KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-649/ADİL DÜZEN DERSLERİ-479 11 Şubat 2012
ADİL DÜZEN-19
NECMETTİN ERBAKAN - SÜLEYMAN KARAGÜLLE
BİRİNCİ BÖLÜM
(MEVCUT DÜNYA NİZAMI
FAİZCİ KAPİTALİZM)
Not: Parantez içindeki ifadeler Necmettin Erbakan’ın ifadeleridir. Parantez dışındakiler Süleyman Karagülle’ye göre söylenmesi daha uygun olan ifadelerdir. Karşılaştırma siz okuyuculara düşer…
***
(VI. IRKÇI EMPERYALİZM BEŞERİYETİ NEDEN FELAKETE SÜRÜKLEMEKTEDİR?)
HAK ve KUVVET
(Irkçı emperyalizmin önderlerinin anlayışına göre; “Biz üstün ırka mensubuz, idare etmek ve sömürmek hakkımızdır.” diyorlar. “Diğerleri bizim kölemiz olacaktır.” diyorlar. Yani “Ben zulmedeyim diye yapmıyorum, hakkımdır diye yapıyorum.” Tıpkı firavunlar gibi. Firavunlar da; “Ben öldükten sonra dağ gibi mezar isterim, ne olacak, ben sizin ilahınızım.” (hâşâ) demişlerdi. Taş taşıyacaksınız ölseniz bile. Bu taşlarla bana dağ gibi mezar yapacaksınız. Bu benim hakkımdır, sizin vazifeniz. Bunu zülüm olarak yapmıyor, hakkı zannederek yapıyor. Ne demek istiyorum biliyor musunuz? Bütün mesele hak anlayışına gelip dayanıyor. Yeryüzünde insanlık tarihinde iki hak anlayışı hâkim olmuştur. Birincisi peygamberlerin gösterdiği doğru, gerçek hak anlayışı, bir de firavunların uyguladıkları yanlış hak anlayışı.)
Batı mantığında hak diye bir şey yoktur. Kuvvetli ne söylerse hak odur. Haklı olmak için kuvvetli olmak yeterlidir. Doğu uygarlıklarında ise haklı olan kuvvetli olmalıdır. Haklılar birleşip dayanışma içinde kuvvetli olmalıdırlar. “Adil Düzen” zayıfları hak anlayışında birleştirip kuvvetli kılma düzenidir.)
(Şöyle ki; Şekil 1’de insanlık tarihi boyunca var olmuş olan DOĞRU HAK ANLAYIŞI ve YANLIŞ HAK ANLAYIŞI ana özellikleriyle gösterilmiştir.
DOĞRU HAK ANLAYIŞI | YANLIŞ HAK ANLAYIŞI |
Doğuştan insanlara verilen haklar Rıza ile yapılan anlaşma ve mukaveleler Adalet gereği doğan haklar Emek | Kuvvet Çokluk İmtiyaz Menfaat |
Şekil Not supported field expression!: Doğru Hak Anlayışı ve Yanlış Hak Anlayışının Ana Özellikleri Tablosu)
Hakkın Kaynakları |
| Doğuda Haklar | Batıda Haklar |
Doğuştan Tabii Haklar | Akrabalık | Kuvvet |
Sonra Kazanılan Haklar | Komşuluk | Çokluk |
Çalışma Hakları | Emekte mülkiyet Hakkı | İşveren İmtiyazı |
Yaşama Hakkı | Sözleşme ile İstediği Gibi | Dayatma ile İşçilik |
(A. Doğru Hak Anlayışı)
Hak ve Kuvvet Anlayışları
(Doğru hak anlayışı peygamberlerin insanlara öğrettikleri hak anlayışıdır. Yanlış hak anlayışı ise firavunların hak anlayışıdır. Firavunlar yaptıkları zulümleri biz size zulüm ediyoruz diye yapmadılar, bunları yapmak bizim hakkımız diye yaptılar.)
