ADİL DÜZEN-ERBAKAN-ESAM2010-ŞERH
Süleyman Karagülle
1568 Okunma
13-insan ve para

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-637/ADİL DÜZEN DERSLERİ-467 19 Kasım 2011

 

ADİL DÜZEN-7

NECMETTİN ERBAKAN  -  SÜLEYMAN KARAGÜLLE

***

İKİNCİ BÖLÜM

(ADİL EKONOMİK DÜZEN)

ADİL DÜZEN’DE EKONOMİ

Not: Parantez içindeki ifadeler Necmettin Erbakan’ın ifadeleridir. Parantez dışındakiler Süleyman Karagülle’ye göre söylenmesi daha uygun olan ifadelerdir. Karşılaştırma siz okuyuculara düşer…

 

***

 

 

(B. Para Nedir?)

(İnsanların yaradılış karakteri diğer canlılardan farklıdır.)

İnsan kendi kendisini uygarlaştıran varlıktır.

 

 

 

(İlim adamlarının hayvanlar üzerinde yaptıkları araştırmalar gösteriyor ki hayvanlar çok üretiyorlar az tüketiyorlar. Bilindiği gibi bal arıları bal yaparlar. Bu balın bir kısmını da kendileri yerler ama yaptıkları bal yediklerinden çok fazladır. Bu fazla kısımdan insanlar yararlanırlar. İlim adamları bal arılarının yaptıkları balın bir kısmını almışlar ve görmüşlerdir ki kovanda balın azalması üzerine arıların iştahları kesilmiştir ve arılar daha az bal tüketmeye başlamışlardır. Kovandan daha çok bal alınması halinde ise görülmüştür ki arılar ölmüşler ve fakat kalan az balı bitirmemişlerdir. Bu deneyler hayvanların çok ürettiklerini buna mukabil az tükettiklerini göstermiştir. Bunun hikmeti Cenab-ı Hakk'ın hayvanları insanlara faydalı olmak için yaratmış olmasıdır.)

İnsanlar birlikte üretir ayrı ayrı tüketirler.

Böyle yaşayan başka canlı yoktur.

(Buna mukabil insanların tabiatı ve yaradılışları hayvanların aksinedir. İnsanlar tab’ıları (yaradılışları) itibariyle sadece tüketmek istiyorlar, üretmenin zahmetine katlanmak istemiyorlar. Nitekim bir insana sofraya buyurun dendiği zaman yüzü gülüyor; şu kazmayı al burayı kaz dendiği zaman suratı asılıyor. Bunun hikmeti ise insanların Cennet için yaratılmış olmalarıdır.)

İnsanlardaki doyumsuzluk uygarlaşmalarına sebep olmuştur. Toplayıcılık döneminden bugünkü bilgisayar dönemine böyle ulaştılar.

(Cennette insanlar sadece tüketecekler, ayrıca üretmek mecburiyetinde kalmayacaklardır. Daru’l-Karar ahirettir. Ancak ne var ki insanlar geçici (muvakkad) olarak bu dünyada imtihan olmaktadırlar ve yukarıda bahsedilen tab'ıları bu dünyanın şartlarına ters düşmektedir. Ne yapalım ki, biz de işte bu yaradılıştaki insanlar için Adil Düzen kuralım ve sosyal hayatta nimet-külfeti adil paylaştıralım. Bu yaradılıştaki insanlar için adil bir düzen nasıl kurulacaktır. Bunun için temel şart şudur:)

Krizler olur, insanlar sıkıntıya girerlerdi. Peygamberler gelir halkı krizden çıkarırlardı. Filozoflar gelip peygamberlerin getirdiklerini laikleştirirler ve inanmayan halkı da krizden çıkarırlardı. Kur’an’dan sonra yeni peygamber gelmeyecektir. Peygamberlerin yerine ilim adamları geçecektir. Kur’an ve diğer ilahi kitaplardan ve müsbet ilimden yani aklî ve naklî ilimlerden yararlanarak sorunlarını çözeceklerdir. Bu çözüm uygarlıkta bir ileri adım olacaktır.

