Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020
4070 Okunma, 4 Yorum

ŞUARA SÛRESİ- 17. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

فَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّبِينَ (213) وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ (214) وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (215) فَإِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ إِنِّي بَرِيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَ (216) وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ (217) الَّذِي يَرَاكَ حِينَ تَقُومُ (218) وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِدِينَ (219) إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ (220) هَلْ أُنَبِّئُكُمْ عَلَى مَنْ تَنَزَّلُ الشَّيَاطِينُ (221) تَنَزَّلُ عَلَى كُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ (222) يُلْقُونَ السَّمْعَ وَأَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَ (223)

 

***

 

فَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّبِينَ (213)

“Muazzeblerden olmaman için Allah ile beraber ahar ilaha dua etme.”

 

1. Buradaki فَharfi nereye atıftır?

-وَإِنَّهُ لَتَنْزِيلُ رَبِّ الْعَالَمِينَdenmişti (192. ayet) öyle ise diğerleri gibi Allah’tan başka ilaha dua etme. Kur’an Allah tarafından indirilmiştir, insanları özgür kılmak için indirilmiştir. Herkes topluluğa çalışır, ona ibadet eder, herkes topluluktan istiane eder ve ondan alır. تَعَاوُن, تَدَايُن, تَبَايُعkelimelerinin manası gerçekleşir. Anne çocuğuna süt verir ama çocuğu ona borçlu olmaz. Çocuk Allah’a borçlu olur, anne de Allah’tan alacaklı olur yahut eskiden anne babasından aldıklarını öder. Kur’an içtihat sistemini getirmiş,إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ(Fatiha 1/5)ilkesini koymuştur.

 

2. فَ ne Fa’sıdır?

فَ-Talil Fa’sıdır. Türkçeye “öyleyse” diye tercüme ediyoruz, mademki kâinat sebep-sonuç ilkesi içinde var edilmiştir, buna göre Allah Kur’an’ı ruh aracılığı ile indirir. “Mademki bu Kur’an resuller ve müçtehitler aracılığı ile anlaşılacaktır, sen de yalnız O’nun işçisi ol ve yalnız O’ndan ücretini ve imkanını iste.” diyor.

 

3. لَاnefy için midir yoksa nehy için midir?

- Burada nehy içindir. “Yapma” diyor. “Yapmadın, yapmayacaksın.” demiyor. Nehy vücup içindir. Yani nehy edileni yaparsan ceza alırsın, cezasına katlanmak zorunda kalırsın. Mademki Allah’tan başkasının işçisi olmayacağız, o halde ortaklık düzenini kurmak farzdır. Kural kabul edersek وَلَا تَدْعُواgelseydi Müslimlere de bu emir olurdu. لَا تَدْعُifadesinimüfret getirdiğine göre yalnız Müminlere emirdir. Müminler bir başkasının işçisi olmazlar. Başkaları ile peşin alışveriş yapabilirler, peşin tahsil etmek suretiyle satabilirler, onlardan peşin olarak mal alabilirler. Veresiye alışveriş yoktur, yapılması haramdır. Hala taksitle mal alıyorlar arkadaşlar. Onlara işçilik yapmazlar. Müminler kooperatiflere işçilik yaparlar, kooperatifler de onlara işçilik faturasını keser. Demek ki buradaki لَا تَدْعُifadesini usule göre yorumlarsak Adil Düzen’e göre İnsanlık Anayasası’nda yazılanlar karşımıza çıkar. Ta’zib edildiği zaman sen de ta’zib edilirsin. Şimdi yeni kuralı öğreniyoruz. Bir kimse Mümin olduktan sonra tekrar Müslim gibi yaşamaya devam ederse o da Müslimler gibi suçlu olmadığı halde azaba duçar olur. Müslimler ahirette kendilerini kurtarırlar ama bunlar ahirette Müslim sınıfından kâfir sınıfına geçmiş olurlar. Evet, bir Müslim Mümin sınıfına geçer ama bir Mümin Müslim sınıfına geçmek isterse kâfir olmuş olur. Müslim ahirette kendisini kurtarır ama kâfir kurtaramaz.

 

4. تَدْعُ‘daki fail kimdir, muhatap kimdir?

-تَدْعُ‘da fail Mümindir. Meful ise Allah ile beraber ahar ilahtır. Bugün zaruret diye Hayrettin Karaman’ın fetvası ile haramları amel ediyor, Dolar ile veresiye ile sabit işçilik ile kazanarak yaşamayı meşru sayıyorlar. Karaman’ın fetvası Müslimler için doğrudur ama Müminler için doğru değildir. Müminler ortak işletmeler kurarlar ve o işletmelerde yaşarlar. Biz bir kolaylığı daha caiz görüyoruz. Ortaklık sisteminde karınlarını doyuramayacak kadar kazanamıyorlarsa onlar da cari sistemde iş yapabilirler. Başka çözüm öneriyorum: Diyelim ki Risale-i Nur şakirtleri Akevler’de geçinecek iş yapamıyorlar. Birilerini Akevler’e gönderirler. Onu desteklerler. O önce orada yaşayacak hale gelir, arkasından kendileri gelir. Biz 50 sene önce onlara bu imkânı sağlamıştık. Başlangıçta geldiler. Bizi dinledikleri için Allah onlara imkân verdi. Sonra Sermaye onlara bir olta attı ve yakaladı. Şimdi oltaya takılmış olarak çırpınıyorlar. Bizden başka onları savunan yok. Bugün AK Parti’nin durumu da böyledir. Herkes bir hesap yapsın, 1970’lerden önce durumları ne idi, bugün durumları nedir?

 

5. دعوkökünü inceleyiniz.

-دعوelleri yukarıya kaldırmaktır. Türkiye’de arabaya ‘gel’ demek için ellerini kaldırırsın. Mısır yazısında bu böyledir. İnmek istediğinizi göstermek istediğinizde yine bu böyledir, bu sefer avuçlar karşı taraftadır. Bir şey istediğinizde avuçlarınızı göğe doğru yöneltirsiniz. Yavaşlatmak istediğinizde elleri aşağıya çevirirsiniz. Hâsılı, dua veya davet karşı taraftan bir şeyler istemek demektir. Bunun başka manası da insanlara siz emretmeyeceksiniz. Allah’a arz edeceksiniz, Allah onlara emredecektir. Dolayısıyla kimse size karşı sorumlu değildir. Herkes Allah’a karşı sorumludur. Bunun cezaları ancak hakemlerden oluşan yargıda verilebilir. دdaire, çevre demektir. عetkidir, وise beraber olmak demektir. Davet, ben ve sen birbirimizle etkileşelim demektir.

 

6. إِلَهًاkelimesini inceleyiniz.

-Lahbir şeyi kapatmak için üstüne örtülen örtü demektir. إِلَه örtülmüş, görünmez anlamında olup tanrı demektir. İlah kelimesi Tanrı anlamındadır. İnsanlar, “var edici”yi her zaman bilmişlerdir. O’nu en kıymetli veya güçlü gördükleri bir varlık ile ifade etmeye çalışmışlardır. Bu sebepledir ki birçok dinde Tanrı güneş kelimesi ile ifade edilmiştir. Türkçedeki Tanrı da ışık kelimesinden gelir. Kur’an’da da “Allah göklerin ve yerin nurudur” (Nur 24/35) denir. Bu kelimenin çıkışı “aydınlık” anlamına gelen bir sözden gelmiş olmalıdır. Türkçeye Tanrı diye tercüme edilmiştir. Allah kendisi tek olduğu halde demek ki ilah kökü çift olarak geçmektedir. Biz öyle sayıyoruz. Allah kelimesi tek olmalıdır. اللَّهُمَّ/Ellahumme de çift olmalıdır. Ben Ruhu’l-Kur’an’dan okuyamadım. Siz inceleyin ve sonucu ekleyin. Görüşlerim yanlış olsa da ekleyin. ءgüçtür, لbelli, bilinen güçtür, هgörünmeyen güçtür.

 

7. آخَرَkelimesini inceleyiniz.

-آخِرَانِdevenin belli yerde otlamasını sağlayan iki kazıktır. آخِر son kazık demektir. فَاعِلveznindedir. Kendisi son kazıktır. آخَرَ ise son kazıktan sonrası demektir. ء gücü, خharap olmayı bitmeyi, ر tekrarı ifade eder.

 

8. Ahar ilah/إِلَهًا آخَرَvar mıdır?

-Âlemlerin Rabbi olan ahar bir ilah yoktur. O’nun yeryüzündeki halifesi olan insan ve onların oluşturduğu toplulukların aharı vardır. Kâfir kişi olduğu gibi kâfir topluluklar da vardır, onlar ahar ilahlardır.

 

9. فَتَكُونَifadesindeki فَne Fa’sıdır?

- Sebep Fa’sıdır. Hazf olan bir أَنْile fiili naspettiğinden bunu anlarız. Allah’la beraber başka ilaha dua etmeyi, muazzeblerden olunmaması için nehy etmiştir.

 

10. الْمُعَذَّبِينَmarifedir, kurallı çoğuldur. Kimler kastediliyor?

- Surenin başında zikredilen kimseler azabı görmedikçe inanmazlar. Bu kimseler kastedilir. Kitap’a inanmayan kimselerin uğrayacakları azaptır. Burada işaret edilen husus; Kitap’ın bazısına inanıp bazısına inanmayan kimselerden ve hiç inanmamış kimselerden olduklarına işaret etmektir. Bu husus Bakara Suresi’nde 285. ayette “Kitap’ın bazısına inanır ve bazısına küfür mü edersiniz. Böyle fiil edenlerin cezası dünyada hızy olmak ahirette ise eşed azaba reddolunmaktır.” şeklinde geçer. Hiç inanmayanlar bilmedikleri için mazurdurlar. Bazısına inananlar Kitap’ı biliyorlar demektir. Onun için ahirette hiç inanmayanlardan daha eşed azaba uğrayacaklardır. Bu seminerleri takip edenler buna çok dikkat etmelidirler. Millî Görüşçüler ve Adil Düzenciler bu hususta dikkatli olmalıdırlar. Risale-i Nur şakirtleri de hakemliği kabul etmeyen herkes de tehlikededir.

 

11. Bugün Allah ile beraber ahar ilaha dua nedir?

- Bugün Allah’ın dışında dua karşılıksız para ile borçlanmadır. Bunu para olarak kabul edenler kendilerini tanrı yapmışlardır. Onların parasını kabul etmek demek ahar ilaha ibadet etmek demektir. Ekseriyet kararlarını kabul etmek demek ahar ilah kabul etmek demektir. Akevler’de bu sorun çözülmüştür. Sözleşmelerde karar şekilleri geçirilmiştir. Mevzuatın ekseriyet kararı varsa ona uyulur ama ekseriyet kararı tek başına karar kabul edilmez.

 

Öz Türkçe ile:

“Allah ile beraber diğer bir tanrıya yakarma yoksa ezgiye uğratılanlardan olursun.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Muazzeblerden olmaman için Allah ile beraber ahar ilaha dua etme.”

 

فَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّبِينَ (213)

***

 

وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ (214)

“Ve akrabin olan aşiretini inzar et.”

