Türkiye ne yapmalı, nasıl yapmalı?
İnsanlık tarihî bir yol ayırımında, büyük bir değişimden geçiyoruz.
Türkiye olarak bu değişim merhalesinde tarihî görevimizi yerine getirmeliyiz.
Nasıl?
Adil Düzen çalışanlarının otuz yıl kadar önce ortaya koyduğu tarihî gelişmede dördüncü hak uygarlığının başlangıcında olduğumuzu dünyaya anlatmıştık. Millî Görüş ve Adil Düzen konuşma ve çalışmalarının bütününde bu ana fikir hep vardı. Türkiye’nin “Adil Düzen”i getirmekle görevli olduğunu çalışmalarımızın sonucunda anladık ve anlattık.
Türkiye’deki ‘Taksim Gezi Parkı’ olayları ile Mısır’daki ‘Tahrir’ ve ‘Adeviyye’ olayları, sömürü sermayesinin bu tarihî gidişatı önleme çabalarından başka bir şey değildir. Malum sömürü güçleri, Türkiye ve Mısır’ın bölgesel güç olmasını istemiyorlar.
Sermaye de ikiye bölünmüş durumda. Tekel sermayenin “reel ekonomi grubu” Türkiye’yi etkin güçler arasına sokarak “barışlı denge” gerçekleştirmek istiyor.
Faizci tekel sömürü sermayesinin “bankerler grubu” ise Türkiye ve Mısır’daki taraftarlarını kışkırtarak İslâm âlemini isyana sürüklemek ve çıkaracağı üçüncü cihan savaşı sonunda Müslümanları imha etmek, etkin güçleri de “savaş dengesi” ile emrine almak istiyor.
Türkiye’deki “Taksim Gezi Parkı olayları” budur. Mısır’daki “Tahrir ve Adeviyye meydanlarındaki olaylar” da budur. Bize göre “faizci bankerler” ile “reel ekonomiciler” arasındaki çatışmada reel ekonomi sahipleri galip gelebilir; gelecektir.
Nasıl?
Nasılını anlatalım.
Evet, dünyadaki asıl çatışma “etkin reel ekonomi güçleri” ile “faizci banker sömürücü tekel” arasındadır. Etkin güçlerin siyasi güçleri var ama ekonomik güçleri çok zayıf. Türkiye “Adil (Ekonomik) Düzen”le güçlenerek onlara ekonomik güç verirse, sonunda III. binyıl uygarlığı “savaşa” değil “barışa” dayanır. Böylece barış/islâm uygarlığı gerçekleşir.
***
AK Parti’nin dış siyasette en büyük hatası Suriye olaylarında takındığı tavırdır, iç siyasetteki korkunç hatası ise askerleri sivil mahkemelerde yargılatmasıdır. Bu sürecin dışarıdan ayarlandığını bilen ordumuz gevşemeden görevine devam ediyor. Suriye politikası iç ve dış güvenliği bozar. Askerlere yapılanlar ise ordumuzu çökertebilir. Görünür bariz tehlike buradadır. Biz görünen gidişatı hatırlatıyoruz. Bu durumda Türkiye’de M. Kemal’in Gençliğe Hitabe’de söylediği ahval ve şerait vardır, ikinci istiklâl savaşına zorlanabiliriz.
Türkiye’de İstiklal Savaşı’nı başlatan Kazım Karabekir’dir; Mustafa Kemal’i lider yapan odur; Mareşal Fevzi Çakmak da onlara katıldı. Sonraki siyasilerin katkıları ile Türkiye devletinin siyasi istikameti belirlendi. Bu devlet onların yönetiminde kuruldu ve bugün buraya kadar geldi. Ana siyaset, “muasır medeniyetin fevkine çıkma” ve “elimizdeki meşale müspet ilimdir” siyasetidir. Bugün ise Nazım Hikmet gibi “millet” ve “devlet” düşmanlarını millî şair yapıyorlar! Nazım Hikmet “millet düşmanıdır” çünkü bu milletin bin senedir canını verdiği İslâmiyet’in karşısındadır. Nazım Hikmet “devlet düşmanıdır” çünkü millî devlet yerine tek enternasyonal devlet istemektedir. N. Hikmet’i sadece örnek olarak andık, benzerleri çoktur.
İşte asıl derin ve iflah olmaz gaflet budur.
Bugünkü ana sorun Kürtlerin sorunu değildir. İstiklâlimizi kazandık, devletimizi kurduk ama devletin yapısını, sistemini, düzenini oturtamadık. Asıl sorun “anayasa sorunu”dur, asıl sorun “Adil Düzen sorunu”dur, asıl sorun “tüm Türk halklarının sorunu”dur.
Sorunu sadece Kürt sorunu olarak görmek bölücülüktür ve büyük bir cahilliktir.
Faizci banker tekel sermaye PKK’yı dağıttı, şimdi terörü kent terörü olarak kullanmak istemektedir. Yurt dışında yeniden organize olup yeni hareketler yapma hazırlığındadır. Yapılacak iş yerinden yönetimli hakemlik sistemini getirmek, orduyu zorunlu askerlikten çıkarıp isteyenlerin bedelli olmasını sağlamak, işsiz ve eğitimsiz kişi bırakmamaktır.
Gelecek yazı konumuz: Türkiye’nin yapması gereken hamleler…