HAC SÛRESİ - 1. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
يَاأَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظِيمٌ (1)يَوْمَ تَرَوْنَهَا تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وَتَرَى النَّاسَ سُكَارَى وَمَا هُمْ بِسُكَارَى وَلَكِنَّ عَذَابَ اللَّهِ شَدِيدٌ(2) وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّبِعُ كُلَّ شَيْطَانٍ مَرِيدٍ(3) كُتِبَ عَلَيْهِ أَنَّهُ مَنْ تَوَلَّاهُ فَأَنَّهُ يُضِلُّهُ وَيَهْدِيهِ إِلَى عَذَابِ السَّعِيرِ (4)
يَاأَيُّهَا النَّاسُ
YAv EayYuHa elNAvSu (YAv EayYuHav eL FuGAvLu)
“Ey nâs”
Kur’an’ın sureleri:
1+(2*4+3*4)+(1+1+1+1)+3+4*(3+4)+10+32+16=1+(20+4+3+28+10)+32+16=1+64+32+16=1+16*7+1=1+112+1 =19*6=114
Kur’an 6 adet 19'lu bölümden oluşur. 19 yirmiden 1 eksik olan sayıdır. En büyük aşiret sayısıdır. Normal bir aşiret/ocak en çok 19 aileden oluşur. Bunlardan biri Kur’an’ın fihristidir. Bir de Besmelesiz sure vardır (Tevbe). Fatiha dışındaki Kur’an Besmeleli 112 sureden oluşur. İlk grupta 4 adet ikili grup var. Sonra 4 tane üçlü grup vardır. Sonra 10'lu grup gelir. İki medeni, iki mekki olmak üzere 4 sure vardır. Bir de üçlü sure vardır. 65 sure vardır, besmeleli 64 sure mevcuttur. Sonrasında 32 ve 16’lık grupla birlikte 7 tane 16’lık grup olur.
Bu sure 4 ara surenin birincisidir. İlk 8 (7 Besmeleli) sure İslamiyet’i anlatmaktadır. Musa’nın şeriatını, İsa’nın tarikatını içermektedir. Sonraki 12 sure İslamiyet’in tarihi evrimini anlatarak içtihat dönemine geçilmesini bildirmektedir.
Başında “Ey nâs” gelen 2 sure vardır, Nisa ve Hac sureleri. Her iki sure de Kur’an düzenini anlatmaktadır. Kur’an’a kadar kitaplar ve peygamberler kendi kavimlerini uyardıkları halde Kur’an tüm insanlara hitap etmektedir. Mescidi Haram tüm dinlerin merkezidir.
Bundan önceki sureler tarihi gelişmeyi anlatmıştı, şimdi de tüm insanlara hitap etmektedir, böylece düzenin ne derece uygun bir yerde yerleştiği görülür.
اتَّقُوا رَبَّكُمْ
itTaQUv RabBaKuM (iFTaGıLUv FaGLaKuM)
“Rabbinize ittika ediniz”
وِقَاء kulübedir. وِقَايَة koruma anlamındadır. “İttika” kulübeye girmedir. “İttika” demek katılma demektir. رَبَاوَة(kök ربو) tepedir, canlının büyümesidir, Kur’an’ın ıstılahında dayanışma ortaklıklarıdır, akiledir, velayettir. Rabbiniz, dayanışma ortaklığınızın alanıdır. Buradan öğreniyoruz ki tüm insanlar bir dayanışma ortaklığına girecektir. İlmi, ahlaki, mesleki ve siyasi dayanışma ortaklıkları vardır. Bunlar bucakta, ilde, ülkede ve insanlıkta oluşurlar. Savaş olduğu zaman bütün hepsi birden dayanışma içinde olur.
Son nebi Medine’ye gittiği zaman ilk yaptığı iş dayanışma ortaklığı kurmak olmuştu. Ortaklık sistemi ancak dayanışma ortaklığı varsa iş yapar yoksa biri bir işi yaparken kaza yapsa akış durur ve iş yapılamaz. Dayanışma ortaklığı primsiz sigortalamak demektir.
اتَّقُوااللَّهَ ve اتَّقُوارَبَّكُمْgeçmektedir. Allah'ın kendisine ittika edilemeyeceğine göre bu, mecazi manadadır. Allah'a ittika etmek demek bir topluluğa katılmak demektir. Bir devletin vatandaşı olmak demek; bucağa, ile, ülkeye, insanlığa katılmak demektir, onun ferdi olmak demektir. Rabba ittika etmek demek dayanışma ortaklıklarından birine girmek demektir. Kur'an'a böyle uygulanabilir mana vermeniz gerekmektedir. Bu manayı kabul etmeyenler kendileri Allah'a ayrı, Rabb’a ayrı mana vermelidirler.
إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ
EinNa ZaLZaLaTa elSAvGaTi (EinNa FaGLaTa elFaGaLaTi)
“Saatin zelzelesi”
صِعْو kalıba dökülmüş şeydir.صharfi س‘e dönüşerek boğazdan kolayca geçen su anlamı kazanmıştır.
صُوَاعçanak, tas demektir. Belli saatlerde onunla hayvanlara veya insanlara su dağıtılmaktadır. Sonra sulama vaktine سَاعَة denmiştir. Sonra günün belli bölümlerine saat denmiştir. Yemek saati, uyku saati gibi. Sümerlerde gün yirmi dört saate ayrılmıştır.
Kur’an’da سوع 49, صوع1 defa geçer. Toplam 50 (2*52) eder.
س mekânda diziyi, وberaberliği, عetkiyi ifade eder.
سَوْعgünün bir parçasıdır. Gün; ¼ uyku, ¼ sabah mesaisi, 1/8 öğle tatili, 1/8 akşam mesaisi, 1/6 yatsı vakti, 1/12 sabah vaktidir. 6+6+3+3+4+2=24 eder. Demek ki saatin 24'te biri Kur'an'dan öğrenilecektir.
Zelzelenin saati denmesi gerekirken saatin zelzelesi denmektedir. Zamanın zelzelesi denmektedir. Zaman uzayıp kısalabilir. Kur’an’da değişik ayetlerde bu geçtigi gibi Einstein’ın izafiyet nazariyesini bildirmektedir. Hızın biri c+v, diğeri c-v dir. Yaklaşan daha hı t1*(c+v)=c*t dir. t1*(c-v)=c*t dir. Taraf tarafa çarpar çözersek t=t1*(c2-v2)1/2/c. Bunun hızı arttıkça t kısalmaktadır. O halde zaman da titreşebilir yani uzayıp kısalır. Kıyamet gününde zaman titreşecek demektir. Dört boyutlu uzaya öyle gireceğiz.
