KAÇ ÇEŞİT PARA?
PARAYI KİM ÇIKARIR?
Karagülle; Adil Düzeni tedris etmekte, bizler de anlamaya çalışmaktayız.
İnsanlığın siyasi yapılanmasını; “BUCAKLAR”, “İLLER”, “DEVLETLER” VE “İNSANLIK” olarak sistemleştiriyoruz. İnsanlık harin diğerlerinin kişilikleri, daha doğrusu “tüzel kişilikleri” vardır ve kendi kamu hukukunu kendisi oluşturmakta ve dolayısıyla kendi kamu düzenini kendisi kurmaktadır. Üst birimler ve yan birimler onların iç işlerine karışamamaktadır. Özel hukukta ise bireyler tamamen serbestçe diledikleri ekolü seçmektedirler.
Karagülle’ye göre “senyoraj hakkı”nın gereği olarak da her birim kendi parasını çıkaracak; bucaklar bucak parası olan “buğday parasını”, iller “demir parasını”, devletler “emek parasını”(bunun adı eskiden toprak parası idi) çıkaracaklar; insanlıkta da “altın para” basılacaktır.
Bugün, güya parayı devletler(kamu, topluluğun bizatihi kendisi) çıkarmaktadır. Gerçekte ise tüm dünyanın parasını “BANKERLER”, münhasıran iki büyük sermayedar (Rockefeller ve Rothschild) çıkarmaktadır. Kendilerine ait olan doları önce dünya parası olarak, sonra bunu karşılıksız basacağını kabul ettirmiş, daha sonra tüm dünya merkez bankalarını siyasi yönetimlerden bağımsız hale getirip özerkleştirmiş ve ulusal paraların basımı için de kasalarına dolar rezerv etmelerini sağlamıştır. Tüm insanlık adım, adım ve göstere, göstere gelen bu uygulamayı sadece seyretmekle kalmıştır. Onlar bunu silahla yapmadılar; ilimle, fikirle düşünerek buldular. Belki siyasilerin gözlerini rüşvetle örtmüşlerdir. Ne yazık ki, üniversiteler, ilim adamları oturup ta, “bu sarmaldan nasıl çıkarız?” diye çare de aramıyorlar. Bu sömürüyü herkes normal olarak kabulleniyor.
Altın paranın kuyumcular aracılığı ile nasıl çıkabileceği de “Adil düzen” makalelerinde gayet güzel izah edilmiştir. Yeni binyılda bunun merkezi –kaçınılmaz olarak, Türkiye devleti var oldukça- İstanbul olacaktır.
PARA İLE İLGİLİ İKİ KANUN
1. 1. Bir piyasada bir para hakim olur. Buna, yanılmıyorsam “Grasham kanunu” diyorlar. Piyasa ne kadar büyük olursa olsun, eğer açık bir piyasa ise orada zaman içinde bir tek para geçerli olur. Varsa diğer paralar yok olur. Doların dünyada geçerli para oluşu bunun bir tezahürüdür. Çünkü dünya tek piyasa, tek pazar haline gelmiştir.
2. 2. Kötü para iyi parayı kovar. Bir piyasada bir para, diğer piyasada başka bir para olduğunu düşünelim. Bu iki piyasa birleşirse, yani birbirine açık hale gelirse hangisinin parası daha kötü ise zaman içinde iyi olan para yok olur ve piyasadan çekilir. Akıl, iyi paranın kötü parayı yenmesini bekler ama tersi olur.
Şu anda en kötü para –adı ne olursa olsun- kağıt paradır, banknottur. Bankanın yazıp bize verdiği bir kağıttır. Bundan daha kötü para ise “digital para” olacak ve kağıt parayı kovacaktır. Eskiden parayı (altın, gümüş ve kıymetli madenleri) kuşağımızda, heybemizde, vs. taşırdık. Para kağıt olunca cüzdanda taşınır hale geldi. Bugün cüzdanların yerini banka kartları (ATM ve kredi kartları) almıştır. Para tamamen sanaldır. Sanal bir ortamda, sanal hesabınızda, sanal bir rakamdır. EFT (elektronik fon transferi) ile fiziki olarak kağıt para da gitmemekte, hesabın birine alacak, diğerine borç; yanlarına da bir açıklama yazılmaktadır. Milyarlar, milyonlar saniye içinde bir hesaptan diğerine geçmektedir, halbuki fiziken giden bir şey yoktur.