(İnsanlara denmesi lazımdır ki; “Gel kardeşim buraya bak sen hep tüketmek istiyorsun, buna mukabil hiç üretmek istemiyorsun. Sana müsaade ediyoruz, lüzumsuz israf yapmamak şartıyla istediğin kadar tüket, ama bir şartımız var. Ne kadar tüketeceksen o kadar da kendin üreteceksin, başkasının hakkını yemeyeceksin.”)

İnsanlara denecektir ki: Yeryüzü insanlığındır. Çalışmayanların yeryüzünden kira alma payları vardır, onunla yaşayacaklar. Ama çalışanların ayrıca emek payları olacaktır. Bunlar üretecek, beşte iki üreticiye emek payı verilecek, beşte ikisi ise topluluğun ortak hizmetlerine harcanacaktır. Beşte biri de çalışmayanlara ve çalışamayanlara verilecektir. Ürün bölüşülecektir. Sabit ücret, sabit kira, sabit kâr ve sabit yeryüzü kira payı verilmeyecektir. Herkes kendisine düşen payı tüketecektir. Fazlasını tüketmek başkasının payını tüketmek demektir. Veresiye satış budur.

(Bu kural tatbikatta nasıl gerçekleştirilebilecektir? Bunun çaresi şudur: Bir kimse diyelim ki A malını üretti ve bunu başkalarını faydalanmasına sundu. Mesela götürdü A malına ait vakfa teslim etti. A malının bu anda bir kıymeti vardır. Bunu üreten kimse aynı kıymete eş değer başka istediği malları alıp tüketebilir. Önemli olan ne kadar üretti ise ona eşdeğer tüketme yapmasıdır. Başkasının hakkını yememesidir. İşte bunun için A malını üreten kimseye, o malın kıymetine eşdeğer dilediği mallardan tüketebilmesi için özel bir senet verilir. Bu özel senede para denir. Bundan dolayı para demek, herhangi bir üretimi yapan kimseye bu üretimine eşdeğer tüketme hakkı olduğunu göstermek üzere verilen özel senet demektir.)

Üretici malı ortak ambara teslim eder. Üreticiye mal belgesi verilir. Üretici başka üreticinin mal belgesi ile değiştirir. Böylece üretici tek çeşit mal üretir. Tüketen ise istediği çeşitten istediği kadar tüketir. İşte üreticilere verilen bu ortaklık belgesine “para” denir. Bu da fiyat ve ücret politikası ile tesbit edilir. Para ürüne karşı çıkarılmalıdır. Bugün ise faize karşı çıkarılıyor. Bugünkü paranın karşılığı yoktur. Üretmeyenler tüketmektedir.

(Bundan dolayı Adil Ekonomik Düzen'in parayla ilgili temel şartları, aksiyomları şunlardır:)

“Adi Düzen”de Para üretici işçiye ödenen ücretten ibarettir.

Para=Ücret*Emektir.

Üreticinin eline geçen para ile üretici bakkala gider ve onunla üretilen malı alır.

Para=Fiyat*Mal

Bu iki para eşit olursa denge devam eder.

Ücret*Emek=Fiyat*Mal

Ücret bir kimsenin bir saatte ürettiği mal miktarıdır. Fiyat ise bir malın bir günde doyurduğu insan sayısıdır. Fiyat ücrete eşit kabul edilebilir.

 

(“Para = Mal” İlkesi)

(Adil Düzen'de “Para = Mal”dır. Bunun manası şudur: İnsanlar ne değerde mal üretip bunu toplumun yararlanmasına sunmuşsa, onun karşılığında da, ona eşdeğer tüketim hakkı olduğunu gösteren senedini almıştır. Bu yüzden başkalarının yararlanmasına arz edilen mal ne kadarsa vatandaşların cebinde de ona eşdeğer tüketim hakkı senedi yani para bulunmaktadır. Bu yüzden arz edilen malların toplam değeri ne kadarsa, vatandaşların cebindeki tüketim hakkını gösteren senetlerin toplamı, yani para da o kadardır. Diğer bir ifade ile para=maldır.)

