Ben kendimde manevi bir eksiklik hissediyorum. İnsanın, Allah’ın verdiği nimetler karşısında manevi bir gereklilik hissetmesi gerekiyor. İşte benim sorunum tam burada başlıyor, hissedemiyorum. Allah’a kulluk etmem gerektiğini biliyorum, ediyorum da, fakat bu gerekliliği kalbimde manevi olarak hissedemiyorum. Mesela haramın haram olduğuna inanıyorum ama ondan sakınmamı sağlayan maneviyatı kendimde hissedemiyorum, kalbimde hissizlik gibi bir şey var, her işimde böyle oluyor. Bana bir yardım edin, ne yapmalıyım?
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Değerli kardeşimiz, dile getirmiş olduğunuz meselenin ağırlığı karşısında gerçekten çok ezilmiş, kendimizi aciz hissetmişizdir. Beş gündür bu meseleyi düşünüp durmaktayız, acaba nasıl bir cevap yazmalıyız diye. Baktık ki, biz düşünüp durdukça zaman da ilerlemektedir, böyle giderse aylar geçecek, o halde meseleyi soğutmadan mecburen bunları yazmaya karar verdik.
Hazreti Hanzala (ra) anlatıyor: Bir gün Resûlullah'ın (sav) yanında bulunuyorduk. Bize cennet ve cehennemi öyle anlattı ki, adeta gözlerimizle görür gibi olduk. Ancak oradan ayrılıp da evimize, çoluk çocuğumuzun yanına gittiğimizde yine eskisi gibi gülüp eğlenmeye başladık. Biraz sonra halimi hatırlayarak kendimi toparladım, çıktım ve Ebu Bekir'e (ra) rastladım. Ona, içine düştüğüm gafleti anlatarak, münafık oldum, münafık oldum dedim. Ebu Bekir (ra) muhakkak bizler böyle durumlara düşüyoruz dedi. Bunun Üzerine Hazreti Peygamber’e (sav) giderek durumu anlattım, bana şöyle buyurdu; "Ya Hanzala! Benim yanımda olmadığınız zamanlarda da benim yanımda olduğunuz gibi olsaydınız, melekler yataklarınızın veya yollarınızın üstünde sizinle musafaha ederlerdi. Ya Hanzala! Bir saat şöyle, bir saat böyle."
Yani, bu rivayetten anladığımıza göre; sizin kendinize eksiklik nispet ederek hissedemiyorum diye sızlandığınız meselenin, aslında, imanın kemalinin tecellisi olduğunu düşünüyoruz. Nitekim Hazreti Hanzala efendimiz de bunun eksikliğini kendisinde hissetmiş, ancak yine bunun her daim insanın üzerinde hissedilemeyeceğinin izahını Efendimiz'den (sav) öğrenmiştir. Bu mevzuda varabildiğimiz netice bu olmuştur.
Açıkçası, Allah'ın emri bizzat namaz kılmamız, sair emir ve yasaklara riayet etmemiz şeklindedir. Yoksa, bunları yerine getirirken içimizde (sizin bahsettiğiniz şekilde) manevi olarak hissederek yapmamız şeklinde değildir. Sizin bahsettiğiniz hissetme duygusu, Allah'ın her türlü emir ve yasaklarının bizatihi yerine getirilmesinden sonra kalpte hissedilecek olan itmi'nân duygusu olsa gerektir. Bu itmi'nân duygusu bizatihi imanın kemalinin somut bir tecellisi olacaktır. Bunun hissedilmesi kişiye göre ve uzun zamanlarda olabilir. Belki hiç olmayabilir. Ama bilmeliyiz ki, ölçü olan bu değildir. Ölçümüz, Kur'ân ve Sünnet'in somut emir ve yasaklarına öncelikle şeklen riayet etmemizdir. Biz Allah'ın emir ve yasaklarına şeklen riayet edeceğiz ki, Allah da bize O'na kul olmanın her türlü şerefini tattıracaktır. Hissedemiyoruz diye şeriatın emir ve yasaklarından gaflette olmamamız gerekmektedir.
İmanda kemale ulaşmak ileri bir merhaledir. İmanın gereklerini yerine getire getire imanda kemale ulaşılabilir. Açıkçası, bu hepimizin ihtiyaç duyduğu bir şeydir. Fakat yine bu bizlerin elimizde değildir. Bizler şeriatın somut emir ve yasaklarına riayetle mükellefizdir. Gayret bizden, takdir ve tevfik Allah'tandır.
Özetle; sizin manevi anlamda böyle bir duygunun eksikliğini hissetmeniz, bunu aramanız güzeldir, çok olumludur. Lakin, bunu hissedemiyorum diye kafanıza çok takmanızı doğru bulmamaktayız. Zira bu belki hepimizin de durumudur. İmanda kemalin lezzet ve zevkini tattırmak Rabbimizin elindedir. Bizler bize düşen emir ve yasaklara riayet etmekle mükellefizdir. Rabbim imanda kemale hepimizi ulaştırsın, kulluğun zevkini bizlere tattırsın. Bunu hissetmek için kulluğa var gücümüzle devam...