KERVANSARAYLAR
a) Tanım ve Özellikleri:
Şehirlerarası uzaklıklar ve ıssız yerlerde özellikle yerli ve uluslararası ticarî, turistik, kültürel amaçlarla seyahat eden kervanların can ve mal güvenliğini sağlayarak bu fonksiyonları gerçekleştiren sağlam, emniyetli konaklama tesisleri ve vakıf binalarıdır.
Tanımdan da anlaşılacağı gibi, şehir ve önemli yol boylarında inşa edilen kervansaraylar —geçmişte icra ettikleri fonksiyonları açısından— çok önemli tesislerdir. Yolcuların konaklayıp barınması, binek hayvan ve nakil araçları ile eşyaların korunmasını gerçekleştiren, aynı zamanda çeşitli amaçlarla seyahat eden insanların can güvenliğini sağlayan birer hayır ve turizm ocağıdır.
Geçmiş asırlarda kıtalar ve ülkeler arası ulaşımı gerçekleştiren konaklama tesislerinin en önemlisi, hatta başta gelen kuruluşları kervansaraylardı. Özellikle ulaşımın kervanlarla yapıldığı çağlarda şehirlerarası belirli konaklama mesafelerinde emniyetli ve kale gibi sağlam tesisler gerekmiş, bu hizmeti kervansaraylar yerine getirmiştir. Turistik, ticarî ve kültürel amaçlı küçüklü büyüklü kervanlar, bu kervanların doğu ile batı dünyasını birleştiren Anadolu'dan geçerek İran ve Türkistan üzerinden Hindistan ve Çin'e ulaştığı gözönüne alınırsa, bu yollar üzerindeki kervansarayların değeri ve bu güzergâha uluslararası nitelik kazandıran neden anlaşılmış olacaktır.
Kervansaraya gelen yolcu ve seyyahların karşılıksız olarak ırk, din, zümre farkı gözetilmeden bütün ihtiyaçlarının karşılanması en önemli özelliktir. .Burada yolculara sabah-akşam iki öğün aş ve ekmek, kış aylarında odun verilir, mal ve eşyaları güven altına alınırdı. Ayrıca her kervansarayda bir mescit, su tesisleri ve hamam bulunur; önemli kervansaraylarda ise hastaların iyi oluncaya kadar bakımlarının yapıldığı bir revir kısmı, kıymetli eşyaların korunduğu özel odalar, hayvanların bakımını yapan baytar ve nalbantlar, ayakkabıcılar ve bölgenin özelliğine göre benzeri ihtiyaçları karşılayan ek kuruluşlar bulunur. Bir örnek vermek gerekirse, Celâlettin Karatay Vakfiyesinin kervansaraya ait 205. kısmını ele alabiliriz:
«Bundan sonra hepsi yani vâkıfın şartıyla mufassal olarak zikredilen maaşlar ve masraflardan kalan gelirden, hana gelen ve handan geçen kâfir, erkek, kadın, hür ve köle her yolcuya, günde okkası yüz dirhem olan üç okka iyi ekmek ve pişmiş yemekten bir çanak ile bir okka pişmiş olan etten verilmesi ve ayakları çıplak ayakkabısı olmayan her fakir ve salih yolcuya ayakkabı temin edilmesi, hana gelen herkesin hayvanlarına yetişecek kadar saman ve arpa sarfedilmesini şart kıldı.» (9)
Kervansaraya gelenlerin ihtiyaçlarını karşılamanın yanında hizmet arzeden personelin sosyo/ekonomik ihtiyaçlarının karşılanması da önemlidir. Aynı (Celâlettin Karatay) vakfiyenin 175. bölümünden itibaren bu konulardaki özellikleri de öğrenmekteyiz:
«Han içindeki mescitte halka namaz kıldıran afif ve salih imama yılda ikiyüz dirhem, müezzine yüzelli dirhem, mudîfe (hana gelen misafirleri kabul edip ihtiyaçlarını karşılayan kişiye) yüz dirhem, hanın günlük işlerine bakan hancıya yılda yüzelli dirhem, her yolcunun ayakkabısını tamir eden ayakkabıcıya yüz dirhem, ehli baytara yüz dirhem para verilmesi» şart koşulmaktadır.
