. Bütün bunlar AK Parti döneminde gerçekleşmiştir. Elde edilen bu başarı intikam ile değil intisar ile devam ettirilebilir hale gelmiştir. O halde teröre karışmayan gerek HDP gerekse yine terörden nefret eden Gülen camiası mensupları ile böyle barış yapabilir. Başarı barış ile desteklenirse sürekli olduğu kadar sürdürülebilir hale gelir. 

 

3. Gülenciler nasıl intisar edebilirler?

- Dış güçlerin oyuncağı olanGülenciler nasıl bu illetlerden kurtulabilir? Nasıl barış içine girebilir? Önce barış yapma konusunda bir iradeleri olmalı ve ilan etmelidirler. AK Parti de onlarla barışmalıdır. Bu konuda tahkim sistemi kabul edilmeli ve taraflar hakemlere gitmeli ve hakemlerin kararına herkes uymalıdır.

Hendek Savaşı’nda zulüm hakemler kararı ile def edilmiştir.

Hakem kararlarını kabul etmeyenler Mümin olamazlar.

 

4. Neden مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُواdiyor da إِذَا ظُلِمُوا demiyor?

- إِذَاظُلِمُواdenseydi zulüm esnasında intisar olunurdu. Zulme karşı intisar olurdu. Oysa bu, zulümden sonra zulüm def edildikten sonra zulmün hasarlarını def etmek içindir.

Kur’an’ın özelliğidir, bir konuyu beyan edecek olursa birkaç yönüyle ona vurgu yapar. Ayete önce mana verirsiniz. Varsayımınız doğru ise teyit eden vurgu bulunur.

Bu sebeple إِذَا değil de بَعْدِgelmiştir.

 

5. Adil Düzen iktidar olunca zulmedilenler nasıl intisar edilirler?

- Adil Düzen mantığında insanlar suçlu değil düzen suçludur. İnsanlar suçları düzenin gereği olarak işlemişlerdir. Rüşvet alan suçlu olduğu kadar rüşvet veren de suçludur. Her ikisi de mevzuatın yetersiz olmasından dolayı suç işlemişlerdir.

Onların suçu nedir?

Düzeni değiştirmek için çaba sarf etmemişlerdir. O halde belki aldığı rüşveti iadeye karar veririz. Rüşvet alıp da işini yapmışsa iade ettiririz. Kamuya zarar vermişse kamu sorumludur.

Neden Adil Düzen getirilememiştir?

Önce tam anlamamışlar veya anlamak istememişler sonra da zorluklar ile karşılaşınca sabredememişler, kısa bir süre sonra Sermaye’nin güdümüne girmişlerdir. Bu çıkmaz sokaktır. Çözüm genel af ve yeniden hayata başlamaktır, eski defteri kapatmaktır. Tüm borçlar silinecektir. Kim bir tesisi işletiyorsa o işletir. Hakları olanlar semeresinden yararlanırlar.

 

6. Anadolu holdingleri intisar mıdır?

- 1973 seçimleri sonrasında MSP olarak CHP ile koalisyon yaptık. İzmir’deki büyük oto sanayisi fabrikası BMC Erbakan’a gitmiş ve kredi istemişti. Erbakan “Artık krediyi bizden olanlara vereceğiz.” demiş. Ben buna itiraz etmiş, sonra dört saatlik grupta çalışma yapmıştık. ‘Krediyi çalıştırdığı kişiler sayısınca firmalara bölüştüreceğiz’ kararını almıştık. Bordro kredisi diye bir kredileşme sistemi ortaya koymuş isek de koalisyon kısa sürdüğünden maalesef uygulanamamıştır. Biz mevcut olan firmaları iflas ettirmek için çalışmadığımız gibi adaletle kredi dağıtma sistemini gerçekleştirmeye çalıştık.

Refah Partisi döneminde seçilmiş olan Erdoğan İstanbul Belediyesinde çok başarılı siyaset götürmüştür. Bu durum hazmedilememiş, Anadolu holdinglerine baskılar yapılmış teker teker Sermaye’nin eline geçmiştir. Adil Düzen geldiği gün tüm firmalara, malları iade edilecek. Kimler verecek? Haksız iktisapta bulunanlar verecek. Kimseyi cezalandırmayacağız ama Anadolu kaplanları yeniden faaliyete geçecektir.

Masonların haksız iktisapları vardır. Vakıfları paylaşmışlardır. Fabrikalar kurmuşlardır. Başarılı firmalar elbette varlıklarını koruyacaklardır. Faizle beslenenler ise kendi kendine elenmiş olacaktır. Adil Düzen’in özelliği şudur: Servet nasıl elde edilmiş olursa olsun eğer o servet uygun bir şekilde işletilebiliyorsa ona o aynen bırakılacaktır. Varsayın ki bir baba rüşvet verdi ve mahkeme bir başkasının malını ona hükmetti. Haksız elde ettiği serveti meşru yollardan iki katına çıkardı. Oğlu varis oldu. Artık onun elinden onu alamayız. İktisap haksızlıktır ama intisar doğrudur. Mağdur olanlara dayanışmadan gerekli ödemeler yapılır.

 

7. Bugün kimlere zulm edilmektedir?

- Bugün halka zulm edilmektedir. Çalışanların hepsi borçlu yaşamaktadır. Herkesin borcu artmaktadır. İş yapanlar veresiye alıp veresiye satmaktadırlar. Hepsinin borcu vardır. Herkesin borcu artmaktadır. Küçük girişimciler iflas etmektedir. Yavaş yavaş tekele gidilmektedir. Bir gün Sabancı da iflas edecektir. İzmir’de Metaş vardı (Türkiye’nin en büyük inşaat demiri üretim fabrikasıydı), yerinde yeller esiyor.

Adil Düzen’de yapılacak ilk iş olarak herkesin borcunu devlet ödeyecektir. Herkes devlete borçlu, devletten alacaklı olacaktır. İyi işletmeci olanlar, borçlarını ödeyecek, faaliyete devam edeceklerdir. Borçlarını ödeyemeyenler de işsiz bırakılmayacak, aç bırakılmayacak. Yaşama ve çalışma paylarını arzın kirası olarak almaya devam edeceklerdir.

