Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020
3937 Okunma, 6 Yorum

ŞUARA SÛRESİ- 16. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنْظَرُونَ (203) أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ (204) أَفَرَأَيْتَ إِنْ مَتَّعْنَاهُمْ سِنِينَ (205)ثُمَّ جَاءَهُمْ مَا كَانُوا يُوعَدُونَ (206)مَا أَغْنَى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يُمَتَّعُونَ (207) وَمَا أَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنْذِرُونَ (208)ذِكْرَى وَمَا كُنَّا ظَالِمِينَ (209) وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاطِينُ (210)وَمَا يَنْبَغِي لَهُمْ وَمَا يَسْتَطِيعُونَ (211) إِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَ (212)

 

***

 

فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنْظَرُونَ (203)

“‘Biz munzerun muyuz?’ diye kavl ederler.”

1. Buradakiفَnereye atfetmektedir?

-Buradaki فَharfi فَيَأْتِيَهُمْ (202. ayet) ifadesine atfetmektedir. Azap gelince bu sefer haklı imişsiniz derler. “Gelmez, gelmez” dedikleri azap artık gelmiştir. Azap marife gelmiştir. Demek ki bilinmektedir. Gelen tanıdık birisidir. Kimin geleceği belli değil ama gelecek kimse bildiğimiz kimse ise ve biz onlardan birini bekliyorsak yine de kelimeyi marife olarak kullanabiliriz.

Buradaki فَ bekleneni bildiren azaptır. Bundan yıllarca önce bu konuda yaptığımız bir konuşmada demiştik ki;

a) Faiz enflasyonu doğurur, enflasyon faizi artırır, sonunda faiz sarmalı ortaya çıkar.

b) Enflasyon, fiyat ve ücret anarşisini ortaya çıkarır.

c) Fiyat ve ücret anarşisi işsizliğe sebep olur.

d) İşsizlik açlığa sebep olur.  

e) Açlık yolsuzluğu zorunlu kılar, herkes meşru olmayan yollarla yaşamaya başlar.

f) Görevlilerin maaşları da yetmez olur, onlar da rüşvet almak zorunda kalırlar, bir müddet rüşvetle denge kurulur.

g) Sonra halk rüşvet vermez veya veremez olur, görevliler zulüm yapmaya başlar, yolsuzluk yapmayan görevliler halkın malına, canına saldırmaya başlar.

h) Sonunda halk isyan eder ve o devlet yıkılır.

Bu konuşmalarım sırasında Konya’da holdingler kuruldu ve Adil Düzen ortaya çıktı. Anadolu kaplanları oluştu. Türkiye nefes aldı. Sonra söylediklerim dünyayı sarmaya başladı. Erbakan’ın dünyaya anlattığı teşhis ve tedavi ile insanlık bugün ayaktadır ama korona virüs ile insanlık uçuruma gidiyor; virüsle değil, virüsten bin defa daha etkili olan zoraki maske taktırıp insanları zehirletme ile, sokağa çıkma yasakları ile ve diğer anormalliklerle bütün beşeriyet korkunç akıbete doğru gitmektedir.

 

2. Neden فَgelmiştir?

- Çünkü bu olaylar hep peş peşe gelir, birinden sonra hemen ikincisi başlar. Olaylar arasında kesinti yoktur. Olayın biri bittiği zaman arkasından ikinci olay gelir.

Harflerin esası بين’dir, ağızdaki yarık demektir. بdudağa yakın harflerdendir. Yarın kenarlarını ifade eder. يise arka kameriyedir. Çukurun içini ifade eder. Üst dudak alt dudak ve ağzın içi.

ب harfi و’ye dönüşmüş, beraberliği ifade eder. يile نkalkmış iki yaka birleşmiş anlamındadır. وharfi dudak harfi olarak ب’ye, sert sürekli harf olarak ي’ye akrabadır. و’ye dönüşerek iç ve dış bir olmuştur. Köprü kurulmuş demektir. وile atfedilenler sırayı içermezler. Bitişik olma zorunluluğu yoktur. Çünkü çukur hala devam etmektedir. Yerinde duruyor demektir.

فharfi وharfinin yumuşağıdır. Süreksizdir.  يkaybolmuştur. Dolayısıyla artık bitişiktir. Hem de sonrasını korumaktadır. Kopmadan ayrılmayı ifade eder.

 

3. قول ile كلم köklerini karşılaştırınız.

- ق-ك,و-م, ل-لharfleri eşleşir. Her üç harf de yakın mahreçlerden çıkar. قول‘da kuvvet vardır, etki vardır. Gelecekle ilgilidir. كoluşumu, alanı anlatır. و beraberliği, م ise enginliği ifade eder. قولiki kişiyi, söylem yapanları birbirine bağlar, كلم ise söyleyen herkese yarar. Burada kendilerine zaman tanınmasını isterler. Biyolojik kanunlar evrime dayanır. Uygarlaşma kanunları da evrime dayanır. Evrim yenilenmekle olur. Yenilenme eskilerin ortadan kalkması, yerlerine yenilerin gelmesi demektir. Yani ölümle gerçekleşir. Topluluklar da ömürlerini doldurunca yerlerini yenilere bırakırlar. Yeni hayata geçenler varlıklarını korurlar, yeni hayata geçmeyenler elenip giderler. Mühlet yeni düzene geçmek için verilir. Yeni düzen oluşunca artık geçenler geçer, geçmeyenlere bir daha mühlet verilmez.

 

4. فَيَقُولُوا‘daki ن(فَيَقُولُونَ) neden hazf olmuştur?

- حَتَّى‘ya (201. ayet) atıf olduğu için mensuptur. Mukadder bir أَنْ vardır. Kavlin حَتَّى içinde olduğunu buradaki nun harfinin hazfinden anlıyoruz, aksi halde فَيَقُولُونَolarak gelirdi. ق kuvveti ifade eder. İnsanları harekete geçirir. و beraberliği ifade eder. Birlikte hareket etmelerini sağlar. ل belirliliği ifade eder. Sınır manası vardır.

Baştaki يharfi ‘o’ manasındadır. İçi ifade eder. Fiilin başına gelirse fiil sonra işlenecek demektir. İstikbali ifade eder. Fiilin sonuna gelirse fiil geçmişte işlenmiş demektir. Maziyi ifade eder. Filin sonunda يharfi üstüne dönüşür. قَالَolur.

 

5. هَلْharfinin etimolojisini yapınız.

- Hilal yeni ay demektir. Bir tarafı aydınlık görünüyor ama diğer tarafı görülmüyor. Meyve toplayıcılık döneminde yeni ay çok önemlidir. İnsanlar ay ışığında iş yaparlar. Hep yeni ayı hilal olarak sorarlardı. ه görünmeyen, içte olan demektir.لise görünen, bilinen demektir. هَلْ‘in özelliği, “Ay ne zaman?” diye soruluyor ama gelmesi de isteniyor demektir. Dolayısıyla أَ‘den farklıdır. أَ‘de olması istenmeyen sorulmuş olur. أَ‘nin menfilik manası vardır.

 

6. Neden  أَgelmemiş de هَلْgelmiş?

- Çünkü onlar kendilerine mühlet istemektedirler. Bugün insanları yüz lojmanlı işyeri apartmanlarına davet ediyoruz, yüz villalı dinlenme evlerine davet ediyoruz. Gelen olmuyor. Her ikisi de yarın gelecek olan musibetten korunmak içindir. Yüz lojmanlı işyeri apartmanlar hayatı durdurmadan korunmayı sağlayacaktır. Korona virüsden de koruyacaktır. Yüz lojmanlı apartmanlar ise tam tedavi merkezi olacaktır. Temiz hava, yeter mesafe. 50 senelik araştırmalarda bulduğumuz bu çözümler çağımızın bütün sorunlarını çözecektir. Bizim şimdi Yalova’daki çabamız budur. Allah imkânlar verdi, bunları kullanmamız gerekir.19 Temmuz Pazar günü yaptığımız derste bunları açıklamıştım.

 

7. نَحْنُ bir kök müdür?

- نحب-نحت-نحر-نحس-نحل-نحن kökleri 6 tanedir (Kur’an muceminden). Üçü beyniyye olmayan harflerden oluşur, üçü beyniyye harflerinden oluşur (Beyniyye harfler:ر, ع, ل, م,ن ). O halde نحنköklerden sayılır. Gerçi Arapçada نحن kökünden türetilmiş kelime yoktur. Ancak biz ilerde yeni bulduklarımıza yeni adlar vereceğiz. Etimolojik değerleri ile onları anlamlandıracağız. إِنَّ ile نحنarasında da etimolojik yakınlık vardır, her ikisinde iki نvar, ءile حvar, ikisi de boğaz harfleridir. أَنَاkelimesi ben demektir. نَـحْنُ kelimesi أَنَاve أَنَا’nin tekrarıdır. Çoğuludur. İki defa söyleyerek çoğul yapılır. Yarın Akevler Bin Dil Üniversitesi kurulduğu zaman ben ile أَنَا’yi karşılaştıracaktır. أَنَا‘deki ءharfi B‘den dönüşmüştür. B harfi zamanla düşer. Örneğin Türkçede “olmak” bolmak’tan, “ile” bile’den dönüşmüştür.

 

8. م(مُنْظَرُونَ)zaid harflerden midir?

- م zaid harflerdendir. Muzari kelimelerin başına gelerek onları fiilden isme dönüştürür. Gramercilerde tartışma vardır, asıl olan isim midir fiil midir diye. Kelimeler önce isim olarak doğdu, sonra fiillere mi dönüştü yoksa fiil olarak doğdu da ondan sonra mı isimler oluşturdu? Kur’an’a göre Adem’e fiiller değil isimler öğretildi. İsimler sonra mastarları oluşturdu. Mastarlar değişerek isim oldu. Yani kendileri isimdir ama fiillerin ismidirler. Sonra mastarlardan kalıplar üretilerek fiiller oluştu. أ-ت-ي-نharfleri başa gelirse muzari, sona gelirse mazi olur. Muzaraat harflerin (أَتَيْنَ) yerine م gelirse fiil, isim olur.

 

9. م harfinin أ-ت-ي-ن harflerinden ne farkı vardır?

- Her ikisi de kökün başında gelirler. أ-ت-ي-نharflerinden sonra gelen fiil muzaridir. Mezidlerde her ikisi de ötreli olur. مsülasilerde üstünlü, mezidlerde ötreli olur. Neden dörtlülerde (rubai fiillerde) hep ötreli gelir? مَضَارِبkelimesiمَضْرِب’in çoğuludur. ضَرَبَfiilinin mimli mastarıdır. Etimolojik çalışmalar bütün bunları da içerir. Sarfta Merah kitabı bunları ele alır. أ-ت-ي-ن‘de fiil veya mefuller işaret edilir. Üstünlü ise mefule, ötreli ise faile işaret eder. Birinde yapan fail olur, diğerinde yapılan mef’ûl olur. Faillerde orta harf değişik olabilir. Buna meçhul denir. Harekelerin de manaları vardır demektir. Dörtlü kelimelerde birinci harf ötreli, diğerlerinde üstünlü olur.

 

10. Ne zaman esreli gelir?

- مَفْعَل ismi zaman, ismi mekân ve mimli mastar veznidir. Türkçede de iki mastar vardır. ‘Gelmek’ mastarı mutlaktır. Yarı fiildir. Çoğulu yoktur. ‘Gelmekler’ olmaz. Oysa ‘gelmeler’ olabilir. Türkçede ve Arapçada benzer mantık vardır. Türkçede mastarlar kurallıdır. Arapçada ve Batı dillerinde mastarlar kurallı değildir. Bazen üstünlü gelir, مَرْجِعgibi. مِفْعَل ismi alettir. Bazen ismi alette olduğu gibi gelir (مِيلَاد مِيعَاد مِيقَات gibi). نَصْرَة üstünlü olarak mastarı merredir (sayı bildiren mastar). نِصْرَةesreli olarak mastarı nevidir (çeşit bildiren mastar). Etimolojide esre, üstün ve ötrenin özellikleri henüz ortaya konmamıştır.

