KUR'AN VE TURİZM
Reşat Nuri Erol
767 Okunma
İSLÂM DİNİ AÇISINDAN SEYAHATE TEŞVİK MOTİFLERİ

           b) İSLÂM DİNİ AÇISINDAN SEYAHATE TEŞVİK MOTİFLERİ

 

 

«Onların yurdu ile feyiz ve bereket verdiğimiz memleketler arasında nice kentler yapmıştık. Orada SEYR ve SEFER etmelerini takdir etmiş, kendilerine; «GECELERİ ve GÜNDÜZLERİ ORALARDA EMNİYETLE GEZİN, DOLAŞIN» demiştik.»

(Sebe/18)

 

 

1— Seyahate Davet - Teşvik ve Emir:

 

«Sizden önce neler gelip geçti. Onun için yeryüzünde gezin de yalanlayanların akıbetini görün.»

(Âl-i lmran/137)

         Kur'ân müfessirleri, burada ibret almak için yeryüzünde gezip dolaşarak çeşitli tabiat harikaları ve yaratıkları görmek, tarih kitaplarından eski toplulukların geçmişini ve eski medeniyetlerden geriye kalan eser ile kalıntıları ziyaret edip incelemeye davet ettiğini ifade ediyor.

«Sizden önce neler gelip geçti..» Hayata hükmeden şaşmaz tabiat kanunlarıdır. Sizden önce hayat ve olaylar nasıl geçtiyse sizin zamanınızda da aynı şekil de cereyan edecektir; hayat tekerrürden ibarettir! «Onun için yeryüzünde gezin..» de yeryüzünün tümüyle insanlığın hayat sahnesi olduğunu görün. Dünyamızda günümüze kadar birçok topluluklar hayat sürmüş ve sayısız olaylar geçmiştir; eski eser ve kalıntılar bunların kanıtlarıdır. Ve gerçekten gören gözler için bunlar açılmış birer kitap gibidir...

           «Yalanlayanların akibetini görün.» Seyahat ederek yeryüzünün her yerinde geçmiş insan ve toplulukların acı sonunu görmek mümkündür. Kur'ân'da geçmişte yaşamış toplulukların birçok yerde —bazen cereyan eden olayların yer ve zamanı, hatta şahısları da belirtilerek uzun uzun— acı sonları hikâye edilir. Bu ayette ise genel bir anlam çıkarmak için kısaca ifade edilmiş ve özet olarak anafikir sunulmuştur.

«Senden önce kentler halkının içinden, şüphesiz vahyettiğimiz bir takım insanlar gönderdik, yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden önce geçenlerin sonlarının ne olduğunu görsünler? Âhiret yurdu, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için hayırlıdır. Hala anlamıyor musunuz.» (Yusuf/109)

Geçmişte hayat sürenlerin geride bıraktıkları eski eser ve kalıntılar; bir zamanlar onlar da hareket halindeydi.. Geride bıraktıkları şu binalara girip çıkıyorlardı.. Korktular, sevindiler, ihtirasa düştüler, ümitlendiler... Ve ardından sonsuz bir hareketsizlik ve sessizlik geldi; ne his, ne hareket, eserleri yerle bir olmuş!..

Geçmiş düşünüldüğünde, ki bu da gezip dolaşarak araştırmakla mümkün olur. Kur'ân zaman zaman milletlerin ve insanlığın elinden tutarak geçmiş ibretli sahneler ve eski medeniyet eserleri önünde durdurup uyarmak ister. Bu nedenle Kur'ân gezip görmeyi teşvik etmektedir.

«Andolsun ki her ümmete: «Allah'a ibadet edin ve putlardan sakının» diye peygamberler göndermişizdir. İçlerinden kimini Allah hidayete erdirdi, kimi de sapıklığı haketti. Yeryüzünde gezin de peygamberleri yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu görün.»(Nahl/36)

           İyi ve kötü (hidayet ve dalâlet) yollarından birini tercih için peygamberlerin gönderiliş hikmeti; insanoğlu hür iradesi ile gideceği yollardan birini tercih edecek ve yolunda yürüyüp gidecektir. Tüm dünyada göze, kulağa, gönüle, duyguya hitap eden ve gezdikçe daha da iyi görülen serpiştirilmiş deliller; peygamberleri yalanlayanların sonu. Aklın çaresiz kaldığı yerde, hayat yolunda peygamberlerin rehberliği... Tüm bu gerçekleri gezip dolaşarak anlamak mümkün ve Kur'ân insanları kendi yararları için seyahate teşvik ediyor.

«Ve eğer seni yalanlarlarsa emin ol onlardan evvel Nuh'un kavmi de yalanlandı, Ad da, Semud da, İbrahim'in kavmi de, Lût'un kavmi de...» «Eshab-ı Medyen de. Musa da yalanlandı. Ben de o kâfirlere bir mühlet verdim, sonra da kendirlerini tuttum alıverdim, nasıl oldu o vakit benim inkârım?»

«Evet nice memleketler vardı ki biz onları zulm etmektelerken helak ettik de şimdi onlar damlarının üzerine çökmüş ıp ıssız, nice kuyularla yüksek saraylar bomboş bırakılmıştır.»

«Ya o yeryüzünde niye seyahat etmediler ki, kendileri için akıllanmalarına sebep olacak kalbler ve işitmelerine sebep olacak kulakları olsun. Zira gerçek şudur ki, gözler kör olmaz, fakat asıl sinelerdeki kalpler kör olur.»(Hac/43-46)

          Geçmişte hayat süren kavimlerin hali ve onlardan geriye kalan nice boş eski eser ve kalıntılar. Böylece onlara bilgi ve görgünün arttırılmasıyla akıllanacak kalp ve işitmeye sebep olacak kulak sahibi olmalarının mümkün olduğunu belirtmektedir. Kur'ân, inançları zayıflıyan insanların inançlarının yeniden kuvvetlenmesi için yeryüzünde seyahat etmelerini istemektedir.

Rum suresinin başlarından itibaren insanların durumları anlatılmakta ve büyük gerçeği kavramak, âhiret meselesini de bu gerçeğe bağlamak için bir gezinti tertip edilmekte; göklerde, yerde ve ikisinin arasında bulunan varlıklarda dolaştırmakta ve ruhların derinliklerine inilerek orada incelemeler yaptırmakta:

«Kendileri hakkında düşünmezler mi? Allah gökleri ve yeri ve ikisinin arasında bulunanları ancak hak ile ve belirli bir süre için yaratmıştır. Doğrusu insanların çoğu Rablerine kavuşmayı inkâr ederler.»(Rum/8)

Yeryüzü ve gökyüzünde düzenlenen bu geziden sonra ufukları engin ve geniş, bulutları derin, çeşitli canlı ve cansız varlıkları kapsamına alan; gök cisimleri, yıldızlar, güneş sistemleri, nebula ve galaksiler... Evet bilinen ve bilinmiyenleri ile bu âlemdeki gezintiden sonra, hemen ardından gelen ayet zamanın bağrında ve tarihin derinliklerinde yeni bir seyahate davet ediyor:

«Yeryüzünde gezip dolaşmazlar mı ki kendilerinden önce geçmiş kimselerin akibetlerinin nasıl olduğunu görsünler. Onlar kendilerinden daha kuvvetli idiler, toprağı ekmişler, altüst etmişler ve bunlardan daha çok imar eylemişlerdir. Peygamberleri onlara nice açık deliller getirmişti. Demek onlara Allah zulmetmiyordu. Ama onlar kendilerine zulmediyorlardı.»(Rum/9)

          Bu davet, zaman içerisinde sürülen hayatın anlam ve amaçlarını kavramaya, çağlar boyu insanlığın doğuşu ve batışı ile ilgili gerçekleri anlamak için Kur'ân'daki seyahate teşvik motiflerinin başında gelir. Medeniyetler veya devletler yaşlandıkça yapıcılık ve başarı güçlerini kaybeder, atalarının yaptıklarını o topluluk içindekiler yapamaz duruma gelirler. Buna karşılık ilerleme ve gelişme çağlarında medeniyetler veya devletler daha yapıcı ve başarı grafikleri gösteren topluluklar durumundadırlar. Aynı oranda da düzene, hakka ve yaratıcılarına bağlı bulunurlar. Bu ayetler, çökme devrinde olan ve düzenin dışına çıkmış topluluklara hitap etmektedir.

«De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da daha önce geçenlerin akibetinin nasıl olduğunu görün. Onların çoğu müşrikler idiler.»(Rum/42)

Rum suresinde geçen bu ayetlerden sonra genel olarak aynı anlamı ifade eden, fakat insanlığın dikkatini çekmek için bir nevi tekrar eden Fâtır ve Mü'min surelerindeki ayetleri inceliyelim:

«Yeryüzünde gezip kendilerinden öncekilerin akibetinin nasıl olduğunu görmezler mi? Onlar, kendilerinden daha kuvvetliydiler. Ne göklerde ne yerde hiçbir şey Allah'ı aciz bırakamaz. Şüphesiz ki O, hakkiyle bilendir, her şeye kadirdir.» (Fâtır/44)                                                        

«Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden evvelkilerin akibetinin nice olduğunu görsünler? Onların kuvvet ve yeryüzündeki eserleri itibariyle bunlardan daha üstündür. Böyleyken Allah onları günahları yüzünden yakaladı. Onları Allah'ın azabından bir koruyan da olmadı.» (Mü'min/21)

«Yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden daha çok, daha kuvvetli, yeryüzünde bıraktıkları eserler daha sağlam olan öncekilerin akibetlerinin nasıl olduğunu görmezler mi? Kazandıkları onlara bir fayda vermemiştir.»(Mü'min/82)

          Hayat düzeni ve yaşayış şeklini gösteren prensipler kitabı Kur'ân-ı Kerîm, yeryüzünde gezip dolaşarak gelip geçenlerin hayat hikâyelerini, medeniyetlerini, bıraktıkları eserleri ve neticede ne hale geldiklerini ibretle görmek için bu konudaki tavsiyelerini sık sık tekrarlar. Gaflet içinde insanın uzuvları çalışmaz haldedir; uyarılmazsa göz hiçbir gerçeği görmez, kalb hiçbir şey hissetmez. Akıl ve idrak sahibi insanın gaflet içinde olmaması gerekir. İnsan olarak onu diğer canlılardan ayıran bu özelliğidir.

Unutulup kaybolanlar dışında eski çağlarda yaşamış insanların sonlarında, insanlık için çok büyük ve vicdanlarda derin etkiler bırakan görülmeye değer sahneler vardır. İşte bu olay ve manzaralar, çeşitli hayat gerçekleri insanları turizme ve seyahate itmektedir. Geçmiş milletlerin, medeniyetlerin eski eser ve harabelerini ısrarla ve tekrar tekrar gezip görmek şeklinde seyahate teşvik...

Her nekadar sözü edilmemişse de, burada insanları araştırmaya iten motifler vardır. Zira kişinin gezip gördüğü gerek tarihi kalıntılar ve gerekse medeniyetlerin sonlarından ders alınabilmesi için onların da ne olduğunun öğrenilmesiyle gerçekleşmektedir. Bu nedenle İslâm'da seyahate teşvik motiflerinden birinin inceleme ve araştırma olduğu söylenebilir.

         Ve son olarak ele alacağımız ayette bu ısrarın sebebi dehşet ve ürperti dolu bir sahne ile tasvir edilmektedir:

«Yeryüzünde dolaşmazlar mı ki kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğuna baksınlar. Allah onları yere batırmıştır. Ve kâfirlere de bunun benzerleri vardır.»(Muhammed/10)

Üst üste yığılmış enkaz yığınları, bu enkazlar altında kalanlar... Canlandırılan bu tablo sahne, şekil, hareket bakımından ve taşıdığı ses, ifade tarzı, yıkılış, felâket sahnesi olarak bir amaç için anlatılmakta. Eski eser ve kalıntıları gezip görme ötesinde, böylece düşünmeye davet sözkonusudur...

İşte Kur'ân-ı Kerîm'deki birkaç seyahate davet eden, teşvik eden ve hatta emreden motif durumundaki ayetler ve düşündürdükleri...

 

2— Seyahat Şekli ve Yürüyüş Usulleri:

«Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen ne yeri delebilir ve ne de dağların boyuna ulaşa-

bilirsin.»(lsra/37)

         Kur'ân birçok ayetleri ile seyahate teşvik ettikten sonra yeryüzünde seyahat şekil ve âdabı ile yürüyüş usullerini de göstermektedir. İlk olarak ele aldığımız ayette, insanoğlunun —servet, saltanat, güzellik ve benzeri nedenlerle— böbürlenmemesi gerektiği belirtilmektedir. Çünkü insan varlık olarak zayıf ve cılızdır, Allah'ın yarattığı büyük varlıklarla boy ölçüşemez. Böylece Kur'ân insanı tevazuya davet ediyor.

           İbn Kesir tefsirinde rivayet edilen bir hadiste Hz. Muhammed (sav): «Allah için tevazu gösteren kimseyi Allah yükseltir. O kendini hakir görse de halk nazarında büyük insandır. Kibirlenen kimseyi Allah alçaltır. O kendini büyük görür ama halk nazarında hakir insandır. Bu hali, insanların ona köpekten ve domuzdan daha adi bir gözle bakmalarına sebep olur» demektedir.

«Rahman'ın o kulları ki; onlar yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürürler, cahiller kendilerine lâf attığı zaman 'selâmetle...' derler.»(Furkan/63)

«Rahman'ın o kulları» yani fiil ve hareketlerini bilerek yalnız Allah'a kulluk ederek topluluk yararına çalışan kimseler ki; müfessirlere göre bu kimseler, her biri bir topluluğu temsil eden sekiz özellikle vasıflanarak İslâm ahlâk ve medeniyet unsurlarının bir felsefesi yapılmıştır.

Özellikle bu medeniyet mensupları, gezip dolaşmaları ve yeryüzünde yürüyüşleri ile mağrur, kibirli, saygısız, kaba ve haşin değil; vakur, edepli, nâzik ve yumuşak yürüyüşlü kimselerdir. Durum ve hareketleri daima böyledir. Cahiller, ahlâksızlar, kendini bilmezler kendilerine çattığı zaman kesinlikle onlara uymazlar ve «selâm!» derler, selâmetle neticelenecek söz söylerler.

Ve işte seyahat âdap ve şekli:

«İnsanları küçümseyip yüz çevirme, yeryüzünde

böbürlenerek yürüme. Allah kendini beğenip böbürlenenı sevmez.»

«Yürüyüşünde tabiî ol, sesini kıs. Şüphesiz ki seslerin en çirkini eşeklerin sesidir.»

(Lokman/18,19)

        Kur'ân, böbürlenerek yürümeyi yasaklarken, en uygun yürüyüş tarzını da açıklıyor: «Yürüyüşünde tabiî ol» ayetinin metninde geçen «kasd» kelimesi, israftan sakınarak iktisat yapma mastarından alınmıştır. Böbürlenerek, başkalarına üstünlük taslayarak enerjiyi tüketmeme anlamına gelir. Sade ve tabiî, eğilip bükülmeden, böbürlenmeden, normal hedefi olan bir yürüyüştür. Gezip dolaşma esnasında karşılaşılan insanlar ile sesi kısarak edep ve terbiye içinde konuşmak, konuşmacıya emniyet ve güven kazandırır.

 

c) S O N U Ç

Sonuç olarak buraya kadarki —yukarıda ele alınan— ayetlerde görüldüğü gibi İslâm dininde kişiyi seyahate teşvik eden motifler şunlardır:

a)  Bilgi ve görgü arttırma,

b)  Geçmişten ders alma; ibret,

c)  Dini inançların güçlenmesinde bir ispat,

d)  Hayatın anlam ve amaçlarını kavrıyabilmek,

e)  Allah'a ortak koşanların nasıl cezalandırıldığını (Allah'ın gazabını) görmek için,

f)   Araştırma-inceleme, görmek, görme sonunda

düşünmek ve sonuç olarak tefekküre ulaşmak,

g) Görüp bildiklerini başkalarına anlatmak,

h) İlim-bilgi-kültür alışverişi amacı,

 

  i) Ticaret ve ekonomik nedenlerle,

j) Sıhhat, sağlık ve dinlenme (Müzemmil/73): insan sağlığına ve istirahatine verilen önem, topluluğa daha yararlı olabilmek amacı ile sıhhatli bir yapıya sahip olmanın önemi, enerjiyi israftan kesinlikle kaçınarak herhangi bir nedenle vücut yorulduğunda seyahat ederek dinlendirme,

k) Ziyaret: İslâmiyet eş, dost, akraba, hasta ziyaretlerine ve özellikle hastaların görülmesine son derece önem verir,

I) Hicret ve göç: Bakara, Nisa, Tevbe, Enfal surelerinde konu geniş olarak ele alınmıştır.

m) Spor: Çeşitli vesilelerle yine çeşitli topluluk ve milletlerle temas ve kardeşlik, dostluk bağlarını kuvvetlendirmek için spor en etkili bir aracı olma ötesinde sıhhat ve sağlık açısından çok önemli bir vasıtadır.

         Bu maddeler daha da çoğaltılabilir. Ancak biz sınırlı olarak ele aldığımız konuyu bu kadarla özetliyoruz, (g) maddesinden sonra ele alınan ve belirtilen konular islâm dini açısından seyahat amaç ve araçları' ile 'seyahate verilen önem' başlıkları altında işlenmiştir.

 


 

 



© 2024 - Akevler