1. Buradaki وَnereye atıftır?

- فَلَا تَدْعُifadesine atfetmektedir. “Sen kendin Allah ile beraber başka ilaha dua etme. Ayrıca yakın olan aşiretini de uyar.” diyor. Oraya atıftır. İnzarın kuralı budur. Basın yoluyla, yayın yoluyla tanıdıkları yakınları inzarla mükelleftir. Benim Erdoğan’ı inzara yetkim var çünkü biz akrabin aşiretlerdeniz. Kılıçdaroğlu’nu, Bahçeli’yi inzar yetkim ve görevim yoktur. Onları uyarmak da Erdoğan’a verilen görevdir.

 

2. Ahara ibadetten men edilenlere ne görev vermektedir?

- İnsan çevresi ile yaşar, diğer insanlardan ayrı yaşayamaz. Herkese ulaşma durumundadır. Başta mukarrebun vardır. Sen onları inzar edersin. Mukarrabunun içerisinde ashabı yemin vardır, onlar onları inzar ederler. Ashabı yeminin içerisinde müellefe-i kulub vardır, onlar da tüm insanları inzar ederler. Başka ilahlara tapanları inzar etmek bizim görevimiz değildir. أَنْذِرْ/uyar müfret gelmiştir. Müslimler inzar ile emredilmezler, onlar cari sistemde dostluklar kurabilirler.

 

3. Biz bugün inzarı nasıl gerçekleştiririz?

- Bugün bir Müminin görevi diğer bir Müminle anlaşıp Mümin bir aşiret oluşturmadır. On kişi kadar oluncaya kadar sıra ile evlerde dolaşarak Kur’an’ı ele almaktır. Her gece toplanırlar ve kendi aralarında Kur’an’ı incelerler. Haftada bir de değişik gruplar bir arada haftalık dersler yaparlar. Bugünkü Cuma Namazı budur.

 

4. عَشِيرَةkelimesini inceleyiniz.

- İlk baktığınızda kaç kişi olduklarını saymadan bilemeyeceğiniz bir topluluğun adı عَشِيرَة/aşirettir. 10’a kadar böyledir. عَشَرَةOn” demektir. Küçük kalabalıklara aşiret/عَشِيرَة, büyük kalabalıklara ise أَلْف denmiştir. عَشَرَة‘ye 10, أَلْف’e ise 1000 denmiştir. Aşiret tüzel kişiliğe sahip en küçük topluluktur. Kurulması için on aile olmalıdır. Normal aile en az üç, en çok on kişidir. Aile biyolojik yakınlığı ifade eder. Aşiret ise psikolojik yakınlığı ifade eder. Kabile sosyolojik yakınlığı ifade eder. Demek ki inzar psikolojik yoldan başlamıştır. Aşiretler kurulmalıdır. Aşiretler birleşerek daha büyük topluluklar oluştururlar.

 

5. Buradaki الْ(الْأَقْرَبِينَ) kime hitap etmektedir?

-الْ ahd içindir. İki manası vardır. Ya aşiretler içinde olanlar kastedilir. Kastedilen bir aşirettir. O takdirde aşirette olanların her biri ayrı inzar edilir. Ortaklık sistemini, istişare sistemini onlara anlatarak sonuçlarını bildirirsiniz yahut akrabin (الْأَقْرَبِينَ) deyince aynı apartmanda ayrı katlarda oturan aşiretler anlamına gelir. Demek ki bizim iki görevimiz vardır. En yakın olan on aileyi inzar etmekle görevliyiz. Bir de aynı semtte oturan aşirettekileri teker teker değil de aşireti inzar etmek zorundayız. Bunun için zaman zaman onlar toplantılara katılıp kendi aşiretlerini temsil ederler. Onları inzar ederler, onlar da seni inzar ederler.

 

6. الْأَقْرَبِينَkelimesini inceleyiniz.

-قِرْبَةmatara demektir, yanında taşınan su kabıdır, suyun içine konduğu kap veya tulum demektir. Daima yanında taşındığı için yakın anlamında kullanılmıştır. Zamanda yakınlık veya nesepte yakınlık anlamına gelir. “İktirab” yaklaşmak demektir. Kendi kendine yaklaşmak anlamına da gelir. قkuvveti, رsürekliliği بkapalılığı, beyti ifade eder.

 

7. Akrabalar (الْأَقْرَبِينَ) erkek çoğul gelmiştir. Kimlerdir bunlar?

- En küçük topluluk aşirettir. الْأَقْرَبِينَ semt içindeki apartmanda her katta oturan topluluktur. Eğer harfi tarif ahd için ise bir semtte oturanlar Müslim ve Mümin olabilirler. Müslim ve Mümin katlar olabilir. Mümin katta olanlar inzar edeceklerdir. Yahut Mümin katta olanlar birbirini inzar edeceklerdir. Sonra merkez semtler oluşacaktır. Merkez semtte olanların hepsi Mümin olabilir. Taşra semtlerin bir kısmı Mümin bir kısmı Müslim olabilir. Böylece insanlığın Mekke semtine kadar varılır. Mekke’de olanlar da Mümin ve Müslim olabilirler. Uygulamada Allah vahy edecektir ve o uygulanacaktır.

 

8. Aşiretin tüzel kişiliği var mıdır? Başkanları kimlerdir?

- Her aşiretin tüzel kişiliği vardır. Başkanları imamları vardır. Taşra aşiretlerin ceza verme yetkileri yoktur ancak bucak merkez aşireti ceza verme yetkisine sahiptir. Hakemler ilçe merkezinde bulunurlar ama yargı bucaklarda oluşur ve bucak başkanı infaz eder. Birbirini tanıyan insanlar arasında adalet sağlanır.

 

9. Aşiret başkanlarının topluluktaki yerleri nedir?

- Aşiret başkanları, aşiretten sürme yetkisine sahiptirler. Semtte bulunduğu kattan sürebilirler. Semt sorumlusu ise bucak merkez başkanının kaymakamıdır. Yani onun yerinde oturur. Semtten sürme yetkisi vardır. Artık o bucaktan sürülür. Aynı bucakta olan semtler akrabadır.

 

10. عَشِير‘dan farkı nedir?

- Aşiret kendisine özgü yerleri olan ve psikolojik bağlarla bağlanan kimselerdir. عَشِيرise toprağı ve özel sözleşmeleri olmayan topluluktur. ةtekili çoğul yapar. ةharfi nevi ismini (cins ismi) tekil yapar. Sıfatı isim yapar. Burada artık on manasında değildir, bir topluluğun adıdır.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve yakın soyunu uyar.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve akrabin aşiretini inzar et.”

وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ (214)

***

 

وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (215)

“Ve Müminlerden sana ittiba edenlere cenahını hafz et.”

 

1. Buradaki وَnereye atfetmektedir?

- Buradaki وَharfi وَأَنْذِرْifadesine bağlar. Uyarmanın karşılığı inzardır. Kötülük yapanlara sen karşılık vermiyorsun, sadece uyarıyorsun, “iyilik yapanlara ve iman edenlere ise kanadını hafz et” denmektedir. جَنَاحkuşlar için kanat, insanlar için kucak anlamındadır.

 

2. خفضkökünü inceleyiniz.

- خَافِضَةdurgun akan su demektir. خyıkılma, çökme anlamındadır. فayrılmadan kopmadır. ضkatlanmak demektir. Küçülme anlamındadır. Hükmetme yerine emrine girmedir. Üste çıkma yerine alta inmedir. Tokalaşırken aynı seviyede olanlar ellerini düşey tutarlar. Buna karşılık biat edenin eli altta, biat alanın eli üstte olur.

 

3. جَنَاحkelimesini inceleyiniz.

-جَنَاح kucaktır, koltuktur. Kuşlar için kanattır. جçekim merkezini, نbelirsizliği, حise hareketi ifade eder. نaynı zamanda nefy edatıdır.لَا’dan dönüşmüştür. جَنَاحyerçekimini yenen şey demektir.

 

4. جنحile خفضköklerini karşılaştırınız.

- ح-خ,ج-ف, ن-ضeşleşir. Her ikisinde de hareket ortaktır. جeklemeyi, فayrılmayı, faslı ifade eder. نolumsuzluğu, ضkatlanmayı ifade eder. رفعüste çıkmayı, خفضise alta inmeyi ifade eder.

 

5. نذرile خفضköklerini karşılaştırınız.

ن-ض, خ-ذ, ر-ف Birbirine yakın harf yoktur. O halde نذر‘nin karşılığı خفضdeğildir, inzarın karşıtı teşriftir, خفض‘nın karşıtı ise رفع’dır.

 

6. اتَّبَعَ’daki تnedir?

- İftial babının T’sidir. İnfi’al’de ن, İfti’al’de ت vardır. İnfi’al’de karşı olma, İfti’al’de kabullenme vardır.

 

7. Buradaki الْمُؤْمِنِينَkimlerdir? Neden kurallı çoğul gelmiştir?

- Müminler hicret etmiş ve bir aşirette yahut bir semtte toplanan kimselerdir.

 

8. İçtihat ve icma konularında Müslimler ile Müminler arasında fark var mıdır?

- Müminler her zaman amirlerine itaat edecekler. Böylece her aşiretin beş vakit imamı vardır, her kabilenin bir Cuma imamı vardır. Semtlerde Cuma kılınmaz.

 

9. Ortaklık işlerinde itaat ile askerlikteki itaatin farkı nedir?

- Ortaklıkta askerlikte olduğu gibi sorumluya itaat edilir ancak zararlı işte itaat edilmez, ortak işi bırakır. Bırakmazsa herkes yaptığından kendisi sorumludur. Askerlikte ise cepheyi bırakamaz. Komutana uymak zorundadır. Sorumluluk kolektiftir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve inananlardan sana uyanlara kanadını ser.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve Müminlerden sana ittiba edenlere cenahını hafz et.”

وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (215)

 

***

 

فَإِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ إِنِّي بَرِيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَ (216)

“Sana isyan ederlerse ‘Amel ettiklerinizden beriyim.’ diye kavl et.”

 

1. Buradaki فَ harfi nereye atfetmektedir, ne Fa’sıdır?

- Mukadder bir şartın cevap Fa’sıdır. Ya itaat etmezlerse ne yapayım diye sorar, cevap da فَile gelir. İsyan halinde başkanın ve komutanın yapacağı nedir?

 

2. إِنْşartı başta gelirse hükmü nedir, sonda gelirse hükmü nedir?

-إِنْbaşta gelirse vücubu ifade eder, sonda gelirse ibahayı ifade eder. Burada başta geldiği görülür. İsyan ile karşılaşan başkan bunu yapmak zorundadır. Başka bir şey yaparsa emrin aksini yapmış olur, sorumlu olur.

 

3. عصيkökünü inceleyiniz.

- Sopa kaldırma demektir. İsyan demek biz yapmayacağız dediğini dinlemeyeceğiz demek olur. İsyan etmek dinlememek demektir, ona zarar vermek demek değildir. Rabbine isyan eden rabbine zarar vermez. عetkiyi, صdayanıklılığı, direnmeyi, يise düzlüğü, yokluğu ifade eder.

 

4. Buradaki كَ (عَصَوْكَ) kimdir?

- Müminlerin imamıdır. Aşiret reisi, kabile reisidir.  

