ÇÖZÜM BEKLEYEN SORUNLAR VE DİNİ MOTİFTEN YARARLANARAK TURİZMİN GELİŞTİRİLMESİ
«Türkiye turizminin bugünkü durumu bizi aşağıdaki sonuçlara götürmektedir:
a) Türkiye henüz uluslararası turizm hareketlerinden tam olaraka yararlanamamaktadır.
b) Türkiye çok zengin bir turizm potansiyeline, patrimuanına sahiptir. Türkiye, turizm potansiyeline sahip ülkeler seviyesine erişebilirse, Dünya turizminde önemli, birinci plânda bir yer tutabilir.
c) Türkiye, uluslararası turizm hareketlerinin ana gelişme eksenlerinden en önemlisi üzerinde, bir Akdeniz-Ortadoğu ve Balkan ülkesi olarak; Asya-Avrupa ve Afrika kıtalarının kavşak noktasındaki bir bölgededir. Bu coğrafî konumu nedeni ile uluslararası turizm açısından büyük bir gelişmeye namzettir.»(17)
Türkiye uluslararası turizm hareketlerinden gerçek anlamda yararlanamamakta ve elindeki değerli potansiyeli değerlendirmemektedir. Hele coğrafî konumu da düşünülürse, durum gerçekten içler acısıdır.
Bu durum ise bizi bazı gerçeklere götürmektedir. Halledilmeyi bekleyen ve çözümü gereken sorunlar tüm olarak ortadan kalkmadıkça, başarılı bir sonuca ulaşmak mümkün değildir.
«Çözüm Bekleyen Sorunlar:
Ancak turizm sektörünün yurdumuzun ekonomik ve sosyal hayatının verimli ve kalkındırıcı bir niteliğe erişebilmesi birçok sorunun çözüme bağlanmasını gerektirmektedir.
Bu sorunları dört ana bölümde sıralamak mümkündür;
a) Sosyal Sorunlar: Bu sorunların esasını yaşama şeklimizin; örf, adet ve geleneklerimizin henüz turizmin gelişmesine tam olarak uygun olmayışı teşkil etmektedir...
b) Turizmin örgütlenmesi.
c) Turistik Kapasite Sorunu.
d) Turizmle İlgili Mali ve Hukuki Çerçeve.» (18)
a) SoSyal Sorunlar:
Sorununların esası olarak yaşama şeklimiz; örf, âdet ve geleneklerimize yön veren İslâm dini ve bu dinin inanç sistemi olarak incelenip halkın yaşantısına olan etkisi tesbit edildikten sonra turizm ile ilgili sosyal sorunların çözümü gerekir. Yaptığımız inceleme ve araştırmada, İslâm dininin turizme verdiği önem açık ve seçik olarak ortadadır.
Açları doyurmak, çıplakları giydirmek, susuzluğu gidermek, sefaleti önlemek, hayatı korumak, kolaylaştırmak, yükseltmek ve güzelleştirmek; insan hayatını kötülüklerden, çirkinliklerden kurtarmak, müjdeleyip nefret ettirmemek, böylece güzel hayat ve bir dünya ortaya koymak mefkuresini benimseyen ve bunu gerçekleştirmeye çalışan İslâm dininin etkisi altındaki Türk düşüncesi; yaptığımız araştırmada görüldüğü gibi birçok turizm hareketlerini ibadet saymakta ve bir taraftan turizm kuruluşlarının doğmasına, diğer taraftan bunların tiplerinin teşekkülüne, onları en uygun plânların bulunmasına, bu suretle gerçek sanat eserlerinin meydana gelmesine yol açmıştır. Turizm açısından önemli fonksiyonu olan, değişik sorunlara çözüm getiren ve genellikle din bilgi ve kültürünün güçlü olduğu devirlerde inşa edilen şaheserlerin şahsiyet kazanması ise banisinin şahsiyetinden ve sanatkârının dinin etkisiyle oluşan o andaki ruh halinden ileri geliyordu.