Böylece bir kervansarayda bulunan personeli de kısmen öğrenmiş oluyoruz. Bunlardan başka hasta olan yolcuların tedavisini gerçekleştirmek amacıyla bir eczahane ve hastahanenin bulunması büyük önem arzetmektedir. Yine kervansaraya ait vakıf gelir ve giderinin kayıt ve hesap işlemlerini yürüten personel ve mütevellilerin seçimi de dikkate değer özellikleri arzeder. Hatta iyi insan oldukları taktirde yabancılar ve azatlı kölelerin de mütevellilik ve diğer hizmetlerde istihdam edilebileceklerinin şart koşulması; o devirde sosyal adalet ve eşitlik açısından ne derece kuvvetli demokratik fikre sahip olunduğunu göstermektedir.
Sadece ırk, din, mezhep, sınıf ayırımı yapılmaksızın hizmet arzedilmesi yönünden değil, hangi açıdan bakılırsa bakılsın günümüzdeki turizm, kültür ve ticaret alanlarının en büyük ihtiyaçlarına cevap veren otelciliğin devrinde tam karşılığı olan kervansaraylar; inşa edildikleri çağda her türlü ihtiyaçları karşılayacak şekilede teşkilâtlanmıştır. Hele ırk, renk ve sınıf farkı gözetilmemesi özelliği açısından incelendiğinde, günümüzün en ileri kuruluşlarında bile bu espri içerisinde hizmet arzeden pek az müessese bulunduğunu açıklıkla görüyoruz.
b) Kervansarayların Doğuşu ve Gelişmesi:
Hissî açıdan kervansarayların doğuşu ele alındığında, vakıfların hissî olarak doğusundaki nedenleri zikredebiliriz. Gerçekten kuruluş amaçları, konum yerleri ve işleyiş şekilleri bakımından tecrit edilmiş münferit tesis görünümündeki hayır ocakları olan kervansaraylar, bir külliyedeki hizmetleri kapasitesi oranında toplaması yönünden de iyilik ve ibadet his ve fikrinde birleşir.
Türklerin 10. asırda İslâm dinini kabul etmelerinin ardından bu inanca dayalı devlet fikrinin yerleşmesiyle devlet başkanları topluluk yaşayışının gelişerek şehirlerarası yolların önem kazanması üzerine ulaşım kolaylığı ve emniyet açısından gerekli yerlerde yolcu ve kervanları barındıran ribatlar (kervansaraylar) yaptırmışlardır.
Çeşitli kaynaklar ve özellikle Selçuklu Veziri Nizamülmülk'ün verdiği bilgiye göre, «Büyük yolların önemli noktalarında ribatlar yaptırmak hükümdarların başlıca görevleridir.»(10) önemli yollar üzerinde yolcular ve ordunun geçeceği yerlerde sıkıntı çekilmemesi için konaklama yerlerinin ve civar topraklarının devlet mülkü olmasına dikkat edilmiş ve kervansaraylar topluluğa hizmet amacıyla vakıf eseri olarak kurulmuştur.
Uzun ve yorucu bir seyahatin ardından akşama doğru, gerektiğinde üç gün karşılıksız barındıran, yolcuları her türlü tecavüzden koruyup emniyet ve huzur içinde dinlendiren kervansaray; belirtilen fonksiyonları en iyi şekilde yerine getirecek bir inşa plânı ve işleyiş organizasyonuna sahiptir. Kervansarayın, doğuşunun ardından anlatılan espriler çerçevesinde inşa edilmesiyle yetinilmemiştir. Ayrıca, hizmet arzeden personelin güler yüzlü, tatlı sözlü, nazik, gelen misafirlere evindeymiş hissini uyandıracak ve yolcuların geldiği ülke ile geleneklerini bilen kimseler olması vakfiyelerde şart olarak açıklıkla belirtilmiştir.
Kuruluşları gerçekleşip gelişmeye başladıkları devrede kervansaraylar sultanların, dolayısıyla devletin himayesindeydi. Yolcuların can ve mal güvenliği devlet himayesinde bulunur ve kervan soyanlar en şiddetli şekilde cezalandırılırlardı. Herhangi bir kervan yolda veya kervansarayda soyulduğu zaman kervanın zararını devlet hazinesinden karşılıyordu.
Anadolu Selçukluları devrinde geliştirilmeye başlanan kervansaraylar, başlıca büyük yerleşme merkezleri olan Konya, Kayseri, Sivas, Erzurum, Antalya gibi şehirler ve daha sonra ikinci derecede önemli olan yollar üzerinde —birer günlük konaklama mesafelerinde— inşa edilmiştir. Daha sonra beylikler ve özellikte Osmanlılar devrinde bütün yerleşme merkezi şehirlerarası ortalama kırk kilometrelik uzaklıklarda tesis edilerek Anadolu kervansaraylarla donatılmıştır.