Doğunun hak anlayışı peygamberlerin hak anlayışıdır. Bütün ilahi dinlerde aynıdır. Bu da haklının arkasında Tanrı vardır anlayışıdır. Dolayısıyla kuvvetlidir. Batının hak anlayışı filozofların anlayışıdır. Hakkın anlayışında Tanrı karışmaz. Kim yenerse haklı odur. Kuvvetli olan haklıdır.
(Bu hak anlayışlarının özellikleri açık bir şekilde gösterilmiştir. Aralarındaki fark belirtilmiştir. Doğru hak anlayışında, peygamberlerin hak anlayışında, hak dört sebepten dolayı doğar. Başka hiçbir sebepten dolayı hak doğmaz.)
Hakkın kaynağı dörttür.
(Nedir bu sebepler?)
Hakkın kaynakları akrabalık, komşuluk, emek ve sözleşmedir.
(1. Doğuştan insanlara verilen eşit insan hakları, herkesin sahip olduğu doğal haklardır:)
Birisinin hakkı varsa mutlaka onun verecek bir görevi olmalıdır. Batıda haklar sayılmıştır. Görevli belli değildir. Doğuda ise görevler sayılmış, hak sahipleri ortaya çıkar. Biri insanlara hakları öğretir ama kimden alınacağını bildirmez. Doğuda ise görevler anlatılır ve kimlerin haklı olduğu belirtilir.
- Yaşama hakkı,
- Irz, nesep, namusunun korunması hakkı,
- Mülkiyet hakkı,
- Aklının korunması hakkı,
- İnandığı gibi yaşamak hakkıdır.)
Savunma Hakları: İnsan haklarını savunma hakkına sahiptir. Canını, malını, işini ve ırzını koruma hakkına sahiptir. Bunlara saldıran olursa kendisi savunur. Kısas hükümleri vardır. Devlet kişilerin bu haklarını korumak için tutulan bir korumadan ibarettir.
(Beş tane temel insan hakkı, hangi inançtan hangi soydan olursa olsun değişmez insan haklarıdır, peygamberlerin öğrettiği haklardır. Herkes bu haklara sahiptir.)
Hak sahibi olmada tüm insanlar eşittir. Mağdur olan kendilerinin seçtiği hakemlerin karşısına çıkar ve hakemlerin kararlarına itaat eder. Batıda hakem değil hakim vardır. Kuvvetlinin emrinde istediği kararı verir. Yargı bağımsızlığı aldatmacadan ibarettir. Atanmışın bağımsızlığı mı olur.
(Burada inanç hürriyeti dediğimiz zaman bu hakkın 5 tane şubesi vardır.
Bunlar:
- İfade hürriyeti.
- Öğrenim hürriyeti.
- Örgütlenme hürriyeti
- İnandığı gibi yaşama hürriyeti.
- İbadet hürriyeti.)
Hakların Kullanılması
Öğrenme Hürriyeti:
Herkesin istediklerini istediklerinden öğrenme hakkı vardır. Küçüklere velilerin yönlendirmesi dışında kimsenin kimin ne öğreneceğine kimse karışamaz, kamu da karışmaz. Kamu sadece imtihan yapar, ehliyetlilere belge verir.
Örgütlenme hürriyeti. İsteyenler istedikleri sözleşmelerle bir araya gelerek istedikleri örgütleri kurabilirler. Her zaman örgüt değiştirilebilir, örgütten çıkılabilir. Örgütte suç işleyen varsa suç işleyen cezalandırılır. Örgüt kapatılamaz.
Yapma Hürriyeti:
Herkes içtihadına göre istediğ işi yapar. Kimsenin bir iş yapmasına mani olunmaz. Suç işledikten sonra hakemler cezalarını verirler. Zararları ödetirler.
Hukuki Korunma Hakkı:
İnsan doğuştan hürdür. Hukuk içinde istediği işi yapar. Hukukta hürriyetler değil haklar sayılmıştır. Hakların sayılmasına gerek yoktur, her şey haktır. Devlet bütün hakları korumakla yükümlüdür.
(Bu hürriyetlerde bir noksanlık varsa, o ülkede bunların bulunduğu yerde insan haklarından bahsedilemez. Bunlar temel insan haklarıdır. Hak dediğimiz zaman bunu böyle kabul edeceğiz.
