Reform, yeni reformlar, yeni uygarlık ve … - 18
“Reform, yeni reformlar ve yeni uygarlık” ile ilgili uyarılarımıza devam ediyoruz…
Bu yazıyı yazdığım gün, günlük okumalarımda, önce “Erdoğan: Ülkemizi yeniden cazibe merkezi yapacak reformların hazırlıkları içindeyiz” başlıklı haberi okudum...
Haber uzun. Konumuz ‘reform’ açısından bizi ilgilendiren özü şöyle: Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gaziantep’teki Açılış Töreni’ne İstanbul Vahdettin Köşkü’nden canlı bağlantıyla katıldı. “Ülkemizi yeniden cazibe merkezi yapacak reformların hazırlıkları içindeyiz” dedi. (…) Son 18 yıldır olduğu gibi Türkiye’nin demokratik standartlarını, çok daha ileri götürmeyi sürdüreceklerini belirten Erdoğan, “Hukuk ve ekonomi alanındaki reform hazırlıklarımızı tamamlamak üzereyiz. Yatırım ortamının daha da iyileştirileceği, öngörülebilirliğin artırılacağı, yatırımcıların tereddütlerinin giderileceği bir iklim oluşturacağız. Biz, kendimize inanıyoruz, milletimize inanıyoruz. Potansiyelimize güvenerek alınan yanlı, kararlı ve taraflı kararlara takılıp kalmadan hedeflerimize doğru kararlılıkla yürüyeceğiz.” ifadelerini kullandı…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “REFORM” konusunda konuşmaya devam ediyor; biz de “reform, yeni reformlar ve yeni uygarlık” uyarılarımıza devam ediyoruz… Bu kadar!
Yine bugünkü günlük okumalarımda, Rasim Özdenören’in Yeni Şafak’taki “Hız çağından hız ötesine sabiteler” başlıklı yazısı dikkatimi iki açıdan çekti. Birincisi, kitaplarını okuduğum, görüşlerini bildiğim, zaman zaman da bunlar üzerinde çalışıp yazılar yazdığım, kitaplarıma alıntılar yaptığım Alvin Toffler’den söz ediyordu... İkincisi, 16’ıncı yazımın sonunda İslam’ın namaz başta temel günlük, haftalık, yıllık ibadetlerinden söz etmeme benzer, R. Özdenören de yazısının sonunda benzer şeyler yazmış. Yazısının en başında yazdıkları şöyle:
“Alvin Toffler (1928-2016) “Üçüncü Dalga” (1983) kitabında insanlık tarihini “dalga” adını verdiği üç ana döneme ayırıyordu. Birinci Dalga: Tarım devrimi. Bu, avcı-toplayıcı dönemden sonraki kültür ortamı… İkinci Dalga: Sanayi Devrimi (1600-1900’lerin ortalarına kadar) kitlesel üretimin, kitlesel tüketimin, kitlesel eğitimin, kitle iletişim araçlarının, kitle imha silahlarının ve nihayet kitlesel dinlenmenin ve kitlesel eğlencenin başat olduğu dönem… Üçüncü Dalga: Sanayi sonrası toplum… Bu döneme “Süper-sanayi Toplumu” adını veriyor. Ancak farklı düşünürler tarafından bu dönem için farklı adlandırmalar da kullanılıyor: Bilgi Çağı, Uzay Çağı, Elektronik Çağ, Global Köy, Teknetronik Çağ, Tekno-Bilimsel Devrim gibi… Bu dönemin özelliğini ana başlıklar olarak bireyselleşme, ayrışma, bilgi-tabanlı üretim ve değişimin hızlanması olarak belirliyor. Ancak değişim ona göre doğrusal yani tek yönlü olmayacak, geriye, ileriye ve yana doğru da ilerleyebilecektir. Toffler’ın ileriye dönük bu öngörüleri büyük ölçüde gerçekleşti ve gerçekleşmeye devam ediyor. (…) Toffler’ın sanayi sonra diye adlandırdığı dönem halen içinde yaşadığımız dijital çağdır. Değişim çok yönlü olarak (ileriye, geriye, yanlara, hatta yukarıya ve aşağıya doğru, altı cihetten) tüm hızıyla yayılıyor. (…) Özetin özeti olarak değişim alanlarının çeşitlenmesi ve her alandaki değişimin olağanüstü hız kazanması doludizgin sürüyor. Aile yapısı, üretim ve tüketim veçhesindeki değişim, örgütlenme yapısı, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanıma girmesi, evden çalışma konseptinin özellikle pandemiden itibaren yaygınlaşması ve benimsenmesi ve her bir alandaki çoğalma ve hız artışı gündelik yaşantımızda gözlemlenebilir duruma geldi.”
Yazı şöyle bitiyor: “Günün 5 vakti yerinde duruyor. Haftanın 7 günü, yılın 12 ayı yerinde duruyor. İster kameri takvimle ister şemsî takvimle hesaplansın, zamanın kendi değişmiyor. İşbu sabiteler yerinde kaldığına göre, bu sabitelere göre insanoğluna yüklenmiş olan vecibeler de yerinde duruyor demektir. İslâm’ın insana vecibe olarak öngördüğü ibadetler bu sabit vakitlerle mukayyettir. Sabah olunca sabah namazı, akşam olunca akşam namazı vb. Ramazan, orucun; Zilhicce’nin onuncu günü haccın ve kurbanın vaktidir. İnsan eliyle gerçekleştirilen değişimle doğanın sabitelerini birbirine karıştırmamak gerekiyor. Biri kültürel olgunun ortaya koyduğu değişim ve değişiklik, öteki Sünnetullah’ın sabiteleri… Sünnetullah’ın sabitesi yerinde durduğu sürece kişinin Allah indindeki vecibesi de yerinde kalmaya devam ediyor demektir.” Yazımızın bu bölümü de bu kadar! Uyarı ve irşatlarımıza devam edeceğiz...