شَيْءٌ عَظِيمٌ(1)
ŞayEun GaJIyMun (FaGLun FaGIyLun)
“Azim bir şeydir”
Üç boyutlu uzayda zaman bir boyutludur. Beş boyutlu uzayda mekân dört boyutlu, zaman bir boyutlu olabilir. Yahut mekan üç boyutlu, zaman iki boyutlu olabilir. Burada zamanın mekân boyutu içinde azim bir şeydir diyor. Saatin yani zamanın mekan boyutunda olduğunu söylüyor. عَظِيم mekan boyutudur, كِبَرِzaman boyutudur.
Kur'an değişik kavramlar ifade etmiştir. Kainatın büyümesi, yuvarlak olması yani izafiliği çok boyutlu uzay kavamlarını içermektedir. Bunlar bugün fizikte artık formüle edilmiş ve hesaplarda kullanılmakta ve hayat ona uymaktadır. Zamanın titreşimi kavramı henüz fizikte yer almamıştır. Gelecek yıllarda bu da fizikte yer alacaktır.
YORUM
Surenin nas ile başlaması Kur'an'ın bütün insanlara indiğini belirtmesi bakımından kolay anlaşılır. Saatin zelzelesiyle getirmesi sanki hemen kıyamet olacakmış gibi gelir. Ancak arada harfi atıf gelmemesi kemali infisalden dolayıdır. Yani kıyametin olması ittika etmemiz arasında bir ilişki yoktur demektir. Peki, o zaman neden burada bu beyan gelmektedir?
Tarihi aşamaları anlattığımızda mal mübadelesinden sonra emek mübadelesi gelmiştir. Bunun da önce işçilik sonra ortaklık mübadelesi olduğunu belirtmiştik. Şu soru sorulabilir “Bundan sonra ne mübadelesi dönemi gelecektir?” İşte bu beyan bize bundan sonra artık yeni bir mübadele dönemi gelmeyecek, kıyamete kadar bu mübadele dönemi devam edecektir demektedir. Emek mübadelesi, teavün insanlığın mübadele bakımından ulaştığı en üst seviyedir.
Nasıl insan 30 yaşına kadar büyür, gelişir ondan sona artık yeni dokular oluşmazsa insanlık için ortaklık da son aşamadır. Gelişecek ama değişmeyecektir. Bu, insanlığın durağan hale geleceği anlamına gelmez. Uygarlaşma devam edecek, Kur'an uygarlığından sonra deniz uygarlığı gelecek ondan sonra gök uygarlığı gelecek, sonra uzay uygarlığı gelecek, yerler değişecek, alanlar değişecek işler değişecek ama sistem hep ortaklık sistemi olacaktır.
Bunun anlamı nedir?
İnsanlığın en büyük inkılabı bugün olmaktadır. Bunu da şimdi siz yapıyorsunuz. Yalova'da oluşturduğumuz 10.000 ortaklı Ar-Ge merkezi bunun ilk örneğini verecektir. Seminerleri takip eden kardeşlerim, buraya katılmanızı istiyorum. İnsanlığın en büyük inkılabına katkınız olsun.
Öz Türkçe ile:
“Ey kimseler, yetiştiricinize korununuz. Demlerin sarsıntısı koca bir nesnedir."
Kur'an kelimeleri ile:
“Ey nas, Rabbınıza ittika ediniz. Saatin zelzelesi azim bir şeydir."
YAv EayYuHa elNAvSu itTaQUv RabBaKM EinNaZaLZaLaTa elSAvGaTi ŞayEun GaJIyMun
يَاأَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظِيمٌ(1)
***
يَوْمَ تَرَوْنَهَا
YaVMa TaRaVNaHAv (FaGLa TaFGaLUvNaHAv)
“Onu re’y edeceğiniz yevm”
الْيَوْم bugün yaşadığımız gün demektir. يَوْمَا ise mahud gün demektir. O gün saatin günü demektedir. Saatin zelzelesi, zamanın zelzelesi olduğu gün anlamındadır da. Saat gün içinde bir parçadır. O halde dördüncü boyuttaki zaman anlaşılmaktadır. Zamanın zelzelesi uzun sürmeyecek.
Buradaki هَا zamiri saate gitmektedir. Biz saati göremeyeceğiz, içindeki olayları göreceğiz. Oradaki oluşları göreceğiz, onu görmüş olacağız. Aslında sen şimdi yanındaki arkadaşı görmüyorsun. Ondan çıkan ışığı görüyorsun, beynin onu bir şekil olarak idrak ediyor, sonra senin ruhunu göremediği halde seni bilir hale getiriyor. O halde ruhu göremediğimiz gibi saati de göremeyeceğiz ama yansımalarına bakarak onu idrak ediyoruz.
تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ
TaÜHaLu KulLu MuRWıGaTin (TaFGaLu FuGLu MuFGıLaTin)
“Her murdie zühul eder.”
Zaman titreşime başladığında henüz dağlar yıkılmamıştır, deniz kaynamamıştır. Nasıl radyasyon insana zaman içinde etki ediyorsa zamanın titreşimi de insana etki eder. İnsan çocuğuna süt vermek istemez. Herkes her şeyden bıkar, kimse kimse ile ilgilenmez hal alır. Artık yaşama, iş yapma zevki kalkar. “Ne için?” der. Kadın yavrusunu canından çok sever. Onun için canını verir, birçok hayvan vardır ki yavrusu için canını feda eder. İşte o duygu yok olur. Zamanın titreşimi bu etkiyi yapar.
Zihin beyin parçası demektir. Sonra hafıza için kullanılmış (Hatırlama fonksiyonu olarak). ن harfi ل’a dönüşerek ilgilenmeme, meşgul olmama anlamına gelmiştir.
Kur’an’da ذهل1, سهل de 1 defa geçer. Toplam 2 eder.
ذ işaret harfidir. ه düzlük anlamındadır. لise belirliliği ifade eder. Dikkatsizlik demektir.
İlgilenmez olur. Bir şey yaparken başka bir şey aklına gelir veya olur, onu bırakır yenisiyle meşgul olursun, işini unutursun. Bu, ذُهُول’dur.
Zamanın titreşimi insandaki dikkat melekesini kaybettirir. İşleri yapamaz kılar. Yani fiziki değişimlerden çok zihni değişimler olmaktadır. Demek ki beynin çalışmasında aksaklıklar olacaktır.