Ambarda ne kadar mal varsa piyasada o kadar senet vardır. Senetlerin fiyatları stoklara göre değiştirilerek ülke içindeki malların stok seviyeleri dengede tutulur. Artan emekle yatırım yapılır. Bir mal üretimden çok tüketilirse bilgisayar programı fiyatları yükseltir. Halk pahalı olduğu için almaz. Üreticiler pahalı olduğu için çok üretir. Böylece üretmeden tüketim olmaz. Gereğinden fazlası üretilmez. Artan emekle yatırım yapılır.  Fiyatlar öyle oluşur ki para mala eşit olur. İstikrarlı bir ekonomi fiyatların dengede olduğu ekonomidir. Eskiden küçük pazarlarda bu denge kendiliğinden oluşurdu. Şimdi bu kayıtlı ekonomide çevredeki mal stoku ile bilgisayarca hesaplanır. Halka bilgi verilmekte ama fiyatlara müdahale edilmemektedir. Sadece ortak ambar ve ortak nakliye sağlanmaktadır.

(“Faiz Yok” İlkesi)

(Adil Düzen'de faiz olmaz. Çünkü faiz, haksızlıktır, zulümdür. Üretmeyenlerin üretenlerin elinden faiz miktarı kadar malı zorla almalarıdır. Zira kapitalist düzende faiz nedir? Malı üretiyorsunuz toplumun faydasına arz ediyorsunuz. Buna karşılık üretiminize eşdeğer tüketme hakkınızı gösteren senedinizi yani paranızı alıyorsunuz. Kapitalist düzende bu parayı bir bankaya koyuyorsunuz. Bir yıl sonra faizinin ilavesi ile beraber bu para size iade ediliyor. Siz bu bir yılda yeni bir üretim yapmadınız. Buna mukabil size üretim yapmadan ilave bir tüketim hakkı veriliyor. Kapitalist düzen bu tüketim hakkını nereden veriyor? Ya açıktan para basarak veriyor. Bu takdirde bu herkesin hakkını alıp size vermek demektir. Çünkü açıktan basılan para arz-talep kaidesine göre mevcut malların fiyatlarını yükseltir veyahut da başka bir üretenin hakkını alıp size vermektedir. Bu da, o kimsenin yani üretenin, yani emekçinin, yani fakir fukaranın hakkını alıp getirip size vermek demektir. Her ikisi de haksızlıktır ve zulümdür. Bunun için faiz yiyen insan, fakir fukaranın gözyaşını içen, etini ve kanını yiyen insan gibidir. Kan içen bir vampir durumundadır. Saadeti başkalarının ızdırabında arayan insan durumundadır.)

Üretmeden tüketmeyi sağlamakta, bunun dışında faiz stoklardaki malların fiyatlarını sürekli yükseltmektedir. Eski mallar satılmamakta, bu sefer durmadan firmalar iflas etmektedir. Üretimi düşürdüğü içim işsizliğe ve açlığa neden olmaktadır.

(Ayrıca bir defa haklı veya haksız olarak sermayeyi ele geçiren kimse faiz yoluyla hiç emek harcamadan haksız olarak başka insanları sömürmekte ve oturduğu yerde büyük kazançlar elde edebilmektedir. Bu ise nefis terbiyesi görmemiş insanlardan fakir olanları zaruretten dolayı ahlâksızlığa iten, zengin olanları da haksız olarak elde ettikleri çok büyük kazançlardan dolayı ahlâksızlığa iten ve netice itibariyle toplumların “ahlâki çöküşüne” ne sebep olan bir faktördür ve faiz 40 çeşit belanın mikrobudur.)

Faiz tekelleri oluşturmakta, üretimi yarıya düşürmektedir. Tam istihdam sağlandığı takdirde faiz enflasyona sebep olarak reel faizi sıfırlamaktadır. Reel faiz için faiz artırılmakta, böylece enflasyon sarmalı doğarak ekonomik yıkılışa sebep olmaktadır. Eski paralar batmakta, yeni paralar çıkmaktadır.

(Bu gerçekleri örtbas etmek ve bilerek veya bilmeyerek Faizci Kapitalist nizamın savunuculuğunu yapmak için:

Para da özel bir maldır. Çünkü bunun istikrarı ve değerinin muhafazası için büyük emekler harcanmakta ve masraflar yapılmaktadır.)

Para mal değildir. Para malın belgesidir. Belge gerçekse değeri vardır. Karşılığı yoksa kandırma aracıdır.

(Malın kirası oluyor da paranın kirası niçin olmasın? Faiz de kira gibi bir şeydir dolayısıyla haktır.Çünkü sermaye de üretimin bir unsurudur gibi ilmi gerçeklere ters düşen iddialarda bulunmak gerekir. Batılı iktisatçılar Hıristiyanlığın da yasakladığı faizi kuvveti hak nedeni sayan mantıkla savunmuşlar ve bu mantığa dayanarak ileri sürdükleri görüşleri ile Faizci Kapitalizmin kurumsallaşmasına ortam hazırlamışlardır.)

Kira yıpranma karşılığıdır. Parada ise yıpranma yoktur. Enflasyon kadar faiz reel faiz olmadığı için faiz değildir. Ama bu da fiyat ve ücret anarşisini doğurmaktadır.

(Gerçeğe aykırı mütalaaların ve fikirlerin ileri sürülmesinin ilmi bir değeri yoktur. Çünkü aşağıdaki “Vergi” bölümünde açıklanacağı gibi gerçekte “para; sembolik bir değerdir, mal değildir, üretimin bir unsuru değildir”. Para ne ekmeğin tuzudur, ne de motorun pistonudur. Ayrıca parada, kiraya verilen mallarda olduğu gibi aşınma ve yıpranma söz konusu değildir.)

Faiz sömürme aracıdır. Sonunda tekel oluşur. Tekel de kendi başına yaşayamaz. Futbolun tekelleştiğini düşünün, yeryüzünde tek takım kalsın, o zaman futbol biter. Ekonomik denge de böyledir. Tekeleşince ekonomi sona erer.

 

(Karşılıksız Para Yok İlkesi)

(Adil Düzen'de yukarıda da açıklandığı gibi “para” = “mal”dır. Yani toplumun faydasına arz edilmiş bulunan üretilmiş mallar ne kadarsa vatandaşın cebinde ve piyasada o kadar para vardır. Ne fazla ne eksik. Bundan dolayı Adil Düzen'de karşılıksız olarak para basılıp piyasaya sürülmesi söz konusu olamaz. Çünkü üretim olmadan, mal karşılığı olmadan karşılıksız olarak piyasaya para sürülmesi haksız olarak fiyatların artmasına sebep olur. Bu ise üretenlerin, emekçilerin hakkını yemektir. Ve Adil Düzen'de temel esas herkesin kendi ürettiği kadar tüketmesidir. Başkasının hakkını yememesidir.)

 

  1. Halk ambara malını koyar, mal belgesini alır.
  2. Mal belgesi ile bankaya gider. Mal belgesini rehin olarak verir, karşılığında para alır. Her malın bir rehin değeri vardır. O değer karşılığı para alır.
  3. a) Parayı alan gerekli  malın senedini almak için borsaya gider.  

b)  Halkın bir kısmı aldığı mal senedi ile borsaya gider, onu satmak ister.

  1. Borsada sentle para takası yapılır. Para piyasaya çıkmış olur. Halkta olan para kadar senet bankada depolanmıştır.  Belgenin karşılığı  olan mal da ambarda mevcuttur.
  2. İstediği mal belgesini alan tüketici ambara gider, belgeyi alır, malı tüketir.
  3. Nakit kredi alan kişi sonra kazandığı para ile bankaya gider, parayı verir, belgeyi alır.  Belgesini şimdi satar. Böylece para bankaya geri dönmüş okur.
  4. Borsa sahibi de elindeki senetle bankaya gider. Parayı alır. O para ile başka malın belgesini alır. Mal yine ambardadır.
  5. Bankadaki senet para edince parayı götürür, belgeyi alır ve satar.

Piyasada para darlığı varsa mallar satılmaz,  ucuz olur. Halk bankaya gidip kredi almayı tercih eder. Para piyasaya çıkar. Eğer para bolsa mallar pahalıdır. Halk piyasaya gider, malını satar. Böylece para piyasadan çekilmiş olur.