Kişi veya topluluklar tüm bu hareketleri ibadet anlayışı içinde yerine getirmektedir. İslâm dininin bu hizmet ve hayat tarzını emrettiği gözönüne alınırsa, bu espri içinde kişiyi/topluluğu din yolu ile turizme motive edebileceğimiz ortaya çıkmaktadır. Sosyal sorunların temeli din olunca, böylece bu sorunlar kökünden halledilmiş olacaktır.
b) Turizmin Örgütlenmesi :
Günümüzde, birinci plânda en önemli meselenin yurt savunması olduğu düşünülür ve bunun gerçekleşmesi için çıkış yolu olarak Kara, Deniz, Hava Kuvvetlerini Güçlendirme Vakıflarının kurulup faaliyete geçirildikleri düşünülürse; belli bir noktadan sonra, devlet ve özel sektörün ulaşamadığı yerlere kuruluş, gelişme ve yararlarını inceleyip ortaya koyduğumuz yönde vakıflar yolu ile turizmin teşkilâtlanması gerçekleştirilebilir. İslâm dininin bu yöndeki emir, davet ve teşvikleri de nazarı itibara alınarak kişi ve topluluğu motive etmek güç olmayacaktır.
Turizmin Teşkilâtlanması Açısından Vakıf Sistemi Geliştirilerek:
a) Dünyanın ve kıtaların merkezi olup köprübaşı ve geçiş noktası ülkemizde çok büyük Havaalanlarının yapılması elzemdir. Turizm açısından yapılan enternasyonel istatistiklerde para ve zaman tasarrufu sağlandığından, direkt sefer yapan uçaklar tercih edilmektedir. Yıllık tatile ayrılan zaman, para, yol, havaalanı, aktarma gözönüne alınırsa, mesele daha bir açıklık kazanır. Modern teknoloji 400 kişilik yolcu taşıma kapasiteli tasarruf ve ekonomik imkânlı ucuz yolcu uçaklarını tercih etmektedir. Halbuki vakıf ile bu uçakların yapımı gerçekleşebileceği gibi, taşıma da ücretsiz yapılabilir. Hele uçakla seyahat eden turistlerin %85'inin indiği havaalanındaki şehirde seyahat ve gezmeyi tercih ettiği gerçeği düşünülürse; havaalanı ve uçak meselesi daha bir önem kazanır.
b) Ulaşımı gerçekleştiren yollar, köprüler, geçitler, tüneller, demiryolları... yapılacaktır.
c) Konaklama meselesi için oteller ve moteller tesis olunacaktır.
d) Turizm için akla gelen her türlü tesisler kurulabilecektir. Bir misâl vererek konuya değişik bir açıdan bakabiliriz. Günümüzde spor, kitleleri uluslararası hareketlere ve temaslara yönelten çok önemli sosyal bir realitedir. Çeşitli kulüpler ve spor tesisleri vakıflar sistemi ile geliştirilerek toplulukların topyekün spor yapması sağlanabilir. Hayatta her şeyin profesyonelce ve menfaat karşılığı olmadan da yapılması mümkündür. Futbol da dahil, her türlü spor faaliyetlerini amatörce ve karşılıksız yapan, dünya çapında da başarılı olan demirperde ülkeleri bunun en belirgin misâlidir. Birçok amatör futbol takımı profesyonel milyonluk takımlar karşısında çok büyük başarılar elde etmektedirler. Diğer spor dallarında da aynı durum sözkonusudur.
Biz de hayat düzenini ve her türlü kuruluşlarını amatör bir ruh ile ele alıp geliştiren his, ruh ve azmi verdikten sonra —ki milletimizde bu özellikler halen vardır— eğitimle bunları geliştirip, vakıflarla sistem-leştirmeliyiz. İşte o zaman turizm dahil her alanda başarı kesindir! Yeni bir medeniyet, başarılı bir turizm teşkilâtlanması ancak dinamik ve dipdiri bir sistem üzerinde yükselebilir. Bu ise sabırlı, günübirlik menfaatleri düşünmeksizin, uzun vadeli topyekün topluluk çapında ve onun inançlarına ters düşmeyen bir çalışma, politika ve yatırımları gerektirir.