عَمَّا أَرْضَعَتْ
GanMAv EaRWaGaT (GnMAv EFGaLaT)
“İrda ettiğinden”
Süt verirken onu bırakır başka şeylerle meşgul olmaya başlar yahut süt verme zamanı geldiği, çocuk ağladığı halde duymaz olur. Çocuğun ağlamasından rahatsız olmaz. Buradan أَرْضَعَتْعَنْ مَنْolması gerekirken عَمَّاأَرْضَعَتْ olarak gelmistir. Çünkü çocuğun kendini değil ağzını irda etmektedir. Birçok yerde مَنْyerine مَاgelir çünkü onun kişiliğine değil bedenine haktır. مَامَلَكَتْأَيْمَانُكُمْ da böyledir. İnsana malik olunamaz, onun bir uzvuna malik olunur. Bu ayet o açıklamamızı teyit etmektedir. Kadını eşya saydığı için değil, köleyi eşya saydığı için değil, kadına ve köleye malik olunamayacağını ifade etmek için مَاgetirilmiştir.
رَضَعmeme, biberon, süt demektir. Anne çocuğunu emzirirken yalnız görevi olduğu için emzirmez, aynı zamanda isteyerek ve zevk alarak emzirir. Bir işi yaparken ilerideki çıkarları ve sonuçları düşünerek işi yaparsın ama onu yapmak istemezsin. Örneğin bir hâkim kanunlara uyarak suçluya ceza verir ama “keşke bu suçu işlemeseydi de bu cezayı vermeseydim” der. Bazı işi de görevi olarak yapar hem de yaptığından memnun olur. Birincisine irade ikincisine rıza denir.
Kur’an’da رضع11, رضي 73 defa geçmektedir. Toplam 84 (22*3*7) eder.
وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ
Va TaWaGu KülLü ÜAvTı XaMLiN (Va TaFGaLu FuGLu FaGaLaATi FaGLiN)
“Ve her zatı haml vaz eder.”
وَضْعkonan şeydir. Yerleştirmek anlamındadır.
و beraberliği, ض katlanmayı, ع etkiyi ifade eder.
Zamanın titreşimi beyindeki sinirleri harekete geçirdiği ve insanın ruhunu etkilediği gibi insanın bedenini de etkiler. Erken doğumlar veya düşükler meydana gelir. Beyin bir elektronik merkezdir. Dışarıdan sinyaller alır, Ruhdan gelen sinyallerle birleştirir ve işlemler yapar sonunda dışarıya ve ruha sinyaller gönderir. Ruhta ve bedende değişiklik yapar.
Demek ki zamanın titreşimi başlangıçta elektronik devrelere etki edecektir. Fiziki kanunla varlıklarını sürdüreceklerdir. Buradaki değişme yalnız insanlarda olmayacak tüm canlılarda gerçekleşecek, belki de bütün tohumlar çimlenecek. ذَاتِحَمْلٍifadesi ile yalnız insanlar için değil bütün canlılar için söz konusu olduğunu ifade eder. ذَاتِkelimesi ذِيkelimesinin müennesidir. Burada ismi işaret isim yerine geçmiştir. حَامِلَةٍanlamındadır. حَمْلَهَا denerek açıklandığı için حَامِلَةٍkelimesi hazf olmuştur. Buradaki zamir (حَمْلَهَا) de hazf olan hamileye gitmektedir. Yani hiçbir hamile kalmaz anlamındadır.
İrdai bırakma psikolojiktir. Hamlı bırakmak ise biyolojiktir. Demek ki zamanın titreşimi fiziki olaylara etki ediyor, biyolojik ve psikolojik olaylara etki etmiyor. Tasavvuf ehli ruhlar aleminde de fırtınalar olur, kasırgalar olur, olaylar peş peşe gelir diye inanır. Yunan klasiklerinde bile bunlar işlenmiştir. Bir bakarsınız işler iyi gider bir bakarsınız işler hep bozuk gider.
Dün Güngören Belediyesi hakkındaki düşüncelerimin çalışmasını Akevler-Medhal ekibi tamamladı. Akşam da bir rüya gördüm. Gelecekte etkisini göreceğiniz için size aktarıyorum. Köyümdeki dört odalı evde idim, iki oda arasında uzun balkon var, ön tarafı da balkon. Evde ben ve Yalovadaki arkadaşlardan birileri var. “Kenan Evren geliyor” diyorlar. Bekledik, geldi, kapıyı açtık zor yürüyor. Koluna girerek götürüyorlar. Girişte engeller var. Bertaraf ettik. Giriyor, odalarımız dağınık, süpürülmemiş. Koridor kapısında ayakta bekliyor. Biz temizlik yaparken tekerlekli sandalyeye biniyor, balkona geçiyor, oradaki odayı beğenir gibi oluyor. Elimi uzatıyorum benimle tokalaşmıyor. Tabirnamede çalışmalarımızın etkili olacağı belirtiliyor. Bakalım bu çalışmanın sonu ne olacak? Maddi değil de ruhlarımızda değişiklik oluyorsa bu demektir ki zamanın zelzelesi etki etmektedir.
حَمْلَهَا
XaMLaHAv (FaGLaHAv)
“Hamlini”
Bütün canlıları içermesi için حَمْلَهَاmefulünü zikretti. O gün her şey kısırlaşacak artık canlılık sona erecektir. Fiziki değişiklik olmadan biyolojik ve psikolojik değişiklikler yapması, özellike doğum üzerinde olması insanların günü yaşamaları içindir. Bu yalnız o gün olmakta, o günün oluş şekillerinde parçalar bugün de olmaktadır. Yani saat dediğinde iki şey anlaşılmaktadır. Biri üç boyutlu uzaydan dört boyutlu uzayın anlaşılmasıdır. Diğeri ise zelzele gibi, tufan gibi cihan savaşı gibi zamanları ifade edilmektedir. O günde, yani dört boyuta geçiş gününde bizim hayatımızda da işaretler vardır, olaylar vardır.
Yirminci yüz yılın uygarlaşmamış toplulukları da kısırlaştı. Avrupa ancak dünyadan göçler kabul ederek yaşayabilmektedir. Dünya uygarlaşıyor. Belki yarım asır sonra tüm insanlık Avrupa seviyesine gelecek, o zaman dünya nüfusu azalmaya başlayacak. Nehirde insan yok ki getirelim de varlığımızı koruyalım. Sonuç nereye gider? İşte, ölüme gider, insanlığın kıyametine gider. Bu ayet bize bugün bunu da hatırlatmaktadır.