 

 

 

 

 

(Paranın Eşya İle Tanımlanması İlkesi)

(Paranın arsa, tesis, standart mal, altın ve döviz karşılığında çıkartılması ilkesi paranın mala eşit olması açısında önemlidir. Adil Düzen'de alınıp satılabilen malları 4 grupta toplamak mümkündür. Bunlar satışa arz edilmiş arsalar, tesisler, standart mallar, altın ve döviz yani kıymetli madenler ve değerlerdir. Bunlar ne miktarda satışa arz edilmişse bunlar karşılığında o miktarda para mevcuttur. Alınıp satılabilen bu mallar dışında başka şey karşılığı olarak piyasaya para sürülemez.)

İşletmeler depolanan mal karşılığı belgeler çıkartırlar. Hizmetlere üretimden pay olarak verilir. Dolayısıyla karşılıksız bir ücret yoktur. İşletmeye değerler girer, işletme senedi çıkar. Kasaya belge girer, senet çıkar. İnşaatta hisse seneleri belge olur.

(Adil Düzen’in yukarıda açıklanan 4 temel ilkeye ilaveten parayla ilgili olarak diğer 3 temel ilkesi de şunlardır:

a. “İstenilen anda değiştirme” ilkesi

b. “Herkese eşit muamele” ilkesi

c. “Fiyatlar arz-talebe dayalı kıstaslara göre tespit edilir” ilkesi)

Kira, emek, ham madde ve vergi payları işletme bedeli ile karşılanır. Ürünler stoklara göre fiyatlandırılır. Kasada para ve belge alış ve satış fiyatı eşit olur. Faiz yoktur. Mislen bilmisildir.

(Adil Düzen'de herkes istediği anda malını paraya, parasını da mala çevirebilir. Bu esnada ülkenin her yerinde herkese aynı fiyat uygulanır ve eşit muamele yapılır. Fiyatlar arz-talep kaidesine dayalı olarak adil ve uygun kriterlere göre tespit edilirler.)

Bir mal ambara konduğu zaman onun depolama ve taşıma masrafları da mal olarak alınır. Mesela 10 kilo patatesi ambara teslim edene 8 kiloluk belge verilir. Bunun 2 kilosu depolama ve nakliye masraflarıdır. Depolama masrafları zamanla değişmez, nakliye masrafları da uzaklıkla değişmez. Belgeler de karsız alınıp satılır. Bir günde fiyatlar tüm ülkede bir olur. Ticaret zaman farkından elde edilir. Mal bol iken ucuzdur. Tüccar sermayesi ile alır. Bekler. Mallar azalınca pahalanır. O zaman satar.

(Bu kriterlerin ne mana taşıdıklarını açıklamak için aşağıdaki bir misalden yararlanarak açıklamaya çalışalım: Temel ihtiyaç maddelerinin başında gelen buğdayı ele alalım. Bir ülkenin nüfusuna, ihtiyacına ve muhtelif şartlarına göre depolarında ne miktar buğday stoku bulundurulması gerektiğinin tespiti hiç şüphesiz bir uzmanlık konusudur. Diyelim ki mesela Türkiye gibi 70 milyonluk bir ülkenin depolarında en az 1 milyon ton buğday stokunu bulundurması gerekli olsun. Bu takdirde ülkede 81 il 895 ilçe ve 1200 beldede çeşitli büyüklüklerde silo ve depoların bulundurulması ve bu depolarda toplam olarak en az 1 milyon ton buğdayın bulundurulması gerektiği kabul edilsin. Depoların hepsinin bir bilgisayar sistemiyle birbirine bağlı olduklarını ve herhangi bir depodaki alım satım görevlisinin istediği anda bir düğmeye basarak kendi deposunda, civar depolarda ve bütün Türkiye'de, toplam olarak ne kadar buğday stokunun bulunduğunu bilmesi mümkün olsun.)