EKONOMİNİN İKİ YÖNÜ
1. 1. TÜKETİM EKONOMİSİ
İnsanlar beslenmek ve örtünmek durumundadır. Gıda ürünleri en dayanıksız ürünlerdir. Ekmeği günlük, eti, sütü birkaç günlük, kuru gıdaları mevsimlik tüketiriz. Bunlar yıllarca dayanmaz, dayanıklı hale getirsek de hem lezzetini kaybederiz, hem de çok pahalı hale getiririz. Giysiler ise gıdaya nispetle biraz daha uzun ömürlüdür ama onlar da dayanıksız tüketim malları arasında sayılabilir. Bunlara günlük ihtiyaçlar demek çok da yanlış olmaz.
Tüketim mallarını üreten sanayi “imal/imalat ekonomisidir”.
2. 2. YATIRIM EKONOMİSİ
Yine insanlar barınmak ve korunmak durumundadır. Hepimizin bildiği evlerimiz birer barınma yerleridir. Ülkeler korunma yerlerimizdir.
Barınma ve korunma için yapılan faaliyetler de “imar ekonomisidir”. Altyapı ve üstyapı olarak iki kısımda incelenebilir.
Yol, su, baraj, santral, tarlalar, her türlü binalar vs. alt yapı faaliyetleridir. Üst yapılar ise dayanıklı tüketim malı diyebileceğimiz makineler, araçlar ve bunların yapımında kullanılan makine ve inşaat malzemeleridir. Bu malzemeleri ve tesisleri üreten ekonomiye de “yatırım/imar ekonomisi” diyoruz.
REFAH VE KRİZ DÖNEMLERİ
İnsanlar, aileler, devletler zaman, zaman doğal afetler veya sun’i afetler(siyasi ve ekonomik) yüzünden kriz dönemleri geçirirler. Kriz dönemlerinde yukarıda saydığımız her iki ekonomide değişiklikler olur.
İbn-i Haldun Mukaddimesinde; “refah zamanlarında MEYVELER PAHALANIR SEBZELER UCUZLAR, savaş zamanlarında SEBZELER PAHALANIR, MEYVELER UCUZLAR” diyor. 600 yıl öncesinde bu ekonomik tespiti yaşmış rahmetli(Allah rahmet eylesin).
Mesela şimdi 4 ekmek bir kilo elmadır. Kriz olunca bu ters döner, 4 kilo elma bir ekmek olabilir. Deprem veya savaş esnasında evleriniz beş para etmez ama gıda malları karaborsaya düşer fiyatları tavan yapar. Halk açlıktan ölmemek için evini ekmeğe değişir.
Refah dönemlerinde imar faaliyetleri artar, yatırım ekonomi çok canlanır. Zira “ imarda doyma yoktur”. Bir evi olan ikinciyi, bir yazlığı olan bir de dağ evi ister. Ama başta gıda olmak üzere, “tüketim mallarında doyma vardır”. Bir ekmek yeterli ise, fazla üretirseniz onu saklamak veya yok etmek sorun olur. Bu sene ürün çok olmuşsa fiyatı düşer, ertesi sene kimse ekmez fiyatlar çıkar. Onun için “arz-talep” kanunu bozmadan tüketim mallarının üretiminin makroda planlanması gerekmektedir. Bugün olduğu gibi imarı da planlamazsanız, üretim emeğinin büyük kısmı –kar marjı yüksektir diye- imar ve inşaata kayar, tüketim malları azalır ve pahalanır.
PARA-SENET(BONO) DENGESİ
Adil düzende tüketim-yatırım dengesi “İKİ SENET(BONO)” ile sağlanır. Bunlar (bana göre) para değildir. Bunlar makroda 1(yıllık), 5, 10, 100 yıllık üretim planlarındaki tüketim ve yatırım mallarının dengelenmesinde kullanılan araçlarıdır. Bunların kredi değerleri ile oynanılarak üretim o sektörlere yönlendirilir. Kimin ne yapacağına karışılmaz. Ürün cinslerine, sektörlere ve bölgelere göre kredi oranları değiştirilir. Üreticiler kredisi yüksek olan ürünleri üretmeye yönelirler. Biz de bu araçla üretim ve yatırım miktarlarını planlamış oluruz.