Vakfın gerekliliği, günümüzde Avrupa ile Amerika ve diğer batı medeniyetinin hükümran olduğu ülkelerde 'tesis' adı ile benimsenerek bu memleketlerin vakıflar şebekesi haline gelmesinde de anlamını bulmaktadır. Tesis, icra ettiği rol ve fonksiyonları açısından vakıftan başka bir şey değildir. Tesis ile vakıf arasındaki en önemli farklar: Tesisin ücretli olup yararlananın müşteri, vakıfın ücretsiz olup yararlananın misafir olması; tesisin ahlâk ve kanunlara aykırı olmayan her amaç için yapılabilmesine mukabil, vakıf ancak kesinlikle topluluk yararı sözkonusu olan amaçlarla yapılabilir; tesis belirli bir zaman için yapılabildiği halde, vakıfta daimîlik esastır; tesis her türlü amaç için kullanılabilir, vakıf ise vakıfnamedeki şartların dışına çıkamaz ve tasarrufu durdurulamaz.
Aslında bu farklar topluluk yararları ve insanlık açısından doğu ile batı medeniyetleri arasındaki farkların en belirgin misâli olarak gözler önündedir.
Devlet ve özel sektör gücünün erişemediği yerlere vakıflar iktisadî, ekonomik, sınaî yönden yetişerek topluluk hizmetlerinin sosyo/ekonomik yönden gelişmesini de gerçekleştirir. Böylece kişilerin ser-, vetlerini vakfetmesi ile servetler ferdi harcama ve israf yolu ile yok edilmeden ortaklaşa olarak halkın yararı için değerlendirilir.
Konuyu buraya getirmişken, geçmişten bir - iki misal verelim:
«Tekke, hânıkah, kalenderhane gibi tesislerden başka zaviyeler de, 'be gaayet gereklü yerlerde' kurulu olduklarından, yolculara din farkı gözetmeden ücretsiz yatak ve yemek verirlerdi. Bunların bir kısmı ya devlet tarafından doğrudan doğruya açılmakta, ya da hizmetleri karşılığı vergilerden muaf tutulmaktaydı.» (19)
«Ergene cesri başındaki cami dahi acip, fakat cemaatten gariptir. Bir medrese ve bir imaret vardır. Her sene, her ay, sabah akşam, gani ve fakire, civan ve pîre, bir sahan çorba ve bin nanpâre ve her ocağa birer şemi rugan ve her at başına bir yem verilir. Nimeti mebzuldür. Burada ihsan hususunda müslim ve gayrimüslim tefrik edilmez...» (20)
Bir topluluk ve milletin eğitim ve öğretiminin gerçekleşmesi.. Millî abide ve medeniyet eserlerinin yükselişi.. Her türlü sosyo/ekonomik ihtiyaçları karşılayan tesislerin kuruluşu.. Enine boyuna uzanan engin topraklara Türk-lslâm medeniyet ve kültürü damgasının vuruluşu.. Bütün bunlar vakıf kuruluşları sayesinde gerçekleştirilebilmekte ve bir medeniyet de bunlar üzerinde yükselmektedir. Bir medeniyetin ve medeniyet eserlerinin turizm açısından ne derece önemli olduğu ise izahtan varestedir.
Sonuç olarak, bütün bu anlatılanların ışığında vakıfların turizmin gelişmesinde ve gerekli hizmetlerin arzedilmesinde, kısaca geçmişteki uygulamada da olduğu gibi turizmin ana kuruluşlarının ve teşkilâtlanmasının kaynağı olabileceği ortadadır.
c) Turistik Kapasite Sorunu :
Bu sorun, vakıflar sisteminin geliştirilmesi oranında halledilmiş olur.
Kişi ve topluluğu inancının gereklerini yerine getirmeye motive etmekle meselenin çözümü başlayacaktır. Geçmişten bir misâl vermek konuya daha bir açıklık kazandıracaktır:
Çağ açıp çağ kapayan ve genç yaşta uluslararası şöhrete kavuşup dünya durdukça bunu devam ettirecek olan Fatih Sultan Mehmet, Fatih Külliyesine ait Vakfiyesinde kendisine en büyük zaferler ve geniş ülkeler fethetmeyi gerçekleştiren bütün savaşlarını cihad-ı asgar (en küçük savaş), ülkeler imar etmek, halkın gönlünü almak, onları arzu ettikleri idareye ve adalete kavuşturmak yolundaki faaliyetlerini de cihad-ı ekber (en büyük savaş) olarak vasıflandırmaktadır.