Günümüzdeki son araştırmalardan elde edilen
neticelere göre —şehir içi hanlar hariç— sadece Ana-
dolu'da 200'e yakın kervansaray bulunmaktadır. An-
cak Anadolu'da yapılan kervansarayların zamanın
tahribatı gözönüne alınarak düşünüldüğünde bu ra-
kamın çok üstünde olduğunda şüphe yoktur. Nitekim
Evliya Çelebi, sadece İstanbul'dan Erzurum'a giden
yol üzerinde kervansaraylar hakkında yürüyüşle se-
kiz-on saat aralıklarla birinden diğerine ulaşıldığını
yazar.
İran'a beş defa elçi olarak giden Fransız seyyahı Tavernier, bu seferlerinin çoğunluğunu Anadolu yolundan yaptığından dolayı seyahat notlarında Anadolu'da konakladığı kervansaraylar ile ilgili geniş bilgi vermektedir. Notlarında bu kuruluşların batı ülkelerinde bir eşinin bulunmadığını ve hiçbir yerde bu şekilde ağırlanmadığını anlatır. (11)
Yine büyük arap seyyahı Ibn Batuta da 13. asırda Anadolu'dan geçtiği zaman uğradığı konaklama tesislerini anlatmakta ve Fransız elçisinin yazdıklarını kuvvetlendirmektedir. (12)
Kervansarayların asıl gelişmiş ve bütün özelliklerini en güzel şekliyle büyük Türk seyyahı Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesinden tam anlamıyla öğrenmekteyiz. Kervansarayların mimari özellikleri, büyüklükleri ve devrin sosyo/ekonomik yaşayışına uygun şekilde inşa edildiğine dikkati çeken Evliya Çelebi, konakladığı Ulukışla öküz Mehmet Paşa Kervansarayını şöyle anlatır:
«Büyücek bir han vardır. Güya bu han bu şehrin kalesidir. 170 ocaklıdır. Başka harem odalığı, 300 tavla at alır ahırı, haremi ortasında büyük bir havuz, bir kilârı ve bir imaret darü'l-itamı vardır. Her akşam ocak başına birer bakır sini ile beşer tas buğday çorbası, beşer ekmek, birer şem'i rugâni ve her at başına birer torba yem verilir. Üçyüz kadar dükkânları vardır.»(13)
Yine bu kervansaraydan yedi saat uzaklıktaki Kadife Hanı adı ile andığı Yemen Fatihi Sinan Paşa Kervansarayı'nı anlatırken şöyle yazar:
«Onbin âdem atıyla, devesiyle gelüp meks itse yine bir kısmı hafi kalır. Müteaddit hücreleri, 500 at alır ahırları, başkaca develiği, harem odaları, imareti, kilârı, furunu, 40 adet dükkânı, hamamı, başkaca mütevelli sarayı havi bir han-ı azîmdir.»(14)
Büyük Türk gezgini ve yazarı Evliya Çelebi kendisine has renkli üslûbu ile Lüleburgaz'daki Büyük Kervansarayın fonksiyonunu şöyle anlatır:
«Bir bab-ı azim içre kal'a misal karşı karşıya 150 ocak han-ı kebir'dir. Haremli, develikli olup sadece ahırı üçbinden ziyade hayvan alır. Kapıda daima didebanları nigehbanlık ederler. Bad-el işa, kapıda mehterhane çalınıp kapı seddolunur. Didebanlar vakıftan kandiller yakıp kapı dibinde yatarlar. Eğer gece yarısı dışarıdan misafir gelirse kapıyı açıp içeriye alırlar. Mahazar taam yedirirler. Amma cihan yıkılsa içeriden dışarıya bir adam bırakmazlar. Şart-ı vakıf böyledir. Ta cümle misafirin kalktıkta yine mehterhane döğülüp herkes malından haberdar olur. Hancılar, tellallar gibi:
«Ey Ümmet-i Muhammedi Malınız, canınız, anınız, donunuz, tamam mıdır?» diye rica edip nida ederler. Misafirler: «Cümlesi tamamdır, Hak, sahibi hayrata rahmet eyleye» dediklerinde, bevvaplar vakt-i safiyi küsad edip yine kapı dibinde: «Yollarda gafil gitmen, bisat gaib itmen, herkesi refik itmen, yürüyün Allah asan getire» deyû dua ve nasihat ederler. Herkes bir tarafa yollanır.
