KUR'AN VE TURİZM
Reşat Nuri Erol
784 Okunma
İSLÂM DİNİ AÇISINDAN SEYAHATE VERİLEN ÖNEM VE İBADETLER

3. İSLÂM DİNİ AÇISINDAN SEYAHATE TEŞVİK MOTİFLERİ

 

a) İSLÂM DİNİ AÇISINDAN SEYAHATE VERİLEN ÖNEM (Seyahat ve İbadetler)

 

               İslâmiyet'in tüm hayatı düzenliyen temel beş ibadeti aynı zamanda bu dinin «beş şartı»dır. Ve İslâmiyet seyahate teşvik amacı ile bu prensiplerinden birçok fedakârlıklar yapmaktadır! Şimdi klâsik sırasına göre namaz, zekât, oruç, hac ve şehadetin seyahat ile ilgili teşvik motiflerini inceliyelim.

 

1— Namaz ve Seyahat:

Namaz, insanların çalışma hayatındaki mesai saatlerini düzenliyen bir kurumdur. Namaz çalışma veya mesai saatlerinin başlangıcı ve sonunda kılınır. Böylece insanlar kendi özel işlerinde çalışmış olsalar bile, topluluk hayatını gerçekleştirmek amacıyla diğer kişilerin iş saatleri ile uyum sağlamış ve birleşmiş olmaktadır.

Günlük hayat topluca kılınan sabah namazının ardından herkesin sabah mesaisi için işe gitmesi ile başlar. Öğle ezanı okunduğu anda herkes işini tatil ederek namaza gelir ve temizliğini yapıp topluca ibadet ettikten sonra evine gider. İkindiye kadar dinlenme devresidir. İkindi ezanı okunduğu anda herkes yine mescide gelir ve topluca namaz kılındıktan sonra öğleden sonraki iş mesaisi başlar Akşam ezanının okunması ile mesai biter. Herkes akşam yemeğini yedikten sonra mescide gelir ve mescitte gece sohbeti yapılır. Yatsı namazı kılındıktan sonra istirahat saatleri başlar. Sabah ezanının okunması ile yeni bir gün, herkesin kalkıp temizliğini yapıp vitrini kılması ve kahvaltıdan sonra topluca sabah namazının kılınmasının ardından mesai saatleri yeniden başlar.

          Namaz, iş saatleri ve günlük hayatı düzenlediği gibi aynı zamanda insanların davranışlarını öğreten bir eğitim kurumudur. Kısacası, hayatın küçültülmüş bir modelidir.

Haftalık ve yıllık bazı özel namazların da yine seyahat açısından ayrı anlamları vardır. Cuma ve yıllık bayram namazları toplu cemaat (kafile) hareketi örneklerindendir.

Namaz ile Seyahat Arasındaki İlişkiler:

Kısaca namazın tanımını yaptıktan sonra, şimdi de namaz ile turizm arasındaki ilişkileri şöylece ifade edebiliriz:

1) Namaz kılmak için abdest almak, cünub olunduğu zaman boy abdesti alıp yıkanmak gerekir. İslâmiyet yolculuk anında suyun bulunmadığı durumlarda, abdest yerine teyemmümü getirerek kolaylık sağlamış ve seferde kişileri sıkıntı çekmekten kurtarmıştır.

«Ey inananlar! Sarhoşken ne söylediğinizi bilmedikçe, cünub olduğunuz zaman da yolcu olmanız müstesna, gusül yapmadıkça namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya seferde bulunursanız yahut biriniz ayak yolundan gelirse, yahutta kadınlara dokunup da bir su bulamazsanız, o zaman temiz bir toprağa teyemmüm edin; yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz Allah affedici ve bağışlayıcıdır(Nisa/43)

«Ey inananlar! Namaza kalktığınızda yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip topuk kemiklerinize kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüpseniz temizlenin; şayet hasta veya yolculukta iseniz... ve su bulamamışsanız temiz bir toprağa teyemmüm edin, yüzlerinizi ve ellerinizi onunla meshedin. Allah sizi zorlamak istemez. Allah sizi arıtıp üzerinize olan nimetini tamamlamak ister ki sükredesiniz(Maide/6)

          İşte temel ibadet namazda tanınan elastikiyet ve kolaylıklar hep seyahate teşvik içindir.