Çözüm nedir? Yüz lojmalı apartmanlar ve ortaklık sistemidir. Belki bir veya iki apartman sağlam kalacak ama kalacak. Yeryüzü Nuh zamanına benzer şekilde halkı olmazsa bile uygarlığı helak olacak, o apartman üçüncü bin yıl uygarlığını kuracak.
Nuh ile eğlendikleri gibi bizimle de eğleniyorlar ama tufan görülmektedir. Aleksi Karel (Alexis Carrel) yaklaşık bir asır önce yazdığı kitapta “Uygarlığımız batıyor, geçmiş uygarlıklar gibi batıyor. Tek farkımız bugün bunun bilincindeyiz.” diyor. Ne yazık ki değiliz. Atom bombası Carrel’den sonra icad edildi. Zamanın titreşim gücü yeni ortaya çıktı. Belki tehlike on misli arttı ama AK Parti'ye bile duyuramıyoruz. Karamollaoğlu bile duymuyor.
وَتَرَى النَّاسَ سُكَارَى
Va TARay elNAvSa SüKAvRAy (Va TaFGaLu elFaGaLa FuGAvLAy)
“Ve nası sukera rey edersin”
وَ harfı ile atfedilmiş ve رَأْيfiili tekrar edilmiştir. Biri saati görmektir. Saattaki psikolojik ve biyolojik olayları görmektir. Şimdi ise sosyolojik olaylara işaret etmektedir. İnsanlar sarhoş olmuşlar, ne yaptıklarından habersizdirler. Hayatlar spor seyretmekle geçiyor, oyun oynamakla geçiyor, birbirlerini kötülemekle geçiyor, çalışıp kazanacağına, çalmakla ve kapmakla geçiyor. Bugün bakkalda, manavda yiyecekler var. Veresiye alarak veya çalarak veya soyarak karnını doyurursun. Ey sarhoş adam, gelecekte o bakkal, o mağaza iflas etmiş olursa hangi yer sana veresiye satacak? Neyi çalacaksın, kimi korkutacaksın?
Sarhoş adam, batıdan Dolar alarak yaşayacağını sanıyorsun, orası da çöküyor. Oradaki mağazalar da kapanıyor. O Dolar'ı ne yapacaksın? Nereden et ithal edeceksin? Tek çıkar yol olarak üretimi artıracaksın. Üretimi artırmak için de tüm insanları çalıştıracaksın. Futbol sahaları yapmakla, şehir hastaneleri imar etmekle, bir havaalanını kapatıp başka havaalanını açmakla insanları çalıştıramazsın. Ne iş ne de aş bulursun. Gel kulak ver, yüz lojmanlı apartmanlar yapalım. İşçilikten ortaklığa geçelim. Gemi inşa ediyoruz.
وَمَا هُمْ بِسُكَارَى
VaMAvHuM Bi SuKAvRAy (Va MAvHUM BiFuGAvLAy)
“Sukera olmadıkları halde”
Burada سُكَارَى kelimesi tekerrür etmiştir. “Falan hasta değil, sıkıntı hastasıdır.” dersiniz. Burada zamir kullanamazsınız çünkü ikinci hastalık birincisiyle aynı değildir. Ayette “Zamanın titreşiminden sarhoş görünürler ama onlar sarhoş değiller.” diyor. Onlar başka sarhoşturlar. Görünen sarhoşluk şarap sarhoşluğundan farklıdır. Şarap sarhoşluğunda alkol beyne ulaşır. Beynin yapısını bozmaz ama onu geçici zaman hareketsiz bırakır. Beyindeki elektriki devreler tam çalışmaz. Oysa bu sarhoşluk zamanın titreşiminden doğan sarhoşluktur. Devrelerde farklılıklar doğar, 01 sayısı farklılaşır veya hiçbir şey ifade etmez ya da başka şeyleri ifade eder.
وَلَكِنَّ عَذَابَ اللَّهِ شَدِيدٌ(2)
VaLAvKinNa GaÜAvBa elLAvHı ŞaDIyDun (Va LAvKıNa GaÜAvBa elLAvHı ŞaDIyDun)
“Velakin Allah’ın azabı şediddir.”
Burada Allah'ın azabı (عَذَابَ اللَّهِ) marifedir. Ahd için gelmiş olur. Yani zamanın titreşimi ile oluşan azabdır. Her kuralsız titreşim azab kaynağıdır. Enflasyonu ele alalım. Yahut pahalanmayı ele alalım. Faizi ele alalım. İki çeşit faiz vardır. Biri belli faizdir %10 faiz gibi. Bu, enflasyon yapar ama belli oranda yapar. Alıcı, satıcı, borç alan, borç veren kişi beş ay sonra TL'nin satınalma, paranın satınalma değeri %2 düşmektedir ona göre anlaşma yapar. Oysa enflasyonun olacağı biliniyorsa günbe gün bir iner bir çıkarsa o zaman hiçbir hesap işe yaramaz olur. İşte zamanın zelzelesi budur. Olayların değişimi zamanla hesap edilemez durumda olur. Saatin zelzelesi budur. Yani olayların kurallar içinde değil de belirsizlik içinde cereyan etmesi hali, olağanüstü hal zamanın zelzelesidir. Hukukun kalkmasıdır.
İslamiyette de savaş, iç güvenlik, zelzele ve yangın zamanlarında olağanüstü hal vardır ama bunlar sınırlanmıştır. En kötü durumda bu, altı ay sürer. Araya haram ayları girer, savaş durur, normal döneme devam edilir, ara verilmez, savaş sona erer, olağanüstü hal sona erer.
Şimdi Türkiye'de olağanüstü hal vardır. Bu, Allah'ın azabıdır. Zamanın zelzelesidir. Sıkıntıların kaynağıdır. Allah'ın azabıdır. Çünkü insanlar bonolarla mübadeleye geçmiyorlar çünkü ortaklık ekonomisini benimsemiyorlar. İşte bunun için zaman titreşmektedir. Başka kurtuluş çaresi yoktur.
YORUM
Atomun çevresinde yörüngeler vardır, elektronlar dolaşır. Yörüngenin çapları büyümez, küçülmez bütün atomlar da saattir ve aynı cins atom da sabit uzaklıktadır. Elektronlar ışık yutarlar bir üst yörüngeye çıkarlar, ışık saçarlar alt yörngeye inerler. Tüm kâinat bu olaylarla varlığını sürdürür. Bu neye benzer, asansöre binip üst kata çıkmanıza veya üst kattan alt kata inmenize benzer.