Ambarlar ortaktır. Kamuya aittir. Muhasebe de kamu tarafından tutulmaktadır. Ambardaki mal stokları bilindiği gibi bankalardaki mal belgeleri de bilinmektedir.  Kasalardaki mal belgelerinin miktarı ile arz talep kanunlarına göre tesbit edilir ve ilan edilir. Ondan sonra zorlama yoktur. Malı isteyen istediği bedelle satsın.

(Uzmanlarca bir tablo temel kriterlere göre belirli bir süre için tanzim edilmiş olsun ve bu tablo depolardaki toplam buğday stokuna göre, buğdayın fiyatının ne olması icap ettiğini göstersin. Tabi bu fiyat depolarda toplam buğday çoksa, düşük olacak; az ise yüksek olacaktır. Bir buğday üreticisi buğdayını “Buğday Vakfı”na getirdi, satacak. Depo alım satım görevlisi düğmeye bastı. Depolarda toplam 1 milyon ton buğday olduğunu gördü. Duvardaki tabelaya baktı. Buna göre mesela buğday fiyatının kilosunun 1 TL olduğunu okudu. Müşteriye söyledi. Müşteri fiyatı uygun gördü. Buğdayını sattı. Bir müddet sonra tekrar buğday satmak için geldi. Görevli düğmeye bastığı sırada depolardaki toplam buğday stokunun mesela 1 milyon 200 bin ton olduğunu gördü. Duvardaki tabelaya baktı. Bu stoka göre buğdayın kilosunun fiyatının 80 kuruş olduğunu okudu.)

Buğday stokuna göre değil kasadaki buğday belgesi stokuna göre fiyatlandırılır. Kasaya -diyelim- bin buğday senedi konur. Onun denge fiyatı da 2 TL ise  kasadaki para ve senede göre fiyat formülü ile bilinir.

Fiyat = (2*Kasadaki Para /Dengedeki Para+ Kasadaki Senet/Dengedeki Senet)/

(Kasadaki Para /Dengedeki para+ 2*Kasadaki Senet/Dengedeki Senet)

Senetler bilgisayarda aniden satıldığı için her yerde fiyat aynı olur. Biz sabit tutmayız, piyasa sabit tutar.

(Müşteriye söyledi, müşteri buğdayın fiyatı düşmüş görünce, “bu fiyatla ben buğday satmam, bilakis kendim buğday alırım” dedi ve bir miktar buğday aldı götürdü. Bir müddet sonra tekrar buğday almak için geldiğinde görevli düğmeye bastı, bu arada herkes buğday almış, depolarda buğday azalmış ve mesela o anda toplam buğday stoku 800 bin tona inmiş. Bunu tespit ettikten sonra duvardaki tabelaya baktı 800 bin ton stok halinde buğday fiyatının 1 kilosunun 1,20 TL olduğunu okudu müşteriye söyledi. Müşteri fiyatlar yükselmiş, o halde “ben bu fiyattan buğday almıyorum ve buğdayımı satıyorum” dedi ve sattı.)

Buğday alıp satmaz, senet alıp satar. Buğday ambarda bekler durur. Böylece gereksiz taşımaya, indirme-bindirmeye gerek kalmadan arz-talep kanunları senetler üzerinde çalışır. Sonunda gerektiğinde un fabrikası senedi alır, nakliyeye verir. Nakliye de ona buğdayı getirir. Nakliyeye para vermez.

(İşte Adil Düzen'de malların fiyatları, arz-talep kaidesine göre adil kriterlere göre bu misalde olduğu gibi teşekkül etmektedir. Böylece yurdun her yerinde herkese eşit muamele yapılarak alım-satım işleri yürümektedir. Herkes istediği anda parasını mala, malını da paraya çevirebilmektedir.)

Herkes istediği zaman parayı mal senedine, mal senedini paraya çevirdiği gibi; istediği zaman malı malın belgesine, mal belgesini de mala çevirir.

(Burada çok kısaca sadece bir ilkeyi açıklıyoruz. Adil Düzen'de fiyat düşük iken bolca alıp, fiyat yüksekken satarak ihtikâr yapmak isteyenlere karşı gereken her türlü tedbir alınmıştır. Konuyu dağıtmamak için bu teferruata girmiyoruz.)