2)   Seyahate o kadar önem verilmiş ve hatta bu hususta öylesine kolaylık temin edilmiştir ki; yolculuk anında durup su alma imkânı bile olsa durma gereği duymamış ve teyemmüm ile giderek namaz kılmayı uygun bulmuştur. Böylece seyahat eden kafile engellenip geciktirilmemiş olmaktadır.

3)   Namaz kılarken kıbleye yönelmek gerekir. Yolcular için ise bu mecburiyet kaldırılmıştır. Seyahat edilen araç ne tarafa dönerse dönsün, gidilen yönde namaz kılmaya müsade etmiştir.

4)   Cuma namazı belli zamanda toplu olarak kılınması gerektiği halde, yolculardan bu farziyet kaldırılmıştır.

5)   Seyahat anında dört rekâtlı farz namazları iki rekâta indirmiştir. Bundan başka, sünnet namazlarının kılınmasını da sünnet saymamıştır. Böylece seyahatte kırk rekâtlık namazlar ondört rekâta inmektedir. Yolculuktan başka, hastalık durumlarında bile böyle bir kolaylık tanınmamıştır.

          Görülüyor ki, müslümanların temel ibadeti olan namazda yolcular lehine birçok kolaylıklar getirerek yolculuğun büyük bir ibadet sayıldığına işaret edilmiş ve böylece seyahati teşvik etmiştir.

         2— Zekât ve Seyahat:

Zekât, insanların yaşayışlarını ve hayatlarını sos-yo/ekonomik yönden düzenliyen bir kurumdur. Çalışıp elde ettiğimiz malları kullanıp değerlendirme düzenini zekât getirmiştir. Gerek halkın yapacağı iyiliklerde, gerekse devletin giderlerinde yolcular için tahsisat ayırmış ve insanların seyahatini kolaylaştırmıştır. Belde gelirlerinin onikide birini seyahat edenlere tahsis etmiştir. Bu miktar dışarıdan gelen seyyahlar ile dışarıya giden seyyahlara doğrudan doğruya harcırah olarak dağıtılacaktır.

«Zekâtlar yalnız fakirlere, yoksullara, zekât toplamaya memur olanlara, yürekleri hakka ısındı-rılanlara verilir. Azad edilecek esirler, borçlular ve Allah yolunda olanlar ile yolcular için harcanır. Allah'ın farzı bu. Allah bilendir, hikmet ve hüküm sahibidir.»(Tevbe/60)

Böylece İslâmiyet'in ikinci büyük ibadeti olan zekâtın sarf yerlerinin en önemlilerinden birinin de seyahate yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanında herkes için —namazdan sonra— belli başlı ibadet şekli olarak evine misafir kabul etmesi sayılmış ve hayrın temelini teşkil etmiştir.

 

 «Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz hayır ve taat değildir. Fakat hayır ve ibadet, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere îman eden; malını seve seve yakınlarına, yetimlere, miskinlere, yolculara, dilenenlere ve köleleri, esirleri kurtarmaya sarf eden; namazı dosdoğru kılan; zekâtı veren; anlaşma yaptıkları zaman sözleşme şartlarını yerine getiren; sıkıntıda, hastalıkta ve şiddetli savaş anında sabre-denlerinkidir. İşte sadık olanlar da, takva sahipleri de onlardır.»(Bakara/177)

           İslâm dini, böylece belde gelirlerinin üçte birini yol ve yolculuğa tahsis etmiş ve kurduğu vakıf kurumları ile kervansaraylar sayesinde seyahat harcamalarını en ucuz duruma getirmeye çalışmıştır. Kervansaraylar, civardan toplanan gelirler veya vakıf akarlarının gelirleri ile çalışan şehirlerarası konaklama tesisleridir.