2. Mukavele, yani karşılıklı rıza ile yapılan anlaşmalar hak ve vecibe doğurur. Razı olmuşum, söz vermişim. Burada verdiğim sözü tutacağım.)
Haklar dört kaynaktan doğar. Bununla beraber haklar sözleşmelere geçtiği müddetçe hukukta korunma imkanını bulur. Dolayısıyla sözleşmelerde diğer üç hak da zikredilir. Sözleşme özgürlüğünün olmadığı yerde hürriyet yoktur. Sözleşmelerde hata varsa hakemler düzeltir, kanunlar değil.
(3. Adalet gereği doğan haklar vardır. İki tane insana aynı işi yaptırmışım. Birincisine 500 lira vermişim, ikincisine de 500 lira vermem gereklidir. Adalet bunu gerektirir.)
Emek sahiplerine emeklerini vermek, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını gidermek adalet gereğidir. Yeryüzü tüm insanlarındır. Bu sebeple herkesin onun kira payını alması hakkıdır. Buna da komşuluk hakkı diyoruz.
(4. Emek bir hak sebebidir. İnsan olmak bir hak sebebi olduğu gibi emek de bir sebeptir. Ben çalışmışım, sizin külfetinizi azaltmışım, nimetinizi çoğaltmışım. Bu bana hak doğurur, size bu hakkıma saygı göstermeniz bir görevdir, bir vecibedir. Emek bir hak sebebidir.)
Herkesin yaşama hakkı olduğu gibi çalışma hakkı vardır. Emeğiyle elde ettiği onun hakkıdır. Vergi yerin kirasıdır.
(İşte bu 4 sebepten dolayı hak olur: İnsan olmak, emek, rıza ile anlaşma yapmak ve adalet. Bunun dışında hiçbir şey hak sebebi olmaz.)
Görevler akrabalıktan, komşuluktan, emekten ve sözleşmelerden doğar. Haklar ise mal, can, iş ve nesebin korunmasıdır. Kanunlar hak icad edemez, hakları da kaldıramaz. Sadece bu hakları gösteren sistemlerdir. Yani haklar vardır. Kanun onları ifade eder. Hakkın vazıı değildir.
B. Yanlış (Batıl) Hak Anlayışı
(Yanlış hak anlayışına göre haklı olmanın dört kaynağı vardır.
Bunlar:
- Kuvvet,
- Çoğunluk,
- İmtiyaz,
- Menfaattir.
Firavunlara gelince firavunlar diyor ki; “Kuvvet hak sebebidir. Benim kuvvetim var. Ben istediğimi yaparım.” Bu hak anlayışına sahipler. Böyle yetişmiş, böyle inanmış.
George W. Bush! Affedersiniz terbiye edilmemiş bir aygır gibi. “Benim kuvvetim var yaparım. Bundan başka Irak’ta benim çıkarlarım (menfaatlerim) var, ben gider müdahale ederim. Ben güçlüyüm benim müdahale hakkım var.”
İmtiyaz; “Ben beyazım sen siyahsın. Ben arabaya bineceğim sen beni iteceksin, ben Romalıyım, sen köylüsün, ben seni yöneteceğim.” diyor. Firavunların inanışları böyledir.
Çokluk hak sebebidir. “Ben çoğunluğum ben seni ezerim.”
Bu dört sebebin hiç biri hak sebebi olamaz. Ama böyle yetişmiş. Bunun hak olduğuna inanıyor ve bu inanışından dolayı terbiye edilmemiş aygır gibi etrafa tekme atıyor. Huzur namına bir şey bırakmıyorlar.)
Batılılar hak diye bir şey tanımıyorlar. Hak demek kuvvetlinin kuvvetini gösterdiği şeydir. Ben kuvvetliyim, burada benim çıkarım ne ise onu yapacaksın. Ben sana ne hak tanırsam senin hakkın odur. Ben asilzadeyim, ben zengin çocuğuyum, ben vatandaşım. Böyle diyorlar. Bu iki anlayış mücadele halindedir. Peygamberlere inananlar Hakkın kuvveti yeneceğine inanıyorlar. Kuvvetten korkmuyorlar. İnanmayanlar ise onlara esir durumdadır. Siz Hakka inanıyorsunuz ve hakkın geleceğinden eminsiniz. Galip geleceksiniz. Onlar ise mağlup olacaklar ve cehenneme gideceklerdir. Tabii ki siz inanıyorsanız bunu söylüyorum.