 

11. Esre ile üstünü karşılaştırınız.

- Genel olarak esre faile üstün mefule delalet eder. Fiillerde ötre meçhule delalet eder.

 

12. مُنْظَرُونَhangi babdandır?

- نَظَرkorkuluk demektir. نَظَر bakmak, re’y/رَأْيise görmek anlamındadır. رَأْي ise görmek anlamındadır. رَأْي derinlemesine görmek, نَظَر genişlemesine görmek, بَصَر uzağı görmek, شُهُود ise içinde bulunmak, her yönüyle görmek demektir. رَايَةbir yere konmuş, oranın özelliğini gösteren işaret demektir. Uzaktan görülebilen işarettir. بَصَر göz demektir. ر  tekrarı, ء gücü, ي kolaylığı ifade eder.

 مُنْظَرُونَİf’al babının ism-i mefulüdür. İf’al babı tadiye için gelir. نظر kökü lazımdır. إِلَىile teaddi eder. Gözetle ve bekle demektir. İf’al babı ise başkasını bekletmek demektir. Onlara mühlet ver demektir. Başlarına musibet gelince mühlet isterler. Daha bu dünyada iken pişman olanlardan olurlar. Geçmişte olan musibetler bugün de vardır. İnsanlar bütün çabalara rağmen azap mahiyetinde olan musibetleri hep yaşıyorlar ama kendilerinde kusur aramıyorlar. Uyarılar olduğunu da söylemeyi yasaklıyorlar. Bunların başında dünyayı ilgilendiren olaylardan zelzele gelir. Tsunami, hortumlar, hastalıklar, virüs… insanlık ağır sıkıntılar yaşamıştır.

Kur’an bunların uyarı olduğunu bildirir. Bugün olayları böyle yorumlamayı yasaklıyorlar. Biz dinliyoruz ama onlar dinlemiyor. Varsayalım ki bütün bunların bizim yaptıklarımızla ilgisi yoktur. Burasında batı haklı olsun. Bunları durdurmadığınız gibi bunların kötülüklerinden korunmanız gerekmez mi? Biz bunu söylüyoruz. Dinlenme evleri, yüz lojmanlı işyeri apartmanları, semt kooperatifleri bunun için öneriliyor. Semavi azapların yanında bizzat ellerimizle ürettiğimiz azaplar da söz konusudur. Enflasyonu biz üretiyoruz. Gümrükleri biz koyuyoruz. İnsanların çalışmalarına biz engeller koyuyoruz. Atom bombalarını biz üretiyoruz. Teröristleri dağlara gönderiyor, cahil kalmalarını sağladığımız gibi ekonomimizi de zararlara sokuyoruz. Onlar suçludurlar ama bizim hiç mi kusurumuz yoktur?  

 

Öz Türkçe ile:

“‘Ertelenenler olur muyuz?’ derler.”

Kur’an kelimeleri ile:

“‘Biz munzerun muyuz?’ diye kavl ederler.”

 

فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنْظَرُونَ (203)

 

***

 

أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ (204)

“Azabımızı mı isti’cal ediyorlar?”

1. أَneden فَ’den önce gelmiştir?

- Soru harfi olan أَatıf harflerinden önce gelir. هَلْ’de ise فَهَلْ olarak gelir. Bunu söyleyişteki zorluk sebebiyle açıklayabiliriz. Soru harfinin فَ harfini de içerdiğini diyebilirsiniz. Siz bunun akabinde mi azabı istical ediyorsunuz? Burada önemli olan husus bundan önceki ayette azabı tacil etmiyor, bilakis mühlet verilmesini istiyorlar. Burada “İsti’cal mı ediyorsunuz?” sorusunun muhatapları onlar olmalıdır. Bir taraftan azap gelince kendilerine mühlet isteyenler olacağı gibi kimileri de azabı isti’cal ederler. Bunlar da kendilerini kurtulmuş, hidayette sanıyorlar. Azabın gelip muhaliflerin helak olmalarını istiyorlar. Böylece Kur’an mühlet isteyenlere mühlet vereceğini, diğerlerinin ise isti’cal etmemeleri gerektiğini bildirir.  

Akevler çalışanları olarak kendimize bakalım. Bugün azap gelse biz hazır mıyız? Biz yüz lojmanlı işyeri apartmanlarını yaptık mı? Biz yüz villalı ahşap dinlenme evlerini kurduk mu? İşçilikten ortaklığa geçtik mi? Ekseriyet kararlarının yerine istişare kararlarını koyduk mu? Şimdi azap gelse biz de onların içinde olacağız. Kur’an bu ayet ile bize hitap ederek söylemektedir.

 

2. Buradaki بِ(أَفَبِعَذَابِنَا) azabı nereye talik eder?

-يَسْتَعْجِلُونَfiiline talik eder. عَذَابtakdim edilmiştir. Harfi cerle olan mefuller fiillere takdim edilirler. Meani ilminde takdim-tehir bahsi vardır. Ruhu’l-Kuran’da meani ilmi ele alınmamıştır. Ruhu’l-Kuran çok büyük bir ilmi çalışmadır ama çok eksiği vardır. Ruhu’l-Kuran’ı hazırlayan ekip artık Yalova’ya taşınmalı ve Ruhu’l-Kuran’ı tamamlamalıdır. Yalova’daki inşaat ve dinlenme evleri teşebbüsleri yeter gelir getirecektir. İlmi çalışma yapmakta olan ekibi genel hizmet payları finanse edecektir. Allah hicret edenleri hep zengin etmiştir. Akdemir’le giriştiğimiz bir girişim vardır. Hepiniz katılın. Önce inşaat ve dinlenme evleri teşebbüslerini bir arada gerçekleştirelim. Hüseyin Kayahan da artık imana yani Müslimlikten Mü’minliğe terfi etsin.

 

3. بِ harfinin manası nedir? Neden عَذَابَنَاdenmemiştir?

- İstif’al babı zaten müteaddidir.  عَذَابَنَا يَسْتَعْجِلُونَdenebilirdi. بِharfi neden getirilmiştir? بِharfi مِنْ benzeridir. Bütün azap isti’cal edilmemektedir. Azaptan belli bir cüz isti’cal edilmektedir. Onun için بِgetirilmiştir ve abdest ayetinde (Maide 5/6) وَامْسَحُوابِرُءُوسِكُمْdenmekte رُءُوسِكُمْمِنْdenmemektedir. مِنْyerine بِgelmiştir. Zaman zarflarında مِنْ mekân zarflarına daha çok بِ gelir. بِ‘de etkilenme vardır, مِنْ ‘de yoktur. Azabı istical ediyorlar. Azab aceleye tesir ediyor. Azab sebebiyle acele yapılıyor.

 

4. Buradaki نَا (أَفَبِعَذَابِنَا) zamiri nereye racidir?

- Buradaki نَا zamiri Allah’a gidiyor. Allah eğer doğrudan bir iş yapacaksa “Ben” der. Eğer doğa kanunları yahut melekler vasıtasıyla azabı getirecekse o zaman “Biz/نَا” der. Asıl yapan Allah’tır ama varlıklar aracılığı ile yapmaktadır. Onun için نَا demektedir.

 

5. Neden azabımız/بِعَذَابِنَاdiyor da azabı/ بِعَذَابٍ demiyor?

- Çünkü onlar da imanlarında itminan içinde değildirler. Yani biz de hala Kur’an’a inanmıyoruz. İbrahim de öyle yapmadı mı? Allah “Bizim azabımızı istical ediyorsunuz.” diyor. “Azap bağtaten gelir” diyor. Demek ki Kur’an’daki ifadeyle beklenmedik, bağtaten (aniden) gelen azap Allah’ın azabıdır. 15 Temmuz bağtaten (aniden) gelmedi mi? Korona virüs bağtaten gelmedi mi?

 

6. عجلkökünü inceleyiniz.

- عِجْلbuzağı demektir. Anasının peşinde koşan erkek dana sağa sola gider. Olgun hayvan gibi davranmaz. Bu kelime, acem kelimesi ile de akrabadır. Acele etmek demek hem hemen olmasını istemek hem de düşünmeden hareket etmek demektir. Sırf hareket etmek için hareket etmektir. Yapacaklarınızı vakit kaybetmeden yapacaksınız. Farzları kazaya bırakmayacaksınız. Ama sonuçlarını hemen istemeyeceksiniz. Dokuz aydan önce çocuk doğsun istemeyeceksiniz. Büyümeden meyve vermesini istemeyeceksiniz. Ama günü gelince tarlayı süreceksiniz. Yoksa kuraklıklar gelir ve artık ekin alamazsınız. Bunu avukatlara anlatmak zor. Akdemir “لَاتَعْجَلْ” ifadesini çok seviyor. Ben şimdi Ar-Ge çalışmasını yapıyorum. Ben bunu elli sene biriktirdim şimdi harcıyorum. Allah bana verdi, verdiğini harcıyorum. Yalova’da beş seneden fazladır harcama yapıyorum. Benim varlığımda eksilme olmadı. Tam tersine orada harcadıklarımın hepsinin karşılığı taşınmaz olarak vardır. Ben eskiden kazandıklarımın gelirini harcıyorum. Arsama ortak olun diyorum. Ben ömrümün sonunda bunun için ayırdıklarımı harcayayım diyorum. Ar-Ge’nin sonuç vermediğini söylüyorlar, isti’cal ediyorlar. Biz bize verilenleri yerine getiririz. Sonuçlar bize ait değildir. Rabbimize aittir.

 

7. ءجلile عجلköklerini karşılaştırınız.

- عile ءarasında fark vardır. ءsert süreksiz, عise sert sürekli harflerdendir. Mahreçleri her ikisinin de boğazdır. Aralarındaki fark sürekli veya süreksiz olmalarıdır. عجلsürekli, أجلsüreksiz olmalıdır. İlk bakışta bu ters gelebilir ancak öyle değildir. Muaccel/مُعَجَّلolan eda değil vücuptur. Edası caiz ama vacip değildir. Dolayısıyla eda bakımından muaccel olan süreklidir. Müeccel/ مُؤَجَّل olan vücup değil edadır. Eda ise bir defa gelir. Müeccel borç muaccele dönüşür. Dolayısıyla o süreksizdir. Bunun anlamı şudur. Günü gelmiş olsa da talep olmadığı takdirde edası vacip değildir. Çeki götürüp bankaya ibraz etmediğin müddetçe ödeme gecikse de bir cezası yoktur. Demek ki etimoloji de fıkıh da işe yaramaktadır.

 

8. İstif’al babı ne için gelir?

- Karşınızdakine soruyu niçin sorarsınız? Birincisi, bilmediğiniz bir şeyi öğrenmek için sorarsınız. Bazen bilirsiniz ama teyit etmesini istersiniz. İkincisi, karşı tarafın onu bilip bilmediğini öğrenmek için sorarsınız. Bazen onun doğru ve tam bildiğini öğrenmeye çalışırsınız. Bunlar haber cümlesidir. Diğer taraftan bir işin yapılmasını istersiniz ama onun bu hususta, yapıp yapmama hususunda ne düşündüğünü öğrenmek istersiniz. “Su verir misin?” dersiniz. Yani “Ben su istiyorum ama size emredecek durumda değilim acaba verir misiniz?” demek için söylersiniz, bir de yapılmasını istemediğiniz veya istemediğiniz halde yapılan şeyi sorarsınız. Dün neden gelmedin dediğinizde gelmemesinin sebebini ve yanlış yaptığını anlatırsınız. أَ bunun için gelir. Diğer sorular da vardır. Dün neredeydiniz? Yarın ne yapacaksınız? Bunu nasıl yapacaksınız? Kiminle geleceksin? Bu ve benzeri pek çok soru şekli vardır. Burada isteyip istemediğiniz vurgu ile yapılır. Takdim, tehirle yapılır. Özel harf kullanılır. Bunlar meanide okunur.

