MISIR’DAKİ KATLİAM neleri hatırlatıyor?
“Bir zamanlar, Rabbin meleklere: 'Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım' demişti. Melekler: 'Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın?. Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve bütün eksik sıfatlardan tenzih ediyoruz' dediler. Allah da onlara: 'Şüphesiz ki ben sizin bilmediklerinizi bilirim' dedi.” (el-Bakara, 2/30)
Bir zamanlar bu âlemde Hazreti Âdem ve Hazreti Havva ile başlayıp Habil ve Kabil ile şekillenmeye başlayan ve kıyamete kadar sürecek olan mücadele devam ediyor…
Bir zamanlar Nemrut ve benzeri zalimler gelip geçti bu âlemden…
Bir de Nemrutlara karşı direnen Hazreti İbrahim ve daha nice nebiler…
Bir zamanlar Firavunlar ve benzeri daha nice zalimler zulümleriyle gelip geçtiler…
Bir de Firavunlara karşı direnen Hazreti Musa ve Hazreti Harun ile daha nice peygamberler… Öncesinde Hazreti Yakup ve Hazreti Yusuf… Daha öncesinde Hazreti Nuh ve daha niceleri… Sonrasında Hazreti Davut ve Hazreti Süleyman… Daha sonrasında Hazreti İsa ve Havarileri… Ve en sonunda Hatemü’n-Nebiyyîn Hazreti Muhammed ve Ashabı…
Bir zamanlar ve Asr-ı Saadet’in hemen ardından Hulefa-ı Raşidîn, Emeviler, Abbasiler, Selçuklular, Osmanlılar adaletleri ve ÂDİL DÜZENLERİ ile gelip geçtiler…
Bir de “MEZOPOTAMYA Hak ve Adalet Medeniyeti”nden sonra “MISIR Kuvvet ve Zulüm Medeniyeti” ve ardılları olarak Eski Yunan, Roma, Bizans zulüm dönemleri…
Haçlılardan itibaren Batı dünyasında neşv ü nema bulan zalimler ve onlarım zalim düzenleri zulümlerini var güçleri ile sürdürüyorlar: Balkanlarda, Kafkaslarda, Ortadoğu’da ve dünyanın her yerinde… Bosna’da, Kosova’da, Filistin’de, Afganistan’da, Pakistan’da, Irak’ta… Son olarak Suriye’de ve ‘Arap Baharı’ deyip neredeyse bütün Arap ülkelerinde…
Ve en sonunda nüfus olarak Arap dünyasının kalbi mesabesinde olan MISIR’da…
Ne diyorduk, neleri hatırlatıyorduk?..
Geçmişteki Mezopotamya ve bugünkü IRAK… Geçmişteki Mısır ve bugünkü MISIR… Geçmişteki Hak-bâtıl mücadelesi ve çağımızdaki Hak-bâtıl mücadele… Geçmişteki nice peygamberler ile onların müntesiplerinin mücadeleleri ve çağımızdaki mücadele… Geçmişteki Firavunlar ve onların avaneleri ile çağımızdaki Firavunlar ve onların avaneleri…
MISIR’da olanlar size tarihin tekerrürü gibi gelmiyor mu?..
MISIR’da olanlar, Habil-Kabil ile başlayıp devam eden, Hazreti Nuh zamanında ilk zirvesini yaşayan Hak-Bâtıl mücadelesinin yani Nuh Tufanı’nın oluş sebeplerini ve bu köşede hep varlığından söz ettiğimiz çağımızdaki “SOSYAL TUFANI” hatırlatmıyor mu?..
MISIR’da olanlar, Bosna Savaşı ile sembolleşen Batılıların “Balkanlaştırma”, bölüp parçalama ve her türlü zulümle yönetip sömürme senaryolarının tıpkısının aynısı değil mi?!.
MISIR’da olanlar, ERBAKAN Hoca’mızın hep anlattıklarını hatırlatmıyor mu?..
Hatırlatmasına hatırlatıyor ve bugünkü (15.8.2013, Yeni Şafak) köşe yazısının en sonunda Hayrettin Karaman Hoca bile, Erbakan Hoca’mızın ismini vermeden ve bir şeyleri eksik bırakarak (o eksikleri bendeniz parantez içinde tamamladım) aynen şöyle ifade ediyor:
“'Yıkılsın bu (zalim) dünya (düzeni)' diyenler haklı değil mi? / Bu (faizci, zinacı, sömürücü, zalim) dünya düzeni mutlaka yıkılmalı ve değişmeli (yerine “ADİL (EKONOMİK) DÜZEN” gelemli)dir. Ve değişecektir; ama 'kanlı mı, kansız mı' orası belli değil.”
Geriye ne kaldı?
Erbakan Hocamızın Türkiye’ye, İslâm âlemine ve bütün beşeriyete tebşir ettiği, bugünkü MISIR’da da Firavunvari zulümlerini sürdüren zalim dünya düzeninin biricik ve tek alternatifi olan “ADİL (EKONOMİK) DÜZEN”e yönelmek ve her türlü gereğini yapmak.
Aynı gazeteden bir yazarın yazısı sonundaki duasıyla bitirelim: “Ey Yüce Rabbimiz; “İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helâk etme.” (Araf/155). Bizi zulmün seyircisi olmaktan kurtar, ülkemizi ve milletimizi yeniden dünyada bir muvazene unsuru kıl... Âmin...”
Önemli Hatırlatmalar: Bu yazımız, geçen aybaşında ve ortasında bu köşede yazdığımız beş adet MISIR yazısı ile birlikte okunursa, daha yararlı olacaktır. Yazımızın başındaki âyette Allah ne diyordu: “Şüphesiz ki ben sizin bilmediklerinizi bilirim.” Evet, şüphesiz her şeyin en doğrusunu Allah bilmektedir ve O yapılması gerekeni yapmaktadır. Ve’s-selâm mea’d-dua, dua, DUA…