Mal belgeleri kredilendirildiği için sermayeye gerek kalmamaktadır. Taşınması da çok kolay olduğu için herhangi bir zorluk olmamaktadır. Kredi faizsiz olduğu için de herhangi bir masraf binmemektedir. Alıcılar ve satıcılar çoğalmaktadır. Serbest rekabet dolayısıyla arz talep kanunları eksiksiz çalışmaktadır. Malı ucuz alıp pahalı satmak yararlıdır. Yeter ki tekel olmasın. İhtikar meşrudur.

(Görüldüğü gibi Adil Düzen'de fiyatların teşekkülü bakımından, arz-talep kaidesi esas alınmakta ve “Serbest Piyasa Ekonomisinin” bu faydalı mekanizması, Adil Düzen’in içinde aynen mevcut bulunmaktadır. Bunun faydalarından yararlanılmaktadır. Komünizm’de fiyatlar merkezi planlamayla masa başında tespit edildiği için bu tespitler ekonomiyi tahrip etmektedir. Hâlbuki arz-talep kaidesinden yararlanıldığı zaman talebe göre arz ayarlanmakta, böylece üretim rasyonel olmakta, ihtiyaç neye varsa ve ne kadarsa ekonominin üretimi buna göre ayarlanması temin olunmakta ve böylece kıtlık olmadan ve israf olmadan ihtiyaçlar maksada en uygun şekilde karşılanmaktadır. Ama buna mukabil Kapitalizmde bu imkân suiistimal edilmekte, düzenin yapısı dolayısıyla tekeller ve karteller oluşarak fiyatlar suni olarak arttırılmakta, büyük kitleler bu yoldan sömürülmektedir. Hâlbuki Adil Düzen'de tekelleşme ve kartelleşmeye imkân ve zemin bulunmamaktadır. Çünkü Adil Düzen'de üretim için yeteri kadar kredi bulunabildiği halde ihtikâr, mal depolama ve tekel tesisi için kredi bulunamamaktadır. Böylece Kapitalizmin bu mahsurlu tarafı Adil Düzen'de yer almamaktadır.)

Adil Düzen”de sigorta işletmedeki payla alınmaktadır. İşverene yük olmamaktadır. Çalışana kredi ise işçi sermayesi ile işletmeye gelmektedir. Çalışmak istemediği zaman işsizlik sigortası ile sigortalanmaktadır. İşverenle işçi eşit güce getirildiği için ücretler de serbest bırakılmaktadır. O da arz ve talep kanunlarına göre çalışmaktadır.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

 

 

 

 


ADİL DÜZEN-ERBAKAN-ESAM2010-ŞERH
1-1-İÇ KAPAK
2090 Okunma
2-2-ESAM NEDİR?
1863 Okunma
3-3-ERBAKAN ÖZGEÇMİŞ
1710 Okunma
4-4-KUTAN SUNUŞ
1757 Okunma
5-5-ARİF ERSOY-TAKDİM
1711 Okunma
6-6-GİRİŞ-ERBAKAN
1701 Okunma
7-7-GİRİŞ-ŞERH
1728 Okunma
8-8-ADİL DÜZENDE EKONOMİ
1831 Okunma
9-9-HAKLAR
1620 Okunma
10-10-İLKELER
1597 Okunma
11-11-temel esaslar
2066 Okunma
12-12-genel esaslar
1523 Okunma
13-13-insan ve para
1568 Okunma
14-14-kredi
1716 Okunma
15-15-vergi
1522 Okunma
16-16-sosyal güvenlik
1573 Okunma
17-17-doğallık
1857 Okunma
18-18-medeni
1644 Okunma
19-19-ideal düzen
1553 Okunma
20-20-temel görüşler
2004 Okunma
21-21-milli görüş hizmetleri
2470 Okunma
22-22-sonuç
1563 Okunma
23-23-teşhis
1518 Okunma
24-24-felaketler
1469 Okunma
25-25-ırkçı emperyalizm
2249 Okunma
26-26-saadet dünyası
1627 Okunma
27-27-sömürü dünyası
1726 Okunma
28-28-alternatif adil düzen
1579 Okunma

© 2024 - Akevler