İşte intisar budur.

İnsanlık Anayasası’nda bunlar anlatılmıştır.

 

8. Yarın yeryüzünde intisar nasıl olacaktır?

- İki çeşit kredi vardır.

Biri sipariş kredisidir. İnsanlara nüfus başına dağıtılır. Bunlar istedikleri malları, istedikleri kişilere istedikleri fiyatla sipariş verirler. Peşin ödeme yaparlar.

Diğeri ise emek yani üretim kredisidir.

Böylece üreticiler de tüccarlar da kredilendirilmiş olur. Yarısı bedava usulü ile sipariş borçlarını ödeyemeyenlerden sipariş kredileri silinir. Yarısı bedava sistemini herkes beklemektedir ve insanlara anlatılmaktadır.

 

وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا

“Ve zulm edenler ilmedecekler”

1. Buradaki وَnereye atfediyor?

-الَّذِينَ آمَنُوا ifadesine atfetmektedir. Direnenler, ortaklık düzenini kabul etmeyenler, işlerini semt kooperatiflerine aktarmayanlar. Böylece zulmetmeye devam edenler olacaktır.

Sermaye faizi zulüm olduğu gibi sabit kira da zulümdür, sabit ücret de zulümdür, kârdan vergi de zulümdür. Veresiye satış zulümdür. Neden?

Veresiye, karşılıksız para üretmedir. Enflasyona sebep olmaktadır. Herkesin cebinden nakdi sessiz sedasız çalmaktadır.

 

2. Kimlere söyleniyor?

- Bugünkü tüm insanlara söyleniyor. Hepiniz zulmediyorsunuz. Çünkü Dolar’ın peşinde koşuyorsunuz, oysa altının yani karşılığı olanın peşinden koşmalısınız. Kur’an’ı anlamak için örnek olarak ekonomiyi iyi bilmemiz gerekir. Yüz lojmanlı işyeri apartmanlarının her biri birer uygulama yapan fakülte olacaktır. Orada ekonomi dersleri okunacaktır. Bize söyleniyor. Hepimize söyleniyor. Yüz lojmanlı işyeri apartmanları hazırlamayanlara söyleniyor. Marifedir ve kurallı çoğuldur, ona göre mana vermemiz gerekir.

3. Buradakiسَneyi ifade ediyor? 

- سَ harfi öncelikle bu hükümlerin ahiret hükümleri değil dünya hükümleri olduğunu ifade eder. Bir de bugün olduğu gibi zulüm ayyuka çıkınca inkılap olacaktır demektir. Bu sure bize bu yönüyle müjde olmaktadır. Yakında inkılap olacak. Ama helak ile değil, tufan ile değil; Mekke ve Medine’deki inkılaplar benzeri olacaktır. Yani inkılap olacak, işçilikten ortaklığa geçilecek ama inkılaba karşı direnenler helak olmayacaklar ve bir türlü kabullenmedikleri kimselerle yaşayarak bunları göreceklerdir.

 

4. İlmedecekler diyor. Helak olmayacaklar mı?

- Evet, helak olmayacaklar, iflas edecekler.

Bugün inanmış kimseler vardır. Bugün Müslimler vardır. Borçlu olmak istemiyorlar. Mevcut düzende borçsuz olmak istiyorlar. Oysa bu mümkün değildir.

Bugünkü borçlanmalar borç düzeni gereğidir. Kendileri başarısız oldukları için değil düzen gereğidir. Müminler borçlardan kurtulmakla uğraşmazlar, borçsuz düzeni getirmeye çalışırlar. Ali Ferah burada yanılıyor. Bu düzende iş yapabilmek için borçlu olmak zorundasınız. Her yıl borcunuz artarak bir süre işler yapabilirsiniz ama sonunda iflas edersiniz. Sonunda nasılsa herkes ölecek ama kimse öleceğim diye işini bırakmaz. Herkes yaşamaya devam eder. Borçlanarak yaşamaya devam edecek kadar devam edeceklerdir.

 

5.Üçüncü binyıl uygarlığında yerleri ne olacaktır?

- Üçüncü binyılda bunlar ortaklık sistemini bilmeyecekleri için işveren değil çalışan kimseler olacaklardır, cezaları budur, cezaları bu kadar olacaktır. Çünkü onlar suç işlemediler. Düzen onları zorladı. Bunun anlamı üçüncü binyıl tufanı olmayacak demektir. Üçüncü cihan savaşı olmayacak demektir. Kur’an’da farklı dönemler anlatılırken değişik seçenekler anlatılır. Bu bir seçenektir. Seçenekler bize anlatılmaktadır. Bu seçeneklerin hangisinin olacağı ise tamamen takdir-i ilahidir. Bizim davranışlarımızla ilgilidir. Biz bu ayetleri şimdi tefsir ettiğimize göre bu manaları vermiş olmaktayız. Başka türlüsü her zaman muhtemeldir.

 

أَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ (227)

“Hangi munkaleb ile inkılap edeceklerini”

1. Buradaki أَيَّ‘yi inceleyiniz.

- أَوْيَة kuş yuvası demektir. Türkçedeki “yuva” kelimesi de buradan gelir. Sonra وharfi ي’ye dönüşmüş أييolmuştur. Yüksek yerlerdeki yapılar, işaretler ayettir. Türkçedeki ay da buradan gelmiş olabilir. آيَة işaret, alamet, delil demektir. Başına أَ harfi getirilirse “Delil mi? Hangi delil?” anlamlarına gelir. Sonraları ismi mevsul olarak veya soru edatı olarak “hangi” anlamında أَيُّkullanılmaya başlanmıştır. أَيَّانَaslındaآنأَيُّ demektir. حَان su kenarındaki konaklama yeridir. Hayvanlar belli saatlerde buraya gelip su içerler. Bu esnada bunların sütü sağılır. حَانَة mastarı develerin suya gelmesi zamanının yaklaşması demektir. Sonra حِين herhangi bir işin yapılması için ayrılan zaman olmuştur. Sonra ح düşmüş آن olmuş. Şimdiki zaman için kullanılmaya başlanmıştır. ء güç, ي kolaylık demektir.