Bu hanın garbinde vüzera, vükelâ, ayan ve kibar için haremli, divanhaneli, yüzelli hücreli, hamamlı, kilerli, matbahlı, bir saray-ı azim vardır ki, methine lisan kifayet etmez. Bu binanın hepsi Sokullu Mehmet Paşanın olup hep kârgirdir ve lihman saray-ı azîmin demir kapısı üzere beyaz mermerde Karahisarî hattı ile şu tarih mısraı yazılıdır:
«Bu kervansaraya gelen, oldu hep revan.» (15)
4. ULAŞTIRMA ŞEBEKESİ
Yukarıda Turizm Hizmetleri Açısından Turizm Personeli ve Turist' başlığı altında incelendiği için burada ayrıca ele alınmamıştır.
5- YİYECEK — İÇECEK — BARINMA
Yukarıda 'Vakıf Kuruluşları' ve 'Kervansaraylar' başlıkları altında geniş olarak ele alınmıştır.
6. EMNİYET
Vakıf kuruluşları ve Kervansarayları incelediğimizde de görüldüğü gibi tüm seyyahların genel can ve mal güvenliklerinin sağlandığını konunun akışına göre ele alıp incelemiştik. Şimdi bu güvenliklerin hangi ayetlere dayandığını inceliyelim.
a) Genel Can Güvenliği:
İslâm dini ülkeyi turist olarak gezen yerli ve yabancı seyyahlarla ilgili olarak 'genel can güvenliği' düzenini kurmakta, çeşitli ayetlerle konu ile ilgili hükümleri bildirmekte ve yanlışlıkla öldürme durumlarında nasıl hareket edilmesi gerektiğini bildirmektedir:
«Hata yoluyla olan hariç bir müminin diğer mümini öldürmesi olamaz. Bir mümini yanlışlıkla öldürenin bir mümin köleyi azad etmesi ve öldürülenin ailesi bağışlamadıkça ona diyet ödemesi gerekir. Eğer o mümin size düşman bir milletten ise mümin bir köleyi azad etmesi gerekir. Eğer öldürülen, aranızda anlaşma olan yabancı millettense, ailesine diyet ödemek ve mümin bir köle azad etmesi gerekir. Bulamayana, Allah tarafından tevbesinin kabulü için ard arda iki ay oruç tutmak gerekir. Allah Bilen'dir, hikmet ve hüküm sahibidir.»(Tevbe/1-7)
«Ey inananlar! Allah yolunda yürüdüğünüz vakit, her şeyi iyice anlayın. Size müslüman olduğunu bildirene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek: «Sen mümin değilsin» demeyin. Allah'ın vereceği çok ganimetler vardır. Evvelce siz de öyleydiniz. Allah size iyilikte bulundu. İyice anlayın, Allah işlediklerinizden şüphesiz haberdardır.» (Nisa/ 92-94)
«Orada onlara cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe dişle ve yaralara karşılıklı ödeşme yazdık. Kim hakkından vazgeçerse ona keffaret olur. Allah'ın indirdiği île hükmetmeyen ler, işte onlar zalimlerdir.»(Maide/45)
b) Genel Mal Güvenliği :
Yine iç ve dış turizm açısından müslüman olan ve olmayanlar için 'genel mal güvenliği' ile ilgili ayetleri —ki bunlar daha da çoktur— kısaca şöyle sıralayabiliriz:
«Kendilerine yasaklanan faizi ve haksız yere insanların mallarını yemeleri yüzünden evvelce kendilerine helâl kılınmış temiz şeyleri onlara haram kıldık. Onların küfür içinde olanlarına elem verici bir azab hazırladık.»(Nisa/161)
«Hırsızlık eden erkek ve hırsızlık eden kadının, yaptıklarından ibret verici bir ceza olarak, ellerini kesin. Allah mutlak galibdir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir.»(Maide/38)
7. SİGORTA (Devletin Tazmini)
Yukarıda 'Kervansarayların Doğuşu ve Gelişmesi' bölümünde de incelendiği gibi, kervanlar ve yolcular can ve mal güvenliği açısından sultanların, dolayısıyla devletin himayesindeydi. Kervan soyanlar en şiddetli şekilde cezalandırılır, herhangi bir kervan yolda veya kervansarayda soyulduğu zaman sultan kervanın zararını devlet hazinesinden tazmin ederdi.