 

5. Komutana karşı gelen birine komutan ne yapmalıdır?

- Komutanın özel timi olmaz. Komutanın mukarrabunu komutanlardır. Hatta kendisini ona siper ederler. Bir aşiret veya kabilede bulunuyorsan gerekirse kendi canını verecek onu koruyacaksın. Çünkü koruduğun imam değildir, koruduğun onun temsil ettiği topluluktur. Başkan kötü insansa onu terk edip hicret edeceksin. Hicret etmiyorsan onu koruyacaksın. Bu sebepledir ki Müslim dahil iktidardakileri değiştirme yoktur. Yönetim nispidir. Partiler üyeleri nispetinde oy ve söz sahibidirler. Yetkiler azalır veya çoğalır. Başkanlar ise değişmezler. Merkezi yönetim yoktur. En büyük topluluk bucak seviyesindedir. Başkan da bucağın başkanıdır. Ümmü-l kura vardır, imamu-l alemin yoktur. Yerinden yönetimin aslı budur.

 

6. فَقُلْ‘daki فَ harfi ne Fa’sıdır?

-إِنْ‘in cevabı için gelen Cevap Fa’sıdır. Kavl etmek vaciptir. Sadece söz söyler.

 

7. قُلْ diyor, اِضْرِبْdemiyor, أَفِدْdemiyor. Neden?

- Başkanın hassa askerleri bulunmaz. Onun hassa askeri aşireti ve kabilesidir. Eğer bir başkan aşiretinden veya kabilesinden şüphe ediyorsa terk eder, gider. Devlet başkanının aşireti kimdir? Devlet başkanının aşireti komutanlardır. Komutanlar bir katta ve bir semtte otururlarOnun bir bucağı olur. Başkanı bunlar korurlar. Recep Tayyip Erdoğan 15 Temmuz’da güvendi, böylece hem kendisini hem de ülkeyi kurtardı. 27 Mayıs’ta ise askerler Adnan Menderes’e ihanet ettiler. Bu ihanetin acısı hala devam etmektedir. 27 Mayıs’ta fitnenin başı Celal Bayar’dı.

 

8. برء kökünü inceleyiniz.

-بَرّkara parçası demektir. Sonraları برءfiil olarak sudan karaya çıkma, hastalıktan kurtulma, borçtan veya suçtan kurtulma anlamlarında kullanılmaya başlanmıştır. Kur’an’da برء31, بره77 defa geçer. Toplam 108 (22*33) eder.

 

9. فَعِيلkalıbını burada değerlendiriniz.

- “Sizin yaptıklarınızdan ben sorumlu değilim. Yalnız bu yaptıklarınızdan değil hiçbir yaptığınızdan.” denmiş olur. Yani “Yasal olarak ben sorumlu değilim.” diyor. Kur’an’ın en büyük özelliği bir kurala pek çok ayette vurgu yapmasıdır.

إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَا تُسْأَلُ عَنْ أَصْحَابِ الْجَحِيمِ(119Bakara 2/)

Seni hakla müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen Cehim ashabından sorumlu olmayacaksın.

Ayeti ile burada teyit edilmiştir.

 

10. مِمَّا‘daki مِنْne Min’idir?

- مِنْtebyini cins (cinsin beyanı) içindir yani yaptıklarınızın hiçbirinden ben sorumlu değilim demektir.

 

11. Neden الَّذِيgelmemiş de مَاgelmiştir?

- الَّذِي gelseydi bu yaptıklarınızdan sorumlu değilim olurdu. Oysa ayet hiçbir yaptığınızdan sorumlu olmadığını beyan ediyor. Başkanlık sistemini şiddetle reddetmiş oluyor. Devlet Bahçeli neden başkanlık sistemini istedi, ordu neden böyle istedi hala anlamış değilim.

 

12. Neden مِمَّا عَصَوْتُمْdeğil de مِمَّا تَعْمَلُونَdiyor?

- Yalnız isyan değil tüm hareketlerinden dolayı başkan sorumlu değildir. Yalnız o hareketlerden dolayı değil. Kur’an bir kuralı değişik ifadelerle teyit eder. Artık kimse itiraz edemez hale gelir.

 

13. Neden مِمَّا تَعْمَلُdeğil de تَعْمَلُونَمِمَّاdiyor?

- Bir toplulukta bir kişinin hareketi topluluğun hareketi değildir. Bir kişi topluluk adına hareket ederse yaptığı işler o topluluğa ait olur.

 

14. Ortak isyan söz konusudur. Ferdi isyanda ne olur?

- Bir toplulukta biri adam öldürür. Yakalanırsa cezası verilir. Yakalanmazsa cezası ahirete kalır. Bu ferdi olaydır. Topluluğun işlediği bir suç değildir. Emile Durkheim bunu uzun uzun anlatır. Öyle suçlar vardır ki o suçtur. Fikren yasaktır ama fiilen herkes onu işler. Bugün KDV nedeniyle fatura kesmeme böyle bir suçtur, rüşvet böyle bir suçtur, hile böyle bir suçtur ve herkes tarafından işlenir. Fıkıhta bunlara “belv-i umumi” denir. Bunların yargı yoluyla çözülmesi mümkün değildir. Rüşvet alanı kim cezalandıracaktır? Rüşvet alan hâkim mi?! Bu durumda yönetici tek kalır, herkes günah işlemeye devam eder.

 

15. Başkana tabi olan cemaat hangi yollarla sağlanır?

- Bugün mevcut olan budur. Hiç kimse yasalara uymuyor, başkanları dinlemiyor. Herkes, yasaları nasıl çiğneyebilirim, yöneticileri nasıl etkisiz hale getiririm diyor. Düzen böyle çalışıyor. Sermaye de bu düzeni kurmuş, destekliyor. Halk rüşvet vermezse yaşayamaz. Görevli rüşvet almazsa yaşayamaz. Sermaye istediğini cezalandırır, istediğinin işini yapar, istediğini devre dışı bırakır. Çözülmesi en zor olan sorun budur.

Akevler bunu nasıl çözüyor? Kooperatiflerle çözüyor. “Semt Kooperatifleri” kuruyor. Kooperatifler hizmet merkezlerini oluşturuyor. İşçilik sistemi yerine ortaklık sistemini getiriyor. Mikroda semt içine rüşveti sokmuyor. Kooperatif avukatları gerekli mücadeleyi veriyor. Ayrıca kooperatiflere görevliler ortak olabiliyor, onları ortak ediyor, onlara ek gelir sağlıyor, onlara rüşvet almadan yaşama imkânı sağlıyor, kamu görevlisi ortaklara iş veriyor ama görevli olduğu sahada değil başka alanda iş veriyor. Asliye Ticaret Mahkemesi reisi hâkim bir ortağımız vardı. Bizim dosyamız ona gitti. O da ben buranın ortağıyım deyip çekildi. Başka hâkim tarafından yargılandık. Akevler ortaklar kadar kamuyu da korumaktadır. Çünkü fert olmadan kamu olmaz, kamu olmadan da fert yaşamaz. Bundan dolayıdır ki 50 senedir tüm saldırılara rağmen yaşamaya devam ediyor.

 

Öz Türkçe ile:

“Sana karşı çıkarlarsa ‘Ben işlediklerinizden aklanmışım.’ de.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Sana isyan ederlerse ‘Amel ettiklerinizden beriyim.’ diye kavl et.”

 

فَإِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ إِنِّي بَرِيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَ (216)

 

***

 

وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ (217)

“Ve Aziz Rahim’e tevekkül et.”

1. Buradaki وَnereye atıftır, neyi teyit etmektedir?

- Belv-i umuminin yaygınlaştığı bir düzende başkanın dediklerini yapmamakla kalmazlar, başkanı kendi zulümlerine ortak etmek isterler. Başkan onlara zorlama yapmaz ama başkan direnmeli, kendisi zulme ortak olmamalıdır. İşte buradaki وَ harfi “ben sizin amelinizden beriyim”i tahsis ediyor. Sen bunları söylerken sana karşı çıkacaklar. Belki seni başkanlıktan uzaklaştıracaklar. Sen onlara karşı silah kullanma, sen onlara uyma. Bu çatışma ailede başlar. Aile reisisiniz, evi geçindirmek zorundasınız, ailenizi saldırılara karşı korumak zorundasınız. Çocuklarınız, eşiniz, kardeşiniz, babanız hep sokaktan aldıkları telkinlerle size karşı gelirler. Ne yapacaksınız? Bu ayeti uygulayacaksınız. Onlara zor kullanmayacaksınız ama siz de onlara uymayacaksınız. Size göre doğru ne ise onu yapacaksınız. Eşim boşanır, oğlum isyan eder, kızım başkasına kaçar gibi endişeleriniz olmamalıdır. Onları zorlamayacaksınız ama onlara da uymayacaksınız. Siz içtihadınızla doğru ne ise onu yapacaksınız. Aynı mantığı yönetim sorumlusu olarak yapacaksınız. Siz kendi içtihadınızla hareket edeceksiniz. Ama kimseyi içtihadınızla silahla veya parayla baskı altına almayacaksınız. Allah’a tevekkül edecek ve olanları bekleyeceksiniz. Tevekkülün manası budur.

 

2. وكلkökünü inceleyiniz.  

- Kuşların yumurta bıraktığı yerdir, folluktur. Kuş yumurtayı en çok güvendiği yere bırakır. Allah’a tevekkül etmek demek sen yapıyorsun, sonrasına karışmıyorsun demektir. Allah onu korur ve gereğini yapar demektir. Herkes içtihadı ile hareket eder, sonrasına karışmaz; sonuçlar Allah’a aittir, topluluğa aittir.

Kur’an’da وكل 71, وجل5 defa geçer. Toplam 76 (22*19) eder. وberaberliği, كoluşu, لbelirliliği ifade eder. İçtihat yaparken ameli salihata göre hükümlere varırsın, başkalarının da işine yaramış olur. Ayrı iş yapılabilir ama yapılan işler birbirine uyumlu olur. Bozucu değil yapıcı olunur, كbunu ifade der. لharfinde yapılan işler kurallara, plan ve projeye uygun olur.

 

3. Buradaki عَلَى‘nın manası nedir?

              -عَلَى üstüne çıkma, onun üzerine oturma demektir. Hükmetmek için üste çıkarsın yahut ondan yararlanmak için ondan destek almak üzere üste çıkarsın. Verilen emre tevekkül edip onun güvencesine girme demektir. İçtihat yapanlar şeriata dayalı içtihat yapmış olurlar. Delilleri akli ve nakli deliller olmak üzere ikidir. Hüküm akli ve nakli delillerin çarpımı ile elde edilir. Batılılar topluyorlar. Her iki delil dört çeşittir; Kitap, sünnet, icma ve kıyas. Her birinde ikinci bir özellik vardır, kitapta mesalih, sünette istishab, icmada örf, kıyasta istihsan. Delillere dayanarak içtihat yapılır, sonra amel edip sonuç Allah’a bırakılır. 

 

4. عَزِيزkelimesini inceleyiniz.

-عَزِيزsözü dinlenen demektir. Zorla değil saygınlığı ile sözü dinlenen demektir. Allah kâinatı yaratmış, insanı yaratmış, şeriatı ortaya koymuştur. O’nun dediği olur. Senin onlara karşı silah kullanmana gerek yoktur. Aziz olan O’dur.

 

5. رَحِيمkelimesini inceleyiniz.

