Kur’an’a göre yeni düzen ve yeni medeniyet-32
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam…
Cumhuriyet uygulaması açık bir şekilde göstermiştir ki bugünkü iktidarlar yerinden yönetime saygılı olmamışlardır. Bucakları (nahiyeleri) kapattılar, valiler hâlâ merkezden atanıyor. Hâlâ Ankara’da oluşturulan dayatma kanunlarla yönetiliyoruz.
İşte görülüyor ki “Kur’an düzeni”ni kabul etmeyenler bu “yerinden yönetim sistemini” sindiremiyorlar. AK Parti “Millî Görüş” gömleğini ister çıkarsın ister çıkarmasın, “Adil Düzen”e ister karşı olsun veya olmasın; ama bizim hakkımızı gölgelemesin, yerinden yönetim sistemini getirsin, bucakları yeniden canlandırsın, valiler seçimle gelsin.
Evet…
Biz bu düzeni Allah’ın emri olarak kuracağız. Hakemler sistemini getireceğiz, yerinden yönetim sistemini getireceğiz. Ordumuzu çok çok güçlendirip bağımsız hâle getireceğiz. İç güvenliği illere bırakacağız. Güçlü ve hür Türkiye’miz olacaktır.
“Radıytu”nun (“Ve radiytü leküm / Ve size razı oldum.” - Maide 3) manası budur.
Biz yarım yüzyılı da aşan zamandan beri bunun için çalışıyoruz, Allah’ı razı edeceğiz.
***
“El-İslame / İslâm’ı” (Maide 3) “El-İslame diynen / İslam’ı din (düzen) olarak”
Bin yıldır Kur’an kelimelerine manalarından çok farklı manalar yüklenmiştir.
En çok tahrif edilen iki kelime vardır, bunlardan biri “İslâm” biri de “din”dir.
“İslâm”ı sadece Kur’an’ın müntesipleri olarak anlamışızdır; oysa Kur’an bu kavramı önce inanç ve ibadet olarak kabul etmez ama “düzen/sistem/nizam” olarak kabul eder. Bunlar müslimdir. Nitekim tüm tarih boyunca “Kur’an düzenini” kabul eden insanlar olmuştur ama kendi inanç ve ibadetlerini korumuşlardır.
“İslâm düzeni” yalnız Kur’an’a inanan ve amel olarak Kur’an kurallarını kabul edenlerin düzeni değildir, “İslâm düzeni” Kur’an’ın yönetimini kabul edenlerin düzenidir.
Burada büyük hata yapılmaktadır. İslâm düzeninde her türlü ırk ve mezhep mensupları yaşarlar. Özgür olarak yaşarlar. Müminler İslâm düzenini yönetmekle yükümlüdür. İslâmiyet’i tebliğ etme ve davet ise düzen ehline değil iman ehline aittir. Hazreti Musa’nın görevi ile biz görevliyiz, Hazreti İsa’nın göreviyle tarikat ehli görevlidir. Bu sebepledir ki Kur’an bize; size Firavuna gönderilen resul benzeri resul gönderilmiştir demektedir.
İslâm barış düzenidir.
İslâm sadece tarikat yani sadece ahlak değildir.
Kur’an’da tarikat da vardır ama İslâm’ın esası şir’adır yani şeriattır.
***
Bu yanlış anlayışın başka bir tarafı da İslâmiyet’i Kur’an’la başlatıp Muhammedilik şeklinde göstermektir. “İslâm” en başta Hazreti Âdem’le başlar, bütün hak dinleri ve peygamberleri içine alır. “Müslim” ise Hazreti İbrahim aleyhisselamın bize verdiği isimdir. Uygarlaşmadan önce her topluluğun ayrı ayrı peygamberi vardı, onları o yönetiyordu. Hazreti Nuh peygamber geldi ve Mezopotamya’da ortak yönetimi, şeriat yönetimini getirdi.
Hazreti İbrahim aleyhisselam bu şeriat yönetimini tüm dünyaya yaymakla görevlendirildi; kendisi ve zürriyeti bununla görevlendirildi. Tüm insanlığı ilimde ve düşüncede birleştirdi. Mucize ile değil ilimle insanlığı Hakka davet etti. Herkesin kendi inanç ve istekleri içinde ama birlikte barış içinde yaşamasını tedvin etti. İşte bu “silm/barış” ilkesinden dolayı da “Müslim” adını verdi.
“Müslimler” barış içinde yaşayan tüm insanlardır. O halde “müslim” dendiği zaman yeryüzünde cizye veren veya askerliğe katılan herkes müslimdir. “Mümin” ise güvenliği sağlamak için askerliğe katılanlardır. Kur’an’ı yalnız ibadet ve ahlâka indirgediğimiz zaman Kur’an sadece bir ilahiye dönüşür. Zaten bundan 50 sene evvel Kur’an manasını anlamadan sadece ilahi gibi okunuyordu. Artık Kur’an’ı anlama ve uygulama merhalesine geçmeliyiz.
(Devamı var; “İslâmiyet’te devlet düzeni yok” diyorlar! Cevabımı gelecek yazılarda.)