Bu anlayışa göre değişik bir örnek vermek gerekirse, günümüzde eğer İslâm devleti olsa, devlet demir yolları bir vakıf kurumu olarak kurulur ve bütün kişileri bedava taşıyabilir; yolcuları ve yüklerini masrafsız götürüp getirebilir. Bütün bunların masrafları vakıf gelirlerinden karşılanır.

Geçmişteki uygulama şekliyle, müslümanların topluluktaki değerleri veya rütbeleri evlerindeki misafir ağırlama gücü ile ölçülmekteydi. Ağalık veya beylik bu şekilde belirleniyordu. Kim ne kadar misafir ağırlıyor veya ağırlıyabiliyorsa, topluluktaki değeri ve rütbesi o oranda artıyordu. İslâmiyet'te ana prensip olarak idarecilik, yöneticilik ve hakimiyet emretmek şeklinde değil, halka hizmet şeklinde belirleniyordu.

Kim fazla hizmet edebiliyorsa, o kişi topluluk hakimiyetini kurup başkan olabiliyordu.

            Zekâtta sağlanan bir kolaylık da, misafir, yolcu ve seyyahlar için yapılan harcamaların vergiden muaf tutulması şeklinde ortaya çıkmaktadır. Yine dinin temel kurallarından birinin zaman içinde seyahat eden ya da edenler lehine çalışan bir hukuk kuralı mekanizması haline geldiği görülmektedir. Böylece yukarıda da belirtildiği gibi İslâmiyet'in seyahate atfettiği önemin bazı yönleri ile dinin ana prensiplerinden feragat ettirecek —özellikle namaz ve oruçta— düzeye ulaştığı anlaşılmaktadır.

 

3— Oruç ve Seyahat:

Oruç, insanların iradesini eğiten, kötü alışkanlıkları bıraktıran, ayrıca sağlık idmanı yaptıran bir kurumdur. Oruç sayesinde insanlar açlık, susuzluk ve sıkıntılara dayanma gücü kazanarak bir felâket anında ve özellikle seyahatlarda daha dirençli olurlar. Orucun yaz ve kış dört mevsim devreden Ramazan ayında tutulması bundandır. Böylece insan, mevsimlik alışkanlıklardan etkilenmeden her mevsim için kendisini eğitmiş olur.

Turizm ve seyahat açısından oruçta da çok büyük kolaylıklar sağlanmıştır. Hatta birçok müfessir Kur'ân âyetlerini tefsir ederken seyahat eden ile oruçlunun durumlarını birbirine benzetmiş ve aynı sıkıntıları çektiklerine işaret ederek en ağır işlerde çalışanlara bile izin vermediği halde, tamamen keyfi olarak yapılan seyahatlerde orucun tehir edilebilmesi sağlanmıştır. Yolcuların oruçlarını daha sonra tutmalarına izin verilmesi, İslâmiyet'in seyahate verdiği önemi belirten en açık unsurlardandır.

                                                                            

«Ramazan ayı öyle bir aydır ki, insanlara doğru yolu gösteren, hak ile bâtılın arasını ayıran Kur'-ân, o ayda indirilmiştir. İmdi sizden her kim o aya erişirse, onun orucunu tutsun. Kim hasta veya seferde bulunursa, diğer günlerde o kadar oruç tutsun. Allah, sizin için kolaylık ister de zorluk istemez. O sayıyı ikmal etmeniz, size hidayet etmiş olduğundan Allah'ı tekbirde bulunmanız içindir. Umulur ki şükredersiniz...»(Bakara/184,5)

        4— Hac ve Seyahat :

        Hac, seyahat açısından fazla incelemeyi gerek-tirmiyecek kadar belirgin şekilde seyahat müesese-sidir. Devreden belirli mevsimlerde dünyanın her tarafından gelen milyonlarca insanın, kafileler halinde Mekke'de toplanan müslümanların yıllık büyük kongrelerini akdetmiş ve yıllık panayır ile fuarları ve benzeri uluslararası toplantıları kurup yerine getirmiş olmasıdır. Böylece bütün müslümanlar ve insanlar arasında siyasî, iktisadî ve sosyo/ekonomik bağlantılar kurulur. Bunun gerçekleşmesi için sadece müslümanlar değil, bütün insanlar Kabe'ye davet edilmiştirler.

