بسم الله الرحمن الرحيم
والفجر و ليال عشر والشفع والوتر والليل اذا يسر هل فى ذلك قسم لذى حجر
“Facr, aşr olan leyali şat ve vitre ve yesr ettiğinde leyle and. Bunda Hıcr sahiplerine kasem yok mu?” “Doğuşlar, birlik olmuş maddelere, tek ve çift dizilere, saklandığında maddeye and.
Bunda mantıkçılara teminat vardır.” (FECR SÛRESİ(89); 1-5. ÂYETLER)
KUR’AN MATEMATİĞİ
71. SEMİNER NOTLARI 5 AĞUSTOS 2000
İNSANIN GÖREVİ
و Va: Arapçada ‘va’ yemin harfidir. Geçişte olmuş olan olaylar için ‘Va’ kullanılır. “Vallahi bu böyledir” dersin. Gelecekte yapacağın işler için de “Tallahi bu böyledir” dersin. Bu kelimenin aslı da “BeYN”dir. Yani yarık, ara demektir. Bu yarığın başlangıcını dudaktan çıkan B harfı, N ortadan çıkan harfi ifade eder. Y de arkadan çıkan yarığı ve boşluğu gösterir. Dudaktan çıkan harfler geçmişi, ortadan çıkan harfler geleceği ifade ederler. İnsanlar Kur’an’a veya Allah’a yemin ederler. Onları şahit göstererek doğru söylediklerini belirlerler. Böyle sözlerde kasıt olsun olmasın yanlışlık varsa kişi sorumlu olur. Mesela, bir kimse “ben şunu yapacağım” deyip yeminsiz nezretse, onu gücü yetmediği için yapamazsa bir şey gerekmez. “Tallahi ben bunu yapacağım” dese ve sonra yapmaya gücü yetmezse, yemin kefaretini vermesi gerekir. Yanlış bir haberi söyleyen sorumlu değildir. Yalan söyleyen günah işlemiş olur. Ama yemin ettiği haberde yanlış olursa o haberden doğan zararı tazmin eder. Yeminli kişi hatadan sorumludur. İnsan için yeminin hükümleri budur. Allah ise yemini yaptıklarına ve oluşlara yemin eder. Güneşe yemin eder. Güneş ne kadar gerçekse bu sözler de o kadar gerçektir demiş olur. Yeminle insanların kolaylıkla bilemeyecekleri özelliklere yemin edilir. Müteşabih olarak söylenen sözler zamanla anlaşılır hâle gelir. Müsbet ilim onu keşfeder, insanlar bunu söyleyenin her şeyi bilen tarafından söylendiğini görürler ve onun üzerine Kur’an’ın Allah sözü olduğuna inanırlar. Demek ki Allah’ın yeminleri Kur’an’ın mucizesini izhardan ibarettir. Mesela bunun açık misalini “Murselât”ta gördük. İkili sistemi nasıl açıkladığını anlattık. “Zâriyat Sûresi”nde elektriki oluşlar anlatılmaktadır. Burada da bir şeyler anlatılmaktadır. Ancak bizim bugünkü bilgimiz yeterli olmadığı için onu yorumluyoruz. İsabet derecesi ise kesin değildir. Müteşabih âyetlere yaklaşmamız nisbetinde yaklaşacağız. Allah bizi kalplerinde zeyğ (karışıklık) olanların durumuna düşürmesin.
الفجر eLFaCRı: ‘el’ harf-i tariftir. Türkçedeki ‘ol’ karşılığıdır. Aslı ‘Hevn’dir. Beyn, yarık şeklindeki çukurdur. Teyn, tepe şeklindeki yüksekliktir. Hevn de düzlüktür. Ben konuşan, Sen veya Ten muhatap, Hevn de gaybı ifade eder. Bu kelimeyi marife kılmak için kullanılır. “Bir adam” yerine “ol adam” deriz. İbranicede ‘el’ yerine ‘Hel’ harf-i tariftir. Fransızlar da ‘Le’ ve ‘La’ kullanırlar. Arapçada ‘el’ dört mânâ taşır:
a) Ahd için gelir. Belli her hangi fecri ifade eder. Mesela bu İslâmiyet’in ortaya çıkmasını ifade etmiş olabilir. Batıda “aydınlanma çağı” diyorlar. İnsanlığın aydınlanma çağı Kur’an ile başlamıştır. Çünkü daha önce insanlık cahiliye döneminde idi. Müsbet ilmi bilmiyordu. Tüme varımı bilmiyordu. Kur’an insanlığa kıyas yolunu öğretti. Ölçmeyi biçmeyi öğretti ve insanlık bugünkü seviyeye geldi. O halde buradaki ‘el’ harf-i tarifi ahd içindir. Mahut olan da İslâmiyet’tir. Kur’an’ın nüzulüdür.
