Hocam, bir sorum olacaktı izninizle. Ben normalde İstanbul’da oturuyorum, Edirne’de üniversite öğrencisiyim. Bu sene tuhaf bir hal geldi bana. Eskiden dini konularda içimdeki sesi susturamazdım, sürekli kendi kendimle tartışırdım. Daha sonra Allah'a ulaşmayı diledim. Üniversiteden önce yoğun çalışma dönemi geçirdim, gecelere kadar yoğun işte çalıştım. Daha sonra üniversiteye geçtiğimde arkadaş bulamama korkusu yaşadım. Yalnız kalmaktan korktum, sürekli İstanbul’a gitmek istedim. Arkadaşlarım zamanla arttı, çevrem arttı bayağı. Bulundugumuz yurt cemaat yurdu, bulundugu yer mezarlıkların, anıtların bulunduğu yer. Bu yerde günah isledim, istimnalarda bulundum, temiz gezmedim. Daha sonra arkadaslarla zina yapmaya yeltendik, gittigimiz yerde dolandırıldık. Bu günahtan geri döndük. İbret almak bilmedim. Daha sonra arkadaslar tuhaf bir olay anlattı, icimden sanki bana olacakmıs, olmus gibi düsünmeye basladım. Tam da stresli, uykusuz sınav dönemine denk geldi. Sürekli o pis olayı düsünmeye basladım, bana olmasın diye önlem almaya basladım. Düsünceler beni yormaya basladı. Bir haftalıgına eve döndügümde daha da stresim arttı, gögsüme sıkıntı cöküyor, kaslarım kasılıyordu. Sürekli tuvalete falan gitmeye basladım. Kimseyle dogru düzgün konusamadım. Dikkatimi bir şeye veremiyordum. Olmadıgını bilsem de kafamda sürekli tartısma vardı. Doktora sordum, anksiyete-kaygı bozuklugudur dedi. Eskiden evhamlıydım falan ama bu kadar aşırı degildi, birden arttı. O olayı yasamaktan korktum, herkese süpheyle bakmaya basladım. Sizce ne yapmalıyım?
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Öncelikle bize aktarılan bu sorunun içindeki sorunları iyice anlamaya çalışalım. İstanbul’da yaşayan ve ailesi de muhtemelen muhafazakâr olan bir genç yüksek tahsil için Edirne’ye gitmiş ve orada bir cemaat yurdunda kalmaya başlamıştır. Bu yurtta –bir imtihan vesilesi olsun diye yine her yerde mutlaka- bulunan kötü arkadaşlarına uyarak zina yapmak için girişmişler ama -her nasılsa- bunu başaramamışlar. Bu arada arkadaşlarının anlattığı –muhtemelen çok kötü olan- bir örnek üzerinden kendisi de kaygı yaşamaya başlamış ve psikolojisi bozulmuştur. Mesele budur. Şimdi bu örnek olay üzerinden söylememiz gereken çok önemli hususları zikretmek istiyoruz. Lütfen hiç kimse kusura bakmasın, zira hak ve hakikat adına, Allah rızası için konuşacağız. Kimseye bir kastımız yoktur. Burada sadece vatanın, milletin ve ümmetin geleceği adına konuşacağız. Bizim zaten yıllardır tespit ettiğimiz bazı sorunların sizlere güzelce izah edilebilmesi için harika bir örnek ve vesile olacaktır aktarılan bu sorun.
Günümüzde çocukların mutlaka yüksek tahsil sahibi olmaları gerektiği şeklinde hakim ve baskın bir görüş herkeste bulunmaktadır. Bunun sağlanması için ise –hemen hemen, neredeyse- her yol mübah sayılmaktadır. Çocuklarının yüksek tahsil için başka şehirlere ve dünyanın en uzak, en ücra köşelerine bile gitmeleri ailelerce desteklenmektedir. Yeter ki çocuğumuz yüksek tahsilde bulunsun, bunun maddi ve manevi bedeli ne olursa olsun denmektedir. Bizim uzun yıllardır gözlemlere dayalı vardığımız tespit böyledir. BU TAVIRLAR FEVKALADE YANLIŞTIR. Açıklayalım:
Memleketimizde pek çoğu dindar veya muhafazakâr olan aileler çocuklarını tahsil için başka şehirlere veya ülkelere göndermektedir ve onların oralarda hangi şartlara maruz kaldıklarını ve neler yaptıklarını bilmemektedir. Halbuki o çocukların –çok küçük bir azınlığı hariç- hemen hepsi yukarıdaki gencin yaptıklarını yapmaktadırlar. Gördüğümüz gibi, cemaat yurdu dahi olsa oralarda mutlaka mikrop çocuklar bulunacak ve bunlar dindar aile çocuklarını yoldan çıkaracaklardır. Zaten ailesinin yanında olmayan bir gencin en yakın arkadaşı kendi şeytanı olacaktır. Şeytanıyla başa çıkamayacak ve onun gösterdiği yolda ilerleyecektir. Yukarıdaki örnek bunun en açık bir göstergesidir. Bizim çocuğumuz yapmaz diyerek kendimizi kandırmamak lazımdır. Bunları yapan çocukların hepsi de dindar veya muhafazakâr aile çocuklarıdır. Elbette bunları yapmayacak çocuklar bulunmaktadır ama o çocuğun bizim çocuğumuz olduğu yaklaşımı tam bir züğürt tesellisi ve şeytanın-nefsin aldatmacası olacaktır. Zira bu işlerin şakası bulunmamaktadır. Bir kere şeytanın yolunda giden bir insanın bir daha o yoldan kurtulması pek mümkün olmayacaktır. Önemli olan Allah’ın emrettiği şekilde dosdoğru bir insan ve günahlardan –HASSATEN ZİNADAN- uzak iffetli bir hayat yaşamaktır.
