Kur’an’a göre yeni düzen ve yeni medeniyet-6
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam…
“Kur’an ve İlim” haftalık tefsir seminerlerimizi 1999 yılından beri sürdürüyoruz; nitekim geçen hafta 1294. Haftalık Kur’an ve İlim seminerimizi yaptık, elhamdülillah…
Buraya kadar yazdığım beş yazıda, 14 yıl önce Maide Suresi üzerinde haftalarca çalışırken seminer notlarımızdan derlediklerimi, istifade edilmesi amacıyla aktarmış oldum…
Bu bölümde, önemli bir yönetici örneği ile ilgili olarak - ismini zikretmeden- o günlerde ve o dönemde bize göre yapılması gerekenleri hatırlatacak ve günümüze geleceğiz…
Üstadımız Süleyman Karagülle söyle anlatıyor: O’nun samimi olmadığını bilsem O’nun adını ağzıma almam. Merak ettiğim şey şudur. O’nu bu duruma düşürenler onun gibi samimi ve saf mı yoksa hain midirler; işte bunu bilemiyorum. Şimdi partileri vardır. Ne gibi bir partileri vardır? Necmettin Erbakan’ı yenme partisi mi? O’ndan beklerdim ki, parti kurarken beni davet etsin, ‘şimdiye kadar yaptıklarımız yanlışmış ama şimdi ne yapalım, şeriata göre ne yapmak gerekir’ desin ve bizim de fikrimizi alsın. O’nun yakın arkadaşlarından olup bizim de arkadaşımız olan bir kişi samimi ve fedakâr bir kardeşimizdir; bakıyorum o da hâlâ o partide! Şimdi bizim gibi siyaset dışı kalmış olanlar bu gibi kardeşlerimizin çalışmalarını “Adil Düzen”e ve “Adil Ekonomik Düzen”e getirmeleri gerekir ama onlar buna yanaşmıyorlar...
Buraya kadar yazdıklarımızın nasıl yapılacağını öğrenmeli yani bütün kurumları nasıl çalıştıracağımızı öğrenmeliyiz... İzmir’dekiler, Ankara’dakiler, İstanbul’dakiler ve diğer yerlerde olanlar bu sözlerimi akıllarından çıkarmasınlar... Neyi nasıl yapacağımızı öğrenmeden devletimizi içinde bulunduğu durumdan kurtaramayız.
Genel olarak yeryüzünde ne varsa hepsi bizim içindir ve bize helaldir. Roma’dan gelen Batı hukuku helalleri sayar, onun dışındakileri haram kabul eder. Çünkü onlara göre devlet sözleşme ile oluşturulmuştur. Devlet neye söz vermişse onları korur. Eğer kanunda yazılı değilse o helal değildir. Buna ‘hazeriye’ denmektedir. İslâmiyet’te ise aslında her şey mübahtır, helaldir. Ancak topluluğun oluşması için gerekli bazı kurallar vardır, onlara uyulması gerekir.
Hukukun kaynağı dörttür.
-Biri komşuluk hukukudur.
-Biri akrabalık hukukudur.
-Diğeri de herkesin emeği ile elde ettiği şey onundur.
-Dördüncüsü ise akitler yani sözleşmelerdir.
İşte bu sure yani Maide Suresi onunla başlamıştır. Diğerleri tabiî haklardır. Hayvanlarda da o haklar mevcuttur. Hayvanlarda olmayan diğer bir hak çeşidi vardır, o da insanların kendi kendilerine ürettikleri kurallardır, sözleşme kurallarıdır.
İnsan kendi şeriatını/hukukunu kendisi yapar. Sonra ona uyar. Gerçek demokrasi işte budur. İnsanlar bunu ‘halkın kendi kendisini yönetmesi’ şeklinde anlamışlardır.
Halbuki Kur’an insanlara kendi içtihatları ile amel etmelerini emreder.
-Kendin için kendin kuralları koy ve o kurallara uy der.
-Sözleşme yap, ortaklık oluştur, dayanışma oluştur ve ona uy der.
-Kendi başkanını kendin seç, onun kabilesine katıl ama sonra ona uy der.
-Nihayet hakemleri kendiniz seçin ve onların kararlarına da mutlaka uyun der.
İşte bu Kur’an ayeti gösteriyor ki, asıl olan helallerdir; haramlar sayılmıştır.
Haram olma ne demektir? a) Haram aylar vardır; o zamanlarda o haramlara uyulur. Avlanmak bazı mevsimlerde yasaklanır; işte buna burada işaret etmektedir. b) Haram yerler vardır; bazı yerlerde o işler yapılmaz. c) Kişiler için yasaklanmış işler vardır; onların onu yapması haram kılınmıştır. d) Bazı durumlar vardır; o zamanlarda o işi yapmak haram kılınmıştır. Zararlı olanlar helal edilmemektedir. Mesela ormanların tahribine izin verilmemektedir çünkü ormanlar atmosfere oksijen salmaktadırlar, ortadan kaldırıldıklarında yeryüzü yaşanmaz hâle gelir. Bununla beraber ormanları tahrip etmeyelim diye vatandaşların oraya girmesi yasaklanmaz çünkü ormanlar insanlar içindir. (Devamı var)