- Yapıp ücretini alırsın. Onlar da görevi yapmışlarsa ücretlerini alırlar. Sen onların yaptıklarından, onlar da senin yaptıklarından sorumlu değillerdir.

 

6. الْعَزِيزِveالرَّحِيمِneden marifeler?

- Çünkü aziz olan rahim olan yalnız ve yalnız âlemlerin rabbi olan Allah’tır. Gerçekte başka aziz başka rahim yoktur.

 

7. عززile رحمköklerini karşılaştırınız. 

- ع-ح, ز-ر, ز-مharfleri eşleşir. عile ح boğaz harfleridir. زile رde birbirine ikinci derecede yakın harflerdir. زile مharfleri farklıdır. Birbirinden uzak harflerdir. م enginliği ifade eder. Rahmetinin her şeyi kapladığını, زise zamanda tekrarı ifade eder. Yani “Allah her zaman ve herkese rahmet eder” sözünü de periyodik olarak dinletir. İradesini ileri geri giderek gerçekleştirir. Zaman içinde sözünün dinlenmediği de olabilmektedir. Buna kendisi izin vermiştir. İnsanı böylece iradeli kılmış ve onu sorumlu yapmıştır.

 

8. Marife olan Aziz Rahim kimin sıfatıdır?

- Kur’an’da bu sıfatlar marife olarak veya nekre olarak gelir. Marife olarak geldiği zaman âlemlerin Rabbi’nin sıfatlarıdır. Nekre olarak geldiği zaman da O’nun halifesi toplulukların sıfatıdır, kamunun sıfatıdır. Burada tevekkül edeceğimiz alemlerin Rabbi’dir.

İki sıfat arasında وَ harfi gelebilir yahut gelmez. وَharfi geldiği zaman iki sıfat birbirinden farklıdır. İkisi birden olursa onda o sıfat vardır. Birinin olması yeterlidir. Aralarında وَ harfi yoksa iki ihtimal vardır. Ya sıfatlardan ikincisi birinci sıfatın özelliğidir, takyidi ya da tavsifi olabilir. Kemali infisal varsa ikisi ayrı ayrı sıfatlardır. Kur’an’ı yorumlarken bu ayrı ayrı durumlar ele alınıp incelenir. Diğer ayetlerle karşılaştırarak tercihleri yapmak demektir. İnsan bu melekeyi zamanla kazanır. Kur’an yorum dersleri alırsınız, dört senede bir baştan sonuna kadar Kur’an’ı tefsir edersiniz, kırk yaşınıza geldiğiniz zaman müçtehit olursunuz. Biz Yalova’da müçtehit olmak isteyen ortaklar arıyoruz. Emin Özdemir, Mücahit Bozbey ve Ece Ferah buna talip oldularsa da sonra fetret devresine girdiler. Yalova onları bekliyor. Daha başkaları da var; Zübeyir Erol var, Şeyma Yavuz Esen var, Recep Erol var. Bünyamin Demir ile Veysel İpekçi’yi de zikredelim.  

 

9. Sınır nedir?

- Önce inzar, sonra emirlerine girme var. Sonra da tevekkül var. İnzar hatırlatır. “Zor günler geliyor, sosyal tufan geliyor” deyip yakınlarını uyarma var. Bunlardan iman edip Yalova’ya hicret etmek isteyenlerin emrine girmek, onlara emretmek değildir. Türkler “Anlata anlata dilimizde tüy bitti.” derler. Ben 50 senedir insanlara bunu anlatıyorum. Siz bana ortak olmuyorsunuz, ben size ortak oluyorum. Hayır, herkes “O bana ortak olmuyor.” diyor. Yarım asırlık mücadelem hep böyle geçti. Yönetici iş yapmaz, iş yapanlara yardım eder.

 

10. وَاخْفِضْayeti (215. ayet) bunun ne kadar açık delilidir?

- Yapılan hata nedir? Herkes başkana ortak oluyor ama başkanı kendi emirlerine alıp onunla diğer ortakları yönetmek derdindeler. Başkana emretmeye başlıyorlar. Başkan da kimin emrini dinlesin? Başkana cephe alıyorlar. Tek çıkar yol başkanın iş yapmaması, sadece görüşlerini beyan etmesidir. İsteyenler onun görüşlerine uyarlar. Yalova’da ortaklık kurduk. Sabri Kaya üretimden sorumlu oldu. Ali Ferah pazarlamadan sorumlu oldu. Ece Ferah muhasebeden sorumlu oldu. Süleyman Akdemir finanstan sorumlu oldu. Üretimin genel hizmet sorumlusu Akdemir, pazarlama genel hizmetinin sorumlusu Süleyman Karagülle oldu. Sonra sözlerinde duramadılar. Böylece dağılma meydana geldi ve dağıldılar. Ben tek başıma kalmış oldum. Ben sözlerimde duruyorum. Hepsini tekrar anlaşmaya davet ediyorum. Bunun için ayırdığımız imkânlar halen durmaktadır. Ben Aziz Rahim olan Allah’a tevekkül ediyorum. Hepiniz Müminsiniz, Aziz Rahim olan Allah’a tevekkül ediniz. O gün oluşturulmaya çalışılan sözleşmeye imza atınız ve artık katılmaya başlayınız. Bir sene sonra yeniden düzenleriz. (Not. Bu seminerden sonra taraflar arasında işin devam etmemesi konusunda Karagülle dahil bir mutabakat hasıl oldu. Akdemir)

 

Öz Türkçe ile:

“Ve Sözü geçene Çalıştıran’a dayan.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve Aziz Rahim’e tevekkül et.”

وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ (217)

***

الَّذِي يَرَاكَ حِينَ تَقُومُ (218)

“Kıyam edeceğin hinde seni rey eden”

1. Buradaki الَّذِي‘nin cümledeki yeri nedir?

- Aziz Rahim olanın sıfatıdır. Aziz’dir, Rahim’dir ama kâmil azizdir, kâmil rahimdir, eksik hiçbir şeyi bırakmaz, işi yarım bırakmaz. Sen de öyle yap, başladığın işi yarım bırakma. Allah rızası için işe başladın. Allah’a söz verdin. Sonra “Canım böyle istedi, bırakıyorum” deme. “Sen azmettiklerine devam et. Onlar seni yalnız bıraksalar da sen devam et.” demektir. Adil Düzen çalışmalarına da Millî Görüşçülerle böyle beraber başladık. Erbakan bile bıraktı, Çiller’in ortaklığı ile bıraktı. Sonra yeniden bizimle Adil Düzen çalışmalarına başladı. Adil Düzen’de eksik kalan maddeleri belirledi. Temel Karamollaoğlu Adil Düzen’in antik hatıralarına dahil oldu. Fatih Erbakan ise babası tarafından temelleri atılmış Adil Düzen üzerine katlar ilave ederse babasının halefi olmuş olur.  

 

2. كَ (يَرَاكَ) ile kim kastedilir?

- Burada كَile her Mümin kastedilir. Keçi üretim ve pazarlama ortaklığına katılanlardır. Adil Düzen çalışmalarına katılanlardır. Akevler’i kuranlardır. Herkes görevlidir ve herkes sorumludur. Her Mümin resuldür ve her Mümin sorumludur.

 

3. Neden basar veya nazar kelimelerini kullanmıyor da يَرَاكَdiyor?

- Işık göze gelir, orada elektrik impulslarla döner beyne ulaşır. Beyinde hafızaya konur ve dosyalanır. Ruh onu beyindeki dosyadan alır. Allah ise bu araçları kullanmadan re’y eder. Onun için مَا يَرَاكَ demiyor الَّذِي يَرَاكَdiyor. Yani herkesin her yaptığını bilir. İnsanlar birbirlerini kandırabilirler ama kimse Allah’ı kandıramaz. Herkes zerre kadar iyilik yapacaksa görür, zerre kadar kötülük yaparsa da görür. Kimse kimsenin yaptığından sorumlu olmaz.

 

4. Buradaki كَ kimdir?

- Buradaki كَ Kur’an’a inanan ve Kur’an’ın yeryüzüne hâkim olması için çalışan herkestir. Her Mümindir. Hatta her Müslim’dir.  

 

5. Allah nasıl re’y eder?

- Allah doğrudan gözsüz, ışıksız, bilgisayarsız yani beyinsiz re’y eder. Bizim beynimiz Allah’ın nasıl idrak ettiğini anlayacak seviyede değildir. Bu hususta bize bilgi verilmemiştir.

 

6. حِينَkelimesini inceleyiniz.

- Kur’an’da zaman kavramı değişik kelimelerle ifade edilir. Örneğin آن, دَهْر, يَوْم, سَعَة, وَقْتkelimeleri çokça kullanılır. Ayrıca فَجْر, صَبَاح, أَمْسkelimeleri vardır. Biriniz bunları ele alıp incelemelisiniz. Etimoloji çalışmaları çok zevklidir. Spor seyretmekten çok daha zevklidir.

 

7. تَقُومُkelimesini inceleyiniz.

- Buradaki kıyam ayağa kalkma demek değildir. Kayyumluk yaptığın zaman denir. Kamu görevlerini ifa etmek kıyam kelimesiyle ifade eder. Kamu görevinizi yaptığınız zaman demektedir. Böylece Kur’an’ı yeniden okuyup tüm kıyam kelimelerini bu mana ile incelemeniz gerekir. Kur’an’ı inceledikçe size yollar açılır, önünüz aydınlanır. Bu incelemeyi Mümin olarak yapacaksınız. Sen başka Müminlerin sözlerini dinleyeceksin, onlar da seni dinleyecek ama herkes Kur’an’dan ne anlıyorsa onu yapacaktır. Artık iş bölümü zamanıdır. Herkes Kur’an’dan bir kök, kelime alsın, incelesin ve Akevler lügatine koysun. Bundan sonra tefsirlere de sadece onlara bakarak yorum yapalım. Birisi bunları kaydetmekten sorumlu olsun. Başka bir şey öneriyorum. Herkes seminer çalışmalarına harcadığı saatleri yazsın. İlerde bu çalışmaları kullanarak işletmeler kuracaklardır. Onlardan gelen hizmet payları gelecek, ondan kendileri yararlanamazlarsa bile çocukları yararlansınlar. Bu manada Müslimler de Kur’an seminerlerine katılabilirler, üretim yapabilirler. Allah kimseden karşılıksız bir şey istememektedir, sadece “Bazılarının karşılığını ahirette vereceğim.” demektedir.

 

Öz Türkçe ile:

“Seni durduğun demde gören”

Kur’an kelimeleri ile:

“Kıyam edeceğin hinde seni rey eden”

الَّذِي يَرَاكَ حِينَ تَقُومُ (218)

***

وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِدِينَ (219)

“Ve senin sacidler arasında takallub etmeni (rey eden)”

1. وَburada nereye atfetmektedir?

-حِينَ تَقُومُ ifadesine atfediyor. Kamu görevi iki türlüdür. Biri birine söz verdiğin zaman sen kamuya söz vermiş oluyorsun ve sen Allah’ın halifesi olarak görev görüyorsun, içtihada göre görev görüyorsun. Burada davranışlarını içtihatla yapıyorsun. Bir de icma ile sabit olan herkesin yapması gereken kamu görevleri vardır. Burada kimse kendi içtihadı ile hareket edemez. Topluluk içinde topluca hareket edilir. Bu secde ile ifade edilir.  Buradaki وَharfi kıyamla secdeyi karşılaştırır.

