Kur’an’a göre yeni düzen ve yeni medeniyet-33
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam…
“İslâmiyet’te devlet düzeni yok” diyorlar!
Sömürü sermayesi bir söz atar, ondan sonra herkes onu sakız gibi çiğnemeye başlar.
Mekke’de yani Mekke döneminde İslâm devleti yoktu, Mekke’de İslâm ahlâkı vardı. Mekke döneminde Hazreti İsa’nın yaptığı yapılmıştır, Kur’an’ın yarısından fazlası orada nazil olmuştur. Medine’ye yani Medine dönemine gelince, artık orada “İslâm düzeni ve devleti” vardır. On sene içinde tüm Arabistan Yarımadası fethedilmişti. Yüz sene sonra İslâm orduları batıda Fas’a doğuda Çin’e kadar gitmişlerdi.
Devlet olmadan nasıl olacaktır?
İslâmiyet’te şöyle devlet şekli vardır. Evet, İslâmiyet’te “yerinden yönetim sistemi” olduğu için devlet yerel yönetimleri serbest bırakır. Kur’an en ince teferruatına kadar hükümler koymuştur. Kimse bizimle çıkıp sizin “Adil Düzen”de bu Kur’an’a aykırıdır demiyor. Başbakan R. Tayyip Erdoğan çıkıyor -başbakan olmadan önce- diyor ki; “Adil Düzen diye bir din/düzen uydurdunuz, cihat diyorsunuz; oysa biz siyaset yapacağız!”
***
O zaman Recep Tayyip Erdoğan’a bu aklı verenlere soruyoruz:
-“Allah şimdi var değil midir sağ değil midir? 1400 yıl önce öldü mü? Onlara Kur’an’ı gönderdi ve onlara her şeylerini öğretti de şimdi bizi unuttu mu?”
-“Onların ifadesiyle veya ithamıyla biz “Adil Düzen”i uydurduksa; onlar da bizim gibi bir şey uydursunlar da ona göre siyaset yapsınlar. Ama yapamazlar. ”
-“Yoksa siz Allah’la siyaseti bölüştünüz mü; duaları O’na bıraktınız, siyaset yani insanları heva ve hevesinize göre yönetmek size mi düştü? Sizin siyasetiniz bu mu?”
-“Bize yani “Adil Düzen”e karşı akademisyenlerden oluşan ‘heyetler’ oluşturdunuz, afaki ‘raporlar’ hazırlattınız ama o heyetler bizimle görüşme cesaretini bile gösteremediler.”
***
“Diynen / din (düzen) olarak” (Maide 3)
“El-İslame diynen / İslam’ı din (düzen) olarak” (Maide 3)
Allah “din/düzen” olarak barışa razı olmuştur. Savaşa izin vermiştir ama savaşa razı değildir. Yine çok yanlış olarak “din” sadece takva olarak anlaşılmaktadır.
“Din” düzendir. Kur’an’da bu çok açıktır. Mısır melikinin dininden bahsedilir. Melikin dini tarikat ehlinin dini değildir, Mısır’ın devlet düzenidir. Din düzen demektir. Aslında “din” kökü “deyn”den gelmektedir, borç ve alacak demektir. İnsanlar birbirlerine borçlanırlar, alacaklı olurlar, düzen böyle doğar, iş bölümü böyle oluşur.
Dinin/düzenin ne olduğunu tam anlayabilmemiz için bir temsil getirelim.
Bardağınıza sıcak su koyarsınız. Sonra üzerine çay dökersiniz. Biraz sonra bardak kırmızı olur. Ne olmuştur? Çay moleküllerinden her biri dağılmış ve tüm bardak içinde su moleküllerinin yanında eşit bir şekilde yer almıştır. Sonra şeker koyar karıştırırsınız. Bu sefer şeker molekülleri de bardağın içinde her yerde vardır. Bunu ağzınıza götürdüğünüz zaman tatlı bir yudum alırsınız. Şimdi sizin dilinize o tatlılığı neler getirmiştir? Su molekülleri, çay molekülleri ve şeker molekülleri getirmiştir. Bunlar iş birliği yaparak istediğinizi sağlamıştır. Bu moleküller bunları yaparken her biri kendi derdinde kendine yer bulma amacı ile hareket etmiştir ama sonunda sizin istediğiniz olmuştur.
İnsanlar da böyle değişik moleküller gibidir. Her biri kendi derdindedir ama başka insanlarla borç-alacak ilişkisini kurarlar. O kimse topluluğu düşünmez, o kendisini düşünür. Onunla iş kuran kimse de kendisini düşünür. Ama sonunda çıkar paralelliği doğar, topluluk oluşur. İşte bu “din”dir yani “düzen”dir. Her fert hürdür, her fert kendi çıkarını düşünür ama sonunda topluluğun çıkarı da ortaya çıkar. Adam Smith (1723-1790) bunu izah etmeye çalışmıştır. Ne var ki Adam Smith’in yaptığı hata vardır.
(Devamı var)