Kötü arkadaşın insanı nasıl yoldan çıkardığına bir misal de ben vereyim. Bunu bizzat kendimiz müşahede etmişizdir. İmam hatip lisesinde okuyan bir kız çocuğu, çok dindar, takvalı, akıllı ve çalışkan. Yaz tatilinde hangi kitapları okuyacağını, hangi sureleri ezberleyeceğini yaz başında program yapan ve bununla bizlerin çok takdirini kazanan bir kız. Babası dindar bir yaşlı adam. Annesi Müslümanlığı tam manasıyla sindirememiş bir kadın. İşte bu şuursuz kadın kendine sıradan bir bayan arkadaş ediniyor, onlarla sık sık görüşüyorlar. O kadının lisede okuyan bir kızı var, imam hatipli kız ile yaşıt. Ama bu kız çok bozuk, terbiyesiz, ahlaksız, erkeklerle gezip tozan bir sokak kızı. İşte bu kötü kız ile arkadaş olan imam hatipli kız iki ay içinde öyle bir hale geldi ki, aynen o kötü kızın ahlak ve karakterine büründü. Pek çok ahlaksız erkek arkadaşlar edindi, onlarla sokaklarda sarmaş dolaş gezindi. Kötü ahlaklı iki kız olarak neredeyse yapmadıkları kalmadı desek bile yeridir. Annesi bu hususlarda uyarıldığında ise annesinin tepkisi; kızım tabii ki yaşayarak öğrenecek, kendisi tecrübe edecek, erkek arkadaşları da olacak, onlarla elbette gezip tozacak, hayatını yaşayacak şeklinde olmuştur. Yani, dindar bir babanın kızı olmasına rağmen Müslümanlığı içselleştirememiş bir kadının kızı olması ve annesinden yüz bulması ve kötü bir arkadaşa takılması yüzünden, imam hatipli ve mükemmel denilebilecek bir kız çocuğunun ayağı cehenneme doğru kaymıştır. Bunu esefle ve ibretle müşahede etmişizdir. Babası ise yaşlı bir adam olması ve ailede dönen olaylardan haberi bile bulunmaması yüzünden etkisiz eleman olarak kalmıştır.
Anlayacağınız, böyle hususlarda çok dertliyizdir, çünkü çok şeyler görmüş, çok şeyler bilmekteyizdir. İtimat ediniz ki, öyle şeyler gördük, öyle şeyler müşahede ettik ki, inanın bunları anlatamayız. Zira anlatacak olsak kafanızdaki çok düşünceler yerli yerinden oynayacak ve bize de belki çok kişiler düşman olacaktır. Biz insanların böyle durumlara düşmelerine üzülüyor ve herkes için güzel ve doğru olanını diliyoruz. İşte bunun için YAPILMASI GEREKENLER bize göre şöyledir:
1- Yüksek tahsil güzeldir, önemlidir. Lakin, çocuklarımızın ahireti çok daha önemlidir. Tahsil için ahiretlerini kaybetmelerine göz yummamak, çanak tutmamak gerekir. Zira çocuklarımız bize Allah’ın emanetidir. Emaneti en iyi şekilde korumakla yükümlüyüzdür.
2- Erkek çocukları mutlaka yüksek tahsil yapmalıdır, zira ailenin geçiminden onlar sorumludur. Tahsilli, kültürlü bir Müslüman olmak önemlidir. Lakin, günümüz üniversite hayatının çocukları daha çok bozduğunu akıldan çıkarmamak gerekir. O halde çocuklarımızı çok iyi korumamız gerekmektedir. Tahsil tahsil derken çocuğumuzdan olmayalım.