 

2. تَقَلُّبَkelimesini inceleyiniz.

-قَلْبkalıp demektir. Ayağını bastığında çayırda oluşan izdir. “Takallub etmek” demek kendi kendine bir halden öbür hale gelmektir. Burada kendi içtihadını bırakıyorsun, toplulukta oluşan icmalara uyuyorsun. Bir yere katıldığın zaman oranın icmalarına uymak zorundasın. Eğer oranın topluluğuna uymayacaksan orasını terk etmek zorundasın. Biz bu kuralı elli senedir yazıyoruz. Burada çok net olarak ifade edilmiştir. Kur’an’da bu kelime kıblenin değişmesi ayetinde de (Bakara 144) geçer. Orada veçhin takallübünden bahseder. Burada nefsin takallübünden bahseder.

 

3. Tefeül babı ile ne kastediliyor?

- Herkesin kendisi inkılap eder, kendi kendine inkılap eder. Etmezse ne yaparız? Evet, bugünkü Müminlerin sacidin içinde takallub edenlerden olması gerekir. Bu emir yalnız bu surede vardır. Üçüncü binyıl uygarlığı kuracaklara emredilir. Bugün icmalar var mıdır? Kur’an seminerlerine katılanların ittifakı oluşturacaktır. Sahabenin icmasında da icma ettiler diye şimdi bizim tekrar icma etmemiz gerekmez. Karagülle Akevler’in icmalarına uymuyor diyenler onu terk ederler. Onunla Kur’an üzerinde birlikte çalışma yaparlar. Böylece icmalar da farklıdır. Çatışma halinde de benim icma ile sabit kurallara uymadığımı zannedenler her zaman hakemlere gidebilirler. Hakem kararlarına uymazsam o zaman ben icmadan ayrılmış olurum. İslamiyet iki şeye dayanır; içtihat ve hakemlik. Bu iki şeyi kabul etmeyen Müslim olamaz. Tabiidir ki Mümin hiç olamaz.

 

4. قومile قلبköklerini karşılaştırınız.

- ق-ق, و-ل, م-بeşleşir. ق’lar aynıdır. بile مbirinci derecede akraba harflerdir. وile لkarşılaştırılır. وda bağlantı var. لda belirlilik var. İçtihatta ilişki var, icmada kesinlik var. Varsayımlarımızda uyumluluk vardır. Kur’an seminerleri bir defa bittiği zaman bütün ilimlerde bir adım atılmış olur. 33 yıllık dönemleri düşündüğümüz zaman nasıl bir uygarlaşma olacağını düşünebilirsiniz.

 

5. Neden إِلَى السَّاجِدِينَdemiyor da فِي السَّاجِدِينَdeniyor?

- Secde edenlere inkılap etmiyorsun, secde edenlerle beraber icmaların kurallarına inkılap ediyorsun. Herkes kendisi uyuyor. Burada da itaat değil ittiba söz konusudur. Kur’an’da فِي السَّاجِدِينَyalnız burada geçer. Kendi aralarında icmalara uyanlar anlamındadır. Her aşiretin, her kabilenin kendi icmaları vardır. Kur’an’dan önce icma olmadığı için onlardan bahsedilmemiştir. Kur’an nazil olurken de icma yoktur. Bu, bize aynı zamanda yerel icmaların olduğunu da göstermiş olur. Beş vakit namazı kılanların icması vardır. Cuma namazını birlikte kılanların icması vardır. Biz bu tefsirleri hep bu yerel icmalara dayandırdık. Birbirimize bin yıl müçtehitlerinden daha yakınız, neden eskilerin icmalarını kabul ederiz? Örfe aykırı değilse yanlışlar bile azdır. Biz diyoruz ki her aşiretin, her kabilenin, her şa’bın, her kavmin ve insanlığın icmaları vardır. Onlar için icma hükümleri geçerlidir. السَّاجِدِينَkimlerse beş vakit Cuma, Ramazan Bayramı, Kurban Bayramı ve Arafat’ta kılınan hac namazı işte bunlar ayrı ayrı sacidindirler. Ayetler Adil Düzen Anayasası’nın hükümlerini teyit etmektedir. Siz de farklı bir anayasa yapar ve sizin usulünüze göre Kur’an’ı yorumlarsınız, böylece yeni bir anayasa taslağı daha ortaya çıkar. Sizin topluluğunuz için o uygun olur, sizin zamanınız için o uygun olur. Kişilerin farklı içtihatları, toplulukların ayrı icmaları olur. Sahabenin ve tabiilerin kavli ve fiili icmalarından Kur’an’ı yorumlayacak olanlar bizi bağlar, onun dışındaki hiçbir icma bizim icmamız olamaz ve bizi bağlamaz.

 

6. السَّاجِدِينَ kurallı erkek çoğuldur ve marifedir. Kimlerdir bunlar?

- Namazı birlikte kılanlardır. Buradaki ال ahd içindir. Herkes kendi cemaati içinde secde eder. Cemaati içinde icmaları oluşturur. Şimdi namazın neden dinin/düzenin direği olduğu daha iyi anlaşılmış olur. Hadislerin Kur’an’ı nasıl beyan ettiğini de açıkça görülür. Akevler mensupları Allah’ın onlara ikram ettiği bu ilmin şükrünü yerine getirmeliler. Medhal Akevler’in devamıdır, irtidat etmemelidir. Millî Görüş de AK Parti de Akevler’in devamıdır. Herkes düşünürse bunu bulur. Herkesin sacidin içinde olmasını Allah emreder.

 

7. السَّاجِدِينَ‘de ال istiğrak için ise secde edenlerin içinde olmak ne demektir?

- الistiğrak için gelirse yeryüzünde ne kadar bucak varsa o kadar Cuma namazı kılınır, her bucağın kendi icmaları olur demektir. Bu ayet ortaklık düzeninde çalışanlara da yükümlülük getirir. Ama bir de illerin, ülkelerin ve insanlığın icmaları olur. İçtihatlarda taşra içtihatları geçerlidir, merkezi içtihatlar taşrada geçmez ama icmada taşra icmaları merkezi icmalara aykırı olmamalıdır. O zaman bu mana çıkar. Eğer Kur’an’da bir ifadeye farklı mana veriliyorsa başka ayetleri de nakz etmiyorsa her iki duruma göre de geçerlidir. Burada da bu böyledir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve kapananlar içinde senin değişmeni (gören)”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve senin sacidler arasında takallub etmeni (rey eden)”

وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِدِينَ (219)

***

إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ (220)

“O Semi’dir A’lim’dir.”

 

1. Bu cümle وَ olmadan gelmiştir. Neyi açıklar?

- Bundan önce Aziz Rahim denmişti. Aziz Rahim olmak için Semi’ ve A’lim olunması gerekir. Onu açıkladığı için وَile atfetmektedir. Aziz ve Rahim olmak fiildir, Semi’ ve A’lim olmak ise bilgidir. Allah Aziz Rahim’dir. Eğer siz bir şeyi biliyorsanız herkes sizin bildiğinizi yapar. Tüm peygamberlerin tek mucizeleri vardı, o da ilim idi. Sonunda halk onun dediklerinin gerçekleştiğini görünce onlara tabi olmuştur. Bizim insanlara duyurmamız için yayın yapmamız gerekir. Yalova’da Ece ile denemeler yapmış, başarılı sonuçlar almıştık. Şimdi Veysel İpekçi söz vermiştir, Yalova’ya taşınacaktır. Yayın yapacağız. Ece’yi de bekliyoruz. Kayıplara karışan Mustafa’yı da bekliyoruz. Semt temsilcilerini oluşturmaya başlamıştık. Tamamlamalıyız. Nezrimizi yerine getirmeliyiz. Bırakıp giden olur. Biz bırakmamalıyız.

2. إِنَّهُ‘daki zamir ile هُوَne tür zamirlerdir?

-إِنَّهُ‘daki zamir الَّذِيismi mevsulüne  gider. İnne’nin ismidir. هُوَ zamiri munfasıl zamirdir. Müpteda ile haber arasında İnne benzeri harflerden sonra gelirse müpteda yerine isim adını alır ve yine Türkçedeki -dir manasına gelen bir zamirdir. Buna fasıl zamiri denir. Haberi sıfattan ayırır. Ayrıca haberin müptedaya ve isme hasrolduğunu gösterir. أَحْمَدُ هُوَ الْعَالِمُderseniz âlim olan yalnız odur yani Ahmet’tir manası çıkar. Burada da “Semi’ ve A’lim O’dur yalnız O’dur.” manası çıkar.

 

3. سمعkökünü inceleyiniz.

-سَمْعKulak deliğinin içinde olduğu organdır. أُذُنise kulağın dışında, sesi toplamaya yarayan organdır. Biri işitmedir, biri duymadır (sesi anlamlandırmadır). سmekânda diziyi, مçevreden gelen sesleri tüm çevreyi, عise etkiyi ifade eder. Kulağa gelip beyne ulaşanlar sem’dir. سمعKur’an’da 185, سمي 71defa geçer. Toplam 256 (28) eder.

4. علمkökünü inceleyiniz.

-عَلَمsivri dağ veya bayraktır. Bilme anlamındadır. سمعve علمköklerinde  sadece س  ve ل  harfleri farklıdır. س dizidir, harfler dizi halindedir. سyerine لgelmiştir. İlimde belirlilik vardır. İlim ayrı sem’ ayrı olarak ele alınmıştır. Beyin ile duyu organı arasında olanlar sem’ ile ifade edilmiştir. Beyin ile ruh arasında olan ilimle ifade edilmiştir.

Allah’ın semi’ ve alim olması her şeyi ihata etmiştir demektir. Miktarlar ekonomisi sem’ ile, değerler ekonomisi ilim ile ifade edilmiş olur.

5. السَّمِيعُile الْعَلِيمُkelimeleri arasında ne ilişki vardır?

- Beynin görevi önce dışarıdan sinyalleri almak sonra bunu ruha ulaştırmaktır. Ruhtan aldığı emirleri de bedene ulaştırmaktır. Beyin ruhla ilgiyi ilimle kurar, bedenle ilgiyi sem’ ile kurar. Ruha dalgalar ulaşmaz.

 

Öz Türkçe ile:

“O İşiticidir Bilicidir.”

Kur’an kelimeleri ile:

“O Semi’dir A’lim’dir.”

إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ (220)

 

***

هَلْ أُنَبِّئُكُمْ عَلَى مَنْ تَنَزَّلُ الشَّيَاطِينُ (221)

“Şeytanların tenezzül ettiği kimseler aleyhine sizi tenbi edeyim mi?”

 

1. Kişiye, başkana hitap ederken birden كُمْ(أُنَبِّئُكُمْ) zamiri ile Müslimleri de içine alan bir hitap yapmıştır. Neden?

- Müminlere ayrı hitap ettikten sonra şimdi Müslim ve Müminlere dönüp hepsine birden hitap eder. Müminlerin görevleri başka, Müslimlerin görevleri ve sorumlulukları başkadır. Müminler Müslimlerin görevlerini de yerine getirirler, onların sorumluğunu da taşırlar. Müslimler yalnız kendi sorumluluklarını taşırlar.