أَيَّ  soru edatıdır. أَيْنَnerede demektir, alanı ifade eder. أَيَّ hangisi anlamını taşımaktadır.

2. Burada geçenمُنْقَلَبٍne manadadır?

-قَلْب kelimesi “kalıb” kelimesinden oluşmaktadır. İnkılap etmek demek kalıbını değiştirme anlamındadır. Uygarlıklar kalıp değiştirmekle oluşurlar. İşçilikten ortaklığa geçme demek içini dışına çevirme demektir. İşçilikte tepede olanlar inkılapta orta seviyeye gelirler.  İnkılaplar zor oluşlardır. Tarihte peygamberler inkılap yapmışlardır. Bunu da ulu’l-azm yani azim sahibi peygamberler gerçekleştirmişlerdir. Kur’an’dan sonra yeni peygamber gelmeyeceğine göre üçüncü binyıl uygarlığı nasıl olacaktır?

Bu inkılabın hazırlıkları dünyanın değişik yerlerinde yapılmıştır. En çok şehit İhvanı Müslimin vermiştir. Türkiye olumsuz inkılaplarla toptan savaşa girmiştir. Bugün de en çetin günler yaşanmaktadır. Sermaye dün Müslümanlar üzerine zulüm yaptırıyordu. Şimdi Müslümanlar Müslümanlara zulmediyor. Sermaye Müslümanları birbirine ezdiriyor. Bunu aşmak için semt kooperatiflerini kurmamız gerekir. Halk bu sayede kendi kendisini savunacak hale gelir. Yüz lojmanlı işyeri apartmanı Nuh’un gemisi mesabesinde olur.

 

3. Zulüm olunanlar ilim yapmazlar mı?

- Yeni düzene yani ortaklık düzenine geçilir. مُنْقَلَبٍnekre geldiğine göre demek ki ortaklık düzeni tek düzen olmaz. İnsanlar değişik ortaklık düzenlerine geçerler. Bizim ilk kurmuş olduğumuz kooperatifimizin gaye maddesi, çalışmada ve yaşamada birbirleri ile anlaşan kişilerin bir arada istedikleri gibi yaşamalarıdır. Biz de o özgürlükten yararlanmak istiyoruz. Peygamberin “Komşusu açken kendisi tok yatarsa o bizden değildir.” sözü geçiştirilemez. Biz bugün tüm dünya ile komşuyuz. Telefonla istediğimizle görüşüyoruz. O halde tüm insanların açlığından sorumluyuz. Mümin komşusu demeyip sadece komşusu diyor. Yalova’da her şey hazırlanmıştır. Yalova Ar-Ge merkezi olaya en elverişli yerdir. Akdemir dâhil herkes için üvey alan görülmemelidir. Artık bütün Müminlerin yöneleceği yerdir. Bizim Müminlere tavsiye ediyorum. Yalova’yı başa alın.

 

4. Sure neden inkılapla biter?

- Tarihte inkılaplar olmuştur. Toplayıcılık, avcılık, çobanlık, çiftçilik dönemleri hep inkılaplardır. Sonra Nuh, İbrahim, Musa, Hıristiyanlık ve İslamiyet büyük inkılaplardır. Bunlardan ikisi çok önemlidir. Biri yazının icat edildiği Nuh Peygamber dönemidir. Diğeri de bilgisayarın icat edildiği bugünkü inkılaptır. Birinci inkılapta tabii tufan olmuş, bugün ise sosyal tufan olmaktadır. İnsanlık bu inkılabı en şiddetli şekilde geçirecektir. Sure bugünkü yeni uygarlığa geçişi inkılapla ifade ediyor.

مُنْقَلَبٍburada ismi meful olmayıp yeni bir düzenin mastar olarak adını ifade etmektedir. İki çeşit inkılap vardır. Biri dışarıdan gelen güce dayalı değişmedir. Bu inkılap değildir. Bu tebeddüldür. İnkılap halkın kendi kendine değişmesidir. Akevler inkılap yapacaksa bunu bir yerden almaz.

Biz bütün uygarlıklardan yararlanırız ama hiçbir uygarlığın baskısı altında değiliz. Biz Dolar’ı kullanmıyoruz bile. Akevler Ar-Ge merkezi örnek işletmeler kurup tarihin en büyük inkılabı olacak olan işletme bono senet sistemini gerçekleştirecektir.

 

Genel Yorum

1. Tarihteki inkılaplar nelerdir?

- Doç. Akdemir’in doktora tezi ile Prof. Ersoy’un doçentlik tezi tarihi gelişmeleri ele alıp uygarlıkları tasnif eder. Toplayıcılık, avcılık, çobanlık ve çiftçilik; pazar mübadelesi, tüccar mübadelesi ve işçilik dönemlerinden sora bugün ortaklık dönemine geçilir. Akevler bu tezi elli sene evvel ortaya koymuş olup şimdi de bunu anlatmaktadır.

Tarihteki siyasi inkılaplar ise bu surede anlatılanlar olarak sıralanırlar. Bunlar Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve İslam uygarlıklarıdır. Bunların kuvvet uygarlıklarına dönüşeni Eski Mısır, Eski Yunan, Roma ve Batı uygarlıklarıdır. Şimdi yeni inkılapla yeniden üçüncü binyıl uygarlığı doğacaktır. Ortadoğu’da oluşmakta olan bu medeniyete Rusya ve Avrupa Birliği de katılacaktır, Hindistan ve Pakistan sonradan katılmış olacaklardır.

Dinde de inkılaplar olmuştur. Kabile peygamberleri, Sünnet peygamberleri, Kitap peygamberleri ve içtihat peygamberinden sonra bugün içtihat peygamberinin öğrettiklerinin ilk örneği gelmektedir.

İlimde ise görerek öğretme, ders vererek öğretme, tartışarak öğretme, diplomalı öğretme vardır. Yeni dönem, teminatlı ehliyet sistemidir. Para olarak da önce kuruyemiş ve deri, sonra yün ve koyun, sonra da tahıl kullanılmıştır. Sırasıyla maden, altın, altın bonosu, karşılıksız banknot para olarak kullanılmıştır. Şimdi ise toprak, demir, buğday ve altın ile tanımlanmış kaydi para kullanılacaktır. Akevler’de tanımlanan bu paralar henüz çıkarılamamıştır. Olay teoride çözülmüş olup her şey tamam gözükmektedir. Uygulayacak kimseler ile zamanı beklenmektedir.