Hac ve Mekke ayrıca bütün insanların canlarının ve mallarının emniyette olduğu ve birbirleri ile her türlü münasebetler kurması açısından, Allah'ın insanlara bir lutfu olmaktadır.

       Böylece birkaç kelime ile haccı ifade ettikten sonra, Haccın farziyeti; bütün insanların Hacca davet edilmesi; Haccın ticarî ve ekonomik amacı; hac mevsiminde gerçekleştirilen özel ve genel güvenlik ile ilgili ayetleri inceliyebiliriz.

 

 

«Biz evi(Kâbeyi) bütün insanların karşılığını almaları ve güven içinde toplanacakları şekilde yaptık... İbrahim ile İsmail'e de: «Evimi ziyaret edenler, orada kalanlar, rüku ve secde edenler için titizlikle temizleyin» diye emir vermiştik.» (Bakara/125)

«Sana yeni doğan ayları sorarlar. De ki: Onlar bütün insanların faydalanması için, bir de hac için vakit ölçüleridir...»(Bakara/189) «Rabbinizden rızık istemenizde bir günah yoktur...»

«Sonra bütün insanların akıp gittiği yerden siz de akıp gidin...»(Bakara/198,199)

«Orada apaçık delillerle, ibrahim'in makamı vardır. Kim oraya girerse emniyette olur. Oraya yol bulabilen herkesin Kabe'yi haccetmesi insanlar üzerinde Allah'ın bir hakkıdır...»(Al-i lmran/97)

«Rablerinden hem bir ticaret, hem bir rıza arayarak yasakların konduğu eve gelenlere sakın saygısızlık etmeyin... Sizi Mescid-i Haram'dan engelledikleri için bir topluma olan kininiz, aşırı gitmenize sebep olmasın; iyilikte ve fenalıktan sakınmakta birbirinizle yardımlaşın, günah işlemek ve aşırı gitmekte yardımlaşmayın. Allah'tan korkun, şüphesiz ki Allah cezası çok çetin olandır.»(Maide/2)

«Ve büyük Hac günü Allah ve Resulünden bütün insanlara ilân olunur ki; Allah ve Resulü müşriklerden (anarşistlerden) kesinlikle ilgiyi kesmiştir. Artık bunlar (yalnız bunlar) Kabe'ye yanaşa-mazlar...»(T evbe/3)

«...Biz haram mescidi yerli yabancı bütün insanlara bir yaptık... Kim oradan zulüm ve insanları alıkoymaya teşebbüs ederse, Biz ona pek acıklı bir azab tattırırız.»(Hac/25) «Bütün insanlar için de ilân et; yaya veya her türlü araçlarla dünyanın her yerinden sana gelsinler... de kendilerine ait menfaatlerine şahit olsunlar...»(Hac/27,28)

          Bu ayetler Haccın bütün insanlara açık olduğunu ilân etmekte ve o evde bütün insanların toplanacağı, kendilerini emniyette hissedecekleri, çevresinde huzur ve sükûneti bulacakları, her türlü sosyo/ekonomik münasebetlerde bulunacaklarını belirtmektedir. Böylece dünyada merkezî bir yerin bütün insanlığın turizm merkezi haline gelmesini sağlamaktadır. Hac yapacaklara yardım da ibadet sayıldığından dolayı, Hac turizmin kalbi haline gelmektedir.

        5— Şehadet ve Seyahat:

İslâm'ın beşinci şartı ve ibadeti ise şehadettir.

Şehadet, şahitlik kelimesinden türetilmiştir; gezip gördüğünü anlatmak anlamındadır. Allah insanlara, önce müşahade ederek görüp bilmelerini istemiş, sonra da görüp bildiklerini başkalarına anlatmalarını emretmiştir.