 

2. Müslimlere ne öğretilir?

- “Kur’an’ı şeytanlar tenezzül etti” diyorlar. Şeytan da bugünkü gizli örgütlerdir. Mafya ve istihbarattır. Halk mafya ile istihbaratı bir görüp ikisini kendilerine zarar veren kuruluşlar olarak görür. Bugün devletler dahi halkın düşmanı olarak görülür. Akevler 50 senedir şeytanlarla uğraşıp durur. Allah’tan Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde askerler hâkim olarak vardı da onların adil davranmaları sayesinde bugün biz varız ve iktidardayız. Prof. Erbakan bunu çok iyi idrak etmiş, hep askerlerin yanında olmuştur. AK Parti ise Sermaye ajanlarının etkisi ile ordu üzerinde birçok değişikliklere gitmiştir. Ne var ki Ordu bu oyunu biliyor da ne AK Parti’ye ne de Erdoğan’a cephe alıyor. Şeytanların kime etki edeceklerini anlatıyor.

 

3. نبءkelimesini inceleyiniz.

-نَبِيّ haberci demektir. Gözetleyici demektir. Geçmişte olanlarنَبَء,gelecekte olanlar  خَبَر‘dir. Burada genel olarak “öğreteyim mi?” diyor. Yani bize haber vermektedir.  

 

4. Buradaki مَنْkimdir?

-تَنَزَّلُ‘nün failidir. Nekredir, müfret veya cemdir. Gizli örgütler kimleri ifsad ederler, bunu anlatmış olur. Millî istihbarat teşkilatı tam istihbarat yapabilsin ve kendisini gizlesin diye çoğu zaman mafyanın yaptığını yapmaya çalışır. Biz onlardan nasıl korunuruz? İster ajan olarak ister istihbaratçı olarak bize yalnış bir şey yapılıyorsa ondan sakınmamız gerekir. Biz kimseyi kişi olarak itham etmeyiz. Bu yapılan işin ajan işi olduğunu, yani şeytan işi olduğunu söyleriz. Kimin şeytan olduğunu söylemeyiz. Kur’an evlendirmeyi farz kılmıştır. O halde insanları tanıştırıp anlaştırmak Mümin işidir. Evleneceklerin arasını açmak ve onların evlenmelerine mâni olmak şeytan işidir, ajan işidir. Bunu ben söylemiyorum, Kur’an söylüyor. Evlenmelerine mâni olanlarla sıkı fıkı olanların emrinde olanlar iyi de evlenmeleri için çalışanlar mı kötüdür?

 

5. Neden İf’al değil de Tef’il babını getiriyor?

- Mümin sürekli olarak şeytanın kime tenezzül ettiğini anlatır. Biz onları göremeyiz. Çünkü onlar şeytandır. Kendilerini göstermezler. Ama işin şeytan işi olduğunu hemen anlarız. Biz Yalova’da doğal besin üretici ve pazarlayıcı işler kurduk. Buzdolapları bozuldu, “Bu şeytan işidir dedik”, haklı idik. Bozanların kim olduğunu kendilerini çağırarak görüştük, gördük ki bozanlar bizden daha samimi bizden daha ilerde. Neden bozmuşlar? Bilgi eksikliğinden. Allah’a hamd ettik, suizandan kurtulduk. Biz kimseye sen şeytansın demiyoruz. Eğer yanlış yapıyorsa herkese bu şeytan işidir diyoruz. Veysel İpekçi olayında olay tamamen şeytan işidir. Ben onlara cari işleri düzeltmeye kalkışmayın dedim. Başta Veysel dinlemedi. Veysel şeytandır demiyorum. Bünyamin şeytandır demiyorum. Şeytan herkese dediğini yaptırıyor. Şeytan bugün kimdir? Asıl şeytan arkadadır. Ne istihbarat ne de mafyadır. Şeytan bunların arkasındadır.

 

6. كُمْkimlerdir?

- Bize söylüyor, bana söylüyor. Sen kimseye şeytan deme. Kimin nasıl şeytanca iş yapığını anlat.

 

7. Neden إِلَىdeğil de عَلَىgelmiştir?

- Çünkü şeytan kötü işler yaptırdığı zaman başlangıçta çok iyi iş yapıyor sanır ama sonra onun için kötü olur. Birisine ortak olursunuz, işler iyi gitmez veya çalışma tarzınız uyum sağlamaz. Ayrılabilirsiniz. Anlaşarak ayrılma ayrılmanın zararını asgariye indirir, zarar asgariye iner. Hatta kârlı da olabilir ama kavga ile ayrılırsanız o zaman her iki taraf da mahvolur. Maddi zarar çekmeseniz bile yıllarca davanın göstereceği sıkıntı sizi mahveder.

 

8. إِلَى ile عَلَىharfi cerlerini karşılaştırınız.

-ءile عharfleri farklıdır. Üstün ve esre olarak harekeler de farklıdır. İkisi de son sınırı gösterir. إِلَى olaya, hedefe etki etmez. عَلَىise hedefe etki eder. إِلَىharfi ceriمِنْ’in,  عَلَىise عَنْ‘ın karşılığıdır. 

 

9. Buradaki مَنْkimleri ifade eder?

-مَنْbütün insanlığı ifade eder. Bize Vahabî demişlerdi. Bugün tarikatlar Süleyman Karagülle’yi sapık insan kabul ederler. Bizimle ilişki kuranlar bir zarar görmezler ama hep bize karşıdırlar. Şeytan değiliz ve biz şeytan olsak bile eğer siz iyi insansanız size etki edemeyiz. Ben pişmiş aşa su katamam, bozgunculuk hiç yapamam.

 

10. Neden تَنَزَّلُ بِهِdemiyor daتَنَزَّلُ diyor?

- Ne ile tenezzül ettiğini söylemiyor. “Ne ile gelirse gelsin kimseyi idlal edemez.” diyor. Şeytan (ajan, istihbaratçı) her aracı kullanır, vaat eder, korkutur, zor gösterir. Sen onlarla baş edemezsin der ve uzaklaştırır.

 

11. Buradaki şeytanlar yeni şeytan mı yoksa daha önce geçen şeytan mıdır?

- Şeytanlar indirdi diyenlerin kastettiği şeytan ile Allah’ın beyan ettiği şeytan farklı olabilir. Bunu duruma göre yorumlayabilirsiniz.

 

Öz Türkçe ile:

“Çuputların kime indiğini size bildireyim mi?”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Şeytanların tenezzül ettiği kimseler aleyhine sizi tenbi edeyim mi?”

هَلْ أُنَبِّئُكُمْ عَلَى مَنْ تَنَزَّلُ الشَّيَاطِينُ (221)

***

تَنَزَّلُ عَلَى كُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ (222)

“Esim effakın küllü aleyhine tenezzül ederler.”

1. تَنَزَّلُkelimesi tekrar edilmiş, neden?

- Fiile zamir gönderilemez. Tekrar edilmesi zorunludur.

 

2. كُلّkelimesini inceleyiniz.

- Kur’an’da كلل379, كلء1 defa geçer. Toplam 380 (22*5*19) eder.

-كَلَأetrafı çevrilmiş çayırlık demektir. Etrafının çevrilmiş olmasından dolayı bütün anlamında kullanılır. Marifenin üzerine gelirse birinin bütün cüzleri anlamına gelir. Nekre üzerine gelirse türün bütün fertlerini kapsar.

 

3. Buradaki كُلِّ‘den kasıt nedir?

- Bir effakın varlığı değil bütün ifk edenlerin hepsi kastedilir. Bugünkü şeytanın tek silahı vardır, ifk. Basın yayın ifk sözcüsüdür. İftira ile ifki karşılaştırmamız gerekir. İfk merkezdir. İşleri, güçleri karşı tarafı kötülemedir.

 

4. أَفَّاكkelimesini inceleyiniz.

- فَكّ alt veya üst çene demektir. Kapanarak yakalayan tuzaklara ifk denir. Tuzak anlamında kullanılmaya başlanmıştır. فَكَّانalt ve üst çenenin birleştiği yerdir. Mastar olarak ters çevirmek manası almıştır.

 

5. Şeytanların tek silahı ifk midir?

- İfk demek gerçekte olmayan uydurulmuş haber demektir. Temsil ifk değildir. Ancak temsil olduğunun bilinmesi gerekir. Yanlış bir iş oluyorsa yanlış olduğunu söyleyeceksin, iyi bir iş olduğunda iyi olduğunu söyleyeceksin. Kimin yaptığı ancak soruşturmacılara söylenir. O da gizlidir. Bir kimse filan zina yaptı derse onu dört şahitle kanıtlaması gerekir, yoksa seksen sopa yer. İslam topluluğu içinde bir bucak kurulsa zina isnat eden herkese seksen sopa vurulmasını kabul eder. Örneğin Deniz Baykal’a da tazminat davası açma hakkı tanınır.

 

6. أَفَّاكolmak yetmiyor, bir de أَثِيمolması gerekir. Açıklayınız.

-أَفَّاكٍ أَثِيمٍdiyor, nekre geliyor ve atıf harfi yok. Yani أَفَّاكolmak yetmiyor, أَثِيمolmak yetmiyor. Bu iki kelimeyi karşılaştırmamız gerekir. Arada وَharfi olmadığına göre أَفَّاك ve أَثِيمolmak gerekir. Bu durum şöyle açıklanabilir. Roman yazan أَفَّاك’tır ama أَثِيمdeğildir. İfk eden zarar verendir. Başkasına zarar veren hatta kendisine de zarar veren uydurma haberler kastedilir. Bunların dışındakilere şeytan nazil olmaz mı ayette buna dair bir işaret yoktur. Edebilir de. Şeytan kelimesini ele alıp yapmalıyız. Kur’an’daki kelimeler her bin yılda bir yeni manalar kazanır. Konuşma manaları değişmez ama ilmi manaları her bin yılda bir değişir. Onun için yeniden içtihat yapmamız gerekir.

 

7. أَثِيمkelimesini inceleyiniz.

-ءetkiyi, ثdağınıklığı, مgenelliği ifade eder. أَثِيمdüzeni veya sağlığı bozan şeylerdir.

 

Öz Türkçe ile:

“Bütün dileyen kötülere iner.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Esim effakın küllü aleyhine tenezzül eder.”

تَنَزَّلُ عَلَى كُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ (222)

***

يُلْقُونَ السَّمْعَ وَأَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَ (223)

“Sem’e ilka ederler ve onların ekserisi kazibdirler.”

 

1. Bu ayetlerde ism ve ifk ne anlamdadır? Günümüzdeki görüntüsü nedir?  

- Sem’e ilka ederler. Bunu nasıl yaparlar? Diyelim ki Karagülle’yi kötüleyecektir. Ona gidip “Karagülle şöyledir, böyledir” yanında başka birisine “Karagülle genç bir kadın ile  evlendi, karısı da bunun üzerine intihar etti.” der. Belki Karagülle’yi daha önce duymamıştır. Onu annesinin yanında der. Onun zihninde olay yerleşir. Sonunda oğlu Karagülle’nin torununu almak ister, hiç tanınmamış kimseye söyletir. Buna Kur’an sem’ diyor. Ortaya söz atar, o dönüp dolaşır, ortalıkta tartışılmaz, gerçek olur; işte bunun adı sem’dir. Bu söylenti değil, herkes tarafından kabul edilmiş bir şey olur. Bir zamanlar dindar olmak irtica kabul edilmişti, laikliğe aykırı idi. Bugün de suç sayılanlar vardır. Marifeli gelen sem’ kelimesinin yapısı çok incelenmelidir. Sem’ nasıl oluşur? Basının bu sem’deki rolü nedir, dinlerdeki sem’ nedir, batının inançlarında olan bir toplulukta bu nasıl yerleşir?

