Kapitalizm ve Erbakan metodu ile TEDAVİ-31
Önceki yazıda kaldığımız yerden devam ediyoruz…
“İnat bu ya. Erbakan Hoca bir parti (Mİllî Selamet Partİsİ) daha kurdurdu.
Bu sefer "seçime girsin de boyunun ölçüsünü alsın bakalım" diye serbest bıraktılar. Ama O mühendisti. Ölçü almayı iyi biliyordu. Ölçtü biçti ve bir anahtar çıkardı. Anahtarı kullanarak Meclis'in kapısını açtı ve içine girdi. Aynı anahtarla hükümetlerin de kapısını açıp içine girmeye başladı. Necmettİn Hoca bu sefer ortaya bİr dosya koydu.
Bütün Türkiye'yi süratli bir şekilde kalkındırmak için ağır sanayİ hamlesİ dosyasıydı bu. Dosyanın içinde neredeyse yok yoktu.
Şeker, çimento, gübre, kâğıt, kumaş, bitkisel yağlar, filtreli sigara fabrikaları, et kombinaları gibi zaruri ihtiyaç maddelerinin üretilmesi için fabrikalar...
Demir çelik yatırımları, madencilik tesisleri, makine kimya endüstrisi, motor sanayi, takım tezgâhları üretimi, elektromekanik sanayi, uçak sanayi, tersaneler, makine imalatı ve ziraat makineleri sanayi, enerji santralleri…
Tank, top, roket ve savaş gemisi üretimi, ağır harp sanayi yatırımları. Elektronik ve telekomünikasyon sanayi yatırımları. Sanayi bölgeleri yapımları...
Ayrıca, bütün bunların finansmanını temin etmek için devlet sanayi ve işçi yatırım bankasının kurulması. Projeler bütün yurda dağılmıştı. Öz kaynaklara dayanılarak finanse edileceklerdi. Kimisini yaptı, kimisini yola koydu.
Necmettin Hoca eceline susamış gibiydi. Ama peştemallılar (sömüren Sermaye’nin yani kapitalizmin yerli temsilcilerinin / RNE) işi oraya vardırmadılar. Silahlı kuvvetlere hallettirdiler. Anahtarı elinden alıp kendisini ve arkadaşlarını hapse attırdılar.
Bitti mi? Yoo. Erbakan Hoca bu, durur mu!
Hapisten kurtulur kurtulmaz bir parti (Refah Partİsİ) daha kurdurdu.
Artık Meclis'in de hükümetin de yolunu biliyordu.
Ne yaptı etti yine iktidar oldu. Havuz sİstemİ getirdi. Devletin parasını derleyip topladı. Tüyü bitmemiş yetim hakkını çarçur ettirmedi, yemedi, yedirmedi, çaldırmadı. Ülke içindeki pazarın peştemallılarını (sömüren Sermaye’nin yani kapitalizmin yerli temsilcilerinin / RNE) tanıyordu. Onlarla uğraşarak vakit kaybetmek istemedi. Sekiz tane ülkeyi (D-8) bir araya getirerek yeni bir büyük bölgesel pazar oluşturdu.
Tabi, Necmettin Hoca bu sefer çok ileri gitmişti. Bölgesel pazarlara göz dikmişti. Ülkedeki peştemallıların dışarıdaki ağalarını (SÖMÜREN KAPİTALİST SERMAYE’Yİ / RNE) çok kızdırmıştı. Bunlar küresel ağalardı. Türkiye pazarını bırakmış bir de dünya pazarını tanzim etmeye kalkmış ha! Suçu çok büyüktü, çook.
Gereği düşünüldü.
Partisi kapattırıldı. Bir parti (Fazİlet Partİsİ) denemesi daha yaptı ama o da kapatıldı. Siyasetten uzaklaştırıldı. Ekibi dağıtıldı.
Fikirleri tahkir ve tahrif edildi.
Bu sefer yıldı mı?
Hayır, yılmadı.
Yeni bir parti (Saadet Partİsİ) daha kurdurarak yoluna devam etti. Ama yorgundu, üzgündü ve biraz da kırgındı.
Hep, anlaşılamamaktan yakındı. "Benİ anlamıyorsunuz" dedi. "Yaklaşmakta olan yaklaşıyor" dedi.
"Anladığınızda İse saçınızı başınızı yolup dİzİnİzİ döveceksİnİz" dedi. "Ama" dedi; "ama dövecek diz dahi bulamayacaksınız!"
Heyecanı hiç sönmese de vücut fonksiyonları çok yavaşladı. Vücudunun motoru, kalbi, 27 Şubat 2011'de durdu. On yıldır aramızda yok. Ama aslında hep var. Hep, "Erbakan haklı çıktı" diye anılıyor. Daha da çok anılacağa benzer. Çünkü bu pazarlar böyle olduğu müddetçe Erbakan hep haklı çıkacaktır.” Prof. Dr. Mete Gündoğan