 

9. Burada neiçin يَسْتَعْجِلُونَgelmiştir? يُعَجِّلُونَile karşılaştırınız.

- أَيُعَجِّلُونَgelebilirdi. Burada يَسْتَعْجِلُونَkelimesi getirilmiştir. Çünkü onlar kendileri acele yapmak istemiyorlar. Allah’ın acele yapmasını istiyorlar, bunun için istif’al babı gelmiştir.

 

YORUM

Azap bağtatan gelecektir. Bundan dolayı vakit kaybetmeden Kur’an’ın emrettiklerini yapmak zorundayız. Bugünkü Müslimler maddi imkânları ile bize ortak olacaklar. Biz onlardan sadaka istemiyoruz. Onlar inşaata ortak olsunlar, dinlenme evlerine ortak olsunlar. Kâr etsinler. Biz müminler de Yalova’ya taşınalım ve ortaklık düzeninin Ar-Ge’sini yapalım. Müslimler de müminler de görevlerini yaparken görevlerini vaktinde yapsınlar. Borçlansınlar da bize ödesinler demiyoruz. Artırdıkları meblağları ile ortak olsunlar diyoruz. Müminler de gerekli hazırlıklarını yaparak Yalova’ya taşınsınlar, vacipleri kazaya bıraksınlar. Müslimler mümin olup olmamakta serbesttirler ama mümin olduktan sonra irtidat etmeleri meşru değildir. Kimse mümin olduktan sonra ben Müslimim diyemez. Belki hicret eder başka müminler arasında imana devam eder. Bu meşrudur. Askerlikten kimse kaçamaz ama başka ülkeye gider, orada asker olmayabilir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ezgimizi mi ivmelemekteler?”

Kur’an kelimeleri ile:

“Azabımızı mı isti’cal ediyorlar?”

 

أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ (204)

 

***

 

أَفَرَأَيْتَ إِنْ مَتَّعْنَاهُمْ سِنِينَ (205)

“Rey ettin mi eğer onları sinin temti’ etsek”

1. Buradaki فَnereye atfetmektedir?

- Önce bugünün münkirlerine hitap eder. Sonra bugünün mümin ve Müslimlerine hitap eder. Onların düşüncelerindeki yanlışları düzeltir. Şimdi de müminlerin her birine hitap eder. Müslimlere hitap eder. Çünkü Müslimler cihat yapmakla mükellef değildirler. Bugün vahiy alan nebiler yoktur, görevli resuller yoktur. Gece toplantılarını yaparak (teheccüd namazlarını kılarak) makamı mahmuda çıkanlar, çıkarılanlar demiyorum. Kendi sa’yleri ile o makama çıkacaklardır. Onlar mümindirler. Allah onlara görev veriyor. Bu seminerleri okuyanlar. Ben veya başka birisi size bu görevi vermiyor. Siz talip oluyorsunuz. Bu seminerleri yazarak, yorumlayarak, okuyarak, yaşayarak sizler yaşatıyorsunuz. Allah da şimdi size görev veriyor. Yalova’daki Akevler Ar-Ge çalışmalarına ortaklar bulunuz. Onlar kazansınlar. Onların işlerini yapmak karşılığı siz payınızı alın. Günün yarısını onlara hasredin diğer yarısında da Allah’ın size yüklediği görevleri görün. Buradaki bundan önceki أَفَبِعَذَابِنَاifadesinin olduğuyere atfetmektedir.

 

2. Buradaki فَne Fa’sıdır?

-Atıftır. Bu ayet şimdiye kadar çözemediğimiz bir soruyu çözmektedir. Kur’an’daki emirlere Müslimler ne kadar muhataptır? Namaz onlara da farz mıdır? Müminler üzerine farzdır diyor. Bu iki ayet bize açıkça bunu beyan ediyor. Kur’an’da müminlere hitap ederek eğer bir şeyi emrediyorsa, bir hüküm koyuyorsa, onu icra etmek müminlere ama ona belirtmiyorsa müslimlere de farzdır. Müslim olmak Kur’an’ın emirleri dışında kalmak demek değildir. Bundan cihat gibi istisna edilenler vardır. Demek ki Kur’an’da “Ey iman edenler” deyip emrettikleri ve koydukları hükümler tüm müminlere farzdır. Müslimlere farz değildir. O da eğer Mümine hitap etmekte ise تveya كharfini kullanır. Bundan önceki ayette tüm Müslim ve Müminlere hitap ediyordu. Bu ayet ise Müminlere hitap ediyor. Kur’an’ın bütün ayetlerini buna göre yorumlamamız gerekir.

 

3. Neden وَgelmemiştir?

- Önce Müslim olacaksınız, sonra Mümin olabilirsiniz. Müslim olmadan mümin olunamayacağı için وَ değil de فَ gelmiştir. Biz Kur’an’ı yorumlarken icma ile sabit olan hükümlere de uyuyoruz. Eğer kurallarımız icmaya aykırı sonuçlara götürüyorsa o kuralı değiştiriyoruz. Geçmişteki fakihlerin “iman ve İslam vahittir” demeleri Kur’an’ın açık ifadesine uymamaktadır. Onlara göre mükellefiyet bakımından aynıdır demektir, müslimler mal ile müminler can ile cihat ederler ama ikisi de aynıdır.

 

4. رءيkökünü inceleyiniz.

-آيَةtrafik levhasıdır. رَايَةise kenti ve nüfusu gösteren levhadır. رyapıların çevreye yayıldığını, يdüzgün alan olduğunu, ءde ortasına dikilen tanıtıcı levhayı gösterir. Görmek anlamındadır, derinlemesine görmektir. Derinlemesine göreceksin ama çevreyi de unutmayacaksın. Neyin parçasını yakından incelemekte olduğunu bileceksin.

 

5. رءيile بصرköklerini karşılaştırınız.

-ر-ر, ء-ب, ي-صharfleri eşleşir. Boğazdan dudağa gidilmektedir. بَصَر derinlemesine değil genişlemesine bakmaktır. رkapalılığı, düşünceyi içine alır. صise kesinliği belirtir. رَأْيbeyindeki görmedir. بَصَرise kafadaki görmedir.

 

6. إِنْne İn’idir?

-إِنْşart edatıdır.

 

7. Tef’il babı ne için gelir?

- Soruları tekrar tekrar soruyoruz ve bilgilerimizi tazeliyoruz. Seminerlerimiz ortalama 2 saat sürüyor. Her seminer yarım Kur’an sayfasıdır. Kur’an 600 sayfadır. Bu da toplam 1200 ders eder. Dört senede biter. Müminler her akşam iki saat ders yaparlar. Kur’an’ı dört senede bitirirler. Kur’an Arapça ders yapılmadan okunup bitirilebilir. Böylece Arapça bütün kuralları ile seminerlerde öğrenilebilir. Âlim olmak isteyenler yalnız sabah mesaisini yaparlar ve onunla geçinirler, akşam mesailerini ise ilimde yaparlar. Tef’il babı teksir için gelir ve tadiye için gelir. Çokça yapmak, yaptırmak anlamındadır. Bazen de tadiye olmadan sırf teksir için gelebilir.

 

8. Burada neden مَتَّعْنَاgelmiştir?

- Allah kâinatı yaratmıştır. Bunu yaparken hiçbir şeyden yararlanmamış, kimseyi ortak etmemiştir. Ancak kâinatı madde ve enerji olarak yaratmıştır. Maddeyi parçacıklar halinde var etmiştir. Enerjiyi onun hareketleri olarak var etmiştir. Enerjiyi depolamıştır. Şimdi onu vermektedir. İşte bu vermede kurallar koymuştur. O kurallar içinde zamanla enerji değerini üretmektedir. Yarattığı canlılar ve şuurlu varlıklar bunları kurallar içinde kullanırlar. Yaratırken tek başına yarattığı halde sonra yarattıklarına işler yaptırır. Bu durumu نَا (مَتَّعْنَا) ile ifade eder.

 

9. متعkökünü inceleyiniz.

-مsuyu yani tüm maddeyi içerir. ت işareti, ع etkiyi ifade eder.

 

10. متعile نفعarasında ne fark vardır?

- ع-عم-ن, ت-فharfleri eşleşir. Her ikisinde de عvar, her ikisi de etkili yaşama kaynağı. م maddeyi, نise entropiyi ifade eder. Menfaatte entropinin düşmesi vardır. Metada ise entropi düşmesi yoktur. Yerden yararlanırız ama yer eksilmez. ت varlığı, ف ise kopmadan ayrılmayı ifade eder. Işık parçacıklardan ibarettir ama bitişik parçacıklardır. Buradan anlıyoruz ki menfaat entropinin büyümesi ile yapıdan yararlanır. Meta ise entropi değişmeden yapılan yararlanmadır.

 

11. Buradaki هُمْ(مَتَّعْنَاهُمْ) zamiri nereye gider?

-Buradaki هُمْ zamiri mücrimlere gider. Birbirleri ile anlaşmalı olarak silahı elinde tutanlarla sermayeyi elinde tutanlar 500 senedir insanları birbirlerine öldürtmekte, karın tokluğuna çalıştırmaktalar. Tüm dengeyi cürüm üzerine kurmuşlardır. Bunlar mücrimlerdir. Bugün devam etmektedirler. Onlara mühlet verilmiştir. Müminler yeterli hazırlık yaparlar, onlar da ola ki tövbe ederler. İşçilik düzeni ömrünü doldurmakta, ortaklık düzeni gelmektedir.

 

12. سِنِينَkurallı çoğuldur, kökü nedir?

- Kökü سنه‘dir. Bunun Kur’an’daki delili لَمْ يَتَسَنَّهْfiilidir. “Tesennüh etmek” demek yıllanmak demektir. Yemeklerde zamanla değişim olur. Yense bile bazı maddelerini kaybederler. Varlıklarda bir özellik vardır. Belli yoğunlukta olan maddeler birbirlerine çarparak başka maddelere dönüşürler. Maddede değişim zamanla azalır. Maddenin yarısı değişmeyecek kadar geçen zamana yarı ömür denir. Ondan sonra gelen ömür önceki ömrün iki katı olur. Böylece maddenin ne zaman var edildiği ortaya çıkar. Bu usulle canlıların ömürleri ölçüldüğü gibi kayaların da ömrü ölçülür.

 

13. سِنِينَkelimesinin kurallı çoğul olmasının nedeni nedir?

- İnsanlar her yıl doğarlar ve yaşarlar, yaşlanıp ölürler. Kişilerin bu yaşamları yanında toplulukların da ömürleri vardır. Miladi asırların başlarında uygarlık doğar. Her yüzyıl bir karndır, bir nesildir. Bir neslin 100 yıllık ömrü vardır. Üçte biri gelişme dönemidir, 33 sübhanellah bundan dolayı söylenir. 33 yıl olgunluk dönemidir, Elhamdülillah deriz. 33 yıl da yaşlanma dönemidir, bunun için Allahu ekber deriz. Her karnda her yaştan insan bulunur. Ama her yüzyıl bir dönemdir. Miladi yaşlardır. 2000-2033 arası Adil Düzen’in öğrenilmesi dönemidir. 2033-2066 Adil Düzen’in uygulanması dönemidir. 2066-2100 yıllarında Adil Düzen artık meyvelerini vermeye başlayacak, yeryüzüne hâkim olmaya başlayacak ve üç asır içinde dünyayı saracaktır. Dört asır yeni peygamber gelmeksizin ilk uygarlık yaşayacaktır. Bu arada Batı uygarlığı çökmüş olacak, yeniden doğmaya başlayacak, dördüncü bin yılda yeniden Hak uygarlığı başlayacaktır. Buradaki سِنِينَ‘in kurallı çoğul gelmesi bunu ifade eder. Yani karn seneler değil topluluğu ifade eden sene.