b) Ahd-i harici için olur. Daha önce nekire olarak geçen bir ‘fecr’in burada marife olarak tekrar edilmesi şeklinde olabilir. “Fecir” Kur’an’da nekire olarak kullanılmıyor. Dolayısıyla bu anlamda bir mânâ vermek mümkün görünmüyor.
c) İstiğrak için gelir. O zaman “bütün fecirler” anlamına gelir. “Fecr”i “leyali aşr” karşılığı kullanmıştır. Durgun ve karanlıklardan çıkan aydınlık ve ışık anlamında olmuş olur. Maddenin ışımasına benzeyen tüm ışınlar kastedilmiş olur. Varlıklar vardır. Bunlar yer işgal ederler. Bunlar taşıdıkları enerjilerine göre hız taşırlar. Başlangıçta bunlar çok büyük hızlara sahiptirler. Çevreye ışık yayarak hızlarını düşürmektedirler. Kainatın genişlemesi bunu sağlıyor. Bu da tüm kainatın gittikçe soğumasına sebep olmaktadır. Güneş bu esasa göre ışık yaymaktadır. İnsanlar bu güneş ışığından yararlanarak hayatlarını sürdürürler. Sosyal doğuşlar da bu “fecr” kapsamı içindedir.
d) Cins için gelir. İstiğrak mevcut olan bütün varlıkları içerir ve birden fazla olmaları gerekir. Yoksa ahd için olur. Mesela, Şems veya Kamerin başında olan ‘el’ istiğrak için olamaz. Oysa yıldızların hepsi kastedilirse istiğrak için olmuş olur. Cins için geldiğinde varlığın olup olmaması ve sayıları sözkonusu değildir. Güneş kavramını ifade eder. Hiç olmasa da o kavram vardır. Bir tane olsa da o kavram vardır. ‘El’ bu anlamda mânâlandırıldığında zaman içindeki değişmeyi, ‘leyâl’ ise mekan içindeki oluşları ifade etmiş olur. Leyâl yasalar ise, fecr de o yasaların uygulanışıdır. Böylece sosyal bakımından yasama ve yürütmeyi ifade etmiş olur. Kainat içinde sünnetullahı ve sünnetullahın zamanla zuhurunu ifade etmiş olur. Leyâl fıtrat ise fecr de şâkile olmuş olur.
İşte Kur’an’ı yorumlarken herkes müşterek olan bir kelimeye değişik mânâlar yükleyerek Kur’an’ı değişik şekilde anlar. Mesela “sen” deyince ben beni anlarım, sizden her biri de kendisini anlar. Oradaki cümleler ona göre mânâ kazanır. Kur’an böylece her okunuşta yeni mânâsıyla nüzul eder. Allah onu nefse ilham eder. Kafirlere saptırıcı mânâ ilham eder. Müminlere ise hidayete götürücü mânâ ilham eder. İçtihatta hata yaptırsa da o da rahmeti olmuş olur. Ona kolaylık olsun diye yaptırır. Yeter ki imanda muhlis olsun. Hatadan sorumlu tutmayacaktır.