Elektronların bizden farkı nedir? Biz bir zaman içinde kat değiştiririz. Onlar öyle değiller, birinci katta yok oldukları anda ikinci katta var olurlar, arada zaman geçmez. Çünkü zamanda parçalanmaz parçalardan oluşurlar. Işık hızı, elektronun kütlesi, yükü, çekimi sabit, mutlak sıfır sıcaklık dereceleri sabittir. Bunlar sabit olunca tesir kuantumu dediğimiz sayı da sabittir.
Kainatımız bu sayılar üzerine oturmaktadır. Bu sayılar öyle seçilmiştir ki sonunda her şey istediğimiz gibi gidiyor, sayılara dayanarak çalışıp uğraşıyoruz. Bu sayılar değiştirilemez. İşte kıyamet demek bu sayılardaki oynamadır. Her oynamanın ataleti vardır. İlk dönemlerde titreşir zamanla yerini bulur. Tren durduğu, vapur durduğu zaman sarsıntı geçirir. İşte uzay sabitleri değişirse o kainat bir sansıntı geçirir titreşim olur. Buna zamanın zelzelesi denmiş olur.
Bugün yaşadığımız dünyada ara ara zelzele olduğu gibi acaba zelzele olmakta mıdır? Bu sabitlerde değişiklik meydana gelmektedir. Henüz bu konularda bir araştırma yapılmış, sonuçlar elde edilmiş değildir.
Öz Türkçe ile:
“Onu gördükleri gün emziren her biri emzirdiğinden kaçışır. Yüklü olan herkesin yükünü bıraktığını görürsün. Kimesneleri esrik görürsün. Oysa onlar esrik değiller. Ancak Allah'ın tattırması pektir.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Onu rey ettikleri yevm murdienin küllüsü irda ettiğinden zühul eder. Hamlın zatının küllüsü hamlını vaz eder. Nası sukera olmadıkları halde sukera olarak rey edersin velakin Allah'ın azabı şediddir."
YaVMa TaRaVNaHAv TaÜHaLu KulLu MuRWıGatin GanMAv EaRWaGaT VaTaWaGu KülLü ÜAvTı XaMLiN XaMLaHAv Va TARay elNAvSa SüKAvRAy VaMAvHuM Bi SuKAvRAy VaLAvKşnNa GaÜAvBa elLAvHı ŞaDIyDun
يَوْمَ تَرَوْنَهَا تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وَتَرَى النَّاسَ سُكَارَى وَمَا هُمْ بِسُكَارَى وَلَكِنَّ عَذَابَ اللَّهِ شَدِيدٌ(2)
***
وَمِنَ النَّاسِ
Va MıNa elNASı (Va MiNa eLFaGALi)
“Ve nastan”
Cümle isim cümlesidir, hal de olabilir. Surenin başında geçen اتَّقُواfiilindeki cem vavının hali olur. İçinizde böyleleri vardır olmaktadır demektir.
مِنْكُمْ demeyip de nâsı zikretmesi, birinci nâsla ikinci nâsın farklı olmasından ileri gelmektedir. Birinci nâs tüm insanlıktı, geçmişi ile geleceği ile insanlık, tüm insanlığa hitabı için de sayabiliriz. İkincisi bugün yaşayan insanlardır. Neden tahsis etmişttir?
Tanrı’yı inkâr eden topluluk hiç gelmedi, yardımcı vardır dediler. Sadece yirminci yüzyılda Tanrı yoktur demeye başladılar. Bugünlerde ise vazgeçme halindeler. Hem ders kitaplarında Darwin’e iftira eder hem Darwinizm adı altında tanrısız bir kâinatı savunurlar.
Bu sebeple nâs tekrar gelmiştir. Onların içinde de, hepsi değil de sadece Sermaye’nin Dolar’ı peşinde koşanlar inkâr etmişlerdir. “Öldükten sonra hayat yoktur” da dediler ama anıtkabirler yaptılar, heykeller diktiler, güya ona saygı gösterdiler. Kâfirler bunlardır.
İnsanlık da her zaman ölümden sonrasına inanmıştır. Mezarlar ve ehramlar hep bu inancın sonucudur. Ölüleri yakmalar oldu, etleri kuşlara yedirmeler oldu ama külleri yine sakladılar, kemikleri yine gömdüler, onlar için dua ettiler veya onlara dua ettiler.
Yirminci yüzyılın mulhidleri kadar kâfirler belki yeryüzünde hiç yetişmediler. Bunlar dehrilerdir. Tarihte dehrileri bilmiyoruz. Dr. Mete Firidin bulur bildirirse öğrenmiş oluruz.
مَنْ يُجَادِلُ فِي اللَّهِ
MaN YuCAvDiLu Fiy elLAvHi (MaN YuFAvGıLu FIy elLAHi)
“Allah hakkında mücadele eden kimse”
لِ veya عَلَى gelebilirdi. فِي gelmiştir. Allah’ın varlığı üzerinde mücadele etmektedir, onun üzerine mücadele etmektedir. Müzakere etmiyor, tartışmıyor, mücadele ediyor. Allah’ı düşünmemek için mücadele ediyor.
Bunu en başarılı şekilde CHP yapmıştır. Sosyalistler Allah’ın varlığını alenen reddedip cidale başlamışlar ve tartışmışlardır. Halk hiç olmazsa üstünde düşünme imkânı buldu. Kapitalistler bunları önemsiz konular kabul ettiler. “Bahse değmez yalnız ilkel insanlar bununla meşgul olur.” dediler ama kiliseyi tamamen susturamadılar, halk Tanrı’yı savunmaya devam etti.
CHP’liler bunu çok mahirane başardılar. Bunlar ilmin konusu değildir, bunlar dinin konusudur, ilim adamları bunlardan bahsetmez dediler, böylece etkili bir dinsizleşmeye gittiler. Ne var ki bu durum çok sürmedi, İsmet İnönü, Hasan Âli Yücel, Şemsettin Günaltay bu sistemi delip İslamiyet’ten bahseder oldular.
Celal Bayar ile Adnan Menderes arası dönem bunun kavgası ile geçti. Cemal Gürsel ve Kenan Evren bunu tamamen değiştirdiler. Erbakan bir âlim olarak bu gidişe son verdi.
Bunların iki asır süren nassın tahribatını, yüz lojmanlı apartmanlarda Kur’an’ın nuru ile ortadan kaldırılacaktır. Allah’ın yükselmesine, 15 kat olmasına izin verdiği yerde, nur üzerinde nur olan elektrik altında yükselecektir.
بِغَيْرِ عِلْمٍ
Bi ĞAyRi GiLMin (Bi FaGLi FiGLin)
“İlmin gayrisi ile”
لَيْسَ بِعِلْمٍ(ilimsiz) demiyor, ilmin gayrisi ile diyor.