Bu uzun vadede ve eğitimle gerçekleşecek bir konudur. Fakat kısa vadede yapılabilecekler vardır ve biz öncelikle bunu yapmalıyız; eski vakıf eserleri, kervansaray ve hanlardan yararlanmalıyız.
Bu yolda çalışmalara da başlanmıştır:
«Selçuklu kervansarayları, Osmanlı kervansaray ve hanları, bugünün ihtiyaçlarına göre konaklama hizmetlerine tahsis edilebilmesi imkânı, bu muhteşem san'at eserlerinin öncelikle onarılarak otel haline getirilmeleri fikrini kuvvetlendirmiş bulunmaktadır...
Turizm sanayiimizin yatak kapasitesini arttırmak..
Eski eser ve abidelerimize büyük ölçüde hayranlık duyan yabancı turistlerin modern otel fonksiyonu verilen kervansaray ve hanlarımızda konaklamalarını sağlamak ve bu yapıların mimarî özelliğini incelemek suretiyle geçmiş medeniyetlerimizin; fonksiyonel durumlarını da incelemek suretiyle de geçmiş sosyal hayatımızın ne kadar gelişmiş olduğunu fiilen göstermek amacıyla...
Eserler hem bakımlı olarak zamanın amansız tahribatına karşı korunacak, hem de Türk'ün eski medeniyeti ve sosyal seviyesi gelen yabancı turistlerin gözleri önüne serilecektir...
Osmanlı İmparatorluğu zamanında yapılan kervansaraylar genellikle bir ilâveye gerek duymadan otel olarak kullanılabilecek niteliktedir. Odalarına lavabo ve duş ilâve etmek, ahırlarına mutfak ve lokanta teşkilâtını kurmak hizmete arz için kâfidir. Selçuklu kervansaraylarından ise genel olarak lokanta, salon gibi üniteler olarak yararlanıp yatak odaları kervansaraylara yakın moteller olarak inşa edilmelidir...
Nitekim ilk tatbikat olarak Kuşadası Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı ile Edirne Rüstme Paşa Kervansarayı orjinal durumlarına uygun olarak restore edilerek otel olarak kullanılmaya başlanmıştır.» (21)
d) Turizmle İlgili Mali ve Hukuki Çerçeve:
Yararlı olabilecek tüm kurum ve araçlarla başlatılacak bir eğitim, öğretim ve kültür seferberliği ile kişiyi/topluluğu din yolu ile turizmin diğer meselelerinde olduğu gibi mali ve hukuki çerçeve meselelerinin halli için de kanalize etmek mümkün olabilecektir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivlerindeki 30 bin'e yakın vakfiyenin elden geçirilmesi ile de çok şeyler kazanılacaktır ki; orjinal ve gelişmiş şekilleri ile bu vakfiyeler halen cari hukukta da kullanılagelmektedir.
Söz vakfiyelerden açılmışken konu ile özellikle mali açıdan direkt olarak ilgili olan bir vakfiyeyi ele alalım. Kanuni Sultan Süleyman, Süleymaniye Külliyesi'ne ait Vakfiyesinde: «Allah'ın bize ihsan eylediği lûtufların, nimetlerin, atıfetlerin şükran borcunu edâ eylemek üzere bu camii altunla gümüşten yaptırmayı, kapı ve duvarlarını en nadide inci ve yakutlarla bezemeği düşünmüştük, buna muktedirdik de... Ancak İslâm dini gösterişi ve israfı tecviz etmediği cihetle sadeliği tercih eyledik. Bununla beraber yaptığımız bina öylesine sağlam, öylesine güzel ve mükemmel bir eser oldu ki, en kıymetli maden ve mücevherlerle de yapılmış ve tezyin edilmiş olsaydı bundan daha güzeli, daha kıymetlisi ortaya konulamazdı» denilmektedir.
Mali meselelerin halledilmesi için işte böylesine ekonomik, sadelik ve de ihtişamın gerçekleştirilmesi gerekir. Her şeyden önce günümüzdeki zihniyetin etkisiyle korkunç derecede artan israftan ve ölü yatırımlardan kurtulmak gerekli ve kesinlikle elzemdir.