 

2. İkinci binyıl uygarlığının çöküş evreleri nelerdir?

- Üçüncü binyıldan önce toprak tekeli ortaya çıkmıştır. Altın gümüş tekeli, sonra sanayi tekeli, ondan sonra da banka tekeli oluşmuştur. Bundan sonra tekel sona erecek küçük, orta, büyük ve mega işletmeler oluşacak ama bunlar tekel olmayacaktır. Faiz yasağı, sermaye vergisi, çalışana kredi, yaşayana kredi ile oluşan bir düzen gelmiş olacaktır.

 

3. Türkiye inkılapları nelerdir?

- Türkiye’de Lale Devri’nden itibaren başlayan ve Tanzimat’la resmi dayatma şekline dönüşen inkılapların temeli ateizme dayanır. Ülkeyi dinsiz ve ahlaksız ülke haline getirme çabasıdır. Sonunda inkılaplarla Batı öğrenilmiş ama İslamiyet de terk edilmemiştir. Eğer bir meyve bahçesine yeni fidanları dikecekseniz önce eskilerini kesip sökersiniz. Ömrünü doldurmuş din/düzen anlayışları sosyalizm/komünizm ve kapitalizmle ortadan kaldırılmıştır. Bugüne kadar inkılaplar bunu yapmış ve arazileri ıslah etmiştir. Şimdi biz yeni fidanlar dikmeye başlıyoruz. Allah’ın izni olmadan hiçbir şey olmaz.

 

4. Akevlerdeki gelişmeler nelerdir?

- Akevler 1967 yılında İzmir’de kurulmuştur. İlk dönemlerde o zamanki tüm İslami gruplar bu yeni kuruluşa katılmıştır. Böylece İslamiyet yeniden doğmaya başlamışsa da Sermaye hemen karşısına dikilmiştir. Devlet de karşı çıkanlarla beraber olmuştur. Kooperatif yöneticileri Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde muhakeme edilmişler ama hiç hapishaneye girmemişlerdir.

Sonra partilerini kurmuşlardır. Ordu bunların yanında yer almıştır. Millî Görüş çalışmalarının ana temeli Akevler’de oluşmuştur. Bazıları ayrılıp Sermaye ile bir olmuşlardır.

Akevler ilmi çalışmalara ve uygulamalara devam etmiş, Reşat Nuri Erol Arabistan’a gitmiş, orada ve başka yerlerde hep Adil Düzen’i anlatmıştır; hala anlatıyor. Millî Görüşçüler Avrupa’da dünyaya anlatmışlardır. Akevler Sovyetlerde de anlatmaya çalışmıştır. Böylece ilk tebliğ gerçekleşmiştir. Bugün İslamiyet din/düzen olarak gündemin en başında yer almaktadır.

 

5. Akevler olarak bugün neredeyiz?  

- Akevler bugün yeni hamle yapmaya hazırlanmaktadır. Semt kooperatifleri kurulma aşamasına gelmiştir. İlk kuruluş merhalesine katılıp bilahare terk edenler şimdi kendi aralarında tartışmaktadırlar. Bundan dolayı şimdilik fetih müjdesi gecikiyor.

 

6. Cumhuriyet inkılapları ile üçüncü binyıl inkılaplarını karşılaştırınız.

- Cumhuriyet inkılapları ömrünü doldurmuş olup artık işe yaramaz hale gelen kuralları ortadan kaldırmıştır. Şimdi biz yeni fidanlar dikmek üzereyiz. Semt kooperatifleri kurup her semtte bir yüz lojmanlı işyeri apartmanı kurma ve oraya taşınma hedeftir. Her şeyimiz hazırdır.  Yalova’da her gün başarı sinyalleri gelmesine rağmen hala tereddütler devam etmektedir. Yalnız kalana kadar azimle ortaklık sistemini getirmeye devam edeceğim…

*

Sure bitti!

Bakalım yeni sureye hangi şartlarla başlayacağız?

Rabbimiz, hidayetten sonra kalplerimizi zayğ etme.

 

Öz Türkçe ile:

“İman etmiş ve uyarlı işleyenler, Allah’ı çokça ananlar, ezilen olduktan sonra yardımlaşanlar böyle değiller. Ve ezenler yakında hangi değişim ile değişeceklerini öğrenecekler.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“İman edenler ve salihatı amel edenler, Allah’ı kesir zikredenler, zulmedildikten sonra intisar edenler istisna. Ve zulmedenler hangi munkaleb ile inkılap edeceklerini ilmedecekler.”

 

إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللَّهَ كَثِيرًا وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ (227)

 

 

İstanbul, Yenibosna; 22 Ağustos 2020

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlayan Adil Düzen Çalışanları:

Yazar REŞAT NURİ EROL

Ecz. TAYİBET ERZEN

Doç. Dr. SÜLEYMAN AKDEMİR

***

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
23.08.2020
07:57


1967...1968...1969...AKEVLER 54 YILDIR ÇALIŞIYOR...2018...2019...2020

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 1078

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

“VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 1078. Hafta - 22 Ağustos 2020 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 1078. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)

AdresAKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ, Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASIANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI

***

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

S E N A R Y O L A R…

Süleyman KARAGÜLLE

***

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

Bizim gibi ‘dertli’ ve ‘derman da üreten’ biri - 1

Bizim gibi ‘dertli’ ve ‘derman da üreten’ biri - 2

Bizim gibi ‘dertli’ ve ‘derman da üreten’ biri - 3

Bizim gibi ‘dertli’ ve ‘derman da üreten’ biri - 4

Bizim gibi ‘dertli’ ve ‘derman da üreten’ biri - 5

Yeni HICRI YIL vesilesiyle bazı hatırlatmalar-1

Reşat Nuri EROL

***

ŞUARA SÛRESİ- 18. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

طسم (1) تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ (2) لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ (3) إِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَاءِ آيَةً فَظَلَّتْ أَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِعِينَ (4) وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمَنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِضِينَ (5) فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْتِيهِمْ أَنْبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ (6) أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الْأَرْضِ كَمْ أَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ (7) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (8) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (9) وَإِذْ نَادَى رَبُّكَ مُوسَى أَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ (10) قَوْمَ فِرْعَوْنَ أَلَا يَتَّقُونَ (11) قَالَ رَبِّ إِنِّي أَخَافُ أَنْ يُكَذِّبُونِ (12) وَيَضِيقُ صَدْرِي وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَانِي فَأَرْسِلْ إِلَى هَارُونَ (13) وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَأَخَافُ أَنْ يَقْتُلُونِ (14) قَالَ كَلَّا فَاذْهَبَا بِآيَاتِنَا إِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ (15) فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَا إِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ (16) أَنْ أَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ (17) قَالَ أَلَمْ نُرَبِّكَ فِينَا وَلِيدًا وَلَبِثْتَ فِينَا مِنْ عُمُرِكَ سِنِينَ (18) وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّتِي فَعَلْتَ وَأَنْتَ مِنَ الْكَافِرِينَ (19) قَالَ فَعَلْتُهَا إِذًا إِذًا وَأَنَا مِنَ الضَّالِّينَ (20) فَفَرَرْتُ مِنْكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ لِي رَبِّي حُكْمًا وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُرْسَلِينَ (21) وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ أَنْ عَبَّدْتَ بَنِي إِسْرَائِيلَ (22)  قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَمِينَ (23) قَالَ رَبُّ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ مُوقِنِينَ (24) قَالَ لِمَنْ حَوْلَهُ أَلَا تَسْتَمِعُونَ (25) قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ (26) قَالَ إِنَّ رَسُولَكُمُ الَّذِي أُرْسِلَ إِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ (27) قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ (28) قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ إِلَهًا غَيْرِي لَأَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُونِينَ (29) قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُبِينٍ (30) قَالَ فَأْتِ بِهِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (31) فَأَلْقَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُبِينٌ (32) وَنَزَعَ يَدَهُ فَإِذَا هِيَ بَيْضَاءُ لِلنَّاظِرِينَ (33) قَالَ لِلْمَلَأِ حَوْلَهُ إِنَّ هَذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ (34) يُرِيدُ أَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ أَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ (35) قَالُوا أَرْجِهْ وَأَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ (36) يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلِيمٍ (37) فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِمِيقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ (38) وَقِيلَ لِلنَّاسِ هَلْ أَنْتُمْ مُجْتَمِعُونَ (39) لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ إِنْ كَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ (40) فَلَمَّا جَاءَ السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ أَئِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ (41) قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ إِذًا لَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ (42) قَالَ لَهُمْ مُوسَى أَلْقُوا مَا أَنْتُمْ مُلْقُونَ (43) فَأَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ إِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ (44) فَأَلْقَى مُوسَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ (45) فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ (46) قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَمِينَ (47) رَبِّ مُوسَى وَهَارُونَ (48) قَالَ آمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ (49) قَالُوا لَا ضَيْرَ إِنَّا إِلَى رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَ (50) إِنَّا نَطْمَعُ أَنْ يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَا أَنْ كُنَّا أَوَّلَ الْمُؤْمِنِينَ (51) وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي إِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ (52) فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ (53) إِنَّ هَؤُلَاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَلِيلُونَ (54) وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَائِظُونَ (55) وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَاذِرُونَ (56) فَأَخْرَجْنَاهُمْ مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ (57) وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ (58) كَذَلِكَ وَأَوْرَثْنَاهَا بَنِي إِسْرَائِيلَ (59) فَأَتْبَعُوهُمْ مُشْرِقِينَ (60) فَلَمَّا تَرَاءَى الْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَابُ مُوسَى إِنَّا لَمُدْرَكُونَ (61) قَالَ كَلَّا إِنَّ مَعِيَ رَبِّي سَيَهْدِينِ (62) فَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَ فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظِيمِ (63) وَأَزْلَفْنَا ثَمَّ الْآخَرِينَ (64) وَأَنْجَيْنَا مُوسَى وَمَنْ مَعَهُ أَجْمَعِينَ (65) ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ (66) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (67) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (68)وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ إِبْرَاهِيمَ (69) إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا تَعْبُدُونَ (70) قَالُوا نَعْبُدُ أَصْنَامًا فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِفِينَ (71) قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ إِذْ تَدْعُونَ (72) أَوْ يَنْفَعُونَكُمْ أَوْ يَضُرُّونَ (73) قَالُوا بَلْ وَجَدْنَا آبَاءَنَا كَذَلِكَ يَفْعَلُونَ (74) قَالَ أَفَرَأَيْتُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ (75) أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمُ الْأَقْدَمُونَ (76) فَإِنَّهُمْ عَدُوٌّ لِي إِلَّا رَبَّ الْعَالَمِينَ (77) الَّذِي خَلَقَنِي فَهُوَ يَهْدِينِ (78) وَالَّذِي هُوَ يُطْعِمُنِي وَيَسْقِينِ (79) وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ (80) وَالَّذِي يُمِيتُنِي ثُمَّ يُحْيِينِ (81) وَالَّذِي أَطْمَعُ أَنْ يَغْفِرَ لِي خَطِيئَتِي يَوْمَ الدِّينِ (82) رَبِّ هَبْ لِي حُكْمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ (83) وَاجْعَلْ لِي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْآخِرِينَ (84) وَاجْعَلْنِي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّعِيمِ (85) وَاغْفِرْ لِأَبِي إِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّالِّينَ (86) وَلَا تُخْزِنِي يَوْمَ يُبْعَثُونَ (87) يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ (88) إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ (89) وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ (90) وَبُرِّزَتِ الْجَحِيمُ لِلْغَاوِينَ (91) وَقِيلَ لَهُمْ أَيْنَمَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ (92) مِنْ دُونِ اللَّهِ هَلْ يَنْصُرُونَكُمْ أَوْ يَنْتَصِرُونَ (93) فَكُبْكِبُوا فِيهَا هُمْ وَالْغَاوُونَ (94) وَجُنُودُ إِبْلِيسَ أَجْمَعُونَ (95) قَالُوا وَهُمْ فِيهَا يَخْتَصِمُونَ (96) تَاللَّهِ إِنْ كُنَّا لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ (97) إِذْ نُسَوِّيكُمْ بِرَبِّ الْعَالَمِينَ (98) وَمَا أَضَلَّنَا إِلَّا الْمُجْرِمُونَ (99) فَمَا لَنَا مِنْ شَافِعِينَ (100) وَلَا صَدِيقٍ حَمِيمٍ (101) فَلَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (102) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (103) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (104)كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ (105) إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ نُوحٌ أَلَا تَتَّقُونَ (106) إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (107) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (108) وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (109) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (110) قَالُوا أَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْأَرْذَلُونَ (111) قَالَ وَمَا عِلْمِي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (112) إِنْ حِسَابُهُمْ إِلَّا عَلَى رَبِّي لَوْ تَشْعُرُونَ (113) وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الْمُؤْمِنِينَ (114) إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُبِينٌ (115) قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَانُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُومِينَ (116) قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِي كَذَّبُونِ (117) فَافْتَحْ بَيْنِي وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّنِي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (118) فَأَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ (119) ثُمَّ أَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاقِينَ (120) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (121) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (122) كَذَّبَتْ عَادٌ الْمُرْسَلِينَ (123) إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ هُودٌ أَلَا تَتَّقُونَ (124) إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (125) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (126) وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (127) أَتَبْنُونَ بِكُلِّ رِيعٍ آيَةً تَعْبَثُونَ (128) وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَ (129) وَإِذَا بَطَشْتُمْ بَطَشْتُمْ جَبَّارِينَ (130) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (131) وَاتَّقُوا الَّذِي أَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَ (132) أَمَدَّكُمْ بِأَنْعَامٍ وَبَنِينَ (133) وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍ (134) إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ (135) قَالُوا سَوَاءٌ عَلَيْنَا أَوَعَظْتَ أَمْ لَمْ تَكُنْ مِنَ الْوَاعِظِينَ (136) إِنْ هَذَا إِلَّا خُلُقُ الْأَوَّلِينَ (137) وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ (138) فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَاهُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (139) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (140)كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلِينَ (141) إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ صَالِحٌ أَلَا تَتَّقُونَ (142) إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (143) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (144) وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (145) أَتُتْرَكُونَ فِي مَا هَاهُنَا آمِنِينَ (146) فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ (147) وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَضِيمٌ (148) وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِهِينَ (149) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (150) وَلَا تُطِيعُوا أَمْرَ الْمُسْرِفِينَ (151) الَّذِينَ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ (152) قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ (153) مَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا فَأْتِ بِآيَةٍ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (154) قَالَ هَذِهِ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍ (155) وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍ (156) فَعَقَرُوهَا فَأَصْبَحُوا نَادِمِينَ (157) فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (158) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (159) كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ الْمُرْسَلِينَ (160) إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ لُوطٌ أَلَا تَتَّقُونَ (161) إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (162) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (163) وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (164) أَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَمِينَ (165) وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ (166) قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَالُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَجِينَ (167) قَالَ إِنِّي لِعَمَلِكُمْ مِنَ الْقَالِينَ (168) رَبِّ نَجِّنِي وَأَهْلِي مِمَّا يَعْمَلُونَ (169) فَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ (170) إِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ (171) ثُمَّ دَمَّرْنَا الْآخَرِينَ (172) وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًا فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنْذَرِينَ (173) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (174) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (175) كَذَّبَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ الْمُرْسَلِينَ (176) إِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ أَلَا تَتَّقُونَ (177) إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (178) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (179) وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (180) أَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِرِينَ (181) وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ (182) وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ (183) وَاتَّقُوا الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْأَوَّلِينَ (184) قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ (185) وَمَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَإِنْ نَظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ (186) فَأَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفًا مِنَ السَّمَاءِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (187) قَالَ رَبِّي أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ (188) فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِ إِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ (189) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (190) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (191)وَإِنَّهُ لَتَنْزِيلُ رَبِّ الْعَالَمِينَ (192) نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ (193) عَلَى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِرِينَ (194) بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُبِينٍ (195) وَإِنَّهُ لَفِي زُبُرِ الْأَوَّلِينَ (196) أَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ آيَةً أَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمَاءُ بَنِي إِسْرَائِيلَ (197) وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلَى بَعْضِ الْأَعْجَمِينَ (198) فَقَرَأَهُ عَلَيْهِمْ مَا كَانُوا بِهِ مُؤْمِنِينَ (199) كَذَلِكَ سَلَكْنَاهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ (200) لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ حَتَّى يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ (201) فَيَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ (202) فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنْظَرُونَ (203) أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ (204) أَفَرَأَيْتَ إِنْ مَتَّعْنَاهُمْ سِنِينَ (205) ثُمَّ جَاءَهُمْ مَا كَانُوا يُوعَدُونَ (206) مَا أَغْنَى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يُمَتَّعُونَ (207) وَمَا أَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنْذِرُونَ (208) ذِكْرَى وَمَا كُنَّا ظَالِمِينَ (209) وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاطِينُ (210) وَمَا يَنْبَغِي لَهُمْ وَمَا يَسْتَطِيعُونَ (211) إِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَ (212) فَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّبِينَ (213) وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ (214) وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (215) فَإِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ إِنِّي بَرِيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَ (216) وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ (217) الَّذِي يَرَاكَ حِينَ تَقُومُ (218) وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِدِينَ (219) إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ (220) هَلْ أُنَبِّئُكُمْ عَلَى مَنْ تَنَزَّلُ الشَّيَاطِينُ (221) تَنَزَّلُ عَلَى كُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ (222) يُلْقُونَ السَّمْعَ وَأَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَ (223)

***

وَالشُّعَرَاءُ يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُونَ (224) أَلَمْ تَرَ أَنَّهُمْ فِي كُلِّ وَادٍ يَهِيمُونَ (225) وَأَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَ (226) إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللَّهَ كَثِيرًا وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ (227)

***

TAMAMI "SEMİNERLER"DE... 




