Kıyame Sûresi tefsir çalışmamızdan…-1
37 haftadan beri üzerinde çalışmakta olduğumuz “Enfal Sûresi Tefsiri”ni nihayet sona erdirdik, geçen hafta “Kıyame Sûresi Tefsiri” çalışmamız başladı…
Bu haftaki “Kıyame Sûresi Tefsiri” çalışmamızdan bir bölüm aktarıyorum; tamamına www.akevler.org sitemizin “seminerler” bölümünden ulaşabilirsiniz.
“Eskiden mors alfabesi vardı. Uzağa bir şey söylemek istediğin zaman sesi gönderemiyordun, onun yerine uzun ve kısa ışık ve işaret gönderiyordun. Kısa işaret 0 ve uzun olan 1 idi. 01’leri sıralayarak karşı tarafa değişik harfleri gönderebiliyordun. Mesela iki nokta “a” ise bir nokta “bir çizgi” de olabilir. Bugün de bütün uzaktan haberleşmeler hep aynıdır. Sadece 0 ve 1’ler karşı tarafa gitmekte, onlar da yeniden sese veya şekle dönüşmektedir. İnsan beyni de böyle çalışmaktadır. Elektrikî devreler kapanıyor veya açılıyor, 0 ve 1’ler ortaya çıkıyor, böylece her türlü anlaşmaları yapabiliyoruz.
Gelen 01’leri bizim alabilmemiz için ya ekranda parlak karanlık noktalar olarak ortaya çıkar ya da ses dalgaları olur ve duyarız. Bunlar kâğıtta yazı hâline gelebilmekte, resim olabilmektedir. Bunun için de cihazların olması gerekmektedir.
İşte canlılar böyle 01’lere sahiptir ama onlar da iki çifttir. Yukarıda anlatmıştık. Bitkiler yalnız atomları kullanırlar. Hayvanlar ise ayrıca elektrikî devreleri yani bilgisayarları kullanırlar. Hem bitkilerin hem de hayvanların kullandığı iki çift atom uygun şekilde dizilerek maddeleri istediği yerlerde yerleştirip yapı yaparlar veya birbirlerine haber gönderirler. Bitkiler elektrikî devreleri kullanmazlar, sadece iki çift ana molekülleri kullanırlar. Demek sinir sistemi olan varlıklar hayvanlardır, sinir sistemi olmayanlar ise bitkilerdir. Tek hücreli çekirdekli hayvanlar vardır.
Canlıları şu şekilde tasnif edebiliriz.
Çekirdekli hücreler vardır, çekirdeksiz hücreler vardır. Çekirdekli hücrelerde sinirleri olan hücreler vardır, sinirleri olmayan hücreler vardır. Dört grup canlı mevcuttur.
Bunların dışında canlı olmamakla beraber bölünüp çoğalabilen canlılar vardır. Bunlar kromozom ve virüstür. Bunun dışında çekirdeksiz hücrelerin içinde serilmiş kendilerini eşleyen moleküller vardır. Bunlara DNA denmektedir. Canlının bütün özelliklerini taşıyan topraktan atasına benzeyen yeni canlıyı oluşturan bunlardır.
DNA’lar tek başına bir şey yapmamaktadırlar ama üçlü gruplar hâlinde 20 çeşit asidi gerekli yerlere bunlar yerleştirmektedirler. Buradaki “Benane” (âyette geçen kelime) işte bu moleküllerdir. İki çifttir, birbirleri ile eşleşmektedirler.
Bunların uygun şekilde yerleşmesi ile belli iş yapılabilmektedir. Bunlara “gen” denmektedir. Genler birkaç DNA’nın birleşmesinden oluşmaktadır. Kur’an bunlara “Hame” demektedir. “Hame” demek üretim yapan bir DNA yani “Benane” takımıdır.
Çekirdekli hücrelerde genler birbirine eklenerek “kromozom” dedikleri zincir oluşturmaktadırlar. Kur’an buna “Salsal” demektedir.
Demek ki canlı dört çeşit çekirdek asidi ile yirmi çeşit aminoasitten oluşmaktadır. Aminoasitler canlının duvarlarını, tavanını, döşemesini, dolaplarını oluşturmaktadırlar. İki çekirdek asit de bunları yerlerine yerleştiren inşaat işçileri ve ustaları durumundadırlar.
Buradaki acayiplik, grup hâlinde işçilik yapan çekirdek asitlerinin yirmi aminoasidi dizmesidir. Yani çekirdek asitler aminoasitleri belirli yapıda dizerler. Bunlar faaliyet göstererek çekirdek ve aminoasitleri üretirler. İşte canlılık budur ve devam etmektedir.
Bu 24 çeşit asit uzayda yoktur, ancak eski canlılar üretebilmektedir.
İşte burada çözümü olmayan sorun şudur.
Bir hücrenin oluşması için bu kadar yüksek seviyede plan ve projesini yapan kimdir? Yapıldıktan sonra da ilk hücreyi imal eden kimdir, nasıl imal edilmiştir? Tanrı tanımazlar bunu tesadüflerle izah etmeye çalışmakta iseler de söylediklerine kendileri de inanmamaktadırlar. Çünkü ihtimaliyat kanunlarına göre bu imkânsızdır.” (s.8; 713. haftalık “KUR’AN VE İLİM” seminer çalışmamızdan.)