Tüketim mallarının senedine “buğday senedi” diyoruz. Tekstili de buna eklersek, tüm gıda üretimini bu senetle kredilendiririz. Buğday senedinin rayiç bedelini de sadece buğday ile değil; buğday, pirinç, fasulye, susam vb tüm gıda ürünleri ile pamuk, keten, yün vb. tüm tekstil ürünlerini tüketilen miktarlarıyla orantılı olarak bir sepete koyarak “buğday bonosunun” günlük değerini buluruz. Böylece daha dengeli ve uzun vadeli kredibilitesi olan bir araç elde ederiz. Tek ürünle tarif edilen araçla, uzun vadede sıhhatli olsa da, kısa vadeli kredilendirme imkansızdır. Buğday senedinin günlük değerini böylece bulduktan sonra, mesela gelecek yıl pirinç üretimini arttırmak istiyorsak pirincin buğday senedi cinsinden kredisini arttırırız, düşürmek istiyorsak kredisini düşürürüz. Böylece çiftçi kredi değeri az olan ürünü tercih etmez.
Yatırım mallarının senedine ise “demir senedi” diyoruz. İnşaat ve makine sanayi ve bunların ara mamullerini bu senetle kredilendiririz. Demir senedinin rayiç bedelini de sadece demir ile değil; demir, çimento, kireç, cam, tuğla, vb. tüm bu gruba giren ürünleri harcanan miktarları ile orantılı olarak bir sepete koyarak “demir senedinin” günlük değerini buluruz. Demirin dışındaki inşaat malzemelerinin eklenmesi ile kısa ve uzun vadeli anlık zikzakları az olan bir ekonomik araç elde ederiz. Araç, silah, makine, inşaat ve alt yapı yatırımlarının gelecek dönemler için üretilmesi gereken miktarlarını “demir senedinin” ilgili sektörlerdeki kredi oranlarını değiştirerek ayarlarız. Kredi teminat oranının fazlalığı o mala talep olacağının işaretidir. Üretici ona göre pozisyon alır.
İNSANLIK PARASI-ULUSAL PARALAR
“İnsanlık parası altındır”. “Ulusal paralar ise gümüştür”.
Altının veya gümüşün maddi olarak taşınması gerekmez. Altına veya gümüşe göre tarif edilmiş her türlü araç/bono (kağıt veya digital) onlar yerine tedavül eder. Yeter ki, karşılıksız üretilmesin.
Altın’ın bonosunun nasıl çıkarılacağını Karagülle sürekli anlatmaktadır. Burada tekrar anlatmayacağım. Gerçekten İstanbul/Türkiye bunun için uygundur. Bilgi de vardır, tecrübe de vardır.
Her devlet, tek bir iç piyasa/pazar haline gelmiştir. Artık ulaşım, iletişim, bilişim ortak hale gelmiş, her ülkenin her yerdeki üreticisi ve tüccarı, ülkenin her yerine mal ve hizmet pazarlayabilmektedir. Onun böyle bir piyasada/iç pazarda tek para geçerli olur; o da “gümüş paradır”, gümüşle tarif edilmiş “gümüş bonodur”.
Bugün tüm dünya da tek dış pazar haline gelmiştir. Eskiden, özellikle Yahudilerin bilgisinde ve tekelinde olan uluslararası ticaret; internetin ve ulaşımın sayesinde herkesin bilgisi dahiline girmiş ve herkesin yapabileceği bir iş haline gelmiştir. Bugün Türkiye’deki herhangi bir bakkal Çin’den kendisi mal alabilmekte, ara sokakta imalat yapan bir üretici de ürününü Afrika’ya satabilmektedir. Bilgisizlik, ulaşılmazlık, korumacılık ve diğer bariyerler ortadan kalkmıştır. Onun için tek Pazar haline gelen “dış ticaret/uluslar arası Pazarda tek para hakim olur. Bu da herhangi bir ulusal para değil; tüm ulusların katıldığı ve kontrol ettiği “altın para/altın bono” ile mümkündür.
KISACA
Allah her şeyi çift yarattı. Bundan dolayı iki çeşit nakit para; buna simetrik/paralel iki çeşit de bono para/senet oluşacaktır. Böylece oluşan dört ekonomik finans aracı/enstrümanı hem ulusların, hem dünyanın, hem refah dönemlerinin, hem de kriz dönemlerinin ilacı olur.
Nakit paralar; Altın para (Dış para), Gümüş para (İç para),
Bonolar; Buğday bonosu (üretim parası), Demir bonosu (yatırım parası)
olmak üzere 4 çeşittir ve dengelidir. Bunlar konvertibldir. Hepsi çapraz kurlardan birbiri ile değiştirilebilir.
Saygılarımla.
H.Kayahan