Bismillahirrahmanirrahim.
FELEM TEKTULUUHÜM VELAKİNNALLAHE KATELEHÜM VE MA RAMEYTE İZ RAMEYTE VELAKİNNALLAHE RAMAA. VE LİYÜBLİYEL MÜ’MİNİNE MİNHU BELAEN HASENEN. İNNALLAHE SEMİİUN ALİİM (8/17, ENFAL SH:178)
Onları siz katletmediniz, velakin onları Allah katletti. Remyettiğinde sen remyetmedin, velakin Allah remyetti. Hasen bir bela olarak ondan (onunla) mü’minleri belvetmek için. Allah alim semi’dir.
Biraz daha Türkçeleştirmeye çalışalım:
Onlarla siz vuruşmadınız (onları siz öldürmediniz), ancak (resmen, hükmen) onlarla Allah vuruştu (onları Allah öldürdü). Attığında sen atmadın, ancak (resmen, hükmen) Allah attı. Onunla mü’minleri/güvenliklikçileri/savunmacıları güzel bir bela/sıkıntı olarak Güzel bir deneme ile denemek için. Allah (kamu/devlet) bilicidir, işiticidir.
İslam tarihinin en çok tartışılan konularının başında kelami konular gelir. Her ne kadar günümüzde hemen, hemen hiçbir şey tartışılmıyorsa da yine de tartışılan az sayıda konuların içinde kelama ait olanlar herhalde başta gelir.
Bunların içinde Allah’ın zatı ve fiilleri en baştadır. Allah kim ve nasıl bir varlıktır, yarattıkları ile nasıl bir ilişki içindedir, yaratılanların hak ve sorumlulukları var mıdır ve nasıldır, vb. konular en çok merak edilen ve üzerinde düşünülen hususlardır.
Kulların (insanların) iradeleri var mıdır? Allah’ın iradesi ile kulun iradesi nasıl konumlanır? Kesişir mi, çelişir mi, biri diğerini kapsar mı? Bu gibi sorulara verilen cevaplar ile insanın hak ve vecibeleri bambaşka haller alır.
Allah kelimesi, başta Allah’ın zatını, sonra da onun yeryüzündeki halifesi olarak onun adına yetki kullanan topluluğu/kamuyu/devleti ve devleti temsil ve ilzam eden meclisi ifade eder. Fıkıhta “hukukul ibad” denildiğinde bireylerin hukuku/özel hukuk; “hukukullah” denildiği zaman Allah’ın hukuku, kamu hukuku olarak; “Allaha hasen karz karzediniz” dendiğinde de, mekandan münezzeh olduğu için Allah’ın zatına veremeyeceğimize göre bu, devlete/topluluğa kredi veriniz şeklinde anlaşılmıştır.
Bu surenin adı Enfal, yani savaş ganimetleri demektir. Ağırlıklı olarak savaşı, savaş hukukunu ve savaş sonarsı uygulanacak hukuku anlatır.
Askeri Hukuku (askeri mantık) ile Sivil Hukuk (sivil mantık) arasında temel farklar şunlardır:
1. Sivil hukukta suçun şahsiliği esastır. Kollektif sorumluluk yoktur. Sadece suçu işleyen cezalandırılır. Başkalası, başkaları o suçtan dolayı cezalandırılmaz. Askeri hukukta ise suç kolektiftir. Yenilgiden tüm birlik, dolayısıyla tüm devlet kollektif olarak sorumludur. Tüm
devlet cezalandırılır. Savaş kazanılınca iyi savaşmamış da olsa herkes kazanmış, kaybedilince de çok kahramanca savaşmış olsa da herkes yenilmiş olur.
2. Sivil hukukta mevzuat (yasalar, yönetmelikler, sözleşmeler, vb.) asıldır. Herkes amirlere göre değil, kanunlara göre hareket eder. Amirini dinlememekten değil, mevzuata uygun davranmamaktan dolayı sorumlu tutulur. Askeri hukukta ise herkes emir komutaya göre hareket eder. Ast mevzuata göre değil, o anda üstün verdiği emirlere göre hareket eder. Başka türlü savaş kazanılmaz.
3. Sivil hukukta, eski ibareyle “beraati zimmet asıldır”, yani suç işlediği yargı kararı ile kesinleşinceye kadar herkes suçsuz kabul edilir. Bizim bilmemiz yeterli değildir, yargı kararı ile hükmen ilan edilmesi gerekir. Askeri hukukta ise esas olarak herkes suçludur. Suçu düşman olmaktır, düşman cephesinde bulunmaktır. O anda savaşa katılıp katılmadığı, savaşıp savaşmadığı önemli değildir. Karşı safta ise hükmen/hukuken düşmandır ve suçludur. Savaşın askerliğin mantığı budur ve kendi içinde doğrudur.
İşte yukarıdaki bu ayet, bu kolektif sorumluluğu çok açık ve veciz bir şekilde ifade etmektedir. Savaş durumuna girilince sorumluluk, tüm topluluğun sorumluluğu olur. Ne kişiler, ne de topluluğun bir cüz’ü özel olarak sorumlu veya ne hakka ne de cezaya hakka müstahak olmazlar. Savaş kaybedilince en iyi savaşana “sen iyi savaşmıştın, onun için sana şöyle şöyle…”, kötü savaşana da “sen savaşmamıştın sana da böyle böyle…” denilmez. Kazanan devletin/topluluğun bütün fertleri topluca kazanmış, kaybedenlerin de bütün fertleri topluca kaybetmiş olurlar. Kaybedenlerin bütün malları ganimet olur. Bir kurşun atılsa ve o atan da bilinse dahi bireysel olarak o kişi muaheze edilemez. Zaten herkes savaşmak için orada toplanmıştır. Herkesin karşı tarafa atış yapması şahsı adına değil, topluluk adınadır. Atan aslında kişi olduğu halde hükmen topluluktur. Savaşan bir manga, bir bölük, bir kolordu da olsa tüm topluluk, tüm devlet savaşmış addedilir. Böyle olan cepheleşmelere savaş denilir. Sportif müsabakalarda benzerdir. Bütün takım, taraftarları da dahil kazanmış veya kaybetmiş olur. “Eğer savaş hali ilan edilmemiş ve cephe oluşmamışsa” bireylerin ya da zümrelerin silahlı hareketleri anarşi ve terördür yani eski adıyla (fitne, katlden eşettir ayetine göre) fitne demektir.
Siz vuruşmadınız, devlet (Allah) vuruştu, sen atmadın devlet (Allah) attı ayeti, bu savaş hukukunun en iyi kanıtı, illetidir. Münhasıran bu ayet, “cüz’i irade yoktur, külli irade vardır”, anlayışına delil olamaz. Bu kelami anlayış doğru olsa bile, bunun kanıtını başka ayetlerde aramak lazımdır. Bu ayet sadece ve savaşta olmak üzere “cüz’i sorumluluk yoktur, külli sorumluluk vardır” prensibinin delilidir, illetidir.
kayahanplastik@hotmail.com