8.YOLCULUKTA AVLANMA ve
TABİİ BARINAKLAR
«Deniz avı ve onu yemek size de yolculara da geçimlik olarak helâl kılınmıştır...»(Maide/96)
«Allah sizlere evlerinizi dinlenme yeri olarak barınak yaptı. Hayvanların derilerinden yolculukta ve oturma zamanlarınızda kolayca taşıyacağınız evler; yün, tüy ve kıllarından bir süre kullanacağınız giyimlikler ve geçimlikler var etmiştir.» «Allah yarattıklarından size gölgeler yapmış, dağlara sığınacağınız barınaklar var etmiştir.» (Nahl/80,81)
Böylece geçmişte ve günümüzde yiyecek, giyecek, barınma meselelerinin nasıl halledilip yolculukların gerçekleştirildiğini tasvir eden bu ayetlerle konuyu noktalıyoruz.
9.YOLCULUKTA VASİYET :
Özellikle uluslararası turizm sözkonusu olduğunda yabancı bir ülkede ölümün gelip çatması halinde vasiyetin nasıl yapılacağı şu ayette anlatılmaktadır:
«Ey İnsanlar! ...şayet yolculukta olup başınıza
ölüm musibeti gelmişse, sizden olmayan iki kimseyi şahit tutun. Eğer bu şahitlerden şüpheleniyorsanız namazdan sonra kendilerini alıkorsunuz da Allah'a şöyle yemin ederler: «Billahi, akrabamız da olsa yeminimizi hiçbir değerle değişmeyiz, Allah'ın emri olan şahitliği gizlemeyiniz. Eğer gizlersek şüphesiz günahkârlardan oluruz.» (Maide/106)
10. TURİZM AÇISINDAN ULUSLARARASI İLİŞKİLER
Uluslararası turizm seyahatlerinin serbestçe yapılabilmesi için İslâmiyet gerekli düzeni kurmuş ve Kur'ân'da birçok ayetlerde düşman da olsalar— yabancılarla münasebetlerin nasıl kurulması gerektiğini ifade etmiştir.
«Şu mektubumu götür de onlara bırak. Sonra bir yana çekil de bak ne neticeye varacaklar.»
(Neml/28)
Bu ayette düşmana elçi gönderilmesi gerektiği belirtilmektedir. Düşman barışı kabul ettiği taktirde aynı şekilde karşılık verip barış düzenini kurmak gerekir.
«Eğer onlar barışa yanaşırlarsa, sen de yanaş ve Allah'a güven. O şüphesiz işitici ve bilicidir.»
(Enfal/61)
Nitekim Tevbe suresinin ilk ayetlerinde yabancılar ve özellikle düşman ile kurulacak ilişkilerde nasıl hareket edilmesi gerektiği anlatılmakta, turizm açısından önemli olan hürriyet ve serbestliği, zekât, can ve mal güvenliği ile ilgili hükümler ifade edilmektedir.
«Bu Allah'tan ve Peygamberinden kendileriyle andlaşma yaptığınız müşriklere (anarşistlere) kesin bir ihtardır:
«Yeryüzünde dört ay daha dolaşabilirsiniz. Allah'ı aciz bırakacak değilsiniz. Allah'ın mutlaka kâfirleri rezil edeceğini bilin.»«Allah ve Peygamberi tarafından Büyük Hac günü bütün insanlara bir bildiridir: Allah ve Peygamberi artık müşriklerden kesinlikle uzaktır. Eğer tevbe edip dönerseniz bu sizin için hayırlıdır. Eğer yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah'ı aciz bırakamazsınız. O kâfirlere acıklı azabı müjdele!» «Ancak sözleşme şartlarında size karşı eksiklik yapmayan ve aleyhinizde kimseye yardım etmeyen müşriklerle yaptığınız anlaşmaya sonuna kadar uyun. Allah sakınanları sever.»
«Haram olan aylar çıktığı zaman artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün; onları yakalayıp hapsedin, onların geçit yerlerini tutun. Eğer tevbe edenler, namaz kılanlar, zekât verirlerse yollarını serbest bırakın. Gerçekten Allah çok yarlığayıcıdır, çok esirgeyicidir.»
«Eğer müşriklerden biri senden aman dilerse ona aman ver; ta ki Allah'ın kelâmını dinlesin. Sonra onu emniyette olduğu yere kadar selâmete ulaştır. Çünkü onlar gerçeği bilmeyen bir toplumdur.» «O müşriklerin Allah ve Peygamberi yanında nasıl bir sözleşmesi olabilir? Haram olan Ev'in yanında anlaşma yaptıklarınız müstesnadır. O halde bunlar size karşı doğrulukla hareket ederlerse siz de kendilerine öylece doğrulukla davranın. Şüphesiz ki Allah sakınanları sever.»(Tevbe/1-7)106