 

Öz Türkçe ile:

“Gördün mü eğer onları yıllarca yararlandırırsak”

Kur’an kelimeleri ile:

“Rey ettin mi eğer onları sinin temti’ etsek”

 

أَفَرَأَيْتَ إِنْ مَتَّعْنَاهُمْ سِنِينَ(205)

***

ثُمَّ جَاءَهُمْ مَا كَانُوا يُوعَدُونَ (206)

“Sonra onlara vaad olundukları ciet etti.”

1. Burada neden ثُمَّgelmiş?

- Vaad olunan bolluk zamanında gelmez. Sıkıntılı günler gelir, küçük azaplar gelir ondan sonra büyük azap gelir. AK Parti’ye şimdi küçük azaplar gelmektedir. Uyarılara kulak vermezse büyük azap gelecektir.

2.جَاءَهُمْdeniyor da أَتَاهُمْdemiyor, neden?

-Çünkü azap her taraftan birden gelir. Artık tedbir almaya mecal bulamazlar.

3.Neden مَا يُوعَدُونَdemiyor da مَا كَانُوا يُوعَدُونَdiyor?

-Vaad geride kaldı, vaad olunan geldi. Gelen vaad değil vaadin içeriğidir.

4.الَّذِينَ يُوعَدُونَ demiyor da مَا كَانُوا يُوعَدُونَ diyor, neden?

- Vaad olunan belli bir azap değildir sadece bir azabın geleceği vaad edilmiştir. Atom bombası, virüs bilinen azaplardan değildir.

5.Bugün beklenen azap biliniyor mu? 

- Hayır. Batı, Sermaye’nin emrinde dünyaya fesat salarken kendisine gelmeyeceğini sanıyordu. Virüs en çok orada boy atıyor. Dolar oralarda azgınlaşmaktadır.

Kur’an’ın uyarılarını beklemeyenler, beklemedikleri azapla beklemedikleri saatlerde karşılaşacaktır. Müspet ilmin bu kadar geliştiği bir dönemde böyle olmaması gerekir ama böyledir. Kur’an böyle diyor.

 

Öz Türkçe ile:

“Sonra onlara verilen sözler yerine geldi.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Sonra onlara vaad olundukları ciet etti.”

 

ثُمَّ جَاءَهُمْ مَا كَانُوا يُوعَدُونَ (206)

***

مَا أَغْنَى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يُمَتَّعُونَ (207)

“Temti’ olundukları onlardan iğna etmedi”

1. Burada وَharfi neden gelmemiştir?

- Çünkü onlara vaad olunanın içinde mallarının iğna etmeyeceği de (kurtarmadığı) vardı. Bu ayetin ifade ettikleri de vardı yani bu ayet önceki ayetin açıklamasıdır. Dolayısıyla وَgelmemiştir.

2.غنيkelimesini açıklayınız.

-غَنَمkoyun sürüsü demektir. Ganimet kelimesi buradan gelir. Sonra م harfi  يharfine dönüşmüş ve zenginlik anlamı kazanmıştır. Kurtarmak, savmak anlamında if’al babı kullanılır. Kelime olarak “zengin etti” manasınadır. Ama kullanışta “savdı, kurtardı” anlamlarına gelir.

Kur’an’da غني73,غنم 9 defa geçer. Toplam 82 (2*41) eder. غdeğişmeyi, ن belirliliği, يkolaylığı ifade eder.

3.يُمَتَّعُونَ neyi ifade eder?

-نفعtükenir mallardan elde edilen faydadır. Bunlar üretime miktarlarıyla girerler. Metalar ise zamanları ile katılırlar, tükenmezler. Günümüzün refahı yapılaşma ile olmuştur.

 

4.Bugün nasıl gelecektir?

            Ekilmeyen tarlalar, oturulmayan evler, nasıl olacak bu bilinmiyor.

 

Öz Türkçe ile:

“Barınmış oldukları onlara yaramadı.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Temti’ olundukları onlardan iğna etmedi”

مَا أَغْنَى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يُمَتَّعُونَ (207)

***

 

وَمَا أَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنْذِرُونَ (208)

“Ve ancak ona munzirler olan karyeyi ihlak ettik.”

1. Buradaki وَnereye atfetmektedir?

-أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ(204. ayet) ifadesine gitmektedir. “Uyarıcıları gönderip onlar anlatıncaya kadar biz helak etmedik.” diyor. Bugün bize diyor ki; daha uyarıcılar gelip tam anlatamadılar. Türkiye’yi ele alalım. Bediüzzaman sadece uyardı. Erbakan teorisini yaptı ve insanlığa sistemi anlattı ama örnek bir işletme gösteremedi. Oysa Allah örnek bir uygulamayı gösterir, herkes gözle görür, ondan sonra helak eder. Yalova’daki Akevler Ar-Ge merkezi bunu göstermek için çalışmaktadır. Yüz lojmanlı işyeri apartmanı yapacak. Yüz villalı dinlenme evleri sitesini yapacak. Sera işletmesi, bal işletmesi, keçi işletmesi, mantar üretimi işletmesini kuracak ve dünya ortaklık sistemini gözleri ile görecektir. Ürün merkezi olan Yalova’da görecekler. Ondan sonra iman etmezlerse o zaman helak edileceklerdir. Burada قَرْيَةٍmüfret olduğu halde مُنْذِرُونَkurallı çoğuldur. Bu da peygamberliğin sona erdiğini, artık ortak inzar olacağını söylemektedir. Her karyenin münziri değil münzirleri olacak. Her karyede olacaktır. Bin Dil Üniversitesi kuracağız. Her ülkeden öğrenciler gelecek ve onlar görerek öğrendikten sonra ülkelerine dönecekler. Her karyeyi uyaracaklar. Her karye ayrı halde karşı karşıya gelecektir. Vaktimiz uzadığı için ayet üzerinde her mümin düşünsün.

 

2. Mazi sıygasını kullanır. Gelecek için ne demiş olur?

- Geçmişte helak etmedik, bundan sonra da helak etmeyeceğiz demektir. Ayet أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ ifadesinden sonra gelmiştir. Biri size “Benden ücret al.” diyor. Siz de diyorsunuz ki “Ben kimseden ücret almadım ki.”. Yani istemiyorum demektir. Bu bahis bediiyatı ilgilendirir. Geçmişi anlatarak geleceği beyan etme sanatı.

 

3. هلكkökünü inceleyiniz.

-هDüzlük yol demektir. لbelirlilik anlamındadır. كise varlıktır varlığın gizlenmesi anlamındadır, etkisiz hale getirme anlamındadır. Yok etmiyorsun, etkisiz hale getiriyorsun. İnsanlar için şuurlu varlıklar için yok olma anlamındadır.

 

4. أَهْلَكْتُdemiyor da أَهْلَكْنَاdiyor, neden?

- Çünkü helaki doğa kanunları içinde yapacaktır. Bundan dolayıdır ki Müslimler de kurtulamıyor. Müminlerin sayesinde o zaman da helak etmiyor. Çünkü artık inkılap başlamıştır. Onlar hicret eder ayrı topluluk olur diyor. Herkes kurtulur. Medine Mekkelileri de kurtarmıştır. Yalova insanlığı helakten kurtarabilir. Firavun ordusu boğulmuş ama Mısır yaşamaya devam etmiştir. Çöldeki Musa’nın yetiştirdiği göçebeler yeni uygarlığın kurulmasına yetmiştir. Mısır’ın helakine gerek kalmamıştır.

 

5. قَرْيَتَيْنِ demiyor da مِنْقَرْيَةٍdiyor, neden?

- Hangi karye olursa olsun demekle bu köy veya bölge veya kıta olabilir, demektir. Her nevi karye anlamındadır. Karye dar manada yüz evlik köydür, geniş manada merkezden yönetilen hizmet merkezlerinden biridir.

 

6. قري kökünü inceleyiniz.

-قkuvveti, رtekrarı, يkolaylığı ifade eder. قبلile karşılaştırılabilir. İkisinde de قharfi var. Birlikten doğan gücü ifade ederler. رve لharfleri yakın harflerdir. يile بbirbirinden farklıdır. يdüzlüğü ve aynı zamanda yokluğu ifade eder. بbeyti (evi) ifade eder. Karyenin tüzel kişiliği yoktur, kabilenin vardır.

 

7. Buradaki ة(قَرْيَةٍ) ne için gelmiştir?

- Buradaki ة parçayı ifade eder. Kabile (قَبِيلَة) kelimesinde de vardır. Oysa şa’b, kavm ve nâsda yoktur. ة’nin başka görevi de sıfattan isme dönüştürmesidir. Ummü’l-kura (أُمُّالْقُرَى) nedir? Semtler karyedir. Kabiledeki merkez semt ummü’l-kuradır. Kıyasla ildeki merkez ilçe de ummü’l-kuradır, ülkedeki merkez medine de ummü’l-kuradır. Mısır ummü’l-kuradır.

 

8. إِلَّاkelimesini inceleyiniz.

-إِلَّاkelimesi إِنْ لَا‘dan dönüşmüştür. Eğer değilse anlamındadır. جَاءَ الْقَوْمُ إِلَّا أَحْمَدَderseniz“Ahmet olmayan kavim geldi” demek olur. Burada istisna edilenin gelmediğini ifade etmez sadece onun dışında olanların geldiğini ifade eder.

 

9. إِلَّاile غَيْرkelimelerini karşılaştırınız.

- لّ-ر,ء-غ, ا-يharfleri eşleşir. ل’de birlik, sınırlılık, ر’de tekrar vardır. Gayr olanlar çoktur.  ء  gücü, غbaşkalığı ifade eder. اise ي’den dönüşmüş olur. Aynı manadadır.

 

10. لَهَا‘daki هَاnereye gider?

- Karyeye gider. Her karyenin bir inzar grubu vardır. Kurulacak semtlerde her zaman iki grup oluşur; biri mücrim, biri münzir olur. Bu iki grup karşılaşacak veya münzirler kazanacak karye ayakta olacak ya da mücrimler kazanacak helak olacaklar. Münzirler helak etmeyecek, mücrimler kendi kendilerini helak edeceklerdir.

 

11. مُنْذِرnedir?

- Savaşta veya yürüyüşteki öncüdür. Öncünün görülmesi arkasından gelen birliği haber verdiği için uyarıcı anlamı kazanmıştır. Kişinin ileride yapacağı iyi bir fiili haber vermesi de nezirdir. İleride olacağını haber verir. إِذَا’daki ذburaya gelmiştir. Belirsizliklerden birini işaretliyorsun onu belirli hale getiriyorsun. الْ‘de ise her zaman birlik vardır. Demek nezir aslında vacip olmayanı vacip hale getirir. Her içtihat bir nezirdir. Sebep tekerrür edince vücup da tekerrür eder.

 

 

Öz Türkçe ile:

“Ve uyarıcıları olmayan hiçbir semti yıkmadık.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve ancak ona munzirler olan karyeyi ihlak ettik.”

 

وَمَا أَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنْذِرُونَ (208)

 

***

 

ذِكْرَى وَمَا كُنَّا ظَالِمِينَ (209)

“…Zikra için ve biz zalim olmadık.”

1. ذِكْرَى ile ذِكْرarasında ne fark vardır?

-ذِكْرYay görevi gören ağaç dal parçasıdır. Sonraları çelik denmiştir. Yumuşak demire ünsa denir. Bellek tekrar eskiyi hatırlama olduğundan yayın tekrar eski yerine gelmesine benzetilerek zakire denmiştir.

