Doğan Cüceloğlu'dan naklen: Kaliforniya'da Long Beach şehrindeki Eyalet Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak ders verirken, alan bir kız öğrenci dikkatimi çekmişti. Güzel bir kızdı; iyi bir öğrenciydi; en yüksek notu o alıyordu. Daha sonra nişanlısıyla tanıştım ve itiraf edeyim ilk aklımdan geçen "Armudun iyisini ayılar yer" düşüncesi oldu. O güzel kızın bana tanıştırdığı erkek, 28 yaşlarında, saçı dökülmüş, şişman denecek kadar toplu, çirkin ve kısa boylu biriydi. "Acaba parası mı var?" diye düşündüm ama, öğrendim ki, hiçbir maddi imkâna sahip değilmiş. Üniversitenin psikolojik danışmanlık bölümünde doktora öğrencisi olarak okula devam ediyormuş.
Sally isimli öğrencime dayanamadım sordum: "Nişanlının hangi özellikleri seni etkiledi?"
Bana, "O şahane bir insan, o benim kahramanım. Ben ondan çok şeyler öğrendim" cevabını verdi.
Müthiş bir kıskançlık duygusuna kapıldım. Güzel bir kadının, erkeğine, "Sen benim kahramanımsın" duygusu içinde bakmasının, erkeğe verilmiş en büyük hediye olduğunu düşündüm.
Sally anlatmaya başladı: "Frank, bir yetimhanede büyümüş. Yetim olmanın ne demek olduğunu bildiği için, üniversitede okurken, yetimhaneden iki çocuğa ağabeylik yapmaya başlamış. Haftada 10 saatini onlara ayırıyor. Onlarla oynuyor, kitap okuyor..."
Sally'nin bu gibi olaylara önem vermesi, merakımı arttırmıştı. Nasıl bir ailede yetiştiğini öğrenmek istedim. Sally'nin babası George, oğlu Brian'ın evinde buluşmamızı uygun görmüş. Güler yüzlü bir aileydi. George'un torunlarıyla konuşurken, çömelip, onların göz hizasına inmesi dikkatimi çekti. Sally'ye tesbitimi aktarınca, "Bizim ailede herkes çocuklarla böyle konuşur" dedi. Ben bir psikoloji uzmanıydım ama, kendi 3 çocuğumdan hiçbirisiyle göz hizasına inip, konuştuğumu hatırlamıyordum. Brian'ın bir davranışı da beni çok etkiledi. Telefonu çaldı; Los Angeles'tan Koreli bir işadamı saat 14 için randevu talep etti. Brian, "Bir başka randevum var" diye bu teklifi reddetti. Bana da durumu şöyle açıkladı: "4 çocuğum var. Her hafta biriyle 4 saat başbaşa geçiririm. Bugün 4 yaşındaki kızım Mary ile randevum var. Çocuklar o kadar çabuk büyüyorlar ki, bir bakıyorsunuz onlarla birlikte olamadan zaman akıp gidivermiş."
Ve düşünmeye başladım: Çocuğun hizasına inerek, onunla göz göze konuştuğunuz zaman, çocuk, "Sen varsın; sen değerlisin; sen sevilmeye lâyıksın; sen güçlüsün" mesajını alır. Çocuğuyla randevusuna sadık kalan baba, "Seni özledim" mesajını güçlü olarak verir. Ve çocuğun hamuru, "Ben sevilmeye lâyık biriyim" diye yoğrulur. Bir anne babanın çocuklarına vereceği en büyük miras, sevgi ve ilgidir.
Yorum
Evet, çocuklarımızla temas kurmak, diyaloğa girmek, onların yetişmesi ve sağlıklı bir neslin gelmesi için kaçınılmaz bir gerçektir. Ama ben burada Doğan Cüceloğlu’nun şu sözüne hiç katılmıyorum: “Armudun iyisini ayılar yer”. Bir insanın dış görünüşüne bakarak ön yargılı olmanın çok yanlış olduğu kanısındayım. İnsanlar bir şey yazarken ve anlatırken çok dikkatli olmalı ya da yazmalıdır. Hele ki topluma mal olmuş kişilerin. Sen sayfalar dolusu kitap yaz ya da saatlerce nutuk at. Eğer yazdığın kitapta ya da yaptığın konuşmada buradaki gibi bir gaf yaparsan bütün emeklerin o noktaya odaklanır kalır. Diğer tarafı kimsenin ilgisini çekmez.
Evet, gelelim armudun iyisine. Bir insanın dış görünüşüne bakarak iyi mi kötü mü anlayamazsın. O iyi armut dediğin kişinin iyi olduğunu dış güzelliğine bakarak söyleyemezsin. Belki içine bir kurt girmiş, için için yok etmiş, sadece dış kabuğu kalmıştır. Çok lezzetli ve içi çürümüş armuttan bir ısırdığında içini görünce ısırdığını da hemen kusarsın.
Ayı dediğin, çirkin diye yüzüne bakmadığın insanın da çok iyi bir kalbi ve çok temiz bir kişiliği olabilir. O yüzden insanları tanımadan ön yargılı olmak çok yanlıştır.
İkincisi, parası için mi evlenmiş acaba gibi bir cümle kullanılmış. Bu insanlar neden birilerinin evliliğini ya paraya ya da fiziki görünüme dayandırarak yaptıklarını düşünüyorlar, anlamıyorum. Bir insanla evlenmek için ya çok yakışıklı olacak ya da çok parası olacak. Bu topluma mal olmuş insanların bu şekilde düşünmesi ve ön yargılı olarak insanlara yaptıkları evlilikte bu etiketi yapıştırmaları ne kadar çirkin. Bu tür cümleleri şiddetle kınıyorum ve Nazlı hanımın da marifet yapmış gibi bu cümleleri alıp buraya koymasına anlam veremiyorum ve Allah hepinizi hidayete erdirsin diyorum.
Üçüncüsü olayın kahramanı çirkin Frank’e gelince yaptığı davranış takdir edilecek bir davranış. Allah bütün babalara böyle duyarlı olmayı nasip etsin ki, sağlıklı, ahlaklı nesiller yetiştirebilelim.
Çocuk genelde anne babasını ve yetiştiği ortamdaki kimseleri kendine model olarak alır. O yüzden önce anne babalar olarak bizlerin kendimizi düzeltmemiz, kendimizi ıslah etmemiz lazım. Kendini ıslah edemeyen çocuğu bile olsa başkalarını ıslah edemez.
“Üzüm üzüme baka baka kararır.” “Armut dibine düşer.” Bu atasözleri boşuna söylenmemiş. Bu nedenle aile nasılsa çocukları da o şekilde yetişir. Bunun için özel bir çaba sarf etmeye gerek yok. Eğer özel bir çaba sarf edeceksek, buna çocuklardan değil kendimizden başlamalıyız.
Allah herkese hayırlı evlatlar yetiştirmeyi nasip etsin.