 

2. Neden أَكْثَرُهُمْdenir?

- İstihbaratta iki çeşit eleman kullanılır. Biri orduların kullandığı görevlilerdir. Bunlar haber taşırlar ve yalnız haber taşırlar ve yalan söylemezler. Provokasyon yapmazlar. Bunlar bozucu değil yapıcıdırlar. Sivil örgütlerin istihbaratçılarının ise hemen hepsi yalan söylerler. Hepsinin kötü ve zararlı olmadığını ifade etmek için bu ifadeyi kullanmıştır.

 

YORUM

Üçüncü binyılın pislikleri özetle anlatılmış, çözümlere de işaret edilmiştir. İşçilik döneminin kötülüğünü def edebilmek için semt kooperatifleri ve yüz lojmanlı işyeri apartmanlarından başka çözüm bulamıyoruz. Hakemlik sistemi de şarttır. Bizim elli senelik çalışmalarımızda vardığımız sonuçlar bunlardır.

Bir zamanlar Türkiye’yi Masonlar yönetiyordu. Mustafa Kemal Mason localarını kapatmıştır. Ama tüm kamu masonlara teslim edilmiştir. İçki içmeyen ve eşini baloya getirmeyen görevden alınmıştır. Tabiidir ki aslında bunları Sermaye kovdurmuş ama bu yaptırdıklarını Mustafa Kemal’e fatura etmiştir.

Bugün ise iktidarı büyük ölçüde tarikatlar yönetiyor. Sermaye ılımlı İslam adına onlarla beraber olmak zorunda kalıyor. Tam istihdam sağlandığı için artık ılımlı İslam da işe yaramaz hal almış bulunuyor.

Kitab’ı biz böyle yorumluyoruz. Önce herkese eleştiri imkânını veriyoruz. Eğer kendilerine bir haksızlık yaptıysak hakemlere gitsinler, ödeyelim. Bunu yapmıyorlar. Okuyucularımızı baskı altına alıyorlar, korkutuyorlar ve okuyucularımızı azaltıyorlar.

Bizim kimseye ihtiyacımız yoktur. Âlemlerin Rabbi bize yeter. Bizde hakkı olan varsa gelsin alsın. Kendisini kurtarmak istiyorsa Kur’an okusun ve her söze kulak versin.

Seminerlere devam eden çocuklar birden bırakıp gelmiyorlar. Onları haylazlaştıran şeytanlar sonra da faturayı bize kesiyor veya kestiriyorlar. Gündüz iş, gece ders çocuklar haylazlaştı diyorlar. Çocuklar neden geceleri derslere gelmiyorlar?

Kur’an bize diyor ki; ne söylerseler söylesinler, sabret.

Biz de sabrediyoruz.

Zafer Kur’an’ındır.

 

Öz Türkçe ile:

“Kulağa doldururlar ve onların çoğu yalancıdır.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Sem’e ilka ederler ve onların ekserisi kazibdirler.”

 

يُلْقُونَ السَّمْعَ وَأَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَ (223)

 

 

İstanbul, Yenibosna; 15 Ağustos 2020

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlayan Adil Düzen Çalışanları:

Yazar REŞAT NURİ EROL

Ecz. TAYİBET ERZEN

Doç. Dr. SÜLEYMAN AKDEMİR

 

 


YorumcuYorum
Nusret Karaca
15.08.2020
21:18
Her şeyde vardır bir hayr... Kendi adıma söylüyorum benim ayrılığım; benim için hayırlı oldu. Çünkü Akevlerin Yalova'daki çalışmaları benim yüzümden ilerlemediğini söyleyen arkadaşlar vardı. Yaklaşık 3.5 aydır Akevlerden ayrıldım. 3.5 ayda çalışmalar durma noktasına geldi. Ben bu durumda aklanmış oldum. Ayrıldığım zaman da söylemiştim: Akevlerden bedenen ayrıldım. İlmi olarak ve kooperatife bağımlılığım devam etmektedir. Bayramda virüse yakalandım ve Allah’ın izniyle atlattım. Çok şükür iyileştim... Saygılar sevgiler Nusret Karaca 
Reşat Nuri Erol
16.08.2020
09:35


AYNEN

HER ŞEYDE HAYIR VARDIR

GEÇMİŞ OLSUN, NUSRET KARDEŞİMİZ...


Reşat Nuri Erol
16.08.2020
09:36


1967...1968...1969...AKEVLER 54 YILDIR ÇALIŞIYOR...2018...2019...2020

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 1077

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

“VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 1077. Hafta - 15 Ağustos 2020 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 1077. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)

AdresAKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ, Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASIANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI

***

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

NOT: BU HAFTA “ÖZEL YORUM” YAZILAMADI!