Serkan Sönmez
23.08.2020
16:56
Allah razı olsun Allah’a emanet olun inşallah 
Sam Adian
23.08.2020
21:17

برر  : Land, wild place, land part, continent, desert, open field, plain, ground, supply, beach, waterfront, shore, wild, countryside,  outside, excluded. In fact the meaning is "empty and unprocessed place"

As you associate this word with the meaning of "goodness", do you think how many other words you give the same meaning in the book?

"Good", "evil", "crime" and "justice"are relative concepts. It depends on time, person, society, So these concepts have no universal counterpart.

We have reminded you before. Now you express. Your understanding of "Fair Judgment" is based on setting up a guard for each individual. It's really fair.

Money is a piece of paper. It is essentially one of the measurement units. Whatever you measure, you express it. that is, there is no equivalent, it is not possible too. Even if you try to turn the money into gold, it won't work. Money is a piece of paper produced, and gold is a produced mine / product. That's all.

"We give this meaning, you can give another meaning"

What is this? You made the book a toy for yourself. Probably the owner of the word sits down and cries because of your actions.

O halde İslami basın yayın olacaktır. Öyle basın oluşturmalıyız ki o basın halkın emrinde olmalıdır.

In 1971, the "Washington Post" newspaper decided to publish confidential documents leaked from the pentagon. The American government then pressures the documents not to be published and goes to court.

After all, the American Supreme Court decides that "the press is under the command of the ruled, not the rulers" and rejects the government's request.

Isn't it very interesting? A country you constantly accuse has achieved the results you have dreamed of many years ago. Although you are in an Islamic society, you still dream of being able to achieve what non-Muslims have achieved. Moreover, they are capitalists .....

İstihbaratta da herkesin kendisine ait gizli bir dosya vardır.

You are probably imagining a "police state". You do not need to make any special effort for this, there is a lot of this on earth. Why do you care what people think and do? Let people do whatever they want or think. First of all, do your own task. Instead of distorting the book in unorthodox ways, understand the book and at least create the infrastructure so that social mechanisms can be established.

Creating confidential files about people is about making them potential criminals. Why? You have created equal and balanced conditions for all, and people did not have to get permission from anyone to achieve prosperity, but tried to destroy your state? There is no such nonsense anywhere in the world, except for dictatorships.

İnsanlar borçlu ve alacaklı olarak yaşarlar. Genel olarak doğan insan borçlanmaya başlar ve yaşar, sonra borçlarını öder. Sonra biriktirir ve alacaklı olur. Sonunda dünyadan alacaklı olarak ayrılır.

We really can't believe it. We read your writings with great amazement and try to understand. These are terrible things. Did you come to the world of your own will? Probably not. So how does every born individual get into debt?

There is only one explanation for this: You have nothing to offer to society or humanity. That's why you feel the need to keep people under control. For this, you are trying to restrict people's freedoms, lifestyles, preferences by inventing unacceptable rules or to make them subject to permission indirectly by binding them to rules.

But there is one thing you forgot: these have already been tried and implemented. If you simply look at the world, you can easily see that what you say has no meaning.

Moreover, what you say has nothing to do with the Qur'an. You impose the opposite of what the Quran suggests as a prescription for salvation. We cannot understand this. You don't have to do this, why do you need to make things amazing and complex when you can try to implement the book's much more consistent and sustainable recommendations? Why?

Nobody need to be in debt. Every born individual has a "right to life" in natural resources. Every born individual has the "right to live" in the land. Your task is to establish mechanisms that will meet these rights of each individual. You cannot do this with cooperatives or communes. You cannot do this by imposing rules to control people. For this, you need to have a paradigm, which you don't have. A consistent, sustainable paradigm.

If no one is in debt, it is also not necessary to pay anyone. So what are you talking about?

You are not sure how to keep the economy afloat. You think you can move forward at any moment by holding the whole community responsible for possible crises. The world is already doing this. You don't need partnerships for this. Every state is in debt and every individual in society pays this debt.

Allah herkesle ayrı anlaşmalar yapar. Herkesin Allah’ı ayrıdır çünkü farklı anlaşmalar yapar. Kendi tektir. Allah varlığı ile tektir, halkiyatı ile çoktur çünkü çok defa halk etmektedir.

We could not understand this. Is God one or many? But we are sure of one thing: God did not make any agreements with us. At least we don't know about any deal. Please tell us how did God deal with you?

“Adil Düzen’de yapılacak ilk iş olarak herkesin borcunu devlet ödeyecektir.

A great solution. We wondered, where will the state get the money to pay the debts of the people?

 “İki çeşit kredi vardır.

 Biri sipariş kredisidir. İnsanlara nüfus başına dağıtılır. Bunlar istedikleri malları, istedikleri kişilere istedikleri fiyatla sipariş verirler. Peşin ödeme yaparlar.

Diğeri ise emek yani üretim kredisidir.

Böylece üreticiler de tüccarlar da kredilendirilmiş olur. Yarısı bedava usulü ile sipariş borçlarını ödeyemeyenlerden sipariş kredileri silinir. Yarısı bedava sistemini herkes beklemektedir ve insanlara anlatılmaktadır.”

First of all, who gives the loan and where does get the money? And why credit?

It saddens us to say this, but it must be said. You are not listening to anyone. You are not listening to the book either. If you had just followed the book, you would know you don't need these. You wouldn't suggest a debt-based system and a debt society.

The partnership is not the proposal of the book. The book strongly criticizes this. But you still present it as a "recipe for salvation". Why are you doing this? Nobody wants to be in debt. Nobody wants to get permission from others to get their rights. This is human nature, let alone the book. Are you trying to keep the current order or do you have a suggestion for a new system? If you're proposing a new system, tell us about it. None of this is new. All of them are already implemented or currently implementing things that have failed.