Evet, bunlar Tanrı’nın yokluğunu halka empoze ederek ilmi metotlar kullanmıyorlar. Öğretmen Sovyetlerde sınıfa girip öğrencilere diyor ki “Tanrı var mıdır?”, çoğu "vardır" diyor. Öğle tatilini yapmadan ders devam ediyor, acıkıyorlar. “Haydi, Tanrı’ya dua edin de size yemek göndersin.” diyor. Çocuklar koro halinde Tanrı’dan ekmek istiyorlar. Gelen yok, giden yok. Biraz sonra şimdi Lenin’e dua edin diyor, yine koro halinde dua ediyorlar. Sınıfın kapısı açılıyor ve odaya bol bol yemek geliyor. İşte, bu metot ilmi olmayan metottur.
Evde namaz kılmayı öğrenen öğrenci okulda yakayı ele veriyor. Ertesi gün babası karakola çağrılıyor ve kendisine “Sen çocuğun kafasını bozuyormuşsun, büyüsün sonra kendi kendine Tanrı’ya inansın, biz sana baskı yapmıyoruz, sen namaz kılabilirsin ama çocuğun yanında kılma, o görmesin.” deniyor. Bu kişi benim amcamın oğlu Cemal Dursun’dur.
İşte bunların cidal metodu budur. Namaz kılmayanlar zengin edilir, namaz kılanlar yoksul bırakılır. Köy enstitüleri kurdular, imamlara maaş vermediler, halk yoksulluk içinde destekleyebildiği kadar destekledi. Köy enstitüsünü kurdular, öğretmenleri yetiştirdiler, kredi verdiler, din adamları köyün en fakirleri oldu, dinden bahsetmeyen ve namaz kılmayan öğretmenler köyün en zengini oldular.
Altmışlara kadar durum bu idi. Bir toplantıda en yoksul olanlar namaz kılanlardı, okumamış olanlar namaz kılanlardı. Namaz kılmayanlar ise okumuşlar ve zenginler idi. Biz altmışlarda dünyayı böyle devraldık.
وَيَتَّبِعُ كُلَّ شَيْطَانٍ مَرِيدٍ(3)
VaYaYatABiGu KulLa ŞaYOAvNın MaRIyDın (Va YaFTaGıLu FuGLa FaGLANı eLFaGIyLin)
“Ve merid şeytanın küllüne ittiba olur.”
Tanrı’yı inkârla kalmadılar, merid şeytana ittiba ettiler. Yani Tanrı’yı inkâr etmeleri zina yapabilsinler, zulüm yapabilsinler, rüşvet alabilsinler, hırsızlık yapabilsinler diye idi. Masonların metotları vardır. Onların makbul adamı, iyi görünen ama iyi olmayan kimselerdir. İyi görünecek ki toplulukta kıymetli olsun, halk onun peşinden gitsin. Kötü olmalı idiler ki kendilerinin pisliklerinde onları kullansınlar.
Türkiye’deki başarılı iş adamlarının işi zordu. Kendileri iyi insan idiler, halka da iyi görünmeleri kolaydı ama bu sefer Sermaye’ye de iyi görünmek gerekiyordu. İki arada bir derede kalmışlardı. Başarılı devlet adamlarımız da aslında iyi insanlardı ama Sermaye’ye kötü görünmek zorunda idiler. Cambazlık yapıp halka iyi görünmek Sermaye’ye kötü olduklarını kanıtlamak zorunda idiler. İşte maharet buradadır. Adnan Menderes ile Necmettin Erbakan bunu beceremedi. Erdoğan becerir gibi oldu ama şimdi direniyor.
مَرْد üzerinde nebat bitmeyen yer veya yaprakları dökülmüş ağaç demektir. مَارِد kurutan demektir. Sakalların olmaması da mariddir. Türkçeye uğursuz şey anlamında “meret” olarak girmiştir. İyilikten soyulmuş anlamına da gelir. İnat eden anlamı da vardır.
مرد Kur’an’da 5, مرو 1 defa geçer. Toplam 6 (2*3) eder.
م enginliği, ر tekrarı, د de daireyi, çevreyi ifade eder.
مُرْدyolunmuş tüysüz demektir. Şeytan kendisi yolunmuştur, tüysüzdür. Tüm çabalara rağmen iflas durmadı, iblis bunun için adıdır. Yaşamak için çalışmak zorundadır. Bütün şuurlu varlıklar yaşamak için çalışmak zorundadır. Her varlık iş yapmaktadır. İş yapmak için enerjiye ihtiyaç vardır. Enerjisiz yalnız Allah iş yapabilir. Madem ki Allah’ın enerjisi ile yapılacaktır. Dolayısıyla Allah’ın bir şeriki olamaz, Allah’ın görevlisi olacaktır.
مَرِيد kelimesi فَعِيل veznindedir, fail de olabilir meful de olabilir. Şeytan kendisi iflas etmiştir ama insanları da soymaktadır, iflas ettirmektedir. Bugün herkes borçlu. Merkez Bankaları alacaklı. Rothschildler alacaklı. Herkesi soymuş, çıplak bırakmıştır.
Merid şeytana ittiba etmemeli, veresiye sisteminden selem sistemine geçmelidirler.
YORUM
Günümüzün iki temel problemi var; kuralsızlık ve borçlanma. Sanayi dönemine geçilince büyük değişiklik oldu, tarım dönemi hukuku sanayi döneminin hukuk problemlerini çözemedi. Avrupa da yeni hukuk kaynağı aradı. Osmanlılar dâhil kanun sistemi getirildi. Kanunlar önce papaların fetvaları, şeyhülislamların fetvalarıydı. Onların bilgisi yetmedi. Laik kanunlar icat edildi. Sonra temsili sistemde ekseriyet oldu. Bunların hiçbirisi sorunları çözemedi.
Sonunda kuralsızlık yani keyfi idare ortaya çıktı. İnsanlar ilahi kitapları öğrenerek onlara dayanıp hukuk düzeni geliştireceklerine şeytana uydular ve onun hukukunu geliştirdiler.
İşte Kur’an bize bunları haber vermektedir.
Biz ne yapıyoruz?
50 senedir Kur’an’ı ve ilahi kitapları tetkik ediyoruz. Tevrat’ı okuduğumuzda ortaklık sisteminde uygulanan pek çoy şeyi orada da buluyoruz. Biz Kur’an’ı anlamada diğer ilahi kitapları da sünnet gibi kabul ediyoruz.