(C. İnsanlık Tarihi Boyunca Hak ve Kuvvet (Batıl) Merkezli Medeniyetlerin Seyri
Böylece insanlık tarihinde doğru hak anlayışının hâkim olduğu dönemlerde saadet olmuş, yanlış hak anlayışının hâkim olduğu dönemlerde zulüm olmuştur. Doğru hak anlayışının olduğu dönemlere “hakkın üstün olduğu dönemler” diyoruz. Yanlış hak anlayışının hâkim olduğu dönemlere ise “kuvveti üstün tutan zihniyetler” diyoruz. Bu zihniyetlerin tarih boyunca değişimleri Şekil 2’de gösterilmiştir.)
İnsanlar devlet aşamasına gelmeden önce göçebe kabileler halinde yaşıyorlardı. Başkanları kabilelerini kurallarla değil kişi olarak yönetiyorlardı. Milattan önce 3000 yıllarına Hz. Nuh aleyhisselam zamanında Mezopotamya’da uygarlığa geçtiler ve 1000 yıl süren uygarlığı kurdular. Bu uygarlık 500 sene sonra Mısır’da kuvvet uygarlığına dönüştü. Milattan önce 2000’li yıllarda Hz. İbrahim aleyhisselam geldi ve yeni uygarlığın temelini attı. 500 sene sonra ikinci Mısır uygarlığı kuruldu. Sonra Hz. Musa aleyhisselam geldi, MÖ 1000 yıllarında Hz. Davut aleyhisselam tarafından İbrani uygarlığı kuruldu. 500 sene sonra bu uygarlık kuvvet uygarlığına dönüştü ve Yunan uygarlığı oldu. Bin yıl sonra Hıristiyanlık geldi ve batıda Bizans uygarlığı şeklinde kuvvet uygarlığına dönüştü. Hazreti İsa aleyhisselam yerine Pavlus hakim oldu. 600 sen sonra Kur’an nazil oldu ve bin yıl sonra birinci Kur’an uygarlığı kuruldu. Şimdi bin yıl sonra Adil Düzen uygarlığı kuruluyor. Bunlar Allah’ın günleridir, devirlerdir.
(
Şekil Not supported field expression!: İnsanlık Tarihi Boyunca Medeniyetler Tablosu
(Şekil 2, insanlık tarihi boyunca “Hakkı” ve “Kuvveti” üstün tutan medeniyetlerin dünya hâkimiyetini ne zaman, nasıl elde ettiklerini göstermektedir.
Şekil Not supported field expression!: İnsanlık Tarihi Boyunca Medeniyetler Tablosu)
61500 | 29500 | 13500 | 5500 | 3000 | 2500 | 2000 | 1500 | 1000 | 500 | 0 | 500 | 1000 | 1500 | 2000 |
61500 | 29500 | 13500 | 5500 | 3000 | 2500 | 2000 | 1500 | 1000 | 500 | 0 | 500 | 1000 | 1500 | 2000 |
Toplayıcılık | Avcılık | Çiftçilik | Tarım | Sümer | Akad | İbrani | Hıristiyanlık | İslam | Adil |
Ocak | Semt | Bucak | Kent | Site Devletler | Ulus Devletler | İmparatorluklar | İnsan |
61500 | 29500 | 13500 | 5500 | 3000 | 2500 | 2000 | 1500 | 1000 | 500 | 0 | 500 | 1000 | 1500 | 2000 |
32000 | 1600 | 8000 | 4000 | 2000 | 1000 | 500 | |
Ocak | Semt | Bucak | Kent | Site Devletler | Ulus Devletler | İmparatorluklar | İnsan |
(Batılılar tarih yazıyla başlar derler. Yazı Mezopotamya’da bulunmuştur derler. Bunun için Mezopotamya’ya gidince ne görüyoruz? MÖ 2500 yıllarında aşiretler var. Bunlar yavaş yavaş toplanarak bir güç haline geliyorlar. Bunların içerisinden firavunlar çıkıyor, nemrutlar çıkıyor. Bu nemrutların en kuvvetli oldukları zamanda Cenabı Allah rahmetinden dolayı Hz. İbrahim’i gönderiyor. Ve insanlara rahmetiyle saadet dönemini başlatıyor. Şekil 2’de yeşil kısım Hak merkezli medeniyetlerin dönemini; kırmızı bölüm de kuvvet merkezli medeniyetlerin dönemini gösteriyor.)