فجر FaCR: Kaynaktan çıkan sudur. Fecr, pencereden giren ışıktır. Pencere ve pancur kelimeleri buradan gelir. Sabah olduğunda gökte ilk görünen ışıktır. Yoldan çıkmış kişidir. Fecr bu mânâlarında isim olduğu gibi fecrbunların oluşunu gösteren mastar da olabilmektedir. Pencereden ışığın girmesi, suyun gözden kaynaması, sabahleyin şafağın sökmesi, insanın şeriat dışına çıkması, düzen dışına çıkması şeklinde de anlaşılır. Yani Allah varlıklara yemin etmiş olabilir veya bu varlıkların zuhuruna, ortaya çıkışına yemin etmiş olabilir. Fecrkelimesinin bir taraftan aydınlığı ifade etmesi, diğer taraftan fucur âyeti ile bunu takva karşılığı kullanması yani kötülük olarak zikretmesinde önemli işaret vardır. Bu da bütün doğuşlar başka yok oluşlarla sağlanmaktadır demektir. Biz güneş ışığından yararlanarak besleniyoruz ama güneş bu ışığı bize verirken ölmektedir, sönmektedir. Arabaya koyduğumuz yakıt bizi götürmekte ama kendisi yanıp yok olmaktadır. Kainat fenaya gitmekte, çökmekte, ölmekte, biz onun bu ölüme sürüklenmesi sayesinde yaşıyoruz. Bir canlıyı öldürüp yemek suretiyle yaşıyoruz. Bu olay fizikte çok önemli bir kanundur. Termodinamiğin ikinci kanunudur. Entropinin yani bozulmanın yani fesadın, Kur’an’ın tarifi ile fecrin büyümesidir. Demek ki fecr bir yandan fesadı diğer yandan hayatı içine almaktadır. İşte Allah bu entropinin büyümesi kanununa yemin ediyor. Bu kanun ancak son asırlarda keşfedilmiş ve şimdi matematikleştirilmiştir. Kur’an’ın bunun üzerinde yemin etmesi Kur’an’ın ilâhi söz olduğuna açık delil teşkil eder. Fecr diğer taraftan İslâmiyet’in doğuşunu anlatmış olur ki, Mekke’de nâzil olan bu âyetin bindörtyüz senelik sabahın doğmuş olduğunu haber vermiş olur. Burada aynı kelimeye nasıl değişik mânâyı verebilmekteyiz. Her ikisi de büyük bir gerçeği ifade etmiş oluyor.
و ليال عشر Ve burada atıf harfidir. Bağımsız olarak yemin harfi de olabilir. Bağımsız ‘Ve’ harfi ise, bütün yeminler birbirinin tekidi ve tekrarı olmuş olur. Dört yemin de aynı şeyi ifade etmiş olur. Atıf harfleri ile bağlı iseler olaylar ayrı ayrı ama birbirine zincirli hâle gelir. Bir yemin hepsine teşmil edilmiş olur. “Zâriyat”ta “Ve”lerin yanında “Fe”lerin kullanılması ve “Fe”nin yemin için olmaması nedeniyle biz buradaki ‘Ve’yi yemin ‘Ve’si değil de atıf ‘Ve’si olarak kabul ediyoruz. Bu suretle dört olayı da birbirini tamamlar mahiyette görüyoruz. “Facr”i maddenin birbirine gönderdiği ışık kuvantumları olarak yorumluyoruz. “Leyalın aşr”ı ise maddenin terkibi olarak anlıyoruz. “Aşr” burada sayıdan çok birleşmeyi gösterir. “Fecr”den sonra zikretmiş olması, birleşmenin birbirlerine gönderdikleri enerji kuvantumları ile olduğuna işaret içindir.
والشفع والوتر Çift ve tek üzerinde yemin ise kainatın ikili sistem üzerinde oturması, yani 2 4 8 16 32 ile oluşmasıdır. Ancak bunların toplanması ile 1 3 7 15 31 63 dizilerinin oluşması da vardır. Maddenin yapısı gezegenler sistemi, insanın ömrü tekli diziye göre bölünmüştür. Demek enerji ve madde tek ve çift dizilerine göre varolmuş ve etkilerini sürdürmektedirler. “Yesr ettiğinde geceye” demek suretiyle maddenin gelecekte olacak bir hâlini haber vermektedir. Bu âyetin tam olarak anlaşılması bugünkü ilimlerle hayli zordur. Bununla beraber bugün keşfedilen kara cisimler maddenin yok oluşunu anlatmaktadır.
والليل اذا يسر Madde çevredeki cisimleri kendine çeker. Işığı da çeker. Böylece madde bu merkeze daldığı zaman artık kara cisim olur ve fecrden eser kalmaz. Sonra kıyamet günü pınardan su kaynar gibi fışkırır, yeni dünya oluşur. Buna da bugün “ak delik” deniyor. Henüz ilim tarafından kesinlikle ispat edilmiş ve rakamlandırılmış değildir. Ancak pek çok gözlemler böyle bir şeyin varlığını haber vermektedir. Bazı yıldızların hareketlerinden biliyoruz ki yakınlarında çok büyük bir kitle vardır. Ama bu kitleden hiç bir ışık veya radyo dalgası gelmemektedir. Buna “kara delik” denmektedir. Bazen de birçok yıldızlar yeniden ortaya çıkmaktadır. Bunu kara deliğin patlaması ile açıklayanlar vardır. Bu şekilde yorumladığımız zaman fecr ak delikleri, leyli yesr de kara delikleri ifade etmiş olur. Yani yıldızların doğum ve ölümlerini anlatmış olur. Topluluklarda buna benzer olaylar olur. Önce aşiretler birleşip kabileleri, kabileler birleşip şa’bları ve şa’bler birleşip kavimleri oluşturdular. Sonra imparatorluklar ulusları yutup varlıklarını yok ettiler. Ancak sonra imparatorluklar parçalanıp yeniden ulus devletler ortaya çıkmıştır. Bakınız tabiat olayları ile sosyal olaylar nasıl birbirine benzemektedir.