Kur’an’ı tasdik etme, onun mücmelliğini kaldırma amacıyla hadislerde veya Tevrat’ta bulduğumuz her şeyi değerlendiririz. Her ikisinde de iki bakımdan eksiklik vardır. Biri bizim zamanımızın sorunu olmaz. Örnek olarak Tevrat’taki kurbanla ilgili hükümler çobanlık dönemi vergi sistemidir. Günümüze hitap etmez. İncil’de neshedilmiştir. Diğeri de bize sağlıklı gelmemiştir. Ne sünnet ne de ilahi kitaplar, onun için onlardan yararlanabilmemiz için Kur’an’la karşılaştırmamız gerekmektedir.
Çağımızın diğer sorunu kuralsız hareket etme zorunluluğudur.
Bunu da ancak yüz lojmanlı apartmanlarla çözeriz, semt kooperatifleri ile çözeriz. Orada yaşayanlar kendi içtihatları ile kendileri vardıkları sonuçları uygulayacaklar. Bu sayede çağın sorunlarını çözerler. On ailede kurallı yaşamayı, yüz ailede birlikte çalışmayı başaracaklar.
Bizim çözümümüz budur. Varsa başka çözümünüz dinlemeye hazırız.
Öz Türkçe ile:
“Ve kimi kimselerden bilim dışında Tanrı ile çatışan ve her soyguncu bozguncuya uyanlar vardır.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ve nâstan Allah hakkında ilmin gayrı ile cidal eden ve merid şeytanın külline ittiba eden kimseler vardır.”
Va MıNa elNASı MaN YuCAvDiLu Fiy elLAvHi Bi ĞAyRi GiLMin Va YaYatABiGu KulLa ŞaYOAvNın MaRIyDın
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّبِعُ كُلَّ شَيْطَانٍ مَرِيدٍ (3)
***
كُتِبَ عَلَيْهِ
KüTiBa GaLaYHi (FuGıLa GaLaYHi)
“Ona ketbedildi”
“Ketbetmek” yazı kalemi ile kâğıt üzerine yazmak değildir. Bu hattır. Kitap da ciltlenmiş mushaf değildir. “Kitap” yazılı kurallardır, emirlerdir, sözleşmelerdir, ahitlerdir, borç-alacak doğuran kurallardır, borç-alacak doğurması için yapılan yazışmalardır.
“Onun üzerine yazıldı” demek ona emrolundu yahut onun için kural oldu demektir.
Bir kimse kör olsun denmişse onun kaderinde körlük ketbedildi demek olur. Öyle takdir edildi anlamına gelir. Türkçede de alınyazısı deriz.
كُتِبَ‘nin ikinci manası ise farz kılındı, öyle yapılması isteniyor demektir. Birinci manadaki yazıldı ile, kişi istese de istemese de onu yapmak zorundadır, kişi alnından o yazıyı atamaz, kaderi böyle imiş anlamındadır. Cereyan eden her şey yazılmıştır. Kimse onu değiştirme yetkisine sahip değildir, emredildiği halde henüz işlememiş olan da yazılmıştır ama ona muhalefet etmek mümkündür. Allah onu kişiye bırakmıştır. İsterse yapar isterse yapmaz. Yasaksa da öyle. Yalnız iyi şeyi yaparsa karşılığını alır, kötü şeyi yaparsa karşılığını görür.
“Allah yazdı” demiyor da “yazıldı” diyor. Fail olan, yazan Allah olduğu halde Allah yazdı demiyor. Çünkü kural ile yazıldı. Secde etseydi buna o yazılmayacak belki Âdem’in kaderi de farklı olacaktı. Yer’in insanı olan Âdem’e İblis secde etmediği için dünya böyle bir düzen içindedir. Diğer yıldızların gezegenlerinde Allah’a isyan etmeyen bir iblis olmuş olabilir, oradaki insan için de Âdem için yazılan yazılmamış olur.
İşte, Allah’ın iradesi ile ama kişilerin yaptıkları sebebiyle yazıldığı için كَتَبَ değil de كُتِبَ yazılmıştır.
عَلَى harfi görevi ifade eder. Yani görevlendirildi anlamındadır. Görev bir külfet yüklediği için aleyhtedir ama sonunda mükâfat olursa lehe de olur. Burada aleyhte bir yazıdır. Onun için عَلَى ile gelmiştir. كُتِبَ لَهُ rahmette vardır.
هِ zamiri (عَلَيْهِ) şeytana racidir. Secde etmediği için kaderde yazılmıştır. Artık onu değiştirmesi mümkün değildir. Ayet buna göre yorumlanır.
Bu هُ zamiri mücadele olan kimseye de gider. Onun için de cidal ettiği için yazılmıştır.
Dikkatli olmalısınız, birisi bir öneri ile gelmişse ve eğer o hususta bilgin yoksa sükût edeceksin, öğrenmek için sorabilirsin, itiraz etmek üzere soramazsın. Çünkü bilmiyorsun. Bilgin varsa zarar etmeyeceksin, onun dediğini yaparsan kabul edecektir. İmkânın elveriyorsa reddetmeyeceksin. Demek ki onun yararı var, senin zararın yoksa onu kabul edeceksin. Eğer zararın varsa zararını anlatacaksın, onu giderirse yine uyacaksın.
Bunu ben söylemiyorum, Kur’an’da “İkisinden (Kur’an ve Tevrat) daha ehdasını getirin ben ona uyayım.” diyor (Kasas, 28/49).
Biz itiraz edenlere diyoruz ki; siz semt kooperatifinden daha iyisini getirin biz ona uyalım.
أَنَّهُ مَنْ تَوَلَّاهُ
EanNaHUv MaN TaValLAyHu
“Kim ona tevelli ederse”
أَنَّهُ’dakiهُ şeytana gidebilir yahut şan zamiri olabilir. Tevelli eden tevelledeki faildir. هُ zamiri şeytana gitmektedir. Birincide tekit için gelmiştir. Onu kendisine veli yaparsa demektir. Tefe’ul babından onu kim kendisine veli yaparsa demektir.
Velayet dayanışma ortaklığıdır.
Siz gidersiniz ve birine dersiniz ki; ben seninle velayet anlaşmasını yapmak istiyorum, dayanışma ortaklığını kurmak istiyorum. O da kabul etmiş oluyor. Ortaklığı kabul eden sorumlu olur. Uygun olanı budur. Ortaklık kuralım, başkan sen ol diyeceksin, ben başkan olayım demeyeceksin. Ben Ahmet Tahir Satoğlu ile Akevler’i böyle kurdum. Necmettin Erbakan’la böyle kurdum. Lütfi Hocaoğlu ile böyle kurdum.