-DİĞER KISA YORUMLAR AYRICA SEMİNERLERDE VE DERGİDE YAZILDI-

Süleyman KARAGÜLLE

***

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

Süleyman El-Racihi; büyük bir hayırsever… - 1

Süleyman El-Racihi; büyük bir hayırsever… - 2

Hakkı batıl, batılı hak sayma ve sorunlarımız…

Bizim gibi ‘dertli’ ve ‘derman da üreten’ biri - 1

Reşat Nuri EROL

***

ŞUARA SÛRESİ- 17. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

طسم (1) تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ (2) لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ (3) إِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَاءِ آيَةً فَظَلَّتْ أَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِعِينَ (4) وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمَنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِضِينَ (5) فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْتِيهِمْ أَنْبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ (6) أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الْأَرْضِ كَمْ أَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ (7) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (8) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (9) وَإِذْ نَادَى رَبُّكَ مُوسَى أَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ (10) قَوْمَ فِرْعَوْنَ أَلَا يَتَّقُونَ (11) قَالَ رَبِّ إِنِّي أَخَافُ أَنْ يُكَذِّبُونِ (12) وَيَضِيقُ صَدْرِي وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَانِي فَأَرْسِلْ إِلَى هَارُونَ (13) وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَأَخَافُ أَنْ يَقْتُلُونِ (14) قَالَ كَلَّا فَاذْهَبَا بِآيَاتِنَا إِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ (15) فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَا إِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ (16) أَنْ أَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ (17) قَالَ أَلَمْ نُرَبِّكَ فِينَا وَلِيدًا وَلَبِثْتَ فِينَا مِنْ عُمُرِكَ سِنِينَ (18) وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّتِي فَعَلْتَ وَأَنْتَ مِنَ الْكَافِرِينَ (19) قَالَ فَعَلْتُهَا إِذًا إِذًا وَأَنَا مِنَ الضَّالِّينَ (20) فَفَرَرْتُ مِنْكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ لِي رَبِّي حُكْمًا وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُرْسَلِينَ (21) وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ أَنْ عَبَّدْتَ بَنِي إِسْرَائِيلَ (22)  قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَمِينَ (23) قَالَ رَبُّ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ مُوقِنِينَ (24) قَالَ لِمَنْ حَوْلَهُ أَلَا تَسْتَمِعُونَ (25) قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ (26) قَالَ إِنَّ رَسُولَكُمُ الَّذِي أُرْسِلَ إِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ (27) قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ (28) قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ إِلَهًا غَيْرِي لَأَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُونِينَ (29) قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُبِينٍ (30) قَالَ فَأْتِ بِهِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (31) فَأَلْقَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُبِينٌ (32) وَنَزَعَ يَدَهُ فَإِذَا هِيَ بَيْضَاءُ لِلنَّاظِرِينَ (33) قَالَ لِلْمَلَأِ حَوْلَهُ إِنَّ هَذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ (34) يُرِيدُ أَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ أَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ (35) قَالُوا أَرْجِهْ وَأَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ (36) يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلِيمٍ (37) فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِمِيقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ (38) وَقِيلَ لِلنَّاسِ هَلْ أَنْتُمْ مُجْتَمِعُونَ (39) لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ إِنْ كَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ (40) فَلَمَّا جَاءَ السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ أَئِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ (41) قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ إِذًا لَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ (42) قَالَ لَهُمْ مُوسَى أَلْقُوا مَا أَنْتُمْ مُلْقُونَ (43) فَأَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ إِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ (44) فَأَلْقَى مُوسَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ (45) فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ (46) قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَمِينَ (47) رَبِّ مُوسَى وَهَارُونَ (48) قَالَ آمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ (49) قَالُوا لَا ضَيْرَ إِنَّا إِلَى رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَ (50) إِنَّا نَطْمَعُ أَنْ يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَا أَنْ كُنَّا أَوَّلَ الْمُؤْمِنِينَ (51) وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي إِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ (52) فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ (53) إِنَّ هَؤُلَاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَلِيلُونَ (54) وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَائِظُونَ (55) وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَاذِرُونَ (56) فَأَخْرَجْنَاهُمْ مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ (57) وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ (58) كَذَلِكَ وَأَوْرَثْنَاهَا بَنِي إِسْرَائِيلَ (59) فَأَتْبَعُوهُمْ مُشْرِقِينَ (60) فَلَمَّا تَرَاءَى الْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَابُ مُوسَى إِنَّا لَمُدْرَكُونَ (61) قَالَ كَلَّا إِنَّ مَعِيَ رَبِّي سَيَهْدِينِ (62) فَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَ فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظِيمِ (63) وَأَزْلَفْنَا ثَمَّ الْآخَرِينَ (64) وَأَنْجَيْنَا مُوسَى وَمَنْ مَعَهُ أَجْمَعِينَ (65) ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ (66) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (67) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (68)وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ إِبْرَاهِيمَ (69) إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا تَعْبُدُونَ (70) قَالُوا نَعْبُدُ أَصْنَامًا فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِفِينَ (71) قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ إِذْ تَدْعُونَ (72) أَوْ يَنْفَعُونَكُمْ أَوْ يَضُرُّونَ (73) قَالُوا بَلْ وَجَدْنَا آبَاءَنَا كَذَلِكَ يَفْعَلُونَ (74) قَالَ أَفَرَأَيْتُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ (75) أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمُ الْأَقْدَمُونَ (76) فَإِنَّهُمْ عَدُوٌّ لِي إِلَّا رَبَّ الْعَالَمِينَ (77) الَّذِي خَلَقَنِي فَهُوَ يَهْدِينِ (78) وَالَّذِي هُوَ يُطْعِمُنِي وَيَسْقِينِ (79) وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ (80) وَالَّذِي يُمِيتُنِي ثُمَّ يُحْيِينِ (81) وَالَّذِي أَطْمَعُ أَنْ يَغْفِرَ لِي خَطِيئَتِي يَوْمَ الدِّينِ (82) رَبِّ هَبْ لِي حُكْمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ (83) وَاجْعَلْ لِي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْآخِرِينَ (84) وَاجْعَلْنِي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّعِيمِ (85) وَاغْفِرْ لِأَبِي إِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّالِّينَ (86) وَلَا تُخْزِنِي يَوْمَ يُبْعَثُونَ (87) يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ (88) إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ (89) وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ (90) وَبُرِّزَتِ الْجَحِيمُ لِلْغَاوِينَ (91) وَقِيلَ لَهُمْ أَيْنَمَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ (92) مِنْ دُونِ اللَّهِ هَلْ يَنْصُرُونَكُمْ أَوْ يَنْتَصِرُونَ (93) فَكُبْكِبُوا فِيهَا هُمْ وَالْغَاوُونَ (94) وَجُنُودُ إِبْلِيسَ أَجْمَعُونَ (95) قَالُوا وَهُمْ فِيهَا يَخْتَصِمُونَ (96) تَاللَّهِ إِنْ كُنَّا لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ (97) إِذْ نُسَوِّيكُمْ بِرَبِّ الْعَالَمِينَ (98) وَمَا أَضَلَّنَا إِلَّا الْمُجْرِمُونَ (99) فَمَا لَنَا مِنْ شَافِعِينَ (100) وَلَا صَدِيقٍ حَمِيمٍ (101) فَلَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (102) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (103) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (104)كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ (105) إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ نُوحٌ أَلَا تَتَّقُونَ (106) إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (107) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (108) وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (109) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (110) قَالُوا أَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْأَرْذَلُونَ (111) قَالَ وَمَا عِلْمِي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (112) إِنْ حِسَابُهُمْ إِلَّا عَلَى رَبِّي لَوْ تَشْعُرُونَ (113) وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الْمُؤْمِنِينَ (114) إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُبِينٌ (115) قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَانُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُومِينَ (116) قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِي كَذَّبُونِ (117) فَافْتَحْ بَيْنِي وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّنِي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (118) فَأَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ (119) ثُمَّ أَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاقِينَ (120) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (121) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (122) كَذَّبَتْ عَادٌ الْمُرْسَلِينَ (123) إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ هُودٌ أَلَا تَتَّقُونَ (124) إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (125) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (126) وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (127) أَتَبْنُونَ بِكُلِّ رِيعٍ آيَةً تَعْبَثُونَ (128) وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَ (129) وَإِذَا بَطَشْتُمْ بَطَشْتُمْ جَبَّارِينَ (130) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (131) وَاتَّقُوا الَّذِي أَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَ (132) أَمَدَّكُمْ بِأَنْعَامٍ وَبَنِينَ (133) وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍ (134) إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ (135) قَالُوا سَوَاءٌ عَلَيْنَا أَوَعَظْتَ أَمْ لَمْ تَكُنْ مِنَ الْوَاعِظِينَ (136) إِنْ هَذَا إِلَّا خُلُقُ الْأَوَّلِينَ (137) وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ (138) فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَاهُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (139) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (140)كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلِينَ (141) إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ صَالِحٌ أَلَا تَتَّقُونَ (142) إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (143) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (144) وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (145) أَتُتْرَكُونَ فِي مَا هَاهُنَا آمِنِينَ (146) فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ (147) وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَضِيمٌ (148) وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِهِينَ (149) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (150) وَلَا تُطِيعُوا أَمْرَ الْمُسْرِفِينَ (151) الَّذِينَ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ (152) قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ (153) مَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا فَأْتِ بِآيَةٍ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (154) قَالَ هَذِهِ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍ (155) وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍ (156) فَعَقَرُوهَا فَأَصْبَحُوا نَادِمِينَ (157) فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (158) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (159) كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ الْمُرْسَلِينَ (160) إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ لُوطٌ أَلَا تَتَّقُونَ (161) إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (162) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (163) وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (164) أَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَمِينَ (165) وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ (166) قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَالُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَجِينَ (167) قَالَ إِنِّي لِعَمَلِكُمْ مِنَ الْقَالِينَ (168) رَبِّ نَجِّنِي وَأَهْلِي مِمَّا يَعْمَلُونَ (169) فَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ (170) إِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ (171) ثُمَّ دَمَّرْنَا الْآخَرِينَ (172) وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًا فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنْذَرِينَ (173) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (174) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (175) كَذَّبَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ الْمُرْسَلِينَ (176) إِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ أَلَا تَتَّقُونَ (177) إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (178) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (179) وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (180) أَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِرِينَ (181) وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ (182) وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ (183) وَاتَّقُوا الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْأَوَّلِينَ (184) قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ (185) وَمَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَإِنْ نَظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ (186) فَأَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفًا مِنَ السَّمَاءِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (187) قَالَ رَبِّي أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ (188) فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِ إِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ (189) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (190) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (191)وَإِنَّهُ لَتَنْزِيلُ رَبِّ الْعَالَمِينَ (192) نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ (193) عَلَى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِرِينَ (194) بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُبِينٍ (195) وَإِنَّهُ لَفِي زُبُرِ الْأَوَّلِينَ (196) أَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ آيَةً أَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمَاءُ بَنِي إِسْرَائِيلَ (197) وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلَى بَعْضِ الْأَعْجَمِينَ (198) فَقَرَأَهُ عَلَيْهِمْ مَا كَانُوا بِهِ مُؤْمِنِينَ (199) كَذَلِكَ سَلَكْنَاهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ (200) لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ حَتَّى يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ (201) فَيَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ (202) فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنْظَرُونَ (203) أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ (204) أَفَرَأَيْتَ إِنْ مَتَّعْنَاهُمْ سِنِينَ (205) ثُمَّ جَاءَهُمْ مَا كَانُوا يُوعَدُونَ (206) مَا أَغْنَى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يُمَتَّعُونَ (207) وَمَا أَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنْذِرُونَ (208) ذِكْرَى وَمَا كُنَّا ظَالِمِينَ (209) وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاطِينُ (210) وَمَا يَنْبَغِي لَهُمْ وَمَا يَسْتَطِيعُونَ (211) إِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَ (212)

***

فَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّبِينَ (213) وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ (214) وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (215) فَإِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ إِنِّي بَرِيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَ (216) وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ (217) الَّذِي يَرَاكَ حِينَ تَقُومُ (218) وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِدِينَ (219) إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ (220) هَلْ أُنَبِّئُكُمْ عَلَى مَنْ تَنَزَّلُ الشَّيَاطِينُ (221) تَنَزَّلُ عَلَى كُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ (222) يُلْقُونَ السَّمْعَ وَأَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَ (223)

***

TAMAMI "SEMNERLER"DE...

...





Serkan Sönmez
16.08.2020
18:26
Allah razı olsun Allah’a emanet olun inşallah 




Çok Yorumlanan Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 834
Hûd Sûresi Tefsiri 74-78. Âyetler
17.10.2015 12547 Okunma
11 Yorum 15.11.2015 22:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4430 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 884
Nahl Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
15.10.2016 6086 Okunma
5 Yorum 18.10.2016 13:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 4955 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4371 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7088 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 850
İbrahim Sûresi Tefsiri 23-26. Âyetler
6.02.2016 8574 Okunma
4 Yorum 07.02.2016 19:39
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 967
Taha Suresi Tefsiri 37-41. Ayetler
2.06.2018 5235 Okunma
4 Yorum 03.06.2018 01:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 993
Enbiya Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
22.12.2018 3965 Okunma
4 Yorum 28.12.2018 17:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 4853 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4070 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5115 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 817
Hûd Sûresi Tefsiri 9-12. Âyetler
6.06.2015 7308 Okunma
3 Yorum 25.06.2015 04:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 822
Hûd Sûresi Tefsiri 28-31. Ayetler
11.07.2015 5798 Okunma
3 Yorum 13.07.2015 01:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 838
Hûd Sûresi Tefsiri 90-95. Âyetler
14.11.2015 8867 Okunma
3 Yorum 21.11.2015 15:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 885
Nahl Suresi Tefsiri 78-82. Ayetler
22.10.2016 5606 Okunma
3 Yorum 23.10.2016 08:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 913
İsra Suresi Tefsiri 88-92. Ayetler
6.05.2017 5421 Okunma
3 Yorum 10.05.2017 12:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 996
Enbiya Suresi Tefsiri 95-100. Ayetler
12.01.2019 4267 Okunma
3 Yorum 20.01.2019 14:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1004
Hac Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
9.03.2019 5240 Okunma
3 Yorum 10.03.2019 14:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 4977 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5059 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4639 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4702 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 4873 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4121 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4256 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4452 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4439 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5170 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 537
AHZÂB SÛRESİ TEFSİRİ -35.AYETLER
21.11.2009 4558 Okunma
2 Yorum 02.12.2009 12:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 818
Hûd Sûresi Tefsiri 13-16. Âyetler
13.06.2015 5874 Okunma
2 Yorum 25.06.2015 04:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 825
Hûd Sûresi Tefsiri 41-44. Âyetler
8.08.2015 8668 Okunma
2 Yorum 11.08.2015 17:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 837
Hûd Sûresi Tefsiri 87-89. Âyetler
7.11.2015 7747 Okunma
2 Yorum 08.11.2015 18:47
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 842
Hûd Sûresi Tefsiri 114-116. Âyetler
12.12.2015 9263 Okunma
2 Yorum 20.12.2015 12:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 844
Hûd Sûresi Tefsiri 120-123. Âyetler
26.12.2015 7574 Okunma
2 Yorum 27.12.2015 13:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 857
Hicr Sûresi Tefsiri 9. Âyetler
26.03.2016 6143 Okunma
2 Yorum 27.03.2016 10:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 858
Hicr Sûresi Tefsiri 10-15. Âyetler
2.04.2016 9401 Okunma
2 Yorum 03.04.2016 10:18
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 864
Hicr Suresi Tefsiri 57-66. Ayetler
14.05.2016 9624 Okunma
2 Yorum 15.05.2016 08:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 877
Nahl Suresi Tefsiri 36-39. Ayetler
20.08.2016 5266 Okunma
2 Yorum 21.08.2016 18:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 887
Nahl Suresi Tefsiri 89-92. Ayetler
5.11.2016 6037 Okunma
2 Yorum 07.11.2016 09:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 889
Nahl Suresi Tefsiri 98-105. Ayetler
19.11.2016 6018 Okunma
2 Yorum 20.11.2016 09:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 912
İsra Suresi Tefsiri 81-87. Ayetler
29.04.2017 5195 Okunma
2 Yorum 30.04.2017 10:06
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 965
Taha Suresi Tefsiri 17-24. Ayetler
19.05.2018 4568 Okunma
2 Yorum 24.05.2018 06:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 989
Enbiya Suresi Tefsiri 44-50. Ayetler
24.11.2018 4071 Okunma
2 Yorum 30.11.2018 12:01
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 999
Hac Suresi Tefsiri 1-4. Ayetler
2.02.2019 6400 Okunma
2 Yorum 03.02.2019 09:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1005
Hac Suresi Tefsiri 27-30. Ayetler
16.03.2019 4986 Okunma
2 Yorum 17.03.2019 11:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5450 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9180 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5337 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 4953 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38


© 2024 - Akevler