Burada görüldüğü gibi doğu uygarlıkları zirvede iken batı uygarlıkları yeniden doğmaya başlıyor, batı uygarlıkları zirvede iken doğu uygarlıkları başlıyor. Doğu uygarlıkları hukukta ve yönetimde ileri adım atarlar, batı uygarlıkları sanayide ve ekonomide ileri adım atarlar. Uygarlık devam eder. Şimdi Batı uygarlığının zirvede olduğu yerdeyiz. Doğu uygarlığı doğmuş bulunuyor. Adil Düzen doğu uygarlığının türevidir, gelecek üçüncü bin yılın uygarlığıdır.
(Böylece Hz. Musa vasıtasıyla hakkı üstün tutan bir dönem yaşanıyor. Fakat bu dönem devam ederken Mısır’da yavaş yavaş firavunlar güçleniyor. Gördüğünüz gibi bunlar kuvvetlenirken şu noktada birbirleriyle çarpışıyorlar. Burası Kadeş Harbi’nin yapıldığı yer. Bu muharebede Mısırlı firavunlar galip geliyor. Sebep teknik olarak üstün olmaları. Teknolojik üstünlükleri. Mısırlıların harp arabaları demir tekerlekliydi ve atın çektiği arabada iki kişi vardı. Mezopotamyalıların çektiği araba taş tekerlekliydi ve bir atın çektiği arabada ancak bir kişi vardı. Bu kişi hem arabayı kullanıyor hem de ok atıyordu. Onun için Mısırlılar galip geldi. Böylece kuvveti üstün tutan bir zihniyet zirveye ulaştı Mısır’da.
Tam zirveye ulaştıkları dönemde Cenabı Allah, Hz. Musa’yı gönderdi ve hak anlayışı tekrar hâkim olmaya başladı. Hz. Musa (as)’nın kurmuş olduğu hak medeniyeti şekilde gösteriliyor. Bu medeniyet devam ederken Yunan, kuvveti üstün tutan medeniyet, yavaş yavaş güçlendi ve bütün İbrani bölgesini geldi, işgal etti.)
Burada anlatacağımız başka bir husus daha vardır. O da uygarlıkları bir kavim başlatır. Bu uygarlığı başlatacak olan kavim üç-dört asır önce yetişmeye başlar. Yani peygamberler üç-dört asır önce gelirler. Hz. Nuh 300, Hz. Musa 400, Hz. Muhammet 400 sene önce gelmiştir. Hazreti İsa’dan önce Hz. Zekeriyya peygamber gelip hazırlık yapmıştır. Hz. Musa’nın uygarlığını Hz. Davut kurmuştur. Kur’an uygarlığını Türkler kurmuştur. Yani Kur’an’dan 400 sene sonra birinci Kur’an uygarlığı kurulmuştur. Bugün bu uygarlığı kurmaya başlayacak kavim Anadolu Türkleridir, 300 senedir buna hazırlanmaktadırlar.
(Yunan’ın en kuvvetli olduğu dönemde Cenabı Allah, Hz. İsa(as)’yı gönderdi ve yeniden hakkı üstün tutan medeniyet kuruldu. Hz. İsa (as)’nın hakkı üstün tutan medeniyeti devam ederken Romalılar güçlenmeye başladı ve 622’de Cenabı Allah onların bütün kuvvetine karşı Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’i gönderdi. İnsanlığın kıyamete kadar saadetin yolunu gösterdi.)