Çünkü başkan seçilmek değil seçmek farzdır.
İşte, senin başkan yaptığın kimse artık ortaklığın başkanıdır. İkinci, üçüncü, dördüncü ortağı o aramayacaktır. Tevliye eden arayacaktır. Ortak ararsa o zaman ona biat ederek arar. On kişi ortak oluncaya kadar böyle ortaklık kurulur. On ortak olunca sıralama yaparlar ve sıralamada birinci olan başkan olur, sonra artık bunlara isteyenler katılır.
Kimse bana oy verin demeyecek. Bünyamin Demir böyle başkan adayı olmuştur. Medhal başkanı olarak seçilirken de sıralama usulü ile seçilmiştir. Necmettin Erbakan’a da başkanlığı biz teklif ettik. Bu husus çok önemlidir. AK Parti Ankara’da kuruldu. Beşir Atalay, Bülent Arınç ve Abdullah Gül vardı. Başka kimler vardı, bilmiyorum. Sonunda Recep Tayyip Erdogan’a başkanlık teklif edildi.
Şeytanı kim tevelli ederse onu bize bildirmektedir.
فَأَنَّهُ يُضِلُّهُ
FAEinNaHUv YuWilLuHUv (FAEinNaHUv YUFGıLuHUv)
“O, onu idlal eder”
Şeytan onu tevelli edeni idlal eder. Bu kaderde yazılmıştır. Bu ayetle de tüm Âdem’den günümüze kadar gelen şeytan-peygamber çatışması yer alır.
Sermaye dünyaya hükmetmesi için kapitalizmi ve sosyalizmi icat etti, her yerde iki parti yerleştirdi. Hep bu ilahın dengelerini kullanmaktadır. İslam alemi de daha ilk günlerde ikiye ayrıldı. Bu normal bir olaydır.
Muhalefetin barış içinde olması istenir. Savaş dahil kurallar içinde yapılmalıdır. İnsanlar ikiye ayrılırlar; kurallılar, kuralsızlar. Kurallılara ‘müslim’ diyoruz, kuralsızlara ‘kâfir’ diyoruz. Kuralları savunanlara ‘mümin’ diyoruz, kurallara saldıranlara ‘müşrik’ diyoruz.
Artık bu tanımları kolayca öğrenmiş oluyorsunuz. Kurallılara müslim, kurallıları savunanlara mümin, kuralsızlara kâfir, kurallılara saldıranlara müşrik diyoruz.
وَيَهْدِيهِ
Va YaHDIyHIy (Va YaFGıLuHUv)
“Ve ona hidayet eder”
Hidayet etme kılavuzluk yapma demektir.
Yaylalarda sis çöker, yolu bulmanız imkânsızlaşır. Sadece oraları çok iyi bilen kimseler size yol gösterirse hedefinize varırsınız. Bunlar da bunu iki şekilde yapar; sorarsın söyler ve gösterir yahut sizinle gelir ve gideceğiniz yere götürür.
Bugün böyle kılavuzlar vardır, ölüme götürürler. Şeytan, cinden olan şeytan değildir. شَيْطَانٍ nekredir, her kimden olursa olsun. Sosyalist veya kapitalist yahut faşist, değişmez, kim şeytana uyarsa o ona götürür veya ona gösterir.
Zengindir, herkes ona akıl sormaktadır. Bakandır, herkes onu dinlemektedir. Dün göklere çıkarılan Fethullah Gülen şimdi hain olarak anılıyor. Akıllı olan bu adam bugün cinnet getirdi deniyor.
إِلَى عَذَابِ السَّعِيرِ (4)
EiLAy GaÜAvBi elSaGIyRi (EiLAy FaGAvLi elFaGIyLi)
“Sairin azabına”
Kur’an’ın her kelimesi mucizedir. Saire götürür demiyor, sairin azabına götürür diyor. Çünkü cehenneme götürmüyor, bu dünyada cehennem azabını çektiriyor.
Her gün acaba karnımı nasıl doyuracağım diye korkuyorsanız...
Bugün borç senedimi ödeyebilecek miyim diye korkuyorsanız…
Ya mahkeme milyon ceza verirse ne yapacağım diyorsanız...
ABD başkanısınız ama seçmiş olduğunuz savcı sizi mahkemelerde yargılattırıyor. Başka ne cehennem olacak?
Bugün herkes cehennem azabını, sairin azabını çekmektedir. Sair kızgın, sıcak demek. Alev alev yanan ateş değil ama sıcaktan nefes alamadığınız bir ortam.
Ben ölümü göze aldım da yaşadım. Bir gün Devlet Güvenlik Mahkemesi savcısı tutuklamak üzere hâkime gönderdi. Ben de hapis olmayı ve orada ölmeyi göze aldım, ona göre de tüm kaygılarım gitti. Bir an evvel hapishaneye gidip Arapça daktilomda ilmi çalışmalara devam etme kararını aldım. Albay hâkime çıktım. Önce düzgün cevaplar verdim. Sonra dedim ki: “Biz hile yapanı, vergi kaçıranı, yolsuzluk yapanı bundan kurtarmak istiyoruz; siz ise bize yardım etmeniz gerekirken bize saldırıyorsunuz…” Bunları bağıra bağıra söyledim. “Dur, daha karar vermedim” dedi ve sonunda takipsizlik kararı aldı.
Bugünkü insanlar ancak böyle iş yapıyorlar, böyle yaşıyorlar. İşte buraya götüren bugünkü faizli düzendir. Kur’an tarihi gelişmeleri özetledikten sonra bugünkü hayatın kurallarını koymadan önce bu şeytan düzenini de anlatmış oluyor.
Öz Türkçe ile:
“Kim ona dayanırsa o onu şaşırtır ve onu sıcağın tadışına götürür diye ona yazıldı.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Kim ona tevelli ederse onu idlal eder ve onu sairin azabına hidayet eder diye ona ketbedildi.”
KüTiBa GaLaYHi EanNaHUv MaN TaValLAyHu FAEinNaHUv YuWilLuHUv Va YaHDIyHIy ELAy ÖiRAvOi elSaGIyRi
كُتِبَ عَلَيْهِ أَنَّهُ مَنْ تَوَلَّاهُ فَأَنَّهُ يُضِلُّهُ وَيَهْدِيهِ إِلَى عَذَابِ السَّعِيرِ (4)
İstanbul; 02 Şubat 2019
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
resatnurierol@gmail.com
www.akevler.org (0532) 246 68 92