هل فى ذلك قسم لذى حجر Hıcr sahiplerine burada kasem var mıdır? Kasem pay demektir. Taksim etmek, paylaştırmak demektir. Herkese hakkını vermek demektir. “Eyman” kelimesi ile yemin ifade edilir. “İksam” kelimesi ile kullanır. Yemin kelimesini müfred olarak kullanmaz. Yemin, sağ el demektir. Hacer, taştır. Tarlaların sınırlarını tesbit ederken hudut taşlarını dikerler. Buna “tahcir” denir. Bir kavramın şümulünü tesbit de tahcirdir. Efradını câmi ağyarını mâni sınırların çizilmesi gerekir. Mantık dili böyle oluşur. İlim dili böyle oluşur. Bundan sonradır ki ölçme ve hesaplama mümkün olur. İşte bu tanımları yapan akıllı kimseler de hıcr sahibi yani beyni olan, ilim kafası olan kimse demektir. Yukarıda yapılan kasemin ancak ilim zihniyetine sahip olan kimse tarafından kavranacağını anlatmış oluyor.
Biz size bu konuşmamızda “Fecr” kelimesini açıklamaya çalıştık.
Sizin bunları anlayabilmeniz için “Kuran Matematiği” ile yakından ilgi kurmanız gerekir. Bu da ancak çalışmada ve yaşamada anlaşabileceğiniz arkadaşlarla birlik olarak bir sitede birleşmeniz ve günde beş defa ocak içinde, haftada bir defa da bucak içinde bir araya gelmenizle mümkün olacaktır.
Ben daha talebe iken bu hedefi benimsedim. Bunun için arkadaşlar edinmeye çalıştım. Bu oluşumun günü gelmediği için olmadı. Ama gün yaklaşmıştır.
Böyle bir cemaat zuhur edecek ve dünyayı aydınlatacaktır.
Duam, sizin bunların içinde olmanızdır. Ben bu cemaatı göremesem de bu çalışmalarımızla onlara yardımcı olmak istiyorum. Sizleri de bu çalışmaya bunun için dâvet ettik. Sizler de katıldınız. Ecrimiz Allah’a aittir. Kimseden bir şey beklemiyoruz. Dünya hayatımızda da bunları görme ümidi içinde çalışmıyoruz. O ne kadar isterse bize o kadarını gösterir.
MATEMATİK
“Leyalin aşr” bize durgun cisimlerin oluşlarını gösterir. “Fecr” ise etkileşimini gösterir.
İki varlık birbirine durgun halde etki yapmaktadır. Bunlar madde ve elektriktir. Maddenin negatifi bâtın âlemi oluşturmaktadır. Maddenin dört çift olması yetmez. Etkinin de çift olması gerekir. Bunlardan biri çekim kuvvetidir. Uzaklığın karesi ile çekme veya itmedir. Bunun bir çeşidi olmalıdır. Çekmenin dışında bir etkinin bulunması gerekir. Bu da birinin değişmesi, diğerinin de değişmesini gerektirmelidir. İşte bu elektrikle mıknatıs çiftler arasında cereyan edecektir. E elektrik alanı, D elektrik etkilenmesi, H mağnetik alanı, B mağnetik etkilenmeyi gösteriyorsa ve e elektrik etkilenme katsayısı, h mağneyik etkilenme katsayısı ise; Bu çift D=e*E B=h*H ile ifade edilir.
Bu iki çift durgun halde iken birbirine etki etmezler. Ama biri hareketli ise diğeri oluşur.
Bt= dE/dx*dx/dt = c*Ex Dt= dH/dx*dx/dt= c*Hx
Elektrik alanın değişimi mağnetik akışını doğurur. Mağnetik alanın değişimi elektrik akışını doğurur. Mıknatısı bobine sokarsanız elektrik akımı geçer. Elektrik akımı verirseniz bobin mıknatıslanır. Bu genel etkileşim kuralıdır. Emek harcarsanız mal üretilmiş olur. Mal harcarsanız insan ortaya çıkar. Bununla ilgili basılmamış bir kitabım vardır. Zâriyat Sûresi’nin ilk âyetleri bunları anlatmaktadır.