Mehmet Genç’ten söz etmeye devam edeceğim; ilme ve âlime ihtiyaçtan dolayı…
Bundan dolayı da bu yazı bundan önceki yazı ve ondan öncekilerin devamıdır…
Mehmet Akif Ersoy’dan da epey söz etmiştim birkaç yazı öncesinde…
‘Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı…’ diyerek…
Bu başlık altındaki iki yazıda hatırlatmalar yaparak…
Mehmet Akif ile başlayacak, Mehmet Genç ile devam edecek, “İlİm ile İslam” açısından son yüzyıldaki hikâyemizi değişik boyutlarıyla anlamaya ve anlatmaya çalışacağız…
“İstanbul İslamcılığının fikriyat adamı: Mehmet Akif Ersoy” başlıklı, sosyoloji profesörü Ergün Yıldırım’ın yazdığı, bugünkü (28 Mart) bir yazı da buna vesile oluyor…
İşte o yazıdan bazı bölümler…
“Mehmet Akif üzerinde düşünmeye devam ediyoruz. İslamcılık açısından da kendimizle yüzleşme imkânı buluyoruz. Çünkü Akif’i konuşmak aynı zamanda İslamlaşma fikriyatını da konuşmak demektir. Nasıl bir İslamlaşma fikrini temsil ettiğini anlamaya başlıyoruz yeniden. Bu açıdan onu “İstanbul İslamcılığı” dediğim perspektifte değerlendirmeliyiz. Çünkü Akif, bu tarz İslamcılığın en yetkin isimlerinden biridir. Çıkardığı Sırat-ı Müstakim gibi bir dergi, yazdığı şiirler ve geliştirdiği tutumlar bu açıdan oldukça değerlidir. İstanbul İslamlaşma fikriyatının bir neferiydi Akif. Bu bağlamda ittihadı İslam siyasetini savunuyordu. İslam toplumlarını bir bütün olarak sahipleniyordu. Bütün Müslümanları kucaklayan bir siyaseti savunuyordu. Osmanlı’yı, ümmetin merkez siyasetini ve bütün Müslüman toprakları savunmak için bir birlik siyasetiydi. Batı ve Kuzey emperyalizmine karşı koymanın Müslümanların ortak siyasal tahayyülü ile mümkün olacağını ifade eder. Süleymaniye Kürsüsünde bunu haykırır. İslam toplumlarının büyük iç ayaklanmalar ve emperyalist müdahalelerle imparatorluğunu kaybederek parçalanma tehdidi yaşadığı bu dönemde, o siyasi merkezileşmenin anlamını yeniden inşa etmeye çalışıyor. İttihadı İslam, bir imparatorluk siyasetidir. Çeşitli toplumları, bölgeleri ve kıtaları kucaklayan bir büyük siyaset.
“İstanbul İslamcılığının tecdit ve ıslahatçı boyutlarıyla bütünleşir Akif. İslam’ı asrın idrakine söyletmek tezi bunun parçasıdır. İdeal nesil olarak gördüğü Asım’ı zabıta ve komitacılığa heveslenmekten uzak tutma çabası bunu yansıtır. Komitacılığı da, ihtilalciliği de, inkılapçılığı da sevmez Akif. Bu nedenle devrimci değildir. İslam’ı devrimle yorumlamaktan uzak durur. Siyasal değişmenin ve toplumsal değişmenin gerekliliğine inanır. Ancak bunun tecdit ve ıslah ile yürümesine taraftardır. Her toplumun kendisine has “tekâmül kanunları” var der. Bu sosyolojik bilinçle, kendi toplum realitelerini dikkate alır.
“Aktif bir İslam bilinci içindedir. Bu bilinçle uyanmak için bütün Müslümanlara seslenir. Cehalete, yoksulluğa ve fırkacılığa yol açan ihtilaflara meydan okur. Mahalle Kahvesi şiiri bunun haykırışıdır. Miskinliğe, yanlış tevekküle, uyuşukluğa ve durgunluğa isyan eder. Çalışmaya, mücadeleye, aktivizme davet eder milleti.
“Mehmet Akif hem moderndir hem de modernliği eleştirendir. Ne modernliği tamamen kabul eder ne de tümüyle ret. Modernliği sorgusuz sualsiz kabul edenlere taklitçi der. Taklitçiliğe de isyan eder. “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” dediği modernitedir. Ama aynı zamanda Asım’ı da modern fenleri ve bilimleri öğrenmesi için Berlin’e eğitime göndermek ister. Moderniteyle hesaplaşır. Ama aynı zamanda kimi yönlerinden faydalanır. Soğuk savaş İslamcılığıyla, devrimci İslamcılıkla, selefi Vehhabi ve haricilik unsurları taşıyan Kahire ve Riyad İslamcılıklarıyla yüzleşerek onlardan sıyrılmak için Akif bizim için önemli bir fikir adamı. Yeniden İslamlaşmanın ıslahatçı, meşrutiyetçi, modern ve anasır İslam özellikleriyle buluşmak zorundayız. Akif de bu konuda bize hissiyat ve fikriyatıyla yol gösteren öncülerimizden biridir.”
“Yüzyıllık hikâyemiz” dedim; yarım yüzyıldır hikâyeyi benzer şekilde anlatmaya ve yazmaya çalışıyoruz… Akif’in de Almanya ve Arabistan dönemleri var, ben de her iki ülkede yıllarca öğrenci ve çalışan olarak yaşadım; o birikimlere istinaden de yazıyorum…