Müslümanlar, «Ben Allah'ın varlığına ve Muham-med'in peygamberliğine şehadet ederim» derken; ben bunu araştırıp inceledim ve gördüm ki, «Allah vardır, birdir ve Muhammed de O'nun peygamberidir; bunu şimdi ilân ediyor ve bildiriyorum» demektedirler. Hatta ezanın tercümesi yapılırken şehadet kelimesi «bilirim, bildiririm» şeklinde tercüme edilmişti.

İslâmiyet'te din için savaş yoktur, aksine din ve vicdan hürriyeti için savaş vardır. Herkes kendi inanç ve fikirlerini serbestçe yayabilmeii ve bildirebilmelidir. Bunun gerçekleşebilmesi için fikir ve vicdan hürriyeti olmalıdır. Eğer bir ülkede fikir ve vicdan hürriyeti yoksa, o ülke ile savaş yapılabilir. Fikir ve vicdan hürriyetini getirmek için yapılan savaş da en büyük ibadet kabul edilmiştir.

«Onlarla fitne kalmayıncaya ve din de yalnız Allah'ın oluncaya kadar savaşın. Vazgeçerlerse, artık zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur.»

(Bakara/193)

«Doğru yanlıştan ayırt edildikten sonra, dinde zorlama yoktur...»(Bakara/58)

«Onlarla fitne yok oluncaya kadar ve din Allah için oluncaya kadar savaşın...»(Enfal/39)

        Burada «Din Allah'ın oluncaya kadar» demek, fertlerin ve hükümetlerin insanların fikir ve vicdan hürriyetlerini engelleyip baskı yapmamaları anlamındadır. «Allah için dinde zorlama yoktur» ayeti ile Allah adına da insanlara baskı yapılması yasaklanmıştır.

«Allah sizinle sizi dininizden etmek için savaşmayan, sizi yurtlarınızdan çıkarmayan müslüman olmayan kimselerle iyilik bağları kurmanızdan ve onlara karşı adil davranmanızdan menetmez. Aksine Allah adil davrananları sever. Allah sizi, size din düşmanlığı yapan, sizi yurtlarınızdan çıkarmak İsteyen, böyle yapmak isteyenlere yardım eden kimselerle dostluk kurmanızı mene-der...»(Mümtahine/8,9)

«Söyle: Ben sizin hizmet ettiğinize hizmet etmi-yeceğim. Siz de benim hizmet ettiklerime hizmet etmiyeceksiniz. Evet, siz benîm hizmet ettiklerime hizmet etmiyecek, ben de sizinkine etmiye-ceğim. Sizin dininiz sizin, benim dinim benim olsun.»(Kâfirun/1-6)

         Böylece İslâmiyet, yeryüzüne din ve vicdan hürriyetini getirmekle insanların bütün dünyayı dolaşarak serbestçe seyahat etmelerini sağlamış ve turizme en büyük hizmeti yapmıştır. Ayrıca aşağıda görüleceği gibi şahitlik ile ilgili ve sözleşmeler sözkonusu olduğunda yapılması gereken işlemler; yine yolculuk durumunda bu işlemleri kaldırarak kolaylık sağlamıştır.

«Ey îman edenler, muayyen bir vade ile borçlandığınız zaman onu yazın... Erkeklerden iki de şahit yapın... Şahitler çağrıldıklarında çekinme-sinler...»

«Eğer seferde olup yazacak kimse bulamazsanız alınan rehin yeter... Bir de şehadeti gizlemeyin. Onu kim gizlerse gerçekten onun kalbi günahkârdır. Allah yaptıklarınızı bilir.»(Bakara/282,283)

Sonuç olarak kısaca toplayacak olursak, İslâmiyet turizm ve seyahati sadece ibadet saymakla kalmamış, özellikle beş temel ibadet arasında özel bir yer vermiş ve seyahat anında bu ibadetlerin yerine getirilmesi açısından birçok toleranslar tanımıştır.

Bütün emir ve ibadetler insanların yararına olduğu için; İslâmiyet seyahati kendi varlığına fayda sağlamak amacı ile değil, insanların yararına olduğu için ibadet saymıştır.