C— SOSYAL BİR OLAY OLARAK DİN ve TANIMI
1. Dinin Tanım ve Doğuşu
Din, insanların kendisine saygı duydukları ve ondan çekindikleri, tabiat üstü kutsal varlıklara bağlanarak yaşayışlarını düzenledikleri, temeli his olan sosyal bir yapıdır. İlim, iktisat ve idarenin yanında bunlara benzer bir müessesedir.
İlk insanla birlikte din ve inancın var olduğu bilinmektedir. İslâmiyet'e göre Hz. Adem ilk insan olduğu gibi aynı zamanda da ilk peygamberdir; yani din ilk insan ile ortaya çıkmıştır.
Hakka inanan insanlar, temelde kâinatı tek tabiat üstü kuvvetin —Allah'ın— eseri kabul eder, ona inanır ve ona tapınırlar. Tabiattaki zıtlıkları Allah'ın iyilik ve kötülük düzeni ile ifade ederler. Melek ve Şeytan gibi görevleri zıt olan iki ve daha çok yaratıklarla Allah'ın kâinatı düzenlediğine inanırlar. Ancak bütün bunların tek Tanrının eseri olduğu temelinden asla ayrılmazlar. «Hayır ve şer Allah'tandır» kuralı, altı temel kaideden biridir.
İslâmiyet'e göre çok tanrılı dinlerin ortaya çıkışı; «insanlar zaman zaman bu ilâhî kuvvetlere Hürmüz (iyilik tanrısı) ve Ehrimen (fenalık tanrısı) gibi ayrı ayrı varlık izafe etmiş, bunları da tanrılaştırmış; böy-
lece çok tanrılı dinler doğmuştur. Zaman zaman bu yardımcı tanrıların arasına tabii kuvvetler, hayali varlıklar, ölmüş atalar, yaşayan diktatörlerin girmesiyle değişik biçimde «çok tanrılı dinler» ortaya çıkmıştır.»
Günümüzde çok tanrılı dinlerin ilmî hiçbir değeri kalmadığı gibi, Türkiye'de de bunlara benzer dinlere hemen hemen hiç rastlanmamaktadır.(3) Bazı din adamlarını veya devlet adamlarını putlaştıranlar bulunmakla beraber, bunlar topluluk(cemaat) haline gelememişlerdir. Dolayısıyla turizm açısından değer taşımadıklarından, çok tanrılı dinler ile ilgilenmiyeceğiz.
2. Dinlerin Sınıflaması
Bugünkü anlayış ve ilmî açıdan ele aldığımızda —dinsizlik bir yana— yaşayan büyük dinleri iki gurupta toplayabiliriz:
a) Kaynağı doğu olan Ahlâk Dinleri,
b) Kaynağı Ortadoğu olan İbrahim Dinleri.
a) Ahlâk Dinleri:
Iran, Hindistan, Çin ve Japon ülkelerinde doğmuş, gelişmiş ve halen oralarda mensupları bulunan Budizm, Brahmanizm, Mecusilik, Konfüçyizm, Mazdeizm, Fetişizm... gibi dinlerdir. Aslında İslâmiyet'e göre bu dinlerin esası da tek tanrılı dinlerdir. Zamanla monoteizmden politeizme kaymıştır. Bununla beraber bu dinlerin ahlâk anlayışları ile tek tanrılı İbrahim dinlerinin ahlâk anlayışları arasında büyük bir benzerlik vardır; hatta belirli bir sınırdan sonra inançlar da bazı değişik yönleri ile aynıdır. Temel, büyük tabiat üstü kuvvete inanmak, öldükten sonra yeniden varolmak ve hesap vermek esasına dayanır.
Türkiye'de doğu Ahlâk dinlerine mensup olanlar görülmemektedir. Ayrıca şimdilik o ülkelerden Türkiye'ye turist de gelmemektedir. Bizden de o ülkelere pek giden olmamaktadır. Turizm açısından amaç, bu ülkeler ile ilişkiler kurmamız olmalıdır. Fakat bu dinleri bu yönleri ile ele almak başka bir çalışmanın konusu olmalıdır. Bilinenlerden bilinmiyenlere gitme metodu ile hareket edeceğimizden bu çalışmamızda bu dinleri ele alamıyacağız.
b) İbrahim Dinleri:
İslâmiyet, Hıristiyanlık, Musevîlik gibi ilâhî olarak nitelendirilen ve tek Tanrı, kitab, peygamberlik, melekler, öldükten sonra yeniden varolup hesap verme, hayır ve şerrin Allah'tan olduğu., temel kaidelerinin ana prensipler olarak belirlendiği dinlerdir.
İbrahim dinleri Türkiye'de yaşamaktadır ve ülkemize gelen turistlerin % 90'dan fazlası bu dinlere mensuptur. Yine ülkemizden giden turistlerin hemen hemen tamamı bu dinlere bağlı ülkelere gitmektedir.(4) İstatistiklerden elde ettiğimiz bu kesin verilere dayanarak, turizm açısından bu dinler üzerinde durmamız gerekmektedir.
Bu dinlerin halk arasında ve toplum içinde bugün yaşayan biçimleriyle ele alınıp incelenmesi gerekir. Bu da halkın dini inanç ve yaşayışlarını araştırıp ortaya koyarak turizm yönünden değerlendirmekle mümkündür.
Örneğin, müslümanlarda dini seyahat olan «Hac» eğiliminin çok şiddetli bulunmasına karşın, diğer seyahat istekleri bu kadar şiddetli değildir. Hıristiyan ve Musevîler ise daha çok gezip görmek için seyahat etmektedirler.
3. Dinin Seyahat Ettirmede İtici Gücü
Din, beşikten mezara kadar öğrenmeyi emreder ve «ilim Çin'de dahi olsa gidip al» der. İlim tahsili kadın ve erkeğe aynı şekilde zorunlu kılınmıştır. İlim, bilgi ve kültür alışverişi genellikle toplumlar ve milletler arasında olur, dolayisiyle bunları elde etmek için seyahat etmek gereklidir; din de bunu kadın-erkek herkese emretmektedir.
Gezip görmek, eski medeniyet kalıntılarını görüp çeşitli yönlerde yararlanmak, yine dünyanın çeşitli köşelerindeki yenilikleri görmek için seyahate teşvik eder. Hatta Kur'ân'da birçok âyetler seyahati emreder; bunlar geniş olarak ele alınıp incelenecektir.
Dinin bütün amacı insanlar arasındaki dostluk bağlarının kuvvetlenmesi, huzur ve refah içinde bulunmaları, düşmanlıkların ortadan kalkmasıdır ve bunların gerçekleşmesi için en büyük aracı turizm ve seyahattir. Turizm faaliyetleri ilim, bilgi, mal, teknik, kültür, dostluk ve benzeri mübadeleleri gerçekleştirir. Bu nedenlerle din, ilim, gezip-görme, ticaret, ziyaret, sağlık, spor ve benzeri tüm seyahatleri teşvik eder; hatta bazılarını zorunlu olarak emreder.
Sadece «Hac Turizmi»ni ele aldığımızda, dünya turizminin kalbi olduğu, başka hiçbir gücün her yıl aynı yerde 2 milyonun üzerinde bütün dünya müslümanlarını kapsayan böylesine bir kongre turizmi (bütün dünya sorunlarının görüşüldüğü), uluslararası seyahat hareketini gerçekleştiremiyeceği ortadadır ve bundan daha güçlü bir seyahate itici güç görmek mümkün olamamaktadır.