Birinci Kur’an uygarlığı vahye dayanan son uygarlıktır. Ondan sonra yeni kitap gelmeyecek ve yeni peygamber gelmeyecektir. Vahyin yerini içtihat ve icmalar almıştır. Peygamberlerin yerini de alimler almıştır. Biz şimdi ikinci Kur’an medeniyetini kuruyoruz. Birinci Kur’an medeniyetinden farkımız, bizde peygamber yoktur. İçtihat ve icmalarda o nesille beraberiz. Onlar bizim öncülerimizdir. Usullerini aynen alırız, uygulamada ise çağımızın sorunlarını çözeriz.
(Şekil 2’deki 622, İslam’ın doğuşuyla görüldüğü gibi İslam Medeniyeti artık kıyamete kadar bakidir. Yeşil bölge devam edecektir.)
Uygarlıklar beşeridir ve bin yılda bir yenilenir. Uygarlık bütün insanların malıdır. Yalnız ilahi kaynaklar artık değişmeyecek, Kur’an başta olmak üzere eski ilahi kitaplar bizim rehberimizdir. Sistem kıyamete kadar bakidir ama uygarlıklar her bin senede bir yenilenecektir. Tohum aynı, genleri aynı ama fidanlar ve ağaç bin senede bir gelişerek yenilenecektir.
(Şimdi 350 seneden beri, 1680’den beri ırkçı emperyalizm maddi gücü eline geçirmiş, o gördüğünüz kırmızıyı tesis etmek için çalışıyor. Bugün gelmiş olduğumuz nokta ırkçı emperyalizmin dünyasıdır. Bu nokta Şekil 2’de daire içinde gösterilmektedir. Onun hâkim olduğu noktadır. Onun için biz dönüm noktasındayız. Acaba ırkçı emperyalizm dünya hâkimiyetini devam ettirecek mi, yoksa Adil Düzen gelecek, Milli Görüş gelecek insanlık tekrardan saadet dünyasına kavuşacak mı? Bulunduğumuz nokta, bunun dönüm noktasında bulunuyoruz.
(D. Saadet Medeniyeti Milli Görüş’ün Öncülüğünde Kurulacaktır!)
Batı uygarlığı 500 sene önce gelişmeye başlamış, 350 sene sonra doğuyu geçmiştir. Viyana mağlubiyeti ile doğunun yukarısına çıkmıştır. Bu ilerleme devam etmiş, Sakarya’da durdurulmuştur. 1960’ların sonlarında kurulan Akevler Kooperatifi, Akyazılı Vakfı, Milli Görüş partileri ve İmam-Hatip okulları bu gerilemeyi durdurmuş, şimdi ilerlemeye devam ediyoruz.
(Neden insanlığa saadet getirecek dünyayı ancak Milli Görüş kurabilir? Bunun dışındaki zihniyetler kuramazlar. Mesela Türkiye’de 60 tane parti var. Milli Görüş’ü esas almayan partiler fazla hizmet yapamaz. Bu gerçeği ilmen ortaya koymalıyız. Onlar da kardeşlerimizdir. Onları ikaz etmek kardeşlik vazifemizdir. Gerçek neyse onu söylemeye mecburuz. Bu partiler niçin fazla bir şey yapamazlar? Çünkü bu partilerin iki görevi vardır. Bunlar;)
Burada şunu belirtelim ki araba bozuk olursa yol alamazsınız ama kaza olmaz. Usta şoför onu devirmez. Araba yeni olur ama acemi şoför arabayı devirir. Bugün arabamız bozuktur. Şoför acemi değildir. Onu ve onları biz yetiştirdik, usta şoförlerdir. Bu bozuk araba ancak bu kadar sürülebilir. Bu düzende en iyi şöför atyyıbdır. Arabanın en iyi tanirni de Evren anayassıyla yapmışdur. Adil dzüen gelnedikçe Erdoğandan iyi şöför bulanzsınzı. Adil dzüen gelndşkçe Evren anausındban daha iyi anaysa bulanzsınbız.