 

2. Burada ذِكْرًاdemeyip ذِكْرَىdemesinin sebebi nedir?

-ي harfi aynı zamanda nida harfidir. Herkese hatırlatma. Münzirler inzarı hatırlatma mahiyetinde yapıyorlar, onlar zor kullanmıyorlar. Laikler “Dindarlık baskı kaynağıdır, insanların iradesini yok etmedir.” diyorlar. “İnsan kendisi kendisine ceza versin, sen karışma, sen zorlama.” diyor.

 

3. Burada hazf mı var yoksa hal midir?

- Aynı ayette olsaydı hal olarak alabilirdik, münzirlerin hali olurdu. Ayrı ayet olduğuna göre hazf vardır. ذِكْرَىأَنْظِرُواdemektir. Yani “İnzarı ذِكْرَىolarak yapın, onları zorlamayın.” demektir.

 

4. ذِكْرَى hal olabilir mi?

- Olabilir. İnzarın beyanı da olabilir.

 

5. Neyi zikredeceklerdir?

- Bu şekilde devam ederlerse helak olacaklarını anlayacaklar. Biz, “Siz kötüsünüz, Allah sizi helak edecek.” demiyoruz. Boşanmayı zorlaştırırsanız evlilikler ortadan kalkar, karı koca birlikte kalsa bile evlilik zehir olur. Bir arkadaşım söyledi. Eşi kendisiyle beş senedir yatmıyormuş. Birbirilerinden nefret eden iki kişi bir arada yaşıyor. Arz ve talep kanunlarına müdahale ederseniz denge bozulur ve kriz olur. Merkezi yönetim halkı isyan ettirir. Bunları anlatmak zikradır.

 

6. “Zulmetmedik” demiyor da “Zalim olmadık” diyor.

- Zulmetmedik dese sadece “O olayda zulmetmedik” denmiş olur ama zalim olmadık dediğinden hiçbir zaman zulmetmemiş olurlar.

 

7. Müslimleri de helak ediyor. Zulmetmiş olmuyor mu?

- Düzenin oluşması gereği onlar da helak olurlar. Çünkü sosyal baskı yeni uygarlığın gelmesini önlemektedir. Tüm çabalarımıza rağmen ortaklık kavramını insanlara zor anlatıyoruz. Ya tam hicret etmeli halk çevre ile ilgilenmemeli ya da halk helak olmalıdır. Bu dünyada zaten adalet yoktur. Helak olan Müslimler ahirette helak olmalarından dolayı ecir alacaklardır.

 

Öz Türkçe ile:

“…Anlatarak. Biz ezen olmadık.”

Kur’an kelimeleri ile:

“…Zikra için ve biz zalim olmadık.”

 

ذِكْرَى وَمَا كُنَّا ظَالِمِينَ (209)

***

وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاطِينُ (210)

“Ve onu şeytanlar tenezzül etmez.”

1. Buradaki وَnereye atfediyor?

-تَنْزِيلُرَبِّ الْعَالَمِينَifadesine atfetmektedir (192. ayet), şeytanların tenezzülünün olmadığını söyler. بَلْveya لَكِنْharflerinden biriyle değil de وَharfi ile atfetmesi iyiliklerin yanında kötülüklerin de mevcut olduğunu gösterir. Münzirlerin yanında şeytanlar da var demektir.

Şeytana ne gerek vardı? Varoluş zinciri içinde onların görevi nedir? İstediğini yapma gücü yalnız Allah’ta vardır. İlah olmanın özelliğidir. Allah insanı yaratmak için kâinatı yaratmıştır. Onu irade sahibi yapmış, kendisine muhatap kılmış, adeta bağımsız varlıklar var etmiştir. Muhatap olmak demek onun seviyesinde olmak demektir. Kendi bulunduğu yerlerde adeta Allah ile yarışmaktadır. Böyle bir varlığı var etmek için şeytan ve münzirler var etmiştir. İnsanlara yardımcı oluyorlar. Baskı altında karar alsın diye iki avukat var etmiştir. Şeytanlar mikroplar gibidirler. Mikroplar ortadan kalksa hayat olmaz. Şeytan olmadan insanlık olmaz.

 

2. Buradaki هُ(بِهِ) zamiri nereye gidiyor?

- Kitaba gidiyor, surenin başındaki kitaba gidiyor.

 

3.Tefeül babı niçin gelir?  

-نَزَلَlazımdır. Fiiller bablarla lazım ve müteaddiye geçirilir. Bir de cer harfleri ile teaddi ederler. Lazımda meful yoktur. Fiil faile etki etmemektedir. Meçhulde ise fail vardır. Ancak fail zikredilmemektedir. Meful fail yerine geçmiştir. Türkçedeki göründü ve görüldü ifadeleri arasındaki fark gibi. ‘Görüldü’de müteaddi lazım olmuştur. ‘Göründü’de malum meçhul olmuştur. Bin Dil Üniversitesi’nde tüm dünya dillerinin gramerleri de Kur’an dili ile karşılaştırılarak ortaya konacaktır.

 

4. شطنkökünü inceleyiniz.

-شَيْطَان, kuyudan su çekilen uzun iptir. Şeytan ipe benzediğinden buna benzetilmiştir. Zehirli yılan anlamı kazanmıştır. İnsanı kötülüğe götüren görünmeyen varlığa şeytan denmiştir. شbirden boşalmadır, dalgalı boşalmadır. Doğadaki olaylar eğer kontrol edilemiyorsa böyle boşalırlar, önce yükselirler, sonra sönerler. Dalgalı veya dalgasız olurlar. Elektrikte bu incelenmiştir. طuyumu ifade eder. Olgunlaşmış kopmaya hazır meyvedir. نise sınırı ifade eder. Ne var ki ل’da belirli sınırlama vardır, ن’da belirsiz sınırlama vardır. Sonundaki نçoğul nunu değildir, Rahmandaki (الرَّحْمَن) gibi nundur. Arapçada çoğulların çoğulu vardır, bu kalıp o çoğullardan biridir.

 

5. Bugünün şeytanları kimlerdir?

-Şeytan gerçekte vardır. Cinlerden görevli olan bir taifedir. Görevleri kötülük yapmak isteyen insanlara yardımcı olmaktır. Cinlerden şeytan olduğu gibi cin şeytanları ile birlikte çalışan insan şeytanları da vardır. Bugünkü Sermaye ve mafya şeytan taifesidir.

 

6. Şeytanı nasıl teşhis ederiz?

-Şeytan önce doğrudan kötülüğe çağırır. Kötülük yaptıramazsa daha iyisini gösterir ve ona çağırır. İyisinden vazgeçersiniz ve daha iyisini yapamazsınız. Böylece sizi iyilik yapmaktan alıkoyar. Gücümüzün dışında ümniyelerle hareket edersek şeytana uymuş oluruz. Seminerlerdeki sarsıntı böyle meydana gelmiştir. Yalova’daki Ar-Ge çalışmalarımızda böyle gücümüzün üstünde işler yapmaya kalkışıyoruz, başaramayınca da ümitsizliğe düşüyoruz. Biz elimizden geleni yapacağız. Başarı bizim değildir. Şeytan, Kitabı değiştirmeye kalkışır. Ruhu’l-eminin indirdiği kitabı değiştirmeye kalkışır. Batı’nın Avrupa müktesebatı; şeytanın Tevrat, İncil ve Kur’an’dan apardığı şeylerdir. Güya insanlık için çalışmaktadır ama aslında insanları sömürü aracı yapmaktadır. Kur’an’a dayanmayan hiçbir şey hak değildir.

 

 

Öz Türkçe ile:

“Ve onu çuputlar indirmedi.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve onu şeytanlar tenezzül etmedi.”

 

وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاطِينُ (210)

 

***

 

وَمَا يَنْبَغِي لَهُمْ وَمَا يَسْتَطِيعُونَ (211)

“Ve onlara inbiğa etmez ve istita’ etmezler.”

1. Buradaki وَnereye atfediyor?

Buradaki وَharfi وَمَاتَنَزَّلَتْ ifadesine atıftır. “Yalova’ya göç ettiler, yerleştiler ve eşyalarını da götürdüler ve hayvanlarını da.” derseniz hayvanları eşyalara atfetmiş olursunuz, ‘göç ettiler’e değil. Bu atıfları Lütfi Bey’in Müzemmil Suresi’nde yaptığı gibi tabloda göstermek gerekir. Artık seminerleri takip edenlerin seminerlerde aktif rol almaları gerekir. Herkes bir şeyi öğrenecek ve katkıda bulunacak, ekol böyle doğacaktır.

 

2. Buradaki zamir (لَـهُمْ) nereye gidiyor?

-Buradaki zamir şeytanlara gidiyor. Kitabı indirmek şeytanların görevi değildir. Doğru yolu göstermek onların işi değildir. Şeytan iyi yola götüreceğim diye uçuruma götürür. AK Parti Sermaye’den aldığı faizli paralarla yeni yatırımlar yaparak ülkenin ekonomisini canlandıracağını sanıyor. Faizli işçilik sistemi artık tarih olmuştur. Dolar para olmaktan ha çıktı ha çıkacaktır. Ruslar Birinci Cihan Savaşı’nda öyle yaptılar. Önce Manat’ı kıymetlendirdiler. Herkes altını Manat’a çevirdi, sonra da bir gecede battı. Dedemin evinde sandık sandık işe yaramaz Manat vardı. Babam buna mani olmak istemiş ancak onu sadece bir iki kişi dinlemiş. Onların altınları batmadığı için benim çocukluğumda sadece o iki aile varlıklı idi.

 

3. بغيkökünü inceleyiniz.

-بَغِيّ“boğa” kelimesinden oluşmuştur. Boğa ineklere saldırıda bulunur. “Bağy etmek” demek saldırmak demektir. “İnbığa etmek” demek kendi kendine görev vermek demektir. Ona bunu yapmak yakışmaz anlamındadır.

 

4. İnfi’al babını inceleyiniz.

-İnfi’al ve İfti’al babları müteaddi fiilleri lazım yapar. Birinde نvardır, birinde تvardır. ت’de bilinçli oluşma vardır, ن’da bilinçsiz oluşma vardır. İctima bilinçli toplanmadır. İbtiğa’da bilinçsiz, kendi kendine bağy vardır. Ona bu görev verilmemektedir.

 

5. يَنْبَغِيfiilinin faili nedir?

-Burada itaat etmezler demiyor İnfi’al babını getiriyor. Fiilin faili Kitap’tır, تَنْزِيلُرَبِّ الْعَالَمِينَ(192. ayet) ifadesidir.

 

6. لَهُمْ‘daki zamir nereye gidiyor?

-لَهُمْzamiri şeytanlara gitmektedir.

 

7. لَهُمْ‘daki Lam’ın manası nedir?

-Yani Kitap’ı indirmek şeytanların lehine değildir. Kitap’ın gücü şeytanın vesvesesini ortadan kaldırır. Adil Düzen çalışanı herkese tavsiye ederim; eğer şeytanın iğvasına kapılmak istemiyorlarsa bu seminerleri takip etsinler, bu seminerlere katkıda bulunsunlar, göreceklerdir ki şeytan onlardan uzaklaşacaktır. Yenibosna bayrama kadar faaliyetini durdurdu ama seminerleri durdurmadı. Bu durum şunu gösterdi ki biz Kur’an’ın emrindeyiz. Allah hak yolunda bize güç versin. Tekrar herkes Kur’an’a dönsün. Akevler’in özelliği Kur’an’ın manalarını anlamada sadece birisi dikkat etmiyor. Herkes katkıda bulunuyor. Böyle bir çalışma ancak Akevler’de vardır yahut Akevler’den kopanlar kısmen uygulamaktadırlar.

 

8. İkinci وَمَاnereye atfediyor?

