KUR’AN VE İLİM 716. Hafta Seminerinden-3
“Kur’an’ın 1400 senelik uygulaması göze alındığında görüyoruz ki ilk çalışmalar Araplar tarafından yapılmıştır. Bu dönem içtihat dönemidir. Sonra uygulama dönemi gelmiş, ikinci uygulama Türkler tarafından gerçekleşmiştir. Türkler kurdukları insanlık imparatorlukları ile tüm dünyanın düzenini değiştirmişlerdir. Doğuda bu olaylar devam ederken Kur’an’a inanmayan Avrupa da örnek alarak onun hükümlerini gerçekleştirmiştir. Onu ona inanmayanların uygulamaları ortaya koymuştur.
İslâmiyet’in Batı uygarlığına etkisini anlayabilmemiz için Roma Hukuku ile İslâm Hukuku arasındaki farkları bilmemiz gerekmektedir.
1- Roma’da kanuni kişilik vardır. Kanun bir eşyaya kişi derse kişi olur, kanun bir insana eşya derse eşya olur. Roma’da pek çok insan kişi sayılmaz, bazı insanların davacı ve davalı olma ehliyetleri yoktur.
İslâmiyet bunu kökünden kaldırdı, her insanın kişiliği vardır, davalı ve davacı olabilir. Kişinin tüm hukuku korunmuştur. Roma’nın anladığı anlamda bir kölelik yoktur. Kölenin bazı hakları kısıtlı olmakla birlikte bütün temel haklara sahiptir.
2- Roma’da merkezi hukuk sistemi vardır. Güçlü olan halkı itaatine alır ve kurallar koyar, halk da ister istemez ona uyar.
İslâmiyet bunu da kaldırmış ve kanun sistemi yerine şeriat sistemi konmuştur. Topluluklar ve kişiler kendi hukuklarını kendileri koyar ve uygularlar, akit serbestliği vardır. Devlet kural koymaz, halkın kendileri için koyduğu kuralları uygular.
3- Roma’da monopol vardır. Herkes devletin düzenine uymak zorundadır. Halkın inançları ve mezhepleri farklı olamaz.
Hâlbuki İslâmiyet’te düzende bir zorlama yoktur. Bir topluluk içinde değişik din ve mezhepler yer alır, kimse kimsenin inançlarına ve hareketlerine -yargı dışında- baskı yapamaz. Medine Sözleşmesi ile başlayan bu ilkeler hep uygulanmıştır.
4- Roma’da mahkemeler kralın hukukunun bekçisidir ve hakimler merkezden atanmaktadır. Yönetim halkın üstündedir, hükmedendir.
İslâmiyet’te ise insanlar yargı önünde eşittirler. Yargının üstünde başka bir yargı vardır. Yönetimde üstünlük yoktur. İslâmiyet’te tarafların seçtiği hakemler yargı oluştururlar ve yönetim de yargının denetimindedir.
Batı Endülüs’te yenilmiştir... Batı Balkanlar’da da yenilmiştir...
Sonunda çökmeye başlayınca ister istemez Müslümanların düzenine teslim olmuştur. Böylece Kur’an’ın dünyadaki uygulaması ile “beyan bize aittir” sözü gerçekleşmiştir.
Demek ki Kur’an tüm dünyada uygulanır hâle gelmektedir.
Batı İslâmiyet’ten aldıklarını gizlemeye çalışmaktadır ama Güneş balçıkla örtülemiyor.
Kur’an’ın müsbet ilimli yorumu ancak bugün yapılabilmektedir. Onu ilimle tafsil ettik âyeti asrımızda gerçekleşmiştir. Kur’an tüm insanlığa nâzil olmuştur. Bugünkü haberleşme, bugünkü ulaşım, bugünkü öğrenim içinde uygulanır hâle gelmiştir. Dünya böylece tek köy gibi olmuştur. Kur’an günümüzde âlemlere rahmet olmuştur.
“Beyanehu” dendiği zaman Kur’an’ın açıklaması ve uygulaması şeklinde anlaşılmalıdır. Kur’an’dan önce üniversiteler olmadığı için gerek nübüvvet gerek saltanat babadan oğluna intikal ediyordu. İlk dört halife zamanında farklı sistem uygulandı. Sonra sistem hemen saltanata dönüştü. Çünkü o günkü şartlarda saltanat dışı yönetim mümkün değildi ama 20’inci yüzyıla gelindiğine hanedanlık sistemi sona ermiş, sembolik krallar dışında dünyaya cumhuriyet dönemi gelmiştir. İşte bu durum Kur’an’ın beyanıdır.” (s.11,12)
Evet… 716 haftadan beri “KUR’AN VE İLİM” tefsir seminerleri çalışmalarımız devam ediyor, her hafta ortalama olarak on sayfa tefsir yazıldı/yazılıyor… Bu haftaki “KIYAME SÛRESİ” tefsir çalışmamızdan minik bir demet aktardım; çalışmamızın tamamına www.akevler.org sitemizin “Seminerler” bölümünden ulaşılabilir. Selâm ve dua ile…