(1. Irkçı emperyalizmin, kapitalizmin bekçiliğini yapmak,
2. Tahsildarlığını yapmak.
Başka hiçbir şey yapamazlar. Kendilerini aldatmasınlar. Siyaset olsun diye konuşmuyorum. Matematik konuşuyorum matematik. Yapamazlar, boşuna uğraşıyorlar, insanlığa zulmediyorlar ve ne yaptığını da bilmiyorlar. Bir şey yaptığını zannediyorlar. Kabineyi 14 den 12 ye indirecekmiş… İndir. Eteğiyle başını örtecek. Önce kendilerine tavsiyem söyle bir düşünsünler biz ne yapıyoruz? Nereye gidiyoruz? Biz kime hizmet ediyoruz? Bunu idrak etmeye çalışsınlar. Boş havai şeylerle vakit geçirip ömürlerini tüketiyorlar. Zaman kaybediyorlar, zarar veriyorlar ve insanlığın daha büyük felakete sürüklenmesine neden oluyorlar. Hiç bir şey yapamazlar. Ancak Milli Görüşün temsilcisi olan Saadet Partisi insanlığı bu içinde bulunduğumuz felaketlerden kurtarabilir, yani bir dünya kurabilir, adil düzeni kurabilir. Kurtuluşun tek çaresi Milli Görüş’ü esas alan Saadet Partisi’nin savunduğu ilkelerdir.
Neden?)
Bizim yapacağımız iş iktidarları indirip biz onların yerine geçmek değildir. Bizim yapacağınız düzen değiştirmedir. “Adil Düzen”i değerlendirenler iktidar olurlar ama “Adil Düzen”i değerlendirmeye katılma herkesin işidir. O halde hangi parti olursa olsun, “Adil Düzen” çalışmalarına katılırsa iktidar onun hakkı olur. Açıkgözler vardır, “Adil Düzen”e karşı çıkarlar ama iktidar olunca en çok onlar nimetten yararlanırlar. “Adil Düzen”de bu mümkün olmaz, at arabasının sürücüsü otomobil kullanamaz, havaya çıkıp uçamaz.
(Şekil 2’de gördüğümüz gibi İslam 622’den 1683’e kadar takriben 11 asır dünyaya hâkim olmuş ve dünyada bir “Saadet Düzeni”nin kurucusu ve muhafızı olmuştur. 1683’de II. Viyana Kuşatmasından sonra maddi güç ırkçı emperyalizmin eline geçmiş, 350 seneden beri ırkçı emperyalizm, bütün insanlığı kendine köle yapmak için bugünkü dünyayı kurmuştur. İşte Birleşmiş Milletler Raporu ırkçı emperyalizmin kurduğu dünyanın nasıl bir dünya olduğunu göstermekte ve bu dünyanın da komünizm gibi yok olmaya mahkûm olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.)
10 bin senelik tarım dönemi hukuku yetmemektedir. Karalar devri sona ermiştir. Diktatörler devri gelip geçti. Şimdi parti diktatörlüğü var ve o da bitiyor. İnsanlar artık hicret demokrasisi, dindar laiklik, yerinden yönetimli hakemlik sistemi ile çoklu düzenine gitmektedir. Bu kaderi ilahidir. Kimse bunu durduramaz. “Adil Düzen” gelecektir.
(Halen bulunduğumuz nokta, bir dönüm noktasıdır. İnsanlık faizci Kapitalist nizamı devam ettirmek için uğraşırsa sonunda felakete sürüklenir. Yok; bu dönüm noktasından itibaren “Adil Düzen”e geçerse yeniden “Saadet Dünyası”na kavuşur.)
Dünyada neler oldu?
İmparatorluklar yıkıldı, yerine diktatörlükler geldi…
Diktatörler gitti, yerine parti diktatörlüğü ortaya çıktı...
Şimdi genel halk yönetimi gelecektir...
Ateist felsefe müsbet ilmin verileri ile sönüp gitti...
Kainatın ömrü hesaplandı, ahiretin varlığı ispatlandı...
Sosyalizm çöktü, ateizm bitti; kapitalizm de çöküyor...
Şimdi Türkiye ve dünya dindarlaşmaktadır…
Türkiye’ye de “Adil Düzen” geliyor...
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92