-وَمَاdemeyip وَ deseydi de aynı mana çıkardı. مَا’nın tekrar edilmesi iki nefyin farklı olmasında ileri gelir. Onlara Kitap’ı açıklamak yakışmadığı gibi zaten bunlara güçleri yetmez anlamındadır.

 

9. طوعnedir?

-طَاعَةolgunlaşmış, koparılmaya hazır hurma demektir.Elinizle tuttuğunuz zaman size gelir. Olgunlaşmayanı koparamazsınız. Olgunlaşmamışa meyvelerin saplarına mum tabakası konur. Atıl meyveye yeni besinler girmez, daldan ya kendiliğinden düşer ya da birisi indirir. İtaat da budur, görev yapacak hale gelen insan ya içtihat yaparak görev yapar, bu itaattir yahut yetkili ona görev verir ve o da onu yapar o da itaattir. تَعَاوُن‘daki sorumlunun emrinde olma ilkesi buna dayanır.

 

10. İstif’al babı ne anlama gelir?

-İstif’al babı istemek manasını taşıdığı gibi dönüşme manasını da taşır. Müteaddiyi lazım yapar. ستharfleri birleştirir. تzaten müteaddiyi lazıma dönüştürür. سde bir dizi olaylardan sonra bu dönüşme gerçekleşir demektir. Etimoloji üzerine daha çok çalışarak biyoloji de anlaşılacak ve önce harflerin özellikleri ortaya konacaktır. Kökler iki harf sonra da üç harf olarak incelenecektir. DNA’lardaki kodonlar üç harflidir (bir aminoasidi üç nükleik asit kodlar). Demek ki Arapça ile biyoloji arasında da bir beraberlik vardır. Canlıyı var eden ile Kur’an Arapçasını oluşturan aynı kimsedir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve onlara yaraşmaz ve güç yetiremezler.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve onlara inbiğa etmez ve istita’ etmezler.”

وَمَا يَنْبَغِي لَهُمْ وَمَا يَسْتَطِيعُونَ (211)

 

***

 

إِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَ (212)

“Onlar sem’den me’zuldurlar.”

1. Burada neden وَharfi gelmemiştir?

-İstisnanın açıklaması olduğu için kemali ittisal vardır onun için gelmemiştir. Batı müktesebatı butlan içindedir.

 

2. إِنَّve لَile teyit edilmiştir. Neden?

-إِنَّ ile teyit edilmiştir. Çünkü Batı müktesebatını bir şey zannedenler vardır. Çelişkilerle dolu işe yaramaz kurallardır. Tepe takla olma zamanı yaklaşmıştır.

 

3. سمعkökünü inceleyiniz.

-سَمْعKulak deliğinin içinde olduğu organdır. أُذُنise kulağın dışında sesi toplamaya yarayan organdır. Biri işitmedir, biri duymadır (sesi anlamlandırma). سmekânda diziyi, مçevreden gelen sesleri tüm çevreyi, عise etkiyi ifade eder. Kulağa gelip beyne ulaşanlar sem’dir.

 

4. أُذُنkelimesi ile karşılaştırınız.

-ءetkiyi, dışarıdan gelen sesleri remz eder. ذ işaretlenmiş, numaralandırılmış seslerdir. Anne dediğimiz zaman bu kelime tarafsız biri için sadece ses dalgalarından ibarettir. Ama çocuk duyduğu zaman çok sevdiği, ona süt veren, büyüten kadın anlaşılır.

 

5. Yeryüzü şeytanlarının sem’den ma’zul olması ne demektir?

-İnsan kulağı hayvan kulaklarından farklı olarak sözlerden başka manalar da anlar.

 

6. مَفْعُولkalıbını inceleyiniz.

-Başında muzaraat harfleri yerine مgelmiştir. Maddeyi, ismi ifade eder. Orta harf ötreli gelmiştir. Mefulü ifade eder. وharfi ise faille beraberliği remz eder.

 

7. لَمَعْزُولُونَ’daki و’ınmanası nedir?

-Cem (çoğul) vavıdır, şeytanlara gitmektedir. Kitle halinde a’zl edilmişlerdir.

 

8. عزلkökünü inceleyiniz.

- عَزْلdenk yapmak için bir torbada bulunanı iki torbaya böldükten, yük yerleştirildikten sonra her bir torbaya verilen addır. عَزْل ayırmak demektir. عetkiyi, زzamanda diziyi, لbelirliliği ifade eder. Ayırmakla a’zl arasında şu fark vardır; ayırmada koparılan atılır, oysa a’zlde ayrılan da bir yerde yerleştirilir. Onlar ilahi vahyi almazlar, içtihat yapmazlar ama müspet ilimde de mahirane çalışırlar. Bugünkü maddi uygarlığı Batı’ya borçluyuz. Biz proje yaptık onlar uyguladılar. Birinci Akevler çalışması proje yaptı. İkinci Akevler uygulaması bu projeyi uygulayacaktır. Uygulamazsa top yine Batı’ya geçebilir.

 

YORUM

Yeni bir peygamber gönderilmeksizin ikinci Kur’an uygarlığını anlatırken Müminlerden bahsetmektedir. Bunlar peygamberlerin yerine geçenlerdir. Çağın âlimleridir. Kur’an seminerlerine devam edenlerdir. Kur’an seminerlerinin özelliği Kur’an’ı çağın ilimleri ile tafsil etmektir. Dünyada yeni düzen arayanlar vardır. Ancak bunlar ya 1.000 sene önceki teknoloji içinde oluşan içtihatlar ile yeni düzeni getirecekler ya da Kur’an’ı kenara iterek kendi akılları ile Kur’an düzenini getireceklerdir.

Bir kısım insanlar için de Kur’an Tevrat birer esatirdir, masaldır. Aslı astarı yoktur. Onu bırakıp aklımızla düzenimizi kurmalıyız diyorlar. Bunlar şeytan taifesi mücrim takımıdırlar. Ehli hak olanların ise Kur’an’ı bugünkü ilimlerle tafsil ederek içtihat ve icmaları oluşturmaları gerekir. Akevler’in 50 yıldır yapmak istediği budur. Şimdi Yalova’da bunu uygulamak istemektedir.

Akevler’in elli yıl önce başlattığı bu hareketi Millî Görüşçüler ve Risale-i Nur şakirtleri benimsediler ancak uygulamayı yapamadılar. Yine tekellerin tuzağına düştüler. Bununla beraber büyük işler yaptılar. İslamiyet silinmişken ve gündemde sözü bile edilmezken bugün İslamiyet’i ve Papalığı zirveye çıkardılar. Bugün herkes büyük dinlere teslim olmuş bulunmaktadır.

Kur’an’ın anlattığı ortaklık düzeni bugün bilinmektedir. Tav’an ve kerhen herkes az çok duymuş ve anlamıştır. Tek eksiğimiz vardır. Örnek uygulama kısmen yapılabilmiştir. Bu sure sona ererken Yalova’da yeni sözleşmeler yapmaya başlanmıştır. (Yalova Hizmet ve Dayanışma Kooperatifi uygulamaları “Akevler ve de ORTAKLIK sistemi” örnek uygulamaları değil mi? Bence -ki ben ve Sabri bey o niyetlerle çalışıyor ve çabalıyoruz- öyledir. RNE)

Yeni ortaklık oluşturuyoruz; kredileşme ortaklığı. Adil Düzen’e katkıda bulunanlar buraya davet edilmektedir. Kredileşme altın bonosu üzerinden yapılacaktır. Yalova’da inşaat ile ve Yalova dinlenme evleri işletmeleri ile adımları atıyoruz. Bir çöple de olsa, bir saatlik emekle de olsa Allah için bize yardımcı olunuz. Sözleşmemizi www.akevler.org’da yayınlıyoruz; okuyunuz ve duyurunuz.

Biz İzmir Akevler’deki yerleri satın aldığımız zaman kapora verecek kadar bile paramız yoktu. Bugün yüz dönüm araziyi bile alacak kadar paramız var. Biz onunla destekleriz. Allah bizden mal istemiyor, kalbi selim istiyor, sizi istiyor. Olanlar, varlıklarını burada değerlendirmeli. Herkesin artan zamanlarını buraya harcaması gerekir.

 

Öz Türkçe ile:

“Onlar duymaktan koparılanlardır.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Onlar sem’den me’zuldurlar.”

إِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَ (212)

 

***

 

İstanbul, Yenibosna; 08 Ağustos 2020

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlayan Adil Düzen Çalışanları:

Yazar REŞAT NURİ EROL

Ecz. TAYİBET ERZEN

Doç. Dr. SÜLEYMAN AKDEMİR

 


YorumcuYorum
Nusret Karaca
08.08.2020
22:50
Bu seminerleri bize ulaştıran; emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler.... 
Sam Adian
09.08.2020
06:08

Very interesting, You should probably be describing yourself. This is the standard habit of Islamists. They never see their own mistakes, they constantly accuse others. We do not understand, how is it possible that you will bring a new order to the world of the future with thousand years of ijtihat, ijmas and istilahs?

We do not take refuge in the concepts or habits of the past. The understanding of the past belongs to them, we try to understand the book with our own knowledge in our own world. Where are the prophets you talk about all the time in the book? You are breaking your own rules to invent a prophet for the book. None of the words you mention are proper nouns. Tell us, what is the difference between "Hamd" and "Mohammed"? You are saying that no new prophets will come. Based on what are you saying this? Of course, since you falsified the word "Rasul" and finally turned it into a prophet, so anything is possible for you.

Your goal is not to understand the book. You are in an effort to affirm your hopes or expectations with the book. For this, you distort every concept and detach every word from its meaning. Don't you do that?

You say you believe in the book, but you are actually just marketing your expectations. Do you really believe? So see a definitive example for you:

اِنَّ هٰذَٓا اَخ۪ي لَهُ تِسْعٌ وَتِسْعُونَ نَعْجَةً وَلِيَ نَعْجَةٌ وَاحِدَةٌ فَقَالَ اَكْفِلْن۪يهَا وَعَزَّن۪ي فِي الْخِطَابِ

قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ اِلٰى نِعَاجِه۪ۜ وَاِنَّ كَث۪يرًا مِنَ الْخُلَطَٓاءِ لَيَبْغ۪ي بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَقَل۪يلٌ مَا هُمْۜ وَظَنَّ دَاوُ۫دُ اَنَّمَا فَتَنَّاهُ فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ رَاكِعًا وَاَنَابَ

(Surah Sad, 23-24)

Of course you never believed in the Qur'an. This is just a word for you.

Now, how can you talk about the book explaining the partnership scheme, even though the book clearly and firmly criticizes the partnership? Which book are you talking about? It's definitely not quran. It doesn't matter what you've been dealing with for fifty years. If that's what you're dealing with, it doesn't make sense. It is obvious that you are not interested in the book.

It is known that there are partnership practices in the Hammurabi laws and Assyrian inscriptions (18th century BCE). But more importantly, the habit of inheritance, which arose out of your claims to property as the representatives of God, established a natural partnership, and even made it compulsory. Since the 16th century, especially the understanding and practices of Islamic Sharia on this issue have formed one of the foundations of today's capitalism. However, this had nothing to do with the Quran. You've been trying to take that mistake today, or since  fifty years and put it in the book. You are not aware of what you are doing.

We must remind you that the Quran is a much older book than you think. This book has existed since the moment that human existed on earth. We don't know if it is God words, but the book is nothing more than a simple user manual.

Will the partnership order save humanity? We know this wouldn't be possible because it has already been implemented and has led to the creation of monopolies that you complain about. It was the same in the past and it will be so in the future. Because no matter what you do, you cannot change human nature.

What you are describing is probably the sharia version of liberal capitalism. We expected you to say more serious things.

There may be few or limited number of people who support you today. However, in the future, humanity will continue to suffer because of what you have done, and will lose....