3- Erkek çocukları tahsil için başka bir ülkeye veya şehre asla yollanmamalıdır. Öncelikle kendi şehrinizde okumasını sağlamalısınız. Böylece çocuğunuz hep elinizin altında olacak, kendi ailesiyle kalacak, yanlış kişilerin etkisi altına girme riski en aza inecektir. Bunun için en kesin yol üniversite tercihlerini yaparken müdahale etmenizdir. Kendi şehriniz veya taşınabileceğiniz şehir dışında başka bir yeri asla yazdırmamalısınız. Çocuğunuza da bunu kesin bir dille anlatmalısınız. Başka bir yerde okursan sana asla destek olmayacağım deyiniz. Kararlılığınızı görmeli ve bilmeli. Bu hususta asla taviz vermeyiniz. Çocuğunuza karşı taşıyacağınız zaafın onun hayatını götürebileceğini unutmayınız.
4- Oldu ki, başka bir şehirde okumak zorunda kaldı. O zaman mutlaka çok güvendiğiniz insanlara, cemiyetlere, cemaatlere çocuğunuzu teslim ediniz. Ama hatırlayınız ki, yukarıdaki kardeşimiz de bir cemaat yurdunda kaldığını söylemişti. Elinizin altında olmayan bir çocuğun hangi tehlikelere maruz kaldığını ve neler yaptığını asla bilemeyeceksiniz. Bence bu 4. şıkka hiç kalmayın, siz en iyisi 3. şıkka göre mutlaka hareket edin deriz.
5- Kız çocukları için tahsilden çok daha önemlisi öncelikle aile kurmalarıdır. Kız çocuklarınız liseyi bitirdikten sonra önce onları evlendiriniz. Mutlu ve sağlıklı bir yuva kurmaları için her türlü gayret ve desteği gösteriniz. Evleneceği kimseyi mutlaka gözden geçiriniz, iyice tahlil ediniz. En önemli husus namuslu ve iffetli olmalarıdır. Önceden iffetli olmayan bir erkeğin evlendikten sonra da iffetli olması çok zordur. Dindar geçinenlerin hepsi iffetli değildir ama dindar olmayanlarda iffetin bulunması çok daha zordur. Zira kişi Allah’tan korkmuyorsa her haltı yiyebilir. Mesele, Allah’tan gereğince korkmaktır. Damat adayınızın sırasıyla, namuslu-ahlaklı-iyi huylu, dindar, varlıklı, tahsilli olmasına özen göstermelisiniz. Zina Yapan Kişi Ancak Zina Yapanla Evlenebilir (Nur, 3) makalemizi okuyunuz.
Genç kızların aklı büyükler kadar bu işlere ermez, doğru kimseyi bulamazlar veya doğru kimseyi de doğru değerlendiremezler. Gerçi bizim gördüğümüz büyüklerin de akıllarının bu işlere pek yetmediğidir. Yani, insanlar neden mutlu değil, mutsuz ve umutsuz, neden evlilikler yürümüyor sorusunun cevabı bizce hiç sürpriz değildir. Zira çok kimsenin akıl, ilim ve idrak ile bu işleri değerlendirmediklerini görmüşüzdür. Uzunca bir yola katıksız ve azıksız çıkmanın sonucunun hüsran olacağı gayet açıktır. Yanlış kabuller ve yaklaşımlar yanlış sonuçlar doğuracaktır.
Evlenmeden önce tahsil yapan kız çocukları bilahare mutlaka iş hayatına atılıyorlar, iş-güç-kariyer derken evlilik trenini ve imkânını çoğunlukla kaçırıyorlar. Evlilik yaşları geçiyor, aile kuramayınca da mutsuz ve umutsuz olarak kalakalıyorlar, yanlış insanlarla yanlış tecrübeler yaşıyorlar. Ayrıca iş hayatında yaşadıkları pek çok kötü tecrübeler ve hadiseler de yanlarına zarar olarak kalıyor. Bunların getirdiği çekinceler de yine aile kurmalarına engel oluyor. Velhasıl, önce evlenmeleri sonra okumaları herkes için çok daha önemli ve güzel bir çözümdür. İlla ki okumak isteyenler evlendikten sonra da okuyabiliyorlar, bunun güzel örneklerini bilmekteyiz. Tanıdığımız bir ailede bayan dört güzel çocuk sahibi olduktan ve onları yetiştirdikten sonra açıktan yüksek tahsile başladı. Bir başka ablamız da üç çocuk yetiştirdikten sonra yine açıktan yüksek tahsile başladı. Bunun daha pek çok örneklerini zikredebiliriz. Önemli olan kız çocuklarının Ve Allah Kadını Yarattı. Peki Ama Ne İçin? makalemizde anlatmaya çalıştığımız Sünnetullah’a uygun yaşamalarıdır. Zira aileler kurulamazsa toplumumuzun geleceği çok karanlık olacaktır. Yaşamakta olduğumuz kötü örnekler bunun en açık göstergeleridir.
Bu önemli açıklamalardan sonra gelelim yukarıdaki kardeşimizin meselesine:
Arkadaşlarınızın size anlattığı o tuhaf olayı bilmeksizin isabetli bir görüş serdetmemiz mümkün olamayacaktır. Ancak onun ne olduğuna dair bir senaryomuz bulunmaktadır. Bilmiyoruz ki isabetli olacak mıdır? Senaryomuza göre, arkadaşlarınızın anlattığı zina yapan bir kimsenin kötü bir hastalığa yakalandığıdır. Bu belki Hiv, belki Aids, belki de başka bir kötü ve amansız hastalıktır. Eğer siz bizzat zina yapmamış iseniz bundan dolayı korkmanız da gerekmeyecektir. Ancak bu kadar korktuğunuza göre bu hususta masum olmadığınız sonucuna da varmak mümkün olabilecektir.
Madem ki okumak için başka bir şehre gittiniz ve orada bir cemaat yurdunda kalıyorsunuz, peki ne diye böyle güzel bir ortamda pis arkadaşlara tabi oluyorsunuz, anlamak mümkün değil? Anne ve babanız sizi bunun için mi taa oralara dişinden-tırnağından artırarak gönderdi? Siz okuyacağım diye çıktığınız bu yolda cehenneme biletinizi mi kesmeye çıktınız? Ne yapmak istiyorsunuz? Lütfen silkinerek kendinize geliniz, şuursuzluktan sıyrılınız.
Anlattığınıza göre, zina yapmaya yeltendiniz fakat Allah sizi salt paranızla dolandırılarak cezalandırdı ve zinaya düşmekten sıyrıldınız. Yani ilk teşebbüsünüzde kötü arkadaşlara uyarak gözünüz dönmüştü fakat Allah sizi zinaya düşmekten kurtardı. Bundan ders almanız gerekmez miydi? Aklınızı başınıza toplamanız, ben ne yapıyorum yahu demeniz gerekmez miydi? Fakat siz ibret almak bilmedim demişsiniz, acaba başka bir seferde bu kötü teşebbüsünüzde başarıya mı ulaştınız, bilemiyoruz. İnşallah böyle olmamıştır. Size önerdiğiniz çözüm ise;
Eğer senaryomuz isabetli ise ve siz de zina yapmışsanız ve hastalığa yakalanmış olmaktan endişe ediyorsanız, öyle bir kesin tövbe etmelisiniz ki, eğer hasta olmazsanız bir daha Allah’ın yolundan asla dönmeyeceksiniz, eğer hasta olursanız da bunun hak ettiğiniz bir ceza olduğunu kabulleneceksiniz.
Eğer senaryomuz isabetli ise ve siz de zina yapmamışsanız bu hususta endişe etmekten vazgeçmelisiniz. Ancak bu hususta bu kadar tedirgin olmanızın da yine bir manevi ceza olduğunu kabulleneceksiniz ve yine Allah’ın yolundan asla dönmeyeceksiniz.
Herkesin kendi şeytanı vardır ve herkes ondan ve ona uymamaktan sorumludur. Kimsenin başkasının şeytanı üzerinde yaptırım gücü yoktur. Kimsenin şeytanının da başkasının üzerinde saptırım gücü yoktur. Herkes kendi şeytanına uyar veya uymaz. Herkes kendi şeytanını yola getirir veya getiremez. Dolayısıyla, bu satırların yazarı olan bizler ancak kendi şeytanımızla ve ona uymamaktan sorumluyuzdur. Siz kendi şeytanınızla aranızdaki meselenizi bizzat kendiniz halletmeniz gerekmektedir. Allah akıl vermiş, fikir vermiş, doğru yolu, Sırât-ı Müstakîm’i Peygamberle ve Kitapla göstermiştir. Herkes bizzat kendisi Allah’a kulak vermekle, çağırdığı yola uymakla mükelleftir. Bizler ise sizlere yalnızca bunları hatırlatmaktayız. “Hatırlat ki, hatırlatmak Mü’minlere fayda verir.” (Zariyat 55)