"Kur’an’dan sonra yeni peygamber gelmeyeceğine göre üçüncü binyıl uygarlığı nasıl olacaktır?"

We all wonder, what is the basis for your claim? Did God say that he would not send you a new prophet? There is no such information in the book. You cannot reach such a result even with your falsifying method of understanding. The last thing does not mean it will never happen again.

Of course, we understand that there is a valid reason for your claim. If a new prophet is likely, then people like you will have nothing left to do. Because people prefer to wait for the new prophet.

In fact, God never sent a prophet or savior to anyone. That God behaved in this way requires questioning Godhood. It is unbelievable that a person with the remote needs other people to turn on the television. There is no such God.

We would like to criticize you at length, but we know it won't work. However, you should know that what we say is not for you. It is for those who read you to see that there is another reality. We are not trying to give any meaning to the book. We are just trying to understand the possible suggestions of the book. What we found this way is really remarkable.

 Believing is not the solution for anything. Faith is a practical way of creating primitive societies. There is no point in trying to control communities with rules, meaningless beliefs. Despite all the rules and restrictions, people still live as they wish. So what you have to do is not impose new rules on them. We have no business with individuals. People can live as they wish. We have seen that welfare society is possible only through social mechanisms. There is no need to overwhelm the public with rules for this. No need to impose faith or judge. Not need dept or credit.

If something is possible, shouldn't you take that into account as a thinker? As a scientist it is impossible to deny a possibility. But just as you do not accept anything, you distort the book as you wish. Here we cannot understand this.





Çok Yorumlanan Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 834
Hûd Sûresi Tefsiri 74-78. Âyetler
17.10.2015 12565 Okunma
11 Yorum 15.11.2015 22:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4459 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 884
Nahl Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
15.10.2016 6090 Okunma
5 Yorum 18.10.2016 13:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 4972 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4389 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7128 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 850
İbrahim Sûresi Tefsiri 23-26. Âyetler
6.02.2016 8589 Okunma
4 Yorum 07.02.2016 19:39
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 967
Taha Suresi Tefsiri 37-41. Ayetler
2.06.2018 5242 Okunma
4 Yorum 03.06.2018 01:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 993
Enbiya Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
22.12.2018 3972 Okunma
4 Yorum 28.12.2018 17:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 4866 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4090 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5134 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 817
Hûd Sûresi Tefsiri 9-12. Âyetler
6.06.2015 7321 Okunma
3 Yorum 25.06.2015 04:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 822
Hûd Sûresi Tefsiri 28-31. Ayetler
11.07.2015 5812 Okunma
3 Yorum 13.07.2015 01:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 838
Hûd Sûresi Tefsiri 90-95. Âyetler
14.11.2015 8879 Okunma
3 Yorum 21.11.2015 15:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 885
Nahl Suresi Tefsiri 78-82. Ayetler
22.10.2016 5616 Okunma
3 Yorum 23.10.2016 08:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 913
İsra Suresi Tefsiri 88-92. Ayetler
6.05.2017 5445 Okunma
3 Yorum 10.05.2017 12:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 996
Enbiya Suresi Tefsiri 95-100. Ayetler
12.01.2019 4280 Okunma
3 Yorum 20.01.2019 14:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1004
Hac Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
9.03.2019 5249 Okunma
3 Yorum 10.03.2019 14:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 4995 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5077 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4661 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4723 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 4888 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4159 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4271 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4468 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4456 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5196 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 537
AHZÂB SÛRESİ TEFSİRİ -35.AYETLER
21.11.2009 4565 Okunma
2 Yorum 02.12.2009 12:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 818
Hûd Sûresi Tefsiri 13-16. Âyetler
13.06.2015 5881 Okunma
2 Yorum 25.06.2015 04:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 825
Hûd Sûresi Tefsiri 41-44. Âyetler
8.08.2015 8691 Okunma
2 Yorum 11.08.2015 17:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 837
Hûd Sûresi Tefsiri 87-89. Âyetler
7.11.2015 7764 Okunma
2 Yorum 08.11.2015 18:47
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 842
Hûd Sûresi Tefsiri 114-116. Âyetler
12.12.2015 9274 Okunma
2 Yorum 20.12.2015 12:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 844
Hûd Sûresi Tefsiri 120-123. Âyetler
26.12.2015 7600 Okunma
2 Yorum 27.12.2015 13:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 857
Hicr Sûresi Tefsiri 9. Âyetler
26.03.2016 6170 Okunma
2 Yorum 27.03.2016 10:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 858
Hicr Sûresi Tefsiri 10-15. Âyetler
2.04.2016 9411 Okunma
2 Yorum 03.04.2016 10:18
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 864
Hicr Suresi Tefsiri 57-66. Ayetler
14.05.2016 9648 Okunma
2 Yorum 15.05.2016 08:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 877
Nahl Suresi Tefsiri 36-39. Ayetler
20.08.2016 5276 Okunma
2 Yorum 21.08.2016 18:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 887
Nahl Suresi Tefsiri 89-92. Ayetler
5.11.2016 6044 Okunma
2 Yorum 07.11.2016 09:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 889
Nahl Suresi Tefsiri 98-105. Ayetler
19.11.2016 6028 Okunma
2 Yorum 20.11.2016 09:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 912
İsra Suresi Tefsiri 81-87. Ayetler
29.04.2017 5207 Okunma
2 Yorum 30.04.2017 10:06
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 965
Taha Suresi Tefsiri 17-24. Ayetler
19.05.2018 4579 Okunma
2 Yorum 24.05.2018 06:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 989
Enbiya Suresi Tefsiri 44-50. Ayetler
24.11.2018 4076 Okunma
2 Yorum 30.11.2018 12:01
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 999
Hac Suresi Tefsiri 1-4. Ayetler
2.02.2019 6420 Okunma
2 Yorum 03.02.2019 09:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1005
Hac Suresi Tefsiri 27-30. Ayetler
16.03.2019 4999 Okunma
2 Yorum 17.03.2019 11:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5474 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9232 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5359 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 4983 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38


© 2024 - Akevler