‘Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır’-2
Geçen ay sonunda Rahmeti Rahmana kavuşan Nimetullah Yurt Hocamızı anma vesilesiyle çok önemli bir ayeti daha hatırlamamız gerekmekte…
Söz konusu ayetin meali: “Ud’u ilâ sebîli rabbike bi’l-hikmeti ve’l-mev’izati’l-haseneti ve câdilhum billetî hiye ahsenu inne rabbeke huve a’lemu bimen dalle ‘an sebîlihi ve huve a’lemu bi’l-muhtedîn / Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir.” (Nahl Suresi, 125).
Ayetin mealini Osmanlı Türkçesi ile de yapalım, sonra bunun sebebini yazalım: “Rabbinin sebiline hikmet ve hasen mev’ize ile davet et. Ahsen olanla onlarla cidal et. Rabbin sebilinden dalalet edeni a’lemdir ve O mühtedi olanları da a’lemdir.”
Önceki yazının sonunda onlardan söz ettik. Bize düşen onların aralarındaki ihtilaflara karışmak değildir; sosyalizm veya kapitalizm veya karma ekonomi üzerinde durmak değildir, onların ekonomilerini öğrenip tartışmak değildir, onların düzenini öğrenmek değildir.
Onlar medreseleri kapattılar, onların yerine sadece kendilerinden bahsedelim diye mektepleri açtılar; şimdi hep onları ezberliyoruz. Bizim görevimiz eski medreseleri diriltmek de değildir; biz ölmüş, cenazesi kılınmış ve kefenlenip gömülmüş olanı geri getiremeyiz.
Bizim görevimiz İslâm nizamını/düzenini getirmektir, barış düzenini getirmektir, ilahi düzeni getirmektir, ilahi kitapları çağımızın gerekleri içinde anlayıp uygulamaktır.
Bütün ilahi kitaplar haktır. Dolayısıyla tüm ilahi kitapları doğru anlayıp uygulamamız gerekir. Böylece küfür ehlinin karşısında iman ehli birlikte çıkacaktır. Birinci ve İkinci Cihan Savaşları ile sonraki her türlü savaşlar işte bu mücadelenin birer parçasıdır.
Bu ayet bize ne yapmamız gerektiğini anlatmaktadır. İki yol tavsiye etmektedir.
Biri davettir. Cephe değiştirin, bize katılın, birlikte olalım demektedir.
Bunu da iki araçla yapmaktadır; hikmet ve hasen mev’ize. Bu davetimize karşılık onların bize gelmeleri şöyle dursun, saldıracaklar. O zaman onlarla cidal yapacağız, savunma cidali yapacağız. Bunu da en iyisi hangisi ise onunla yapacağız.
Kimin dalalette, kimin hidayette olduğunu Rabbin bilir. Sen kişilerle mücadele etmeyeceksin, ‘bu iyi adamdır, bu kötü adamdır’ demeyeceksin; ‘bu yapılanlar iyidir, bu yapılanlar kötüdür’ diyeceksin. Hikmetle ve mev’ize ile davet edeceksin. Savunmanı en iyi bir şekilde yapacaksın. ‘Sen kötüsün’ demeyeceksin, ‘sen bulunduğun makamdan in ben çıkayım’ demeyeceksin. ‘Bu yapılan kötüdür’ diyeceksin. ‘Orada sen kal ama iyilik yap’ diyeceksin.
İşte, Kur’an siyaseti budur. Biz Türkiye’de CHP ile koalisyon yaptık, MHP ile seçim işbirliği yaptık, diğerleri ile de çözüm süreçleri yaşadık. İşte, Kur’an’ın emri budur.
“Men Dalle” denmiş ayette, kişileri kullanmıştır.
“Muhtedîn” denmiştir, çoğul kullanmıştır, çünkü tek başına ihtida olmaz.
Kooperatifler kuracaksınız, birlikte hidayete ereceksiniz, dirlikte üreteceksiniz, elbirliği yapacaksınız. Birlikte üretelim ve bölüşelim, ayrı ayrı tüketelim demeliyiz.
Sadece ben kazanayım, ben hükmedeyim felsefesi yanlıştır. Biz kazanalım, kazançları bölüşelim, sonra ben tüketeyim diyeceksiniz. Ben yapayım derseniz mühtedi olmazsınız. Birlikte üretim, ayrı ayrı tüketim. Bir taraftan birlik, öbür taraftan özgürlük.
“Rabbinin sebiline davet et” deniyor, ayetin başında…
“Dua etmek” kelime anlamı olarak bir üstten yani üstün olandan bir şeyi istemektir.
“Davet” ise eşit seviyede olanların birbirlerinden bir şeyler istemesidir.
“Emretmek” üstün alttan bir şey istemesidir, emretmesidir.
Burada “davet et” denmektedir. O halde davetimizi öyle yapmalıyız ki eşitlik içinde olsun; davetimiz öyle olmalıdır. Birine ‘böyle yapalım’ derken, sen kendini onun yerine koyacaksın, empati yapacaksın. Onun yerinde sen olsan neyi kabul edersen ona onu teklif edeceksin. Önce karşı tarafın kazancını hesaplayacaksın, sonra kendi kazancını hesaplayacaksın, çıkar paralelliği varsa teklif edeceksin... (Devam edeceğiz…)