Sam Adian
09.08.2020
06:08

Very interesting, You should probably be describing yourself. This is the standard habit of Islamists. They never see their own mistakes, they constantly accuse others. We do not understand, how is it possible that you will bring a new order to the world of the future with thousand years of ijtihat, ijmas and istilahs?

We do not take refuge in the concepts or habits of the past. The understanding of the past belongs to them, we try to understand the book with our own knowledge in our own world. Where are the prophets you talk about all the time in the book? You are breaking your own rules to invent a prophet for the book. None of the words you mention are proper nouns. Tell us, what is the difference between "Hamd" and "Mohammed"? You are saying that no new prophets will come. Based on what are you saying this? Of course, since you falsified the word "Rasul" and finally turned it into a prophet, so anything is possible for you.

Your goal is not to understand the book. You are in an effort to affirm your hopes or expectations with the book. For this, you distort every concept and detach every word from its meaning. Don't you do that?

You say you believe in the book, but you are actually just marketing your expectations. Do you really believe? So see a definitive example for you:

اِنَّ هٰذَٓا اَخ۪ي لَهُ تِسْعٌ وَتِسْعُونَ نَعْجَةً وَلِيَ نَعْجَةٌ وَاحِدَةٌ فَقَالَ اَكْفِلْن۪يهَا وَعَزَّن۪ي فِي الْخِطَابِ

قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ اِلٰى نِعَاجِه۪ۜ وَاِنَّ كَث۪يرًا مِنَ الْخُلَطَٓاءِ لَيَبْغ۪ي بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَقَل۪يلٌ مَا هُمْۜ وَظَنَّ دَاوُ۫دُ اَنَّمَا فَتَنَّاهُ فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ رَاكِعًا وَاَنَابَ

(Surah Sad, 23-24)

Of course you never believed in the Qur'an. This is just a word for you.

Now, how can you talk about the book explaining the partnership scheme, even though the book clearly and firmly criticizes the partnership? Which book are you talking about? It's definitely not quran. It doesn't matter what you've been dealing with for fifty years. If that's what you're dealing with, it doesn't make sense. It is obvious that you are not interested in the book.

It is known that there are partnership practices in the Hammurabi laws and Assyrian inscriptions (18th century BCE). But more importantly, the habit of inheritance, which arose out of your claims to property as the representatives of God, established a natural partnership, and even made it compulsory. Since the 16th century, especially the understanding and practices of Islamic Sharia on this issue have formed one of the foundations of today's capitalism. However, this had nothing to do with the Quran. You've been trying to take that mistake today, or since  fifty years and put it in the book. You are not aware of what you are doing.

We must remind you that the Quran is a much older book than you think. This book has existed since the moment that human existed on earth. We don't know if it is God words, but the book is nothing more than a simple user manual.

Will the partnership order save humanity? We know this wouldn't be possible because it has already been implemented and has led to the creation of monopolies that you complain about. It was the same in the past and it will be so in the future. Because no matter what you do, you cannot change human nature.

What you are describing is probably the sharia version of liberal capitalism. We expected you to say more serious things.

There may be few or limited number of people who support you today. However, in the future, humanity will continue to suffer because of what you have done, and will lose....

Sam Adian
09.08.2020
06:36

اَلَّا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۙ

وَاَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰىۙ

وَاَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرٰىۖ

ثُمَّ يُجْزٰيهُ الْجَزَٓاءَ الْاَوْفٰىۙ

وَاَنَّ اِلٰى رَبِّكَ الْمُنْتَهٰىۙ

 

It is very simple to do. You just have to set up a "Labor" based system. You must make productive investments and share the income with the whole public. (everyone who joins the business/investments/establishments with their savings)

Partnership means capitalism. But capital is just Labor. In other words, everyone owns only their labor. Nobody can own land or business ownership. Everyone can only receive the income of their labor.

Business can never lose. Nobody has to bear the damage of another. If you have labor, you have everything you need.

Inefficient, unproductive investments only mean a waste of time and money. Losing money means losing labor savings. This is not acceptable. Investments should generate income and everyone should benefit from it.

As heathen infidels, we invite you to quran. (base on your description)

Reşat Nuri Erol
09.08.2020
08:31


1967...1968...1969...AKEVLER 54 YILDIR ÇALIŞIYOR...2018...2019...2020

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 1076

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

“VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 1076. Hafta - 08 Ağustos 2020 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 1076. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)

AdresAKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ, Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASIANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI

***

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

GELECEĞİN DENGESİ

Süleyman KARAGÜLLE

***

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

Ayasofya açıldı; artık sorunları ÇÖZELIM mi?

Ayasofya açıldı; artık sorunları ‘çö-ze-lim’ mi?-2

Ayasofya açıldı; artık sorunları ‘çö-ze-lim’ mi?-3

Ayasofya açıldı; artık sorunları ‘çö-ze-lim’ mi?-4

Ayasofya açıldı; artık sorunları ‘çö-ze-lim’ mi?-5

Reşat Nuri EROL

***

ŞUARA SÛRESİ- 16. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

طسم (1) تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ (2) لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ (3) إِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَاءِ آيَةً فَظَلَّتْ أَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِعِينَ (4) وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمَنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِضِينَ (5) فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْتِيهِمْ أَنْبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ (6) أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الْأَرْضِ كَمْ أَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ (7) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (8) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (9) وَإِذْ نَادَى رَبُّكَ مُوسَى أَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ (10) قَوْمَ فِرْعَوْنَ أَلَا يَتَّقُونَ (11) قَالَ رَبِّ إِنِّي أَخَافُ أَنْ يُكَذِّبُونِ (12) وَيَضِيقُ صَدْرِي وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَانِي فَأَرْسِلْ إِلَى هَارُونَ (13) وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَأَخَافُ أَنْ يَقْتُلُونِ (14) قَالَ كَلَّا فَاذْهَبَا بِآيَاتِنَا إِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ (15) فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَا إِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ (16) أَنْ أَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ (17) قَالَ أَلَمْ نُرَبِّكَ فِينَا وَلِيدًا وَلَبِثْتَ فِينَا مِنْ عُمُرِكَ سِنِينَ (18) وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّتِي فَعَلْتَ وَأَنْتَ مِنَ الْكَافِرِينَ (19) قَالَ فَعَلْتُهَا إِذًا إِذًا وَأَنَا مِنَ الضَّالِّينَ (20) فَفَرَرْتُ مِنْكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ لِي رَبِّي حُكْمًا وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُرْسَلِينَ (21) وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ أَنْ عَبَّدْتَ بَنِي إِسْرَائِيلَ (22)  قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَمِينَ (23) قَالَ رَبُّ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ مُوقِنِينَ (24) قَالَ لِمَنْ حَوْلَهُ أَلَا تَسْتَمِعُونَ (25) قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ (26) قَالَ إِنَّ رَسُولَكُمُ الَّذِي أُرْسِلَ إِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ (27) قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ (28) قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ إِلَهًا غَيْرِي لَأَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُونِينَ (29) قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُبِينٍ (30) قَالَ فَأْتِ بِهِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (31) فَأَلْقَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُبِينٌ (32) وَنَزَعَ يَدَهُ فَإِذَا هِيَ بَيْضَاءُ لِلنَّاظِرِينَ (33) قَالَ لِلْمَلَأِ حَوْلَهُ إِنَّ هَذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ (34) يُرِيدُ أَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ أَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ (35) قَالُوا أَرْجِهْ وَأَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ (36) يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلِيمٍ (37) فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِمِيقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ (38) وَقِيلَ لِلنَّاسِ هَلْ أَنْتُمْ مُجْتَمِعُونَ (39) لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ إِنْ كَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ (40) فَلَمَّا جَاءَ السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ أَئِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ (41) قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ إِذًا لَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ (42) قَالَ لَهُمْ مُوسَى أَلْقُوا مَا أَنْتُمْ مُلْقُونَ (43) فَأَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ إِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ (44) فَأَلْقَى مُوسَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ (45) فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ (46) قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَمِينَ (47) رَبِّ مُوسَى وَهَارُونَ (48) قَالَ آمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ (49) قَالُوا لَا ضَيْرَ إِنَّا إِلَى رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَ (50) إِنَّا نَطْمَعُ أَنْ يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَا أَنْ كُنَّا أَوَّلَ الْمُؤْمِنِينَ (51) وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي إِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ (52) فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ (53) إِنَّ هَؤُلَاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَلِيلُونَ (54) وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَائِظُونَ (55) وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَاذِرُونَ (56) فَأَخْرَجْنَاهُمْ مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ (57) وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ (58) كَذَلِكَ وَأَوْرَثْنَاهَا بَنِي إِسْرَائِيلَ (59) فَأَتْبَعُوهُمْ مُشْرِقِينَ (60) فَلَمَّا تَرَاءَى الْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَابُ مُوسَى إِنَّا لَمُدْرَكُونَ (61) قَالَ كَلَّا إِنَّ مَعِيَ رَبِّي سَيَهْدِينِ (62) فَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَ فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظِيمِ (63) وَأَزْلَفْنَا ثَمَّ الْآخَرِينَ (64) وَأَنْجَيْنَا مُوسَى وَمَنْ مَعَهُ أَجْمَعِينَ (65) ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ (66) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (67) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (68)وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ إِبْرَاهِيمَ (69) إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا تَعْبُدُونَ (70) قَالُوا نَعْبُدُ أَصْنَامًا فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِفِينَ (71) قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ إِذْ تَدْعُونَ (72) أَوْ يَنْفَعُونَكُمْ أَوْ يَضُرُّونَ (73) قَالُوا بَلْ وَجَدْنَا آبَاءَنَا كَذَلِكَ يَفْعَلُونَ (74) قَالَ أَفَرَأَيْتُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ (75) أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمُ الْأَقْدَمُونَ (76) فَإِنَّهُمْ عَدُوٌّ لِي إِلَّا رَبَّ الْعَالَمِينَ (77) الَّذِي خَلَقَنِي فَهُوَ يَهْدِينِ (78) وَالَّذِي هُوَ يُطْعِمُنِي وَيَسْقِينِ (79) وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ (80) وَالَّذِي يُمِيتُنِي ثُمَّ يُحْيِينِ (81) وَالَّذِي أَطْمَعُ أَنْ يَغْفِرَ لِي خَطِيئَتِي يَوْمَ الدِّينِ (82) رَبِّ هَبْ لِي حُكْمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ (83) وَاجْعَلْ لِي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْآخِرِينَ (84) وَاجْعَلْنِي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّعِيمِ (85) وَاغْفِرْ لِأَبِي إِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّالِّينَ (86) وَلَا تُخْزِنِي يَوْمَ يُبْعَثُونَ (87) يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ (88) إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ (89) وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ (90) وَبُرِّزَتِ الْجَحِيمُ لِلْغَاوِينَ (91) وَقِيلَ لَهُمْ أَيْنَمَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ (92) مِنْ دُونِ اللَّهِ هَلْ يَنْصُرُونَكُمْ أَوْ يَنْتَصِرُونَ (93) فَكُبْكِبُوا فِيهَا هُمْ وَالْغَاوُونَ (94) وَجُنُودُ إِبْلِيسَ أَجْمَعُونَ (95) قَالُوا وَهُمْ فِيهَا يَخْتَصِمُونَ (96) تَاللَّهِ إِنْ كُنَّا لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ (97) إِذْ نُسَوِّيكُمْ بِرَبِّ الْعَالَمِينَ (98) وَمَا أَضَلَّنَا إِلَّا الْمُجْرِمُونَ (99) فَمَا لَنَا مِنْ شَافِعِينَ (100) وَلَا صَدِيقٍ حَمِيمٍ (101) فَلَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (102) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (103) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (104)كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ (105) إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ نُوحٌ أَلَا تَتَّقُونَ (106) إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (107) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (108) وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (109) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (110) قَالُوا أَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْأَرْذَلُونَ (111) قَالَ وَمَا عِلْمِي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (112) إِنْ حِسَابُهُمْ إِلَّا عَلَى رَبِّي لَوْ تَشْعُرُونَ (113) وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الْمُؤْمِنِينَ (114) إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُبِينٌ (115) قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَانُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُومِينَ (116) قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِي كَذَّبُونِ (117) فَافْتَحْ بَيْنِي وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّنِي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (118) فَأَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ (119) ثُمَّ أَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاقِينَ (120) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (121) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (122) كَذَّبَتْ عَادٌ الْمُرْسَلِينَ (123) إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ هُودٌ أَلَا تَتَّقُونَ (124) إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (125) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (126) وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (127) أَتَبْنُونَ بِكُلِّ رِيعٍ آيَةً تَعْبَثُونَ (128) وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَ (129) وَإِذَا بَطَشْتُمْ بَطَشْتُمْ جَبَّارِينَ (130) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (131) وَاتَّقُوا الَّذِي أَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَ (132) أَمَدَّكُمْ بِأَنْعَامٍ وَبَنِينَ (133) وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍ (134) إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ (135) قَالُوا سَوَاءٌ عَلَيْنَا أَوَعَظْتَ أَمْ لَمْ تَكُنْ مِنَ الْوَاعِظِينَ (136) إِنْ هَذَا إِلَّا خُلُقُ الْأَوَّلِينَ (137) وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ (138) فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَاهُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (139) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (140)كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلِينَ (141) إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ صَالِحٌ أَلَا تَتَّقُونَ (142) إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (143) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (144) وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (145) أَتُتْرَكُونَ فِي مَا هَاهُنَا آمِنِينَ (146) فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ (147) وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَضِيمٌ (148) وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِهِينَ (149) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (150) وَلَا تُطِيعُوا أَمْرَ الْمُسْرِفِينَ (151) الَّذِينَ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ (152) قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ (153) مَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا فَأْتِ بِآيَةٍ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (154) قَالَ هَذِهِ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍ (155) وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍ (156) فَعَقَرُوهَا فَأَصْبَحُوا نَادِمِينَ (157) فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (158) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (159) كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ الْمُرْسَلِينَ (160) إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ لُوطٌ أَلَا تَتَّقُونَ (161) إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (162) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (163) وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (164) أَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَمِينَ (165) وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ (166) قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَالُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَجِينَ (167) قَالَ إِنِّي لِعَمَلِكُمْ مِنَ الْقَالِينَ (168) رَبِّ نَجِّنِي وَأَهْلِي مِمَّا يَعْمَلُونَ (169) فَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ (170) إِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ (171) ثُمَّ دَمَّرْنَا الْآخَرِينَ (172) وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًا فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنْذَرِينَ (173) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (174) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (175) كَذَّبَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ الْمُرْسَلِينَ (176) إِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ أَلَا تَتَّقُونَ (177) إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (178) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (179) وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (180) أَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِرِينَ (181) وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ (182) وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ (183) وَاتَّقُوا الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْأَوَّلِينَ (184) قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ (185) وَمَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَإِنْ نَظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ (186) فَأَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفًا مِنَ السَّمَاءِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (187) قَالَ رَبِّي أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ (188) فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِ إِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ (189) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (190) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (191)وَإِنَّهُ لَتَنْزِيلُ رَبِّ الْعَالَمِينَ (192) نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ (193) عَلَى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِرِينَ (194) بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُبِينٍ (195) وَإِنَّهُ لَفِي زُبُرِ الْأَوَّلِينَ (196) أَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ آيَةً أَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمَاءُ بَنِي إِسْرَائِيلَ (197) وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلَى بَعْضِ الْأَعْجَمِينَ (198) فَقَرَأَهُ عَلَيْهِمْ مَا كَانُوا بِهِ مُؤْمِنِينَ (199) كَذَلِكَ سَلَكْنَاهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ (200) لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ حَتَّى يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ (201) فَيَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ (202)

***

فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنْظَرُونَ (203) أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ (204) أَفَرَأَيْتَ إِنْ مَتَّعْنَاهُمْ سِنِينَ (205) ثُمَّ جَاءَهُمْ مَا كَانُوا يُوعَدُونَ (206) مَا أَغْنَى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يُمَتَّعُونَ (207) وَمَا أَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنْذِرُونَ (208) ذِكْرَى وَمَا كُنَّا ظَالِمِينَ (209) وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاطِينُ (210) وَمَا يَنْبَغِي لَهُمْ وَمَا يَسْتَطِيعُونَ (211) إِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَ (212)

***

فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنْظَرُونَ (203)

“‘Biz munzerun muyuz?’ diye kavl ederler.”

1. Buradaki فَ nereye atfetmektedir?

-Buradaki فَ harfi فَيَأْتِيَهُمْ (202. ayet) ifadesine atfetmektedir. Azap gelince bu sefer haklı imişsiniz derler. “Gelmez, gelmez” dedikleri azap artık gelmiştir. Azap marife gelmiştir. Demek ki bilinmektedir. Gelen tanıdık birisidir. Kimin geleceği belli değil ama gelecek kimse bildiğimiz kimse ise ve biz onlardan birini bekliyorsak yine de kelimeyi marife olarak kullanabiliriz.

Buradaki فَ bekleneni bildiren azaptır. Bundan yıllarca önce bu konuda yaptığımız bir konuşmada demiştik ki;

a) Faiz enflasyonu doğurur, enflasyon faizi artırır, sonunda faiz sarmalı ortaya çıkar.

b) Enflasyon, fiyat ve ücret anarşisini ortaya çıkarır.

c) Fiyat ve ücret anarşisi işsizliğe sebep olur.

d) İşsizlik açlığa sebep olur.

e) Açlık yolsuzluğu zorunlu kılar, herkes meşru olmayan yollarla yaşamaya başlar.

f) Görevlilerin maaşları da yetmez olur, onlar da rüşvet almak zorunda kalırlar, bir müddet rüşvetle denge kurulur.

g) Sonra halk rüşvet vermez veya veremez olur, görevliler zulüm yapmaya başlar, yolsuzluk yapmayan görevliler halkın malına, canına saldırmaya başlar.

h) Sonunda halk isyan eder ve o devlet yıkılır.

Bu konuşmalarım sırasında Konya’da holdingler kuruldu ve Adil Düzen ortaya çıktı. Anadolu kaplanları oluştu. Türkiye nefes aldı. Sonra söylediklerim dünyayı sarmaya başladı. Erbakan’ın dünyaya anlattığı teşhis ve tedavi ile insanlık bugün ayaktadır ama korona virüs ile insanlık uçuruma gidiyor; virüsle değil, virüsten bin defa daha etkili olan zoraki maske taktırıp insanları zehirletme ile, sokağa çıkma yasakları ile ve diğer anormalliklerle bütün beşeriyet korkunç akıbete doğru gitmektedir.

...

DEVAMI VE TAMAMI

"SEMİNERLER"DE... 



Serkan Sönmez
09.08.2020
19:55
Allah razı olsun Allah’a emanet olun inşallah 




Çok Yorumlanan Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 834
Hûd Sûresi Tefsiri 74-78. Âyetler
17.10.2015 12200 Okunma
11 Yorum 15.11.2015 22:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 3937 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 884
Nahl Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
15.10.2016 5953 Okunma
5 Yorum 18.10.2016 13:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 4564 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 3999 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 6127 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 850
İbrahim Sûresi Tefsiri 23-26. Âyetler
6.02.2016 8229 Okunma
4 Yorum 07.02.2016 19:39
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 967
Taha Suresi Tefsiri 37-41. Ayetler
2.06.2018 4995 Okunma
4 Yorum 03.06.2018 01:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 993
Enbiya Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
22.12.2018 3810 Okunma
4 Yorum 28.12.2018 17:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 4464 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 3591 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 4550 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 817
Hûd Sûresi Tefsiri 9-12. Âyetler
6.06.2015 7025 Okunma
3 Yorum 25.06.2015 04:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 822
Hûd Sûresi Tefsiri 28-31. Ayetler
11.07.2015 5582 Okunma
3 Yorum 13.07.2015 01:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 838
Hûd Sûresi Tefsiri 90-95. Âyetler
14.11.2015 8577 Okunma
3 Yorum 21.11.2015 15:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 885
Nahl Suresi Tefsiri 78-82. Ayetler
22.10.2016 5400 Okunma
3 Yorum 23.10.2016 08:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 913
İsra Suresi Tefsiri 88-92. Ayetler
6.05.2017 5246 Okunma
3 Yorum 10.05.2017 12:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 996
Enbiya Suresi Tefsiri 95-100. Ayetler
12.01.2019 3999 Okunma
3 Yorum 20.01.2019 14:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1004
Hac Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
9.03.2019 4984 Okunma
3 Yorum 10.03.2019 14:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 4593 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 4634 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4248 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4279 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 4493 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 3717 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 3853 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4029 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4048 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 4606 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 537
AHZÂB SÛRESİ TEFSİRİ -35.AYETLER
21.11.2009 4394 Okunma
2 Yorum 02.12.2009 12:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 818
Hûd Sûresi Tefsiri 13-16. Âyetler
13.06.2015 5686 Okunma
2 Yorum 25.06.2015 04:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 825
Hûd Sûresi Tefsiri 41-44. Âyetler
8.08.2015 8328 Okunma
2 Yorum 11.08.2015 17:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 837
Hûd Sûresi Tefsiri 87-89. Âyetler
7.11.2015 7443 Okunma
2 Yorum 08.11.2015 18:47
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 842
Hûd Sûresi Tefsiri 114-116. Âyetler
12.12.2015 8897 Okunma
2 Yorum 20.12.2015 12:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 844
Hûd Sûresi Tefsiri 120-123. Âyetler
26.12.2015 7269 Okunma
2 Yorum 27.12.2015 13:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 857
Hicr Sûresi Tefsiri 9. Âyetler
26.03.2016 5950 Okunma
2 Yorum 27.03.2016 10:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 858
Hicr Sûresi Tefsiri 10-15. Âyetler
2.04.2016 9132 Okunma
2 Yorum 03.04.2016 10:18
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 864
Hicr Suresi Tefsiri 57-66. Ayetler
14.05.2016 9209 Okunma
2 Yorum 15.05.2016 08:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 877
Nahl Suresi Tefsiri 36-39. Ayetler
20.08.2016 5118 Okunma
2 Yorum 21.08.2016 18:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 887
Nahl Suresi Tefsiri 89-92. Ayetler
5.11.2016 5823 Okunma
2 Yorum 07.11.2016 09:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 889
Nahl Suresi Tefsiri 98-105. Ayetler
19.11.2016 5741 Okunma
2 Yorum 20.11.2016 09:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 912
İsra Suresi Tefsiri 81-87. Ayetler
29.04.2017 4995 Okunma
2 Yorum 30.04.2017 10:06
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 965
Taha Suresi Tefsiri 17-24. Ayetler
19.05.2018 4220 Okunma
2 Yorum 24.05.2018 06:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 989
Enbiya Suresi Tefsiri 44-50. Ayetler
24.11.2018 3900 Okunma
2 Yorum 30.11.2018 12:01
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 999
Hac Suresi Tefsiri 1-4. Ayetler
2.02.2019 5916 Okunma
2 Yorum 03.02.2019 09:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1005
Hac Suresi Tefsiri 27-30. Ayetler
16.03.2019 4763 Okunma
2 Yorum 17.03.2019 11:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5147 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 8439 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 